Biomutant inceleme
Biomutant inceleme: Oyun, biyolojik bir felaket sonrasında evrimin basamaklarını hızlı bir şekilde atlamış olan kemirgenlerin dünyalarını korumak ya da tamamen yok etmek için verdikleri mücadeleyi anlatıyor. Açık dünyası, etkileyici grafikleri ve diğer oyunlardan farklı olmaya çalışan özellikleri ile Biomutant ne kadar iyi bir oyun olmuş, gelin birlikte inceleyelim.
Biomutant inceleme
Büyük şirketlerin yarattığı atık problemi önüne geçilemez bir hal almış ve dünya artık insanlık için yaşanılmaz hale gelmiş durumda. İnsanlar gezegeni terk etmek için çeşitli planlar yapmış ve bunun ardından geçen yıllarda çevredeki biyolojik atıklardan etkilenerek mutasyona uğrayan kemirgenler gezegenin baskın türü haline gelmiş. Bu kemirgenler tıpkı insanlar gibi topluluklar halinde yaşayan, ortak etkinlikler düzenleyen, eski zamandan kalma nesneleri yeniden kullanılabilir hale getirip kullanabilecek kadar gelişmiş varlıklar. Tabi her varlık bu kadar gelişmiş değil, atıkların etkisi ile yalnızca boyut veya güç olarak gelişmiş daha güçsüz varlıklar da var. Ayrıca kemirgenlerin insanlık ile benzerliği, eskiden ortak olan kabilelerin kendi aralarında savaşmasına imkan sağlayacak kadar fazla.
Çevreyi Kirleten Şirketler İnsanlığın Sonunu Getiriyor
Böyle bir dünyada, annesi tarafından keşfedilen Wung Fu sanatında eğitim gören genç bir kemirgen olarak başlıyoruz oyuna. Karakter oluşturma ekranında yapacağımız seçimler ile karakterimizin türünü, sınıfını ve ne gibi yetenekleri olduğunu belirleyebiliyoruz. Karakterimizin ve bazı aile üyelerimizin görüntüleri de burada yaptığımız seçimlere göre şekilleniyor. Bir gece köyümüz büyük bir canavar tarafından saldırıya uğruyor ve ailemiz bizi kurtarmak için kendini feda ettiğinden yalnız bir şekilde dünyaya açılıyoruz.
Ana karakterimiz yıllar sonra doğduğu bölgeye dönmüş tek gözlü bir savaşçı. Herhangi bir yere bağı olmayan, başıboş gezen bir savaşçıyız ve bize Ronin demelerinin sebebi de bu. Eski köyümüzden tanıdık bir sima ile karşılaşıp ona yardım ettiğimizde bize dünyanın sonunun geldiğini ve bu konuda ne yapabileceğimizi söylüyor ve maceramız başlıyor.
Biomutant ana görevi, dünyanın dört bir yanına dağılmış 4 büyük “Dünyayiyen” adı verilen canavarı bulmak ve onların “Dünya Ağacı” adıyla bilinen gezegenin yaşam kaynağına zarar vermelerini engellemek. Ya da tam tersi, ağacı yemelerini sağlamak. Burası oyunda yaptığınız seçimlere bağlı olarak değişiyor.
Ana hikayeye ek olarak, bir zamanlar annemizin eğittiği ustaların ayrılıp kurduğu kabileler arasında geçen iç savaş hikayesine de sahibiz.Kendi içlerinde farklı dünya görüşlerine sahip olan kabileler birbirleri ile savaşa girmiş durumda ve bu kabileler arasındaki sorunu çözmek de bize kalıyor. Kabilelerin bir kısmı kalan bütün kabileleri yok edip dünyanın sonunun gelmesine yardım etmek isterken, diğerleri kabileleri bir araya getirip dünyayı kurtarmak istiyor. Bu mücadelede tarafımızı oyunun çok erken bir safhasında seçiyoruz ve yaptığımız seçim oyunun sonunu da etkiliyor.
