Bir nesil daha bitiyor! Konsollarda son durum – Bölüm 2
Geçen haftaki yazımızın ilk bölümünde yaptığımız Xbox ve Nintendo ağırlıklı değerlendirmemizden sonra bu yazımız ile de Sony’nin bu nesildeki durumu hakkında bir değerlendirme yapıp, kısaca bizi bekleyen nesil hakkında tahminlerimiz ile beklentilerimizi dile getireceğiz.
İlk Playstation ve ikinci nesil Playstation’dan sonra Sony’nin bu nesilde yaşadıklarını önceden kimse tahmin edemezdi herhalde. 120 milyon satan Playstation’dan sonra, 140 milyondan fazla satan Playstation 2 konsollarının oyuncular üzerindeki marka değerinin etkisi, bu nesilde Playstation 3’e büyük değer atfediyordu. Bu özgüven o kadar güçlüydü ki, Ken Kuturagi’nin E3 2005’teki 600$’lık konsol açıklamaları en nihayetinde büyük bir hayal kırıklığı ile sonuçlandı.
Nesle geç girmenin dezavantajı yanında bu fiyat politikası, Sony için kötü bir adım oldu. İlk adım diyeceğimiz bu kötü hamlenin üstüne Microsoft’un izlediği doğru politikalar ve Nintendo’nun da benimsediği ucuz fiyat politikası, durumu Sony açısından büyük bir pazarlama açmazına soktu. Fiyatlar hakkında elbet söylenecek çok şey vardır ama konsol oyuncularının kafasındaki fiyat çizgisinin 400$ altında bir yerlerde olduğu da herkesçe bilinen bir gerçekti.
Takip eden 2-3 yıl boyunca gerek fiyat politikası, gerekse oyun desteği 2009 yılına kadar Sony’nin durumu kurtarması için yaptığı tüm çabaları yetersiz bıraktı. Ardı ardına gelen 3. parti exclusive oyunların multiplatform olma haberleri, yine bu multiplatform oyunların Xbox üzerinde daha kaliteli görseller sunması, daha kaliteli online hizmetin üstüne, Nintendo’nun ses getiren Wiimote’u karşısında Sony’nin pek bir hamle şansı da olmadı.
Evet, Sony ağır ve emin adımlarla geriden geliyordu ama yaptıkları 2009 yılına kadar oyuncuları tatmin etmekten çok uzaktı. Tüm bunlar Sony’nin ilk 3 yıllık dönemde rakip iki firmayı yakalayamaması ile sonuçlandı. Multiplatform oyunlardaki kötü görsellerin üzerine çok tartışılan Lair, Haze gibi oyunlar da, konsolun imajına büyük darbe vurdu. Buna bir de geç gelen ve çıkmak bilmeyen oyunlar da eklenince resmen tuz, biber oldu.
Bir önceki nesilde konsolun mimarisini çözmekte zorlanan yapımcılar, bu nesilde de aynı sıkıntıyı yaşıyorlardı. Ancak bu sefer rakip firmaların daha kolay programlanabilir mimarileri ile iyi satan konsolları, yapımcıları konsol üzerinde fazla uğraşılmadan kolay yoldan port edilmiş ve performansı kesinlikle daha kötü durumda olan oyunlar yapmaya itti. Sonuçta stüdyolarda geçirilen her bir saat, her bir fazladan gün yapımcıya ekstra geliştirme maliyeti olarak geri dönüyordu.
Düşünsenize bir tarafta bir yılda geliştirilen Nintendo oyunları, diğer tarafta yapımı 4-5 yıl süren oyunlar yan yana konulunca kârlılık anlamında ortaya çıkan kötü tablo yapımcıyı da yıldırıyor. En nihayetinde kimse oyunun ne kadar sürede geliştirildiğine bakmıyor, her iki oyun da aynı fiyata market raflarında yer buluyordu. Yapımcıların en büyük motivasyonu olan satış rakamları da Sony’nin aleyhine olunca ortaya hiç de güzel görünmeyen bir tablo çıkıyordu.
Tüm bu olumsuz gelişmelerin ardından 2009 yılı ile birlikte Sony’de ciddi bir toparlanma meydana geldi. İşin enteresan tarafı oyun tarihinin belki de korsan oyunculuğa en fazla direnen konsolu olan Playstation 3 nedense yapımcıların bir türlü gözdesi olmayı başaramamıştı. Sony’nin bu toparlanma süreci, Uncharted gibi yeni çıkan IP’ler yanında, God of War, Killzone gibi bir önceki nesilden devralınan oyunlarda ortaya kaliteli işlerin çıkmasına kadar uzandı. Özellikle Uncharted, Sony’nin bu nesilde oyunculara sunduğu en kaliteli birinci parti oyunların başında geliyordu.
Microsoft’un multiplatform oyunlardaki ısrarının aksine Sony’nin exclusive oyunlardaki ısrarı iki firmayı birbirinden ayıran en önemli hususlardan biriydi. Nitekim zaman içinde bu politika daha da derinleşerek mevcut duruma kadar geldi. Bir tarafta 2011 yılında çıkan Uncharted 3 gibi, birçok exclusive oyunu oyunculara sunan Sony’nin karşısında topu topu 3 exclusive oyunla yılı tamamlayan bir Microsoft vardı. Sony’nin oyunlardaki bu hamlesine Microsoft online hizmetlerdeki cevap ile karşılık verdi ama daha önce de belirttiğim üzere 2009 yılı ile birlikte Sony her yılı konsol satışı anlamında Microsoft’un önünde kapatması, neslin başındaki bir yıllık farkı kapatmaya yetmedi. Şu an durum her ne kadar birbirine yakın olsa da, Sony’nin bir önceki nesilde yakalamış olduğu başarıdan da uzak olduğu ortada.
Her şeye rağmen ben bu nesilde Sony’nin lifetime satış başarısı anlamında Microsoft’tun önünde kapatacağına, Nintendo ile birbirine yakın sonuçlar alacağına inanıyorum.
Tüm bunlar olağanca rekabeti ile yaşanırken, 2009 sonu, 2010 başı gibi George Hotz’un Sony’nin henüz fethedilememiş konsolu Playstation 3’ü kırma çalışmalarına başlaması gündeme bomba gibi düştü. Hotz’un çalışmalarının yankı bulması neticesinde Sony’nin güvenlik kaygıları ile Linux desteğini Slim makinaların piyasaya çıkışı ile kesmesi ise hacker’lar açısından bardağı taşıran son damla oldu. Durum öyle bir hale dönüştü ki, Anonymus isimli hacker topluluğu Sony’ye resmen bir savaş açtı. Hotz’un çalışmaları, jailbreak yöntemi ile kırılan makinaya CFW denilen custom firmware’lerin yazılmasına kadar gitti ve Anonymus’un, Sony’nin sitesinden hack yolu ile master key’leri elde ettiğini açıklaması ile Sony deyim yerindeyse yerle bir oldu.
Sony tarafından 70 milyon kullanıcının bilgilerinin korsanların eline geçtiği doğrulandı ve kredi kartı bilgilerine ise ne olduğunun bilinmediği açıklandı. Oyun tarihinin belki de en büyük korsanlık olayı ile karşı karşıya kalan Sony, Mayıs 2010 ayı boyunca PSN servislerini kapatmak zorunda kaldı. Haziran ayında yapılan basın açıