Başlat: Ready Player One
Steven Spielberg imzası taşıyan Ready Player One bazı pürüzleri olsa da bu senenin en geek filmi olmaya aday gibi duruyor. 2011 yılında Ernest Cline tarafından kaleme alınan, kötü yazılmış Ready Player One‘ı sırf içerisindeki popüler kültür göndermelerinden hoşlandığınız, kısacası nostaljiyi sevdiğiniz için kitaplığının baş köşesine koymuş biri iseniz filmden umudunuzu daha fragmanları izlerken kaybetmiş olmanız olası ama tam anlamıyla bir 80lere saygı duruşu değil de sanal gerçeklik içerisinde geçen aksiyon filmi izlemek istiyorsanız, film bu beklentiyi oldukça güzel karşılıyor.
Ready Player One nasıl olmuş?
Popüler kültürün bir parçası olan her şeyin tekrar tekrar önümüze konulduğu bu zamanda böyle bir kitabın filmini bunca sene çekmemiş olmak büyük hataydı zaten. Sonunda bunu fark etmiş olacaklar ki OASIS‘in büyülü dünyasını sonunda sinema salonlarına taşıdılar.
Ready Player One, 2040lı yıllarda, dünyanın insanlar tarafından harap edildiği ve enerjinin tükenmek üzere olduğu bir distopya’da yaratılmış olan, sefalet içerisindeki insanların tek eğlencesi OASIS adında bir sanal gerçekliğin yaratıcısı, James Halliday’in ölmesi ve ardında vasiyet olarak bir yarışma bırakması ile başlıyor. OASIS‘in içine sakladığı üç anahtar ve bu anahtarlardan ilkini bulmak için bir bilmece, kısacası çoğu oyundan bildiğimiz Easter Egg. Öncelikle film mükemmel görsel efektler kullanarak Cline’in kurduğu dünya olan OASIS‘i beyaz perdeye eksiksiz yansıtmayı başarmış hatta filmde en çok bunun üzerinde durulmuş gibi. Yokluk içerisinde bir genç olan Wade Watts‘ın ilk anahtarı bulması ile atıldığı macerayı takip eden film, kitaba sadık kalmak şöyle dursun anahtarları bulmak için lazım olan bilmeceleri bile değiştirmiş. Film, sanal gerçekliğin içerisinde anahtar peşine düşen avcıların bu süreci nasıl geçirdiğinden daha çok aksiyona odaklanmış. Bu da neredeyse iki saatin üzerinde olan Ready Player One için bir artı çünkü sıkılması için izleyiciye fırsat vermiyor.
Wade Watts‘ın anahtarı bulması ile peşine anahtarı ilk bulanın kendileri olmasını isteyen IOI adında bir şirket düşüyor. Bu şirket OASIS‘in yaratıcısı Easter Egg avını başlatan James Halliday‘in OASIS için istediği her şeye ters düşen bir oluşum ve gerek sanal gerçekliğin içinde, gerekse gerçek dünyada birinciliği alıp avın büyük ödülü olan OASIS hisselerine erişmek için yapamayacakları şey yok. Filmin kötü adamlarının motivasyonu daha çok para olunca kahramanlara da en başında OASIS‘e neden ihtiyaç duydukları sorusunu sormak düşüyor. Hiçbir şeylerinin olmadığı gerçek dünyadan kaçış bileti. Wade ve anahtarı bulan diğer dört oyuncunun para için her şeyi yapabilecek bir şirketin OASIS‘e sahip olmasını engellemeye çalışması, bunun için sahip oldukları her şeyi ortaya koymaları son derece anlaşılabilir.
Wade, OASIS‘e giriş yaptıktan sonra filmin tümüne hakim olan aksiyon bilmecelerin değişmiş olmasına ya da karakterlerin beyazperdeye aktarılırken değiştirilmiş olan kaderlerine pek de takılmamanızı sağlıyor. Spielberg izleyiciyi sıkmadan popüler kültür ve 80ler referanslarını kullanarak herkes için bir film çekmiş aslında. Sonuçta filmin içini kitapta olduğu gibi sadece oyun, sinema ve çizgi roman gibi dünyaların epey içinde olan kişilerin anlayabileceği incelikte referanslarla doldurmak sıkıcı ve fazla olurdu. Filme giderken kendini azıcık ucundan geek gören ve filmin ana karakteri Wade gibi keşke 80lerde yaşasaydım diyen biri olarak referans beklentimin son derece yüksek olduğunu söyleyebilirim. Bu bağlamda serpiştirilmiş ufak detaylar beni tatmin etti, en azından filmin diğer bileşenleri ile düşündüğüm zaman etti diyebilirim.
Kısacası Ready Player One, Steven Spielberg tarafından çekilen en iyi film değil kesinlikle, belki çoğu insan için efsanelerin arasına girebilecek bir film değil, hatta yanından bile geçmeyecek fakat izlemesi eğlenceli bir aksiyon filmi olarak bakıldığında zaman geçirebileceğiniz bir yapım olmuş