Oyun boyunca karşılaşacağımız kişilere karşı davranışlarımız, karakterimizin aurasının değişmesine sebep oluyor. Karanlığa meyilli bir karakter ile bazı NPC’ler konuşmayı reddediyor, diğerleri bir miktar terslemeyi ihmal etmiyor. Aynı şekilde ışığa yönelim gösteren karakteri de sevmeyen kişiler olabiliyor. Yapacağımız iyi ya da kötü seçimlerin oyuna yansıması kısmı biraz etkisiz. “Aaa sen kötüsün” diyip “Benim bir işim vardı yardım etsene” diye devam edebiliyor karakterler. Seçimlerin en büyük etkisi yanımızdaki varlıkların diyaloglarının değişmesi oluyor. Karanlık ve ışığı temsil eden iki varlık yaptığımız seçimler sonrası ortaya çıkıp konu hakkında yorumlarda bulunuyor ki bu oyunda farklı bir ses duymak istediğimiz anlarda çok iyi oluyor. Bu ikisi ortaya çıktığında verdiğim cevaplara göre tepkilerini görmek çok eğlenceli oldu.
Oyunun hikayesi yanımızda birçok farklı konuda bize yardımcı olan çekirge şekilli “”maton” tarafından anlatılıyor. Çevredeki bütün NPC’ler “gibberish” adı verilen özel bir dilde konuşuyor ve biz doğal olarak onları anlamıyoruz. Automaton her cümlenin sonunda NPC’nin söylediği sözleri bize çeviriyor. Başlangıçta bu fikir hoşuma gitti, David Shaw-Parker’ın sesinden belgesel izliyormuş gibi bir havaya girmeme sebep oldu. Sonra oyunda dediklerini anlayabildiğimiz 3 seslendirmeci olduğunu ve en çok konuşanın anlatıcı olduğunu farkettim. Kadın, erkek, canavar, hayvan demeden ortamda kim konuşuyorsa seslendirmesini aynı kişi yapıyor. Bazı ülkelerin televizyonlarında her karakterin üzerine dümdüz metin okur gibi dublaj yapan kanallar vardı, bu oyunu oynarken aynı o kanalları izliyormuş hissiyatına kapıldım. Anlatım güzel ama bir süre sonra fazla geliyor.
Bu sorun oyundaki NPC karakterlerin de silikleşmesene sebep oluyor. Her karakteri aynı ses ile duyduğumuzda onları farklı kişiler olarak görmeyi de bırakıyoruz. Koca oyunda aklımda kalan tek NPC Pebble oldu, bunun sebebi de ilk karşılaştığımızda beyin yakan bir konuşma yapmasıydı. Bizi oyuna sokması gereken anlatıcı, istemsiz bir şekilde oyunla aramıza bir mesafe koyuyor.
Bana Tuvalet Fırçası İle Canavar Öldürttünüz
Oyunun hikaye kısmından bahsettik, gelelim oynanışa. Oyuna karakterimizi sıfırdan oluşturarak başlıyoruz. Hangi hayvanın DNA yapısına sahip olduğumuz, mutasyonumuzun hangi yönlerimizi güçlendirdiği gibi seçenekler ile karakterimizin tipi oluşuyor. Görüntümüz üzerinde doğrudan bir müdahale mümkün değil ama seçimlerimize göre uygun bir tip ortaya çıkıyor zaten. Seçtiğimiz sınıf ise oyuna başlarken karakterimizin yapabileceklerini belirliyor ama ileride diğer sınıfların yeteneklerini kullanmak da mümkün. Savaşçı olduk diye özel güç kullanımı konusunda kısıtlanmıyoruz.
Başlangıçta bir kılıç ve tabanca ile maceraya dalıyoruz (karakter seçimine göre özel güçler ya da farklı bir silah da olabilir tabi) ve elimizdeki silahlar yapabileceğimiz hareket sayısı oldukça kısıtlı. Oyunda çeşitli görevleri tamamlayarak ya da seviye atlayarak kazandığımız yetenek puanlarını, elimizdeki silahların yeteneklerini arttırmak için kullanabiliyoruz. Sadece basit saldırıları olan çift elli kılıç, yetenekleri öğrendikten sonra farklı hareketler ile tamamlanan kombine saldırılar yapabilecek bir silah haline geliyor. Kullandığımız menzilli silahın tipine göre eklenebilen seri saldırılar da hesaba katılınca, farklı silahlar ile değişik dövüş teknikleri geliştirmek mümkün oluyor.
Silahlar konusunda çeşitlilik oldukça güzel. Tek elli ve çift elli kılıçlar, çift elli sopalar, kabilelere ve dünyaya ait özel silahlar, kullanabileceğimiz yakın dövüş silahları arasında. Menzilli silahlar ise tabanca, tüfek, pompalı tüfek, otomatik tüfek ve menzilli kabile silahları olarak ayrılıyor. Karakterimize gerekli geliştirmeleri yaptıktan sonra iki elimizde birer kılıç ve tabanca tutmak da mümkün. Dünyada bulduğumuz ya da kabileler tarafından sağlanan silahlar herhangi bir şekilde modifiye edilmiyor ama geri kalan tüm silahları keyfimize göre değiştirebiliyoruz. Çift elli kılıcın kabzasını katana kabzası ile değiştirip, ucunu bıçak yerine tuvalet fırçasına dönüştürüyor, fırçaya taktığımız toksik hasar veren eklenti ile düşmanın gerçekten fırçanın gücünü tanımasını sağlayabiliyoruz. Modifikasyon kısmı hem zırhlarda hem de silahlarda var ve oyunun en güzel taraflarından birisi.
Karakterimiz aynı zamanda annesi tarafından geliştirilmiş olan Wung Fu tekniklerine de aşina. Bütün silahları bırakıp yakın dövüşte Wung Fu kullanma şansımız var ama ben bu dövüş stilini pek karakterime yatkın bulmadım. Arka arkaya üç farklı özel hareket yaptıktan sonra L1+R1 tuşlarına basarak kısa süreliğine daha güçlü hale geliyoruz ve o zaman Wung Fu hareketleri ile düşmanlara zor zamanlar yaşatabiliyoruz. Dövüş sırasında anlamsızca sağa sola ateş etmek yerine kombo hareketleri düzgün bir şekilde yapmaya teşvik eden güzel bir sistem.
Karakterimizin elinde yalnızca silahlar yok. Biyolojik atıkların ortaya çıkardığı mutasyon, canlıların çeşitli güçler kullanabilmesine de olanak sağlamış. “Psi” güçleri yalnızca düşmanlara zarar verecek saldırılardan ibaret değil. Hızlı bir şekilde ışınlanıp ortaya çıktığımız yere hasar vermek, bir düşmanın aklını karıştırıp kendi dostlarına saldırmasına sebep olmak, yerde kocaman bir mantar oluşturup üstüne basan herkesi havaya fırlatmasını sağlamak gibi enteresan yetenekleri seçmek de mümkün. Bu güçlerden bazıları karakterimizin ne kadar iyi ya da kötü olduğuna göre açılıyor. Bu da oyunu farklı bir karakter ile farklı yeteneklere sahip olarak oynayabileceğimiz anlamına geliyor.
Oyundaki dövüş sistemi çok kötü değil ama yakın dövüş biraz hissiyat eksikliği yaşatıyor. Özellikle oyunun en başında düşmana vurduğunuzu bile hissetmiyorsunuz. Oyunun en başında yetenekler eksik ve silahlar arası geçiş hareketleri de yokken, oyunun dövüş sistemini sevmeme ihtimaliniz büyük. Asıl performansını görmek için birkaç saat ilerlemek gerekiyor. Menzilli silahlar ve özel güçler ile desteklenen dövüş sistemi bana keyif vermeyi başardı. Ama tek başına yakın dövüşe kalsak ne kadar eğleneceğim tartışılır.
Açık Dünyada Maceraya Atılıyoruz
Tabancalar dolu, yetenekler düzenlendi, özel güçler ve tuvalet fırçası da aksiyona hazır. Oyunun açık dünyasına dalmaya hazırız. Elimizde 4 büyük ana düşmanı yenmemizi söyleyen bir ana görev var. Her bir düşman dünyanın bir köşesinde ve onları durdurmak için hazırlık yapan kişilere yardım etmemiz gerekiyor. Ayrıca geçmişimize dair unuttuğumuz şeyleri hatırlamamız da gerekli. Bir de kabile savaşı var. Biraz acele bir şekilde tarafımızı seçtik ve şimdi diğer tarafı yolumuzdan uzaklaştırma zamanı! Dünya üzerinde yaşayan diğer canlıların bizden istediklerini yerine getirdiğimiz yan görevler, normal şartlarda giremediğimiz, içeride dayanabilmek için çeşitli alanlardaki direncimizi geliştirmemiz gereken bölgeler, eski dünyaya ait nesneleri keşfettiğimiz harabeler de açık dünyada karşılaşacağımız şeylerden bazıları.
Kabile savaşları düşman kabilenin öncü karakollarını ele geçirip savunmasız kalan kaleyi basmamız şeklinde gerçekleşiyor. Bu kısım ilginç gibi ilginçliğini çabuk kaybediyor. Her karakolu neredeyse aynı taktikler ile ele geçiriyoruz. O karakol için belirlenen görev neyse onu yapmamız gerekiyor. Karakterimizin zeka seviyesi yüksekse ikan kabiliyeti de oluyor ve karakolun güçlü patronunu dövüşmeden teslim olmaya ikna edebiliyoruz. Kabile savaşları karakterinizin dünya görüşüne göre olduka hızlı bir biçimde sona erebiliyor. İstenilen etkiyi verememiş bir deneme.
Savaşlarda en çok canımı sıkan şey, karakola istediğim gibi saldıramamak oldu. İçerisinde iki büyük canavar olduğunu bildiğim bir yere ön kapı yerine tepeden uçarak inmek istiyorum ama oyun görünmez duvar ile engelliyor. İçeridekiler beni görüyor ama gelemiyorlar, ben onları duyuyorum ama vuramıyorum. Ana kapıyı bulana kadar parmaklıkların arkasından haberleşiyoruz sadece. Tamam bazı bölgeleri dövüşmeden alalım diye minik görevler eklemişsiniz ama açık dünya demek serbestlik demek olmalı. Ben tuvalet fırçam ile herkesi dövebilmeliyim gerekirse!
Oyunda normal kıyafetler ile giremeyeceğimiz yerler var. Zehirli gaza, oksijen yokluğuna, soğuğa ve sıcağa dayanıklı özel giysiler olmadan girdiğimizde canımızı kaybetmeye başladığımız mekanlar oldukça hoş düşünülmüş ama tam olarak istenilen etkiyi sağlayamıyor. Başlangıçta bir miktar gerginlik sağlıyor ama çoğu bölge yalnızca loot içeren boş alanlar olduğundan “buraya girmesem de olur” düşüncesine kapılabiliyor insan. Bazen görev sebebiyle gidiyoruz, can değeri yüksekse sürekli sağlık eşyası basarak içeriyi koşarak bitirmek mümkün. Tabi bunun için can değerinizin yüksek olması gerekiyor.
Ana görev düşmanlarını yenmek için çeşitli görevler yapmamız gerekiyor. “Dünyayiyen” yaratıklar karşısında verdiğimiz mücadelelerin büyük kısmı geliştirdiğimiz karakterimizle değil de, görevlerde parçalarını topladığımız makinalar aracılığı ile gerçekleşiyor. Breathe of the Wild’da Divine Beast karşısında verdiğimiz mücadeleyi hatırlatıyor bana. En büyük farkı Biomutant’ın geliştirdiğimiz karakteri bu dövüşlere pek dahil etmemesi. Bir de daha ikinci dövüşte tekrar hissine kapılıyoruz ki bu da sıkıntı. Bari ana düşmanlarda bu hisse kapılmasaydık.
Düşmanların tip olarak çeşitliliği çok fazla ama “bir büyük iki küçük dövüşçü ve iki menzilli savaşçı” gibi standart ekipler halinde geziyorlar, davranışları da değişiklik göstermiyor. Görsel olarak farklı da olsa aynı düşmanlar ile mücadele ediyormuşuz gibi geliyor.
Biomutant bir zamanlar insanlığın yaşadığı dünyamızda geçiyor ve bu yüzden bir sürü medeniyet kalıntısı bulmak mümkün. Yanımızda gezip bizim için her konuşmayı çeviren, gerektiğinde el feneri ya da glider olarak kullanılabilen Automaton gibi hala çalışan bir sürü teknolojik ıvır zıvır bulunuyor. Telefon, televizyon ve jeneratör gibi teknolojik aletleri çalıştırmak için çözmemiz gereken bulmacalar var. Ne yazık ki hepsi “renkleri eşleştir” tarzı tek tip bulmacalar ve çok çabuk sıkıcı hale geliyor. Oysa ki zeka seviyemize göre bulmacaların kolaylaşması gibi şeyler düşünmüşler, keşke bunları uygulayabileceğimiz bulmacalar olsaydı.
Hepsini toparlarsak, açık dünyada gezmesi keyifli, yapılacak etkinlikler ve yağmalanacak bölgeler çok fazla. Ama açık dünya oyunlarının en büyük sorunu olan “amacı varmış gibi gözüken amaçsızlık” olayı Biomutant’da da bulunuyor. Binek hayvan evcilleştirme, eski yıkıntıları keşfetme, kamp basma gibi etkinlikler var ama hep aynı şeyi yapıyoruz. Breath of the Wild tarzı bir tırmanma olsaymış en azından, sadece işaretli yerleri tırmanabilmekten daha ilginç olurdu. Tabi bu durumda da görevlerin oyunun istediği şekilde yapılması durumu baltalanırdı.
Kıyamet Sonrası Manzara Keyfi
Açık dünyada geçen bir oyunda dışarıda bolca vakit geçireceğimiz için, çevrenin güzel gözükmesini istemek en doğal hakkımız. Biomutant bu konuda oldukça iyi bir iş çıkarıyor. Grafikler “Vay bee, muhteşem olmuş” diyerek yaptığımız şeyi bırakıp manzarayı seyretmeye dalacağımız seviyede değil ama çoğu zaman gayet güzel gözüküyor.
Çevre ve karakterler oldukça güzel gözüküyor, ama oyunun yer kaplamaları konusunda aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Fotoğraf modu ile karakteri yakından çekene kadar dikkat etmemiştim ama yerlerde ve bazı duvarlarda kullanılan kaplamalar kötü. Belki bu PlayStation 4 sürümüne özel bir durumdur ama çok dikkat çekiyor. Bir de eşyaların kaplamalarının zaman zaman geç yüklendiği oluyor, bunun da standart sürüm PlayStation 4 ile oynamamdan kaynaklı olabileceğini düşünüyorum.
Oyunun standart sürüm PlayStation 4 üzerinde iyi bir iş çıkardığını söyleyebilirim. Genellikle güzel görünen grafikler, kimi zaman ufak takılmalar yaşatsa da akıcı bir oynanış sunmayı başaran performans ve ne yazık ki uzun diyebileceğimiz yükleme süreleri var. Açık dünyadayız, aşırı hızlı yüklenmesini de beklemiyorum PS4 üzerinde ama kimi zaman 45 saniyeyi geçebiliyor. Witcher 3 konsollara ilk geldiğinde yükleme süreleri yüzünden ölmeden oyun bitirmeye çalıştığımız günlere döndüm. Bu oyunun daha kolay olması avantaj tabi. Oyunun yeni nesil sürümleri henüz çıkmadı. Daha güçlü konsollarda ya da PC üzerinde deneme şansım da incelemeyi yaptığım sırada yoktu. Bu sorunun yeni nesil sürümlerinde olmayacağını ve eski nesilde optimizasyon ile düzeleceğini umut ediyorum.
Seslendirme konusuna yukarıda değindik. Hem oyunda anlamlı diyalogları olan 3 aktör hem de mutantları seslendiren ekip iyi bir iş çıkarmış. Hikaye anlatıcı bir süre sonra hikayeden kopmanıza sebep olabiliyor ama bu seslendirmenin kötü olması yüzünden değil, sürekli olarak araya girmesinden kaynaklanıyor. İlk saatler belgesel havası güzel ama bir süre sonra oyunu oynayan siz değilsiniz de, oynayan kişinin yorum yaptığı bir videoyu izliyorsunuz hissiyatı oluşuyor. Anlatıcının araya girme miktarını ayarlar kısmından azaltmak mümkün ama her konuşmayı çevirme olayı devam ediyor.
Oyunun müzikleri güzel, genelde atmosferi yaşanmamıza imkan sağlayabilecek kalitede müzikler var. Müzik konusunda en büyük sorunum sürekli kesilip başka bir müziğe geçmeye çalışması ve sonra yine vazgeçip eskisine geri dönmesi oldu. Tam “Aaa ne güzel uydu müzik şu yola” derken değişiyor. Dinamik müzik mi denemişler tam anlamadım ama o konuda Nier’den yardım alabilirler.
Sonuç
Yapımcı firma Experiment 101, Biomutant’ı 4 yıl önce ilk kez duyurduğunda kısa süre içinde piyasaya çıkacaklarını söyleyip beni şaşırtmıştı. Daha sonra çeşitli ertelemeler ve bu sırada yapılan geliştirmeler ile oyunun vaad edilen her şeyi bir şekilde yapmayı başardığı bir oyun olarak çıkış yaptılar. Ufak bir firmaya göre iyi bir iş çıkarılmış. Yine de Biomutant oynarken “Ellerindeki imkanlar ile biraz daha küçük ama rafine bir şey mi yapsalardı” diye düşündürtüyor.
Dövüşler “vuruş hissi” duygusunu verebilse oyunun gelişmiş üretim sistemi ve silah kombinasyonlarına göre değişen dövüş sistemi daha fazla dikkat çekebilecekmiş. Hikaye anlatımı 3 seslendiriliyor bağlanmak yerine oyuncuyu içine çekebilecek şekilde yapılsa hem seslendirenlerin başarılı işi hem oluşturulan ilginç dünya daha çok parlayacakmış. Görsel çeşitlilik açısından doyurucu olan düşmanların özünde hep aynı tipler olması da kötü bir durum. Firma yakın zamanda oyunun şikayet edilen yönlerini düzenleyecek bir yama üzerinde çalıştığını duyurdu. Sırf dövüş sistemi üzerinde çalışsalar bile işe yarayabilir.
Biomutant çok daha fazlasını sunmak isteyen azimli ama küçük bir ekinin elinden çıkmış, imkansızlıklar yüzünden potansiyelini bulamamış bir oyun gibi. Sırf ana hikayeye odaklanırsanız 10 saatte oyunu bitirmek mümkün. Benim gibi dünyayı keşfetme odaklı, yan görevleri de mümkün oldukça yapan bir oyuncuysanız 20 saatten fazla oynanış süresine sahip bir oyun Biomutant.
PlayStation Store üzerindeki fiyatı 420 TL olan oyunu tam fiyatıyla almanızı öneremem. Felaket sonrasında geçen açık dünya oyunları seviyorsanız bu oyuna indirim döneminde bir şans verebilirsiniz. Ben oynadığım süre boyunca, sıkıcı ve uzun açılış görevleri hariç, çok keyif aldım. Hatta benzer bir yapıda olan Days Gone ile karşılaştırırsam, ilk çıktığı dönem o oyundan almadığım keyfi Biomutant ile alabildim. Firma bu oyunun üzerinde yapacağı geliştirmeler ve daha iyi olanaklar ile gelecek oyunlarında çok başarılı işler çıkartma potansiyeline sahip.