BioShock Infinite
“Yeryüzünün kahve yüzeyinde yürümek benim tek gerçekliğim gibiydi. Bu gerçekliğin beni rahatlatan bir tarafı vardı. Sonuçta, milyonlarca insanın milyonlarca ömür tükettiği bu gezegen üzerinde, son nefesini verirken kimin ne kadar eksik, kimin ne kadar fazla yaşadığının bir önemi kalmıyordu, herkes ölüyordu, hayat devam ediyordu. Hep düşünmüşümdür, yaptığım şeyleri yapmasaydım, daha iyi bir insan olsaydım, buna rağmen bir bedel ödemem gerekiyor muydu? Belki süreç geçerken ödediğimiz bedeller karşılığı aldığımız küçük mutluluk anlarının adına yaşam deniyordur, en azından ben buna yaşam diyorum ve öğrendiğim tek bir şey varsa; eğer silahı önce sen çekmezsen, asla çekemezsin”
Bir oyuncu olarak, yaşamınızda çok nadiren karşılaştığınız, sizi tamamen dünyasının bir parçası haline getiren ve oradan çıkartmayan oyunlar oynarsınız. Aslında buna oyun demek ne kadar doğru bilemiyorum. Bir yerden sonra hikayesi, görselliği, sesleri ve yaşayan dünyası ile içinize işleyen bir sanat eseri gibidir bu yapımlar çünkü.
BioShock Infinite, kabına, ismine ve onu karşılayan çoğu tanıma sığmayan bir hikaye fakat bundan önemlisi BioShock Infinite “derdi” olan bir oyun. Ken Levine ve Irrational Games ekibinin bir takım sıkıntıları var dile getirmek istedikleri, bu insanları yapımcı olarak, üreten olarak yaşamla ilgili rahatsız eden şeyler var ve bunun sonucu parasal kaygıların ötesinde söylemek istediklerini korkmadan ifade eden bir yapım olarak ortaya çıkıyor.
BioShock Infinite, oldukça sevilen ve benzer konseptte üretilmiş BioShock serilerinin devamı niteliğinde fakat bu hikayesel bir devamlılık değil. BioShock nasıl System Shock serilerinin ruhani takipçisi ise, BioShock Infinite’te, temellerine sadık fakat BioShock oyunlarıyla farklı bir evrende geçiyor.
Infinite’in hikayesi, daha önce BioShock serilerinde olduğu gibi alternatif bir dünya tarihini kapsıyor, özellikle Amerikan tarihini alıp, değiştiren ve güzeller güzeli uçan şehir Columbia’yı bu akışa entegre eden Infinite ekibi, gerçekten çok başarılı bir dünya çıkartmış.
Infinite’in dünyası, Ayn Rand’ın Objektivizm felsefesini kendi içine katıp yoğuran, korkutucu, büyük, olasılıkların sonsuz olduğu fakat bir o kadar ışıl ışıl bir dünya. Amerika’nın karanlık tarihini olduğu gibi alıp, ırk, din, cinsiyetçilik ve bunun gibi pek çok tabu olan konuyu korkusuzca işleyen Irrational, bu konuda ayakta alkışlanmayı hak ediyor doğrusu. Gökyüzünün ötesinde uçan mucize şehir Columbia’ya ilk ayak bastığınız vakit burasının bir cennet olduğunu düşünmeye başlıyorsunuz, insanları, yaşamları ve kimlikleriyle gerçek anlamda yaşayan bir yer Columbia.
İlk defa kendimi bir şehrin içinde böylesine kaybettim. Yeryüzünden yukarıda, bambaşka bir gerçeklik içerisinde varlığını sürdüren Columbia, yapıları, mimarisi, heykelleri, sanat eserleri ve teknolojisi ile sizi girer girmez büyülemeyi başarıyor. Infinite’in en önemli yanı bunu size verirken, birden bire almayı bilmesi. “Burası fazla iyi, fazla güzel, burada ne gibi bir macera yaşayabilirsin ki?” diye sorduğunuz vakit, Columbia’nın Columbia olması için yapılan seçimlerin karanlık sonuçları ile karşılaşıyorsunuz. Infinite ilk etapta Amerika’nın kirli geçmişi ile dolu sandıktan “ırkçılık” konusunu çıkartıyor ve çat diye önünüze koyuyor, bu geçiş öyle hızlı oluyor ki, oyuncu olarak durumun alenenliğinden rahatsız oluyorsunuz, oyunlarda bu tarz konuların işlenmesine alışık olmadığımızdan, bu tarz bir rahatsız olma reaksiyonu ile ilk kez karşılaştım.
Infinite’in işlediği tabular, belki sahip olduğu muhteşem görselliği olmasaydı bu kadar dramatik gelmezdi, ilk BioShock’a selam veren girişinden itibaren, oyunun dudak ısırtan görsel tasarımı ile birlikte karşımıza çıkan parıl parıl Columbia, işlediği konularla öyle büyük bir tezat oluşturuyor ki, Irrational, Infinite’in oldukça karanlık konseptlerini karşınıza çıkarttığı zaman, bu insana iki kat daha ağır geliyor.
Infinite görsellik konusunda zor unutulacak bir tecrübe, Columbia’nın atmosferi, ışıkları, insanları ve bütün konsepti, Irrational ekibinin muhteşem yaratımıyla monitörünüzden sizin gözlerinize doğru pırıl pırıl yaşama akarken, diğer yapımlara adeta görsel bir ders veriyor. Irrational “Daha çok piksel, daha realist ışıklar, daha güçlü sistem gerektiren oyunlar” diye lanse edilen grafiklere sahip yapımlara kapak niteliğinde “Olay grafik teknolojisinde değil bunu kullanarak nasıl bir görsel tarz yakaladığında” diyerek, Infinite ile en büyük cevabı vermiş.
Optimizasyonu muhteşem olan yapım, hem çok yüksek bir sistem gerektirmiyor, hem de bunu yaparken sizin görselliğinizden kısmıyor, bu çizgi video oyunlarında olmasını istediğimiz yegane çizgi.
Irrational, Ken Levine’ın önderliğinde neyi nasıl yapması gerektiğini iyi bilen bir firma. “Oyun” denildiği zaman bunu bir “eser” olarak gördükleri için, oyun konseptini parça parça algılayıp, kopuk üretmiyorlar. Infinite bu bağlamda oldukça “bütün” bir oyun. Kaliteli görselliğini ve konseptini destekleyen müzikler, ses efektleri ve oyunun 19.Yüzyıl Yeni Dünyası havası, bir bütün olarak çemberi tamamlıyor.
Infinite, bu bağlamda daha önce BioShock oyunlarında kullanılan Art Deco tasarımların Amerikan Eksepsiyonalizm’den ilham almış versiyonlarını kullanıyor. Özellikle Columbia şehrinin kendisi Amerika Birleşik Devletleri’nin ruhu olarak ifade edilen Columbia figürüne ithaf edilmişken, Levine bu fikirlerin oyunun duyurulmasına 5-6 ay kala ortaya çıktığını ifade ediyor.
BioShock Infinite, görsellik anlayışı ve işitsel duyulara hitabı itibariyle oldukça büyük bir bütünlük sağlarken, organik olarak oynanışı ile bunu destekliyor. Açık hava konsepti, Columbia’nın çevresinde ulaşım için kullanılan magnetik raylara takıp yol alabileceğiniz kancanızla birlikte oynanışın aktif bir parçası olurken, bunu savaş sistemine de entegre ediyor. Bu savaş sahnelerini ve karşılaşmaların dinamizmini bütün gücüyle vurgularken, oldukça eğlenceli olduğunu itiraf etmeliyim. Bütün bu açık hava mekanikleri daha önce BioShock’ta karşımıza çıkan Plasmid’ler gibi, Columbia’nın günlük yaşamının bir parçası olan Vigor’ların kullanımı ve harika tasarlanmış silahlar ile şahane bir şekilde örtüşüyor.
Bütün bu oynanış elementlerini siz de “aşağının insanı” Booker DeWitt ile birlikte tanıyorsunuz çünkü hepsi Columbia’ya özgü şeyler. Halkın kendi içerisinde özümsediği Vigor’lar, hikaye ile birlikte size oldukça doğal bir şekilde sunuluyor. Columbia’nın arkasında yatan hikaye, Vigor’ların nasıl çalıştığı ve halkın bunu kabullenişi gibi soruları oyunun içinde yavaş yavaş havada bırakmadan size yediren Infinite, oynanışı hikayenin içine bir devamlılık öğesi olarak yerleştiriyor ve bu kesinlikle sizi rahatsız etmiyor.
Eğer Columbia’da yalnız başımıza olsaydık, bütün hikayeyi, bütün bu macerayı ve muhteşemlikleri bizimle paylaşacak bir Elizabeth olmasaydı, emin olun Infinite’i Infinite yapan en bütünleyici faktör ortadan kalkmış olurdu, zira bütün konu Elizabeth üzerinden metaforlarla anlatılıyor. Columbia’nın “Mesihi” Comstock, Comstock’ın Elizabeth’i neden hapsettiği ve daha bunun gibi, hikayenin geçmişine dair öğeler Infinite’in her saniyesini okumak için sabırsızlandığınız bir kitap tadında size yaşatırken, Elizabeth’in sizin yanınızda olduğunu bilmek, gerçekten rahatlatıcı bir faktör haline geliyor.
Oyun boyunca sizinle birlikte bu hikayeyi paylaşan Elizabeth, oynanış olarak gerçekten önemli bir fark yaratıyor. Savaşlarda aktif olarak size yardım eden, gerek açtığı “yırtıklarla” olsun, gerek size zor anlarınızda fırlattığı eşyalarla, ona ihtiyacınız olduğunda her zaman yanınızda. İnişleri ve çıkışlarıyla Booker ve Elizabeth’in ilişkisinin gelişiminin hikayeye yavaş ve temelli bir şekilde yedirilmesi ise, gerçekten ikisinin arasında oluşan organik karakter bağlarını oldukça gerçekçi kılmakta.
BioShock Infinite bir sanat eseri, anlatılması ve hemen anlaşılması oldukça güç, üzerine biraz düşünüp, kafa yormak, Irrational ekibinin bizler için yarattığı bu nadide dünyayı arşınlamak ve bizim tarihimizden pek çok kavram ve olayın okumasını yapmayı gerektiriyor. Bu bağlamda daha hafif şeyler tercih eden, “hikayeye kafa yoramam” diye düşünen insanların uzak durması gereken bir yapım çünkü Infinite size daha önce kendinize sormadığınız soruları sordurtabilir ve vereceğiniz cevaplardan memnun kalmayabilirsiniz.
Irrational Games ve Ken Levine’ın vizyonu ile hayata geçen BioShock Infinite, oyun tarihine adını kazıyacak ve uzun bir süre yarattığı etkileri keyifle takip edeceğimiz bir baş yapıt. PlayStation 3, PC, Xbox 360 ve Mac OS X’te tecrübe edebileceğiniz bu yapım,”Single Player Öldü” tartışmaları yaşanırken, yapımcılar oyunlarına laf olsun diye Multiplayer koyarken ortaya çıktı ve hala tek bir hikayenin, ne kadar güçlü olabileceğini oyun dünyasına kanıtladı.
Hikayesiyle çağının ötesinde, bizim çağımızın gerisinden dersler veren BioShock Infinite, kesinlikle 2013’ün en güçlü yapımlarından biri.