Makale

Bir nesil daha bitiyor! Konsollarda son durum – Bölüm 1

İçinde bulunduğumuz neslin artık yavaş yavaş sonuna geliyoruz, aslında el konsollarında yeni nesle adım atmış olsak da hala işte yeni nesil budur diyebileceğimiz bir cihazla karşılaşmadık. Gelen haberler ve yapılan tanıtımlar Nintendo’nun yeni konsolu WiiU’nun, yeni neslin ilk konsolu olacağını gösteriyor. 2012 tarihi bu açıdan büyük bir önem arz ediyor.

Daha önceki yazılarımızdan hatırlayacağınız üzere Nintendo’nun yeni nesil konsolunun zaten 2012’de boy göstereceğini tahmin etmiş, konsol camiasında yeni neslin ilk emaresi olarak, Nintendo’nun bu konsolunun ilk işaret olacağını da belirtmiştik. E3 2011’de yapılan duyuru her ne kadar tatmin edici olmasa da, konsolun ne gibi yeniliklerle geleceği aşağı yukarı belli oldu gibi.

Tabi oyuncular olarak donanımlar kadar konsol üreticisi firmaların politikaları da yeni nesille biz oyunculara neler sunulacağı konusunda bizleri neler beklememiz gerektiği konusunda az da olsa yönlendiriyor. Çıkan haberlerden bugüne kadar Nintendo’nun izlemiş olduğu yoldan ayrılarak, daha farklı bir konsepti benimsediğini çıkartabiliyoruz.

Bugüne kadar casual oyuncuların efendisi olan Nintendo bu sefer gözünü Hard Core oyunculara dikmiş gibi görünüyor. Şirketin üst düzey yöneticileri her fırsatta multiplatform oyunların önemi hakkında yapmış oldukları açıklamaları, daha kolay programlanabilir, kullanıcı dostu DevKit’ler yapacakları hakkında beyanatlar izliyor. Hatta görüntüleri WiiU’dan alınmış olmasa da, bu konsola çıkacak olan hardcore oyunlardan da görüntüleri E3 sunumlarında bizlere gösterdiler.

Açıkçası burada Nintendo adına büyük bir eksen kaymasının söz konusu olduğu ortada, iyi de bu var olan dengeler adına ne gibi değişikler yaratacak? Bunu tam olarak anlayabilmek için Microsoft ve Sony cephesinde neler olduğuna bakmak gerekiyor.


Bill Gates’in bu durumdan haberi var mı arkadaşlar?
Kuşkusuz Microsoft bu nesilde Xbox 360 ile büyük bir sükse yaptı, kimse neslin başında Microsoft’un bu kadar başarılı bir oyun konsolu sunacağını beklemiyordu. Özellikle online hizmetler konusunda rakiplerinin ilham kaynağı olduğu Live gibi bir hizmeti paralı da olsa bizlere sunarak adeta bağımlısı olmamıza sebep oldu. Kullanıcı dostu ara yüzü, stabil kullanım ortamı, çeşitlilik ve yenilikleri ile 20 milyondan fazla kullanıcının vazgeçilmezi haline geldi.

Neslin başında Halo 3, Gears of War gibi hardcore oyunlarıyla ağzımızın suyunu akıtan Xbox 360 konsolu, ardından gelen rakip üreticilerin exclusive (konsola münhasır) oyunlarının birer birer multiplatform olmaları gibi bir duruma da sebep oldu. Açıkçası üçüncü parti exclusive oyunlar anlamında özellikle 2007-2008-2009 yıllarında Sony’ye ecel terleri döktürdüler. Final Fantasy, Metal Gear Solid, Tekken gibi çıktıkları konsollarda büyük etkisi olan oyunları multiplatform hale getirdiler. Hatta bununla kalmayıp multiplatform oyunların Xbox 360’da daha iyi görsellerle sunulması gibi bir durum sayesinde hardcore oyuncuların iyice kalbini kazandılar. Live hizmeti ise tüm bunların yanında kadayıfın üstündeki kaymak misaliydi.

Microsoft adına ne olduysa E3 2010’dan sonra oldu, önce Microsoft’un Kinect sunumu, ki E3 2009’da Natal olarak bize sunulan cihazdır, ardından Sony’nin Move sunumu ile oyuncular adına bence önemli bir eksen kayması daha gerçekleşti. Şahsen bu andan itibaren Microsoft’un politika anlamında gözünü pastanın başka bir yerine, üstünde meyvelerin olduğu kaymağa göz diktiği ortaya çıkmış oldu.

Gerçekten de, oyuncuların tamamına kitlesel olarak bakıldığında, casual gamer olarak nitelendirdiğimiz kesim toplam pay içinde yaklaşık %60-70’lik bir oran ile orada tüm cazibesi ile duruyordu. Ne yapıp edip Nintendo’nun egemen olduğu bu piyasadan bir şekilde pay kapmalıydılar ve Kinect de bunun yolu olacaktı. Bu tarih itibarı ile bakınca Microsoft’un exclusive oyunlar yerine ağırlığı Kinect oyunlarına verdiklerini görüyoruz.

Paranın götürdüğü yere git
2011 yılında Xbox 360 için çıkan hard core exclusive oyun sayısı ise konsolu bu noktalara getiren oyuncuları ciddi anlamda üzdü, ama satış rakamlarını görünce Microsoft’un kârlılık anlamında yapması gerekeni de yaptığını görüyoruz. Çok iyi pazarlama taktikleri ile Microsoft’un çıkış döneminde satmış olduğu Kinect sayısının ilerleyen zamanlarda duraklama dönemine girmesi, Move’un Kinect’in satış rakamlarına yaklaşması ise oyuncuların tercihi açısında gayet manidar. Sonuçta konsolu alanların sayısı açısından bir doyum noktasına ulaşıldığı da bir gerçek. En nihayetinde bu konsol başlangıçta “hardcore oyuncular için yapılmıştır” imajına sahipti ve bu durum, kitlenin ne kadarına Kinect satacağınız, ne kadar hardcore Kinect oyunu yapacağınızla doğrudan bağlantılı.

Bu gidişata bakarak önümüzdeki nesilde Microsoft’un casual oyuncuları birinci plana çıkartacağı, hard core oyun anlamında bu nesil oyunlarla mukayese edilmeyecek bir duruma geleceğini de açıkçası bu şekilde değerlendiriyorum. Kısaca Nintendo ile Microsoft’un önümüzdeki nesilde birbirleri ile daha fazla kapışacağını, birbirlerinin ayaklarının altına sabunu atacaklarını görmemek imkansız.

Son dashbord güncellemesi ile Microsoft’un yazılım anlamında önümüzdeki nesil getireceği yenilikler hakkındaki işaretlere bakarak yine firmanın tutunacağı en önemli dal olacağı ortadadır. Şahsen online oyunculuk anlamında daha kaliteli işlere imza atacaklarına inanmaktayım. Dünya genelinde beklentiler bu yönde olsa da, ülkemiz oyunculuğu adına Microsoft’un 2012 yılı içinde resmi olarak ülkemize de girecek olmasının da çok ama çok gecikmiş bir eylem olduğu düşünüyorum.

O dashboard’u açıp, Amerikalı’ya sunulan hizmeti görünce açıkçası insanın içi gidiyor. Konsol, bu hizmetlerle konsolluktan çıkıp evin eğlence odağı haline dönüyor. Resmi olarak ülkemizde bulunmadığı için maalesef bizler ancak bu hizmetlere uzaktan bakmakla yetiniyorduk. Microsoft ya bu hizmetleri ülkemize getirmeliydi ve beklentilerimizi gerçekleştirmeliydi ya da ülkemiz oyuncuları için bu konsol yine belirli bir kısmının marjinal eğlencesi olarak kalmaya devam edecekti. Her ne kadar bu problem çözülüyor olsa da Microsoft Türkiye’nin en azından, Sony Türkiye’ye bakarak biraz daha çaba göstermesi gerektiğine inanıyorum.

Orijinal kullanıp, benzerlerinden daha pahalı oyun almak, sunulan hizmetlerden kısıtlı olarak faydalanmak, “yok” kabul edilmek, biz oyuncuların hakkı olmamalı diye düşünüyorum. Dilerim güzel vaatler bu yıl gerçekleşir de, Live’da beklediğimiz ortama kavuşuruz.

Japon işi
Sony açısından casual oyunculuk ile hardcore oyunculuk anlamında belirlenen denge politikası Move’un çıkışını müteakip halen devam etmekte. Keza Move oyunları genelde casual kesimin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde çıkartılsa da, Killzone gibi hardcore oyunlar da çıkıyor. Sony’nin çok eskilerden belirlemiş olduğu bu denge politikasının önümüzdeki nesilde de devam edeceğini düşünüyorum. Her oyun türünde bir exclusive yapımı olan Sony’nin bu saatten sonra bir eksen kayması yaratacak politika değişikliğine gitmesi pek mümkün görünmüyor.

İlginç bir şekilde birbirini bu nesilde gayet güzel ikame eden Sony ve Microsoft’un önümüzdeki nesilde farklı tellerden çalacağını düşünmek mümkün. Bu açıdan bakınca Nintendo ile Sony’nin birbiri ile çetin bir kapışma içine gireceği kesin gibi. Daha önce ifade ettiğim üzere Nintendo ayrıca Microsoft cephesi ile de ciddi bir mücadele içinde olacağından, işi çok zor görünüyor. Hem Sony, hem Microsoft ile aynı zemin üzerinde kapışmak Nintendo açısından bayağı çetin bir iş olacak. 120 yıllık tecrübe bakalım bu mücadeleden sağ çıkabilecek mi, belki de ikinci bir Gamecube olayı yaşanacak?

Yazımızın başında içinde bulunduğumuz nesli değerlendireceğimizi yazmış olmamıza rağmen bir anlamda önümüzdeki nesle projeksiyon yapmış olduk. Ama bu projeksiyon içinde aynı zamanda bu nesli de rakip konsollar açısından değerlendirmiş olduk. Bu karşılaştırmada yazmadığımız diğer hususları da bundan sonraki kısımda anlatacağız

Artık siyah ya da beyaz yok, artık sadece grinin tonları var
Birçok defa belirttiğim üzere bu neslin en önemli özelliği multiplatform oyunların diğer oyunlar üzerine kurmuş olduğu üstünlüktü. Exclusive oyunlar açısından bakınca 10 milyon küsur satan bir Halo 3 dışında retail (toptan satış) anlamda satan başka bir exclusive oyunun olmaması, diğer taraftan bir yıl içinde tüm platformlarda 30 milyon gibi bir satış rakamını yakalamış Call of Duty: Black Ops gibi bir oyunun varlığı bu sözlerimizi doğruluyor. Hatta Playstation 3 üzerinde en fazla satmış oyunun yine aynı oyun olması, diğer Call of Duty oyunlarının da bu kadar olmasa da muazzam satış rakamları diğer doğrulayıcı kanıtlar oluyor.

Buna bir de neslin başından bu yana neredeyse tüm üçüncü parti exclusive oyunların multiplatform haline gelmesini ekleyince tablo olduğu gibi karşımıza çıkıyor. Bu olayda Microsoft’un anti exclusive tavrının belirleyici olduğunu söylememiz yanlış bir değerlendirme olmaz.

Diğer bir önemli husus ise, son çıkan oyunlar da dahil olmak üzere oyun piyasasında artık çıtayı PC yerine konsol oyunlarının belirlemeye başlamış olması. Bu yıl çıkan Battlefield 3 oyuncular tarafından sistem canavarı oyun olarak tanımlansa da, açıkçası aynı kaplamalar, farklı draw distance ve farklı yüksek çözünürlüğün bu payeyi kapmak için yeterli olduğuna inanmıyorum. Gerçek anlamda yeni nesle geçiş ancak yüksek detaylı kaplamalar, draw distance, antialliasing, yüksek çözünürlük ve daha fazla etkileşim ile söz konusu olabilir. Battlefield 3 bunlardan bir kısmını bizlere sunmuş olsa da, hepsini bir arada sunamadığından hala şu anki neslin oyunu olarak oyun tarihinin tozlu sayfalarında yerini alacaktır.

Hazır söz grafiklerden açılmışken diğer bir sorun, benim de bir dönem sıkı bir şekilde inandığım, 1080p oyunları bu nesilde maalesef görememiş olmamızdır. Halbuki neslin başında konsol üreticisi firmaların ifadelerinde bu nesilde 1080p çözünürlük standart olacaktı. Kuşkusuz 2005’de Playstation 3 tanıtılırken Kutaragi’ye inanan kesimin içinde olmak, an itibarı ile en fazla bizde yaralara sebep olmuştur.

Konsol alma komşu al
Oyunlara ilgimiz sebebi ile sık sık yabancı forumları takip eder, takip eden arkadaşlarımızı da can kulağı ile dinleriz. Burada hem benim, hem de yakın arkadaş çevremin yapmış olduğu en önemli tespitlerden birisi de, konsol satışlarında fiyatların çok belirleyici bir unsur olduğudur. Henüz iktisadi anlamda pek gelişmemiş olan ülkemizin tüketicileri olarak bizlerin batılı ülkelerdeki tüketiciler kadar bilinçli olmadığı da bir gerçek. Her yeni ürüne, çıkar çıkmaz sahip olmak isteyen bizlerin, biraz batılı tüketicilere bakınca ders almamız gerektiğini düşünüyorum. Adam kendine bir fiyat çıtası koyuyor ve almak istediği konsol bu fiyat aralığına gelmediği sürece kesinlikle o konsolu almıyor. Playstation’a göz koyan adam Playstation 3 için koymuş olduğu 250 dolar çıtasına fiyatlar gerileyene kadar paşa paşa Playstation 2’si ile takılıyor ve bunda hiçbir beis görmüyor. Ama bizim milli geliri bu adamdan 3 kat geride olan oyucumuz evinde her konsoldan ikişer ikişer bulundurmakta yanlış bir şey görmüyor. Şahsen biraz geç olsa da(!) benim de anlamış olduğum bu yaklaşım, dışarıda konsol müşterilerinin en önemli tavrı olarak ortaya çıkıyor.

Durum bu iken çocuğuna konsol almak için mağazaya giren adam bakıyor ki bunu almakla iş bitmiyor, yanına birde LCD TV lazım, o zaman gözleri Nintendo’ya doğru hafiften kaymaya başlıyor, bir defa bu konsol ile HDTV şart değil, evdeki tüplü TV’ye bağlaması yetiyor. Xbox veya Playstation almak için girdiği mağazadan elinde Nintendo ile çıkıyor. Tabi tek sebep bu değil, Nintendo Wii aynı zamanda 250$’lık çıkış etiketine sahip bir konsol. Remote kontrol cihazı, casual oyunları, şiddetten daha ziyade eğlenceyi ön plana çıkaran oyun anlayışı ile de tercih edilen bir konsol. Tabi geniş müşteri profili, ucuz fiyatı, daha az ek donanım gerektiren yapısı ile Nintendo Wii bugün geldiği noktada.

Diğer taraftan Xbox 360 da, Playstation 3’ten daha ucuz olması, Arcade konsollar gibi core dediğimiz temel olarak en ucuz şekilde, al, getir, evine kur, oyna mantığında cihazları da oyunculara sunabilmiş olmanın avantajı, Amerika gibi oyun sektörünün lider piyasasında en çok tercih edilebilen marka olması ile de Playstation 3’ün geçen beş yıla rağmen halen önünde olmayı başarmıştır

Ekonomik stratejiler açısından durum bu iken, Microsoft’un sunmuş olduğu online deneyim de bu nesilde Xbox 360’ın hardcore oyuncular tarafından daha fazla tercih edilmesi ile sonuçlanmıştır. Özellikle konsollarda daha bu nesle kadar pek alışık olmadığımız co-op oyunlar, multiplayer deneyimler Xbox ile daha fazla anılır olmuştur.

Tüm bu online hizmetler karşısında Sony’nin online eğlenceyi bedava sunulması belki de tek avantajıydı. Hani önceden bahsetmiş olduğumuz işin ekonomik boyutunu önemseyen oyuncular vardı ya, işte bunlar online hizmetin bedava olması nedeni ile yine Sony’yi tercih etmiş oldular. Bir tarafta ucuz konsol, paralı online hizmet, diğer tarafta pahalı konsol, bedava online hizmet, kararsızların kararını belirlemede önemli bir tercih sebebi haline geldi.

Ve geride kalanlar için
Klasik bir dinozor oyuncu olarak bizim zamanımızda “konsollar sahip oldukları oyunlara göre alınır” diye girmeye niyetlendiğim bu paragrafta artık oyun sayısının hiçbir öneminin kalmadığını da üzülerek belirtmek zorundayım. Her ne kadar toplam exclusive oyun satışlarında Sony, Microsoft’un önünde olsa da, “attact rate” dediğimiz konsol başına oyun satışında halen Microsoft küçük bir farkla da olsa önde görünüyor, çünkü bu nesilde artık oyuncular konsol exclusive’lerine pek aldırış etmediği gibi, Call of Duty gibi geniş kullanıcı kitlesi olan oyunların en rahat nerede online olarak oynandığı dikkate alır oldu.

Üstelik kopya oyun mevzusunda en fazla istismar edilen konsolun Xbox olması da ayrı bir tartışma meselesidir. Hatta oyun yapımcısı şirketlerin neden kopya oynanan bir konsolda ürünlerini bir adım önde çıkarttığı, orijinal oyun mücadelesinde tüm eleştirilere rağmen Sony’nin mağdur olmuş olması da bu neslin bence en önemli tartışmalarından birisidir. Buna meşhur 3K arızalı Xbox’u da ekleyince insan içinden çıkamayacağı komplo teorileri içinde buluveriyor kendini.

Sanırım artık video incelemeler ile podcast’lerin ön plana çıktığı, (kısaca hap haline getirildiği diyelim) uzun yazıların oyuncular tarafından pek de okunmadığı bu dönemde ben de yazımı daha fazla uzatmak istemiyorum. Konu ile ilgili kalan meseleleri yazımızın ikinci bölümünde devam etmek üzere burada noktalıyorum.

Başka yazılarda görüşmek üzere esen kalın…

Yazar Notu: Yeniden buluştuğum Merlin camiasından bir daha kopmamak üzere hepinize sevgiler…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu