Sinema/TV - Haberler

Better Call Saul: Heisenberg’ten Önce Saul Vardı

Televizyon tarihi, birçok efsane diziyi ağırladı. İzleyici bazen, Michael Knight olup Kara Şimşek ile aksiyona atıldı. A-Takımı’nın beşinci üyesi gibi çılgın planlar yaptı. Macgyver’a özenip, çakmak ile tüp kontrollü yaptı. Lost adasından çıkış planları için aylarca kafa patlattı. Yalan Rüzgarı’yla ağladı, How I Met Your Mother ile güldü, X-Files ile UFO taşladı.

Tüm bu diziler yayınlandıkları dönem içerisinde, kitleleri peşinden koşturdu. Hiç birisi Breaking Bad kadar bağımlılık yaratmadı. 2008 yılında Hollywood’ta senaristler grevinin etkileri gözüküyorken, bütçesel sorunları olan cesur bir proje ekranlarda görüldü.

Eski bir komedi oyuncusu olan, Bryan Cranston ve adı sanı pek duyulmayan Aaron Paul bir anda tüm dünyanın sevgilisi oldu. İlk sezonu kısa kesilen dizinin televizyon ekranlarında çıkması bile mucizeydi. Kanallar senaryoyu ilk okuduğu zaman, asitte adam eritme gibi sahnelerin şaka olduğunu düşünmüşlerdi. Deneysel televizyonculuk anlayışı ile çok düşük bir bütçe ile hayata geçen Breaking Bad, sırf vergi avantajından dolayı Albuquerque’de çekilmeye başlandı.

Dizi, izleyiciler arasında virüs gibi yayıldı. Şiddet sahneleri yüzünden şikayet eden televizyoncular ise, ilk sezonun sonunda Vince Gilligan’a daha fazla bölüm için yalvardılar. Aksiyon, drama, komedi, gerilim gibi öğeleri en yaratıcı şekilde işleyen Breaking Bad, Walter White’ın suç dünyasındaki kariyeriyle aynı hızla dünyada yayılıyordu.

Düşük bütçe ve imkansızlıklarla başlayan dizi bugün tam anlamıyla para basıyor. Heisenberg, şapkaları, Breaking Bad kıyafetleri adeta yok satıyor.

Say My Name

Dizi, kanser hastası Wallter White’ın, çocuklarına iyi bir gelecek bırakmak için başkalarını zehirlemesini anlatıyordu. Basit senaryo bu olsa da, her bölümde yaşanan tesadüf eseri gelişen senaryo, açılı kamera çekimlerinin güzelliği, uzun süren yemek ve sohbet sahneleriyle dizinin içerisindeki bir karakter gibi hissediyorduk.

2. sezonun 8. Bölümünde Saul Goodman karakterinin diziye dahil olmasıyla birlikte hem Heisenberg, Jesse ikilisinin hayatı değişti hem de dizinin mizah anlayışı güçlendi. Saul, her türlü yasadışı yolu bilen tehlikeli bir avukattı. Bir yandan da çıktığı her sahnede, insanları güldüren sempatik  bir kişilikti.

Saul’u nasıl bilirdiniz? Breaking Bad’e göre, en kötü durumlarda bile neşeli Heisenberg’ten ölümüne korkan, yasadışı yollarda her türlü adamı tanıyan bir karakterdi. Breaking Bad’in finali hızla yaklaşırken Saul’un dizideki misyonu bitti. Kısa bir hatırlatmayla, Hang tuvaletten nihayet çıkmış, Heisenberg’in imparatorluğu en geniş topraklara ulaşmışken, aşırı özgüven yüzünden yönetimi sarsılmaya başlamıştı.

Bu sırada Saul bizlere veda etmeden diziden çıkıp gitti. Televizyon tarihinin en iyi sonlarından birin izledikten sonra, şok geçirip uzun süre Saul’un başına gelenleri düşünmedik bile.

Walter White Lise’de Jesse Kız Peşinde, Saul Kanun Koruyucusu

Breaking Bad bittikten sonra, ben dahil birçok izleyici televizyondaki yapımlara karşı soğuk bakmaya başladı. Kısacası, Wallter White’ın evriminin son parçası hepimizi derinden etkilemişti. Her dizide, Breaking Bad’e benzer parçalar aradık.

Dizi bitmişti ama sosyal medyada, video ve fotoğraf paylaşımları bir türlü kesilmedi. Lost ve Dexter’ın finallden sonra nasıl da yavaş yavaş unutulduğunu hatırlayın. Breaking Bad yaşamaya devam ediyordu. Haliyle akla ilk önce, dizinini yeni sezonuyla ilgili sorular geldi.

Vince Gilligan röportajlarında, Breaking Bad dünyasında geçen spin-off (aynı dünyada farlı konulu bir dizi) yapabileceğini açıklamıştı. Bir süre sonra Better Call Saul adlı bir komedi dizisi üzerinde çalıştığını duyurdu.

Bizler için Breaking Bad dünyasında geçen 30 dakikalık komedi dizisi, bile yeterliydi. Vince Gilligan yine dayanamadı ve Bob Odenkirk ile birlikte uzun soluklu bir drama dizisi için çalışmalara başladı. Geçtiğimiz hafta, Better Call Saul’un basın özel gösterimi vardı.

Hatırı sayılır eleştirmenlerin diziyle ilgili olumlu yorumlarını okuyana kadar Better Call Saul’a karşı büyük umudum yoktu. Dün yayınlanan ilk bölümle birlikte, Breaking Bad öncesini anlatan müthiş bir yapımla karşı karşıya olduğumuzu anladım.

Heisenberg’ten önce bu piyasada Saul Vardı…

Dizi ilk başta Saul’un Breaking Bad sonrası dönemini anlatıyor. Bu konuda ipucu vermeme gerek yok ama yaşlı Saul’un hallerinde artık mizahtan eser yok. Daha sonra geçmişe yolculuk yapıyoruz.
Jimmy McGill,  kamu davalarına bakan kimsenin savunmak istemediği çaresiz (iğrençte diyebiliriz), insanları savunan hafif çakallıklar peşinde iyi niyetli birisi. Breaking Bad’te Saull Goodman’ın isminin Yahudi avukatlara yönelik bir şekilde yaratılmış alt kimlik olduğunu öğrenmiştik.

Şimdi, bu hikayenin düşündüğünüzden daha dokunaklı olduğunu anlıyoruz. İlk bölümün sonunda, Saul’un Breaking Bad içerisindeki en trajik karakter olduğunu anlıyoruz. Ailesi tarafından dışlanan Jesse, ölümle yüzleşen Walter, bacanağı tarafından keklenen Hank bir yana dursun Saul’un çektikleriyle kimse boy ölçüşemez.

Fantastik bir hastalığı olan ağabeyine bakmak için, sürekli eksiye düşen ekonomik durumu, büyük avukatlarla olan çekişmesi derken Jimmy, Saul’a dönüşmeye mecbur kalıyor. Breaking Bad’in son bölümü olan Felina, acımasız bir gerçekçiliğe sahipti.
 
Better Call Saul bu tattan devam ediyor. Breaking Bad’in ilk bölümü ile Saul’un ilk bölümünü kıyaslayınca, üzülsem bile yeni dizinin daha başarılı bir giriş yaptığını gördüm. Jimmy, Breaking Bad’in karakterleriyle ilk kez tanışmaya başladı bile.

İlk bölümden beri, yeni bir televizyon klasiği geleceğini görebiliyoruz. Üstelik ilerleyen bölümlerde Gus Fring gibi karakterler de diziye dahil olacak. Belki, Breaking Bad’in son iki sezonundan görmediğimiz olayları bile Better Call Saul içerisinde öğrenebiliriz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu