Beklenen En İyi Macera Oyunları
Önümüzdeki günler adventure oyuncuları açısından epey bereketli geçecek gibi
görünüyor. En çok beklediğimiz oyunlar teker teker su yüzüne çıkmaya
başlayacaklar ve bunların arasında eski dostları da görmek bizi mutlu edecek.
Her ne kadar iptal haberlerinin en yoğun olduğu piyasada bu oyunlar yer alsa da,
sırayla gelen yeni yapımlar ile birlikte bilgisayar oyunculuğunun geçmişten
günümüze taşınmasındaki en önemli etkenlerinden biri olan macera türü yine hedef
kitlesini fazlasıyla tatmin edebilmiştir, bundan sonra da bundan farklı
düşünecek değiliz. Gerçekten de, bunu açık yüreklilikle ve gayet duygusal bir
havada söylemem gerekirse, iptal haberleri fazlasıyla üzücü. Geçtiğimiz aylarda
iptal edilen Sam & Max’in yeni oyunu ve Full Throttle 2’nin ardından yeni
beklentiler içerisine girdik ve şimdiye kadar pek de doyurucu, en azından “tamam
işte, artık yeni oyunumuzu bulduk” diyebileceğimiz bir yapım gelmedi. Kabul,
geçtiğimiz iki sene içerisine bakarsak hayli sağlam oyunlar piyasaya çıktı.
Syberia’nın iki oyunu ve MYST’in son bombası bunlar arasında. Benim de epey
hoşuma giden Runaway’i de onlardan biri olarak değerlendirmem ve pek çok yabancı
adventure dergisi tarafından yılın en iyi oyunlarından biri diye bahsedilen;
ama, ne yazık ki ülkemizde o kadar büyük bir etki yaratamamış olan The Moment of
Silence’ı da onlar arasında göstermem mümkün.
Her neyse. Yeni bir yıla girdik ve gelişen teknoloji sayesinde daha hızlı ve
etkileyici oyunlar yapmak isteyen çoğu firma sayesinde adventure oyunları yine
epey zor durumda kalmanın eşiğinde. Bunun belki de böyle olmasının bir başka
önemli nedeni oyunu oynayan kullanıcıların yeterince İngilizce bilmemesi. Kabul
etmek gerekir ki aksiyon ve diğer oyunlara nazaran adventure oyunları
İngilizce gereksinimi istiyor ve genele vurduğumuzda ülkemizde kendini
oynatabilen oyunlar sıralamasında hep birkaç basamak altta kalıyor. Sadece
ülkemizde değil, dünya genelinde de bu böyle. Bu sorunu el yordamı ile aşmak
mümkün değil elbette. Ama oyunculuğun önceden beri en çok ilgi çeken türünün de
heba olmasını pek istemiyorum. İsterseniz önümüzdeki zaman içerisinde piyasada
olacak oyunları birer birer inceleyelim. Bunu da bir sıralamaya yerleştirelim,
numaralandıralım ve en çok beklenen adventure oyunları diye başlıklandıralım.
Hadi bakalım…
5 Numara !
Dreamfall – The Longest Journey
(FUNCOM)
5 yıl önce piyasaya çıkan The Longest Journey, en uzun yolculuğumuz, o zamanlar
elde ettiği büyük beğeniye rağmen devam etmemişti. Ekranlardan yansıyan çok
güzel grafikleri ve etkileyici konusuna rağmen hem de. Geçtiğimiz senenin E3
fuarında daha yakından görücüye çıkma imkânı bulan oyun, ilk oyundan
akıllarımızda olan birçok artı yönüne eklemeler yaparak bizimle buluşmaya
hazırlanıyor. Serinin ilk oyununda April Ryan adlı bir kızı yöneterek bilim ve
büyü odaklı Stark ve Arcadia isimli dünyalar arasındaki bozulan düzeni yeniden
kurmaya çalışıyorduk. Gelişim içerisinde bazı gizli özelliklerimizi de
keşfediyorduk.
İkinci oyunumuzda bu dünyalarımızın yanına bir dünya daha eklenecek, yeni
karakterimizin yanı sıra. The Winter, ikinci oyunda bizimle birlikte olacak olan
dünyanın ismi. Yeni karakterimizin ismi ise Zoe Castillo. Onunla birlikte Stark,
Arcadia ve The Winter’da zaman ve mekânın iç içe geçtiği dilimlerde yolumuzu
bulmaya çalışacağız. Olaylar, eklenen yeni dünyamız ile büyük bir bağlantı
içeriyor. Yine bu dünyalar arasındaki düzeni tekrar korumaya çalışırken asıl
görevimiz olarak da Zoe’nin kayıp dostunu bulmasında ona yoldaşlık edeceğiz. Ve
sonraları fark edeceğiz ki Zoe’nin arkadaşı ile dünyalar arasındaki sorunlar
arasında büyük bir bağlantı var. Araştırmalarımız ise bizi ilk oyunun kahramanı
April Ryan’a kadar götürecek.
Dreamfall her ne kadar adventure olarak lanse ettirilse de içerisinde yer
vereceği aksiyon unsurları ile birçok türü içerisinde barındıracak. Düşmanlarla
karşılıklı mücadele edecek olmamız bunun bir nedeni. Tabii ki aksiyon unsurları
oyun içerisinde sadece karşımızdakileri tepelemek için bize yardımcı olmayacak.
Yapımcıların aynı zamanda sadece aksiyon kullanarak çözebileceğimiz bulmacaların
da var olduğunu söylüyorlar. Buna örnek olarak da kahramanımızın karşısındaki
kapıyı açmak için dakikalarca ufacık bir anahtarı upuzun koridorlarda aramayacak
olmasını gösteriyorlar. Zoe bunun yerine karşısındaki kapıyı kırabilecek ve
serüvenindeki çoğu engeli bu şekilde aşabilecek.
Bunun yanı sıra bize Longest Journey ile adeta ezberletilen kaliteli grafikler
serinin ikinci oyununda da bizimle beraber olacak. Yeni teknolojilerin ürünü ve
Alman yapımı olan “Shark 3D” grafik motoru sayesinde az önce bahsettiğim üç
farklı dünyada da kaliteli grafiklerde sınır tanınmayacak. Bu grafik motorunun
en büyük özelliği iskelet ve yüz animasyonlarını çok iyi bir biçimde grafiğe
dökebilmesi. Tüm bunlara ilaveten Dreamfall içerisinde önceki oyundan da
tanıdığımız birçok karakterin de yer aldığı 50’den fazla isim bulunacak.
Dreamfall PC’nin yanı sıra XBox için de geliştiriliyor. Oyunun sahip olacağı
aksiyon teması nedeniyle salt adventure severlerin bu oyuna pek dikkat edeceğini
düşünmüyorum açıkçası.4 Numara!!
Runaway 2
(Pendulo Studios)
Runaway 2, 2003 senesinin ortalarında piyasaya sürülmüş ve hayli de beğeni
kazanmış Runaway: A Road Adventure adlı oyunun devamı niteliğinde karşımıza
çıkmaya hazırlanıyor. Oyunlarıyla Avrupa’da İngiltere ya da Fransa kadar göz
önünde olmayan ülkesi İspanya’dan geliyor Runaway. Yapımcı Pendulo Studios, epey
beğeni kazanan oyunun devamını yapacağını da geçtiğimiz sene içerisinde duyurdu.
Yalnız onun yanında oyun hakkında pek de sır vermediler. Bilinen tek şey ise
Brian ve güzeller güzeli Gina’nın serüvenleri devam ediyor.
Geçen günler içerisinde yayınladıkları son ekran görüntüleri ile beraber oyunun
nasıl olacağı epey şekil kazandı. Serinin devam oyununda da yine çizgi film
tarzı grafikler ile oyunu oynayacağız. Onun dışında kullanılan tekniklerde de
pek bir değişiklik yok. İki boyutlu gibi görünen; ama, aslında oyunu üç boyutlu
çalıştıran grafik motorunun marifetleri sayesinde gayet hoş görüntüler almamız
mümkün Runaway’den. Onun dışında oynanışın da çok farklı bir yönü olmayacak.
Alıştığımız Runaway ile karşı karşıya olacağız. Yani gerek bulmacalar ve gerekse
de envanter sistemi ilk oyundan çok farklı değil. Bu noktada hemen aklımıza
piksel avcılığı da gelecektir; çünkü ilk oyunda resmen bizi sinir küpü yapan tek
özellik buydu. Ne yazık ki ikinci oyunda da aynı sorunun yer alacağını
öğreniyoruz yapımcılardan.
Zira bütün bunları bir kanara koyarsak bir adventure oyununun asıl önemli olan
noktası olan senaryo kısmında bizi nelerin beklediğine bir göz atalım. Aslında
bu noktada irdelenebilecek şimdilik pek de bir şey yok. Çünkü yapımcılar şu an
itibarıyla serinin devamındaki hikâye hakkında pek de bir açıklama yapma
niyetinde değiller. İlk oyunda Brian ve Gina’yı mafyanın elemanlarından
kurtulduktan sonra bir havuzun başında sefa sürerken bırakmıştık. Oyunumuzun
oradan itibaren devam edeceğini biliyoruz. Yapımcıların yabancı bir dergiye
verdikleri röportajda Runaway 2’den çok az bahsediliyor ve onların sözleri ile
kayda geçen yazılarda sadece oyunun ne tür bir yapım olacağı ve çektikleri
sıkıntılardan gem vuruyorlar. Runaway 2’de önceki oyunda gördüğümüz ana
karakterler dışındaki bazı karakterler yine bu oyunda da bizimle birlikte
olacaklar. Oyunumuz yine point&click sınıfı bir adventure oyunu olacak.
Yapımcı Pendulo şu sıralar kendilerine oyunu piyasaya sürebilmek için yana yana
yayımcı firma arıyor. Yani buradan da anlayabiliriz ki oyun genel hatları ile
nihayete ermiş ve son rötuşları üzerinde çalışılıyor. Bunları duymak hayli
sevindirici. Hiç de belli olmaz, çok kısa bir süre içerisinde Runaway 2’yi
raflarda görebiliriz. Biz ise o güne kadar sadece bekleyebiliriz. Ona
dördüncülükte yer vermemizin nedeni ise piksel avcılığının yine oyunda çok büyük
bir yer işgal edecek olması. Yine de Brian’ın serüvenini büyük bir umutla
beklememize engel değil bu.3 Numara !!!
Lost Paradise
(White Birds Productions)
İşte geldik bence bu listedeki en büyük soru işaretlerinin yer aldığı Lost
Paradise’a. Neden böyle diyorum, çünkü yepyeni bir firma, yepyeni atılımlar ve
yepyeni bir oyun. Her şeyin yeni olduğu bir yerden çıkacak oyunun da epey soru
işareti içermesi gerekir haliyle. Yalnız biraz sonra öğreneceklerinizden sonra
bütün bunların yok olacağına sizi temin edebilirim. Öncelikle size Benoit Sokal
isimli şahsın ne ifade ettiğini sormak istiyorum. Evet. Syberia’nın yapımcısı,
fikir ustası, karakter tasarımcısı ve kısacası her şeyi. Kendisi bir Belçika’lı
ve yaptığı çalışmalar ile birlikte Avrupa’da hatırı sayılır büyük bir çizer.
Zatı muhterem bu şahıs, gençliğinden bu yana en iyi yaptığı iş üzerine
yoğunlaşmış ve bugüne kadar yaptıkları ile hep gözde olmuş birisi. Hakkında çok
fazla bir şey söylemek istemiyorum, zira çok kısa bir süre içerisinde
gerçekleştireceğimiz sürpriz bir çalışma ile zaten onu çok ama çok yakından
tanıma fırsatı bulacaksınız.
White Birds Productions ise Benoit Sokal ile birlikte Microids’den ayrılan, yine
kendisi gibi Microids’in Post Mortem gibi birçok başarılı oyununa imza atmış
Michel Bams ve birkaç arkadaşı ile kurduğu bir oyun geliştirme firması. Ağustos
2004’te temelleri üzerine inşası tamamlanan daha çiçeği burnunda firmanın
üzerinde yoğunlaştığı bir oyun bile var şu sıralar. İsmi Lost Paradise. Ama
belirtmem lazım ki firma, geleceğini animasyon filmleri üzerine adamış gibi
görünüyor, hem de fazlasıyla. Fakat şu aşamada ve gelecek tahminlerini animasyon
filmleri olarak kafasına oturtmuş White Birds Productions’un bile aklında ikinci
bir oyunun temelleri ufaktan ufaktan atılmaya başlanış bile. Yeni oyun da bir
adventure oyunu olacak. Yalnız firma yetkilileri, bu oyun hakkında bir şey
söylemenin çok erken olduğunu söylüyorlar.
Benoit Sokal, önceden verdiği bazı röportajlarında yapmak istediği oyunlar
arasında Syberia 3 olmasa da oradaki karakterimiz olan Kate Walker ile ilgili
devam oyunları yapmak istediğini dile getiriyordu. Bunun dışında zaten
kendisinin üzerinde artık iyice uzmanlaştığı animasyon ve çizgi film dallarında
da çalışmalar gerçekleştireceğini her fırsatta belirtmekten geri kalmıyordu.
Şimdilerde onu bu kısımda değil de yine oyun piyasasının içerisinde görüyoruz.
Lost Paradise’ın yine alıştığımız Syberia tarzında olmasını bekliyoruz. En
azından grafiklerin eskizleri ve karakalem çizimler bunu gösteriyor. Oyunda
25’ten fazla karakter yer alacak ve birçoğu ile etkileşime gireceğiz. Ana
karakterimiz ise yine Syberia’daki gibi bir hanımefendi olacak. Karakterimizin
ismi Ann, ve Afrika’daki bir ülkenin prensesi.
Oyun hakkında çok fazla konuşmak istemiyorum; çünkü beklentilerinizi ve
merakınızı biraz daha yüksek tutmak istiyorum. Zira Lost Paradise’ı Benoit
Sokal’ın ismiyle beraber anmak bile kanımdaki adrenalin miktarını yükseltmeye
yetiyor. Çok kısa bir süre içerisinde çok büyük bir sürprizimiz olacak siz
okuyucularımıza ve bunun ne olduğunu ise söyleme niyetinde değilim. Bu kadar
güzel yönüne rağmen Lost Paradise’ı ne diye üçüncülükte değerlendirdiğimi merak
edecek olursanız; daha oyunun çok yeni olduğunu ve bir tane bile oyun içi ekran
görüntüsünün var olmadığını neden olarak gösteririm. Bu belki bir oyunu
kötülemek için geçerli bir neden olmayabilir; ama, oyunun neye benzediğini
görmek ve kullanıcıları bundan haberdar etmek için elde kanıt olması lazım. Zira
üst basamaklardaki oyunların Lost Paradise’a oranla çok daha iyi bir
kıyaslanabilme imkânı var. Beklemekten başka yapacak şey ise maalesef yok.2 Numara !!!!
Still Life
(Microids)
Şu tarihlerde tüm dünyadaki adventure oyuncularının oynamayı büyük bir sabırla
bekledikleri belki de tek oyun olma hüviyetindeki Still Life var iki
numaramızda. Syberia serisi ile akıllarımıza kazınan firmanın en son bombası
olan Still Life, firmanın kapanma noktasına gelmesinden sonra ne kadar güç
kazandığının en büyük göstergesi adeta. Bu güç kaybı sırasında en büyük kozları
olan Benoit Sokal ismini yitirdikten sonra büyük bir toparlanma sürecine giren
Microids, yeni sahipleri ve yöneticileri ile şimdi yeni ufuklarına pupa yelken
devam etmekteler. Zaten firma yönetimindeki değişikliği fark etmek için firmanın
amblemine dikkat etmeniz yeterli olacaktır.
Still Life, firmanın geçen yıllarda piyasaya sürdüğü ve benim en çok beğendiğim
macera oyunlarından biri olan Post Mortem’in devamı niteliğinde.
Hatırlayacağınız gibi Post Mortem’de Gustav McPherson isimli bir dedektifi
canlandırmıştık ve Orpheei Oteli cinayetinin ardındaki sır perdesini aralamaya
çalışmıştık. Oyunun ilerleyen bölümlerinde gördük ki bu cinayet olayı basit bir
davadan epey ötedeydi. Cinayetlerin asıl sebebi ölümsüzlüğü elde edeceğini sanan
kuru bir düşünceydi. Nitekim oyunun sonunda ölümsüzlüğü amaçlayan kişilerin
sadece Orpheei Oteli cinayetlerini gerçekleştirenler olmadığını gördük.
Oyunumuzun konusu geçmişten günümüze intikal ediyor ve kontrolümüzdeki karakter
de değişiyor. Önceki oyundaki kahramanımızın aksine burada canlandırdığımız kişi
bir bayan ve bu kişinin önceki oyundaki kahramanımız Gustav ile büyük bir
akrabalık bağı var. Victoria McPherson, yani Still Life’daki karakterimiz,
Gustav McPherson’un torunu ve tıpkı dedesi gibi o da bir dedektif. Dedesinin
onlarca yıl önce bulaştığı bu davaya kendisi tamamıyla şans eseri ortak oluyor.
Olaylar birbirinden çok farklı gibi görünüyor; ama, şu anda Victoria’nın içinde
bulunduğu dava ile dedesinin davası arasında çok büyük benzerlikler fark etmesi
ile Still Life start alıyor.
Oyunun haberlerinin ilk yayınlanışından sonra aklımda ilk oluşan beklenti Still
Life’ın bir Post Mortem devamı olarak yine first person point&click olacağı
yönündeydi. Yalnız demonun yayınlanmasından çok kısa bir süre önce gösterilen
ekran görüntüleri ile oyunun aslında third person olduğu anlaşıldı. Demo ile de
iyice pekişti. Artık oyunumuzun neye benzediğini neredeyse tam anlamıyla
biliyoruz ve onun hakkında söyleyecek fazla söze de gerek kalmadı. Still Life’da
Syberia serisinden alıştığımız bir grafik benzerliği bizleri bekliyor olacak.
Gelişen ışık ve gölge kombinasyonları ile çok daha büyük bir derinlik kazanmış
olan grafik motoru ile kaliteli grafikler ile oyunun tadını çıkaracağız. Yalnız
Still Life’da tam anlamıyla bir Syberia kopyası beklemek de doğru olmaz; çünkü
oradaki çizimler doğa manzaralarından oluşmaktaydı. Burada ise bölümler
genellikle kapalı mekânlarda vuku bulacak. Onun dışında daha farklı bir envanter
sistemi de bizi bekliyor olacak. Oyunun kendine has bir diğer önemli özelliği de
oyun içerisinde sürekli flashback’ler ile geçmişe dönüp Gustav McPherson’u
kontrol edebilecek olmamız.
Still Life birkaç ay boyunca en çok merak edilen oyunlar arasındaydı ve yavaş
yavaş oyunun neye benzediği belli olmaya başladı. Nisan ortalarında oyunun
piyasaya sürüleceğini biliyoruz. Kullanıcı olarak beklemekten başka yapacak bir
şeyimiz yok.1 Numara !!!!!
A Vampyre Story
(Autumn Moon Entertainment)
Eski oyunlar bir başka derken eski adventure’lar da bir başka demek geliyor
içimden, zira Lucas’ın oyunları ne zaman aklıma gelse derin bir iç geçirip
piyasanın halini gözlerimin önüne getiriyorum ve açıkça söylemek gerekir ki epey
de üzülüyorum. Eskilerin bir numaralı oyun türü olan adventure piyasası iyiden
iyiye çürüdü gitti. Peki, eskiden kim vardı? Tabii ki Lucas. Şimdilerde iyiden
iyiye Star Wars oyunlarına yöneldiler; ama, onların oluşturdukları macera
oyunları hala akıllardan çıkmıyor. Bunun bir numaralı örneği Monkey Island
serisi. Zamanına göre her şeyiyle muhteşem bir seriydi ve şimdi bile birçok
açıdan daha iyisinin yapılmadığı bir aşikâr. Sevimli karakterleri, eğlenceli
seslendirmeleri ve hoş yapısıyla iyi oyunlar arasında hep hatırı sayılır bir
payede değerlendirilecektir sonsuza kadar.
Gelgelelim ben bunca kelamı niçin ettiğime? Eski Lucas’ın çalışanları eski göz
ağrılarını resmen yeniden diriltmek için şu sıralar var güçleri ile
çalışmaktalar. Bunun tohumları Autumn Moon Entertainment’in kurulmasıyla atıldı
ve yeşeren ilk filizin ismi A Vampyre Story oldu. Özlediğimiz macera oyunu
yapısının bu isimde tekrar yeryüzüne ineceğinin müjdesidir bu oyun.
A Vampyre Story’deki kahramanımız bir vampirella. En büyük hayali Paris’te sahne
almak isteyen bir diva olan Mona ismindeki kahramanımız ondan etkilenen Von
Kiefer adındaki bir vampir tarafından Draxsylvania’ya kaçırılarak şimdiki haline
getiriliyor. Yalnız bu esaret hayatı fazla uzun sürmüyor ve birkaç vampir avcısı
tarafından avlanan Von Kiefer’in ölümünden sonra özgür kalıyor Mona. Ardından da
Paris’teki özlemini çektiği hayatına başlamak için yola çıkmasıyla oyunumuz
başlıyor. Yolculuğunda ona Froderick adındaki yarasa arkadaşı yoldaşlık ediyor
ve Paris’e kadar tehlikeli ve bir o kadar da enteresan yolculukları başlıyor.
A Vampyre Story’de özlenen Lucas adventure oyunlarının havasını bulacağız.
Karakter ve mekân tasarımları gerçekten de epey ilgi uyandırıcı. Özellikle
Runaway ve Syberia’dan akıllarımızda yer eden tekniklerin benzerleri bu oyunda
kullanılacak. İki boyutlu grafiklere üç boyut özelliği kazandıran bu güzel
sistem sayesinde alışılmış Lucas oyunu görüntüsü muhafaza edilerek yeni
eklemeler yapılacak. Ama asıl önemli olanı bu değil, çünkü hikâye açısından epey
güçlü öğeleri içerisinde bulunduracak A Vampyre Story. Bu sözlerimin yanı sıra A
Vampyre Story her kesimi kendine çekebilecek derecede kaliteli bir oyun olacak.
En büyük artılarından birisi; oyuncuyu tam anlamıyla yıldıran bir özellik olan
piksel avcılığı olayını bu oyunda yaşamayacak olmamız. Ayrıca çözemediğimiz
bulmacalarda yardım alabileceğiz ve aldığımız yardımlar oyun sonunda bir puan
tablosuna dökülerek çeşitli ekstraların açılmasına neden olacak. Bunların neler
olduğunu ise sürpriz olarak adlandırıyor yapımcılar ve hiçbir şey söylemiyorlar.
Ve sonuç olarak Merlin’in Kazanı olarak en çok beklenen macera oyunu olarak A
Vampyre Story’i göstermek istiyoruz. Lucas’tan ayrılan yapımcıların kurduğu
yepyeni bir firma olarak ortaya çıkan Autumn Moon Entertainment, ilk oyunları
ile piyasayı resmen sarsmaya hazırlanıyor. Piyasaya sürülüş tarihinde ise çok
büyük bir oynama yok. Oyun uzun bir süredir yapım aşamasında ve şu haliyle bile
çıkış tarihi olarak 2006 tarihi öngörülüyor. Geç de olsa kaliteli bir macera
oyununun ufukta bizi beklediğini görmek güzel. Ne diyelim; sabreden derviş,
muradına ermiş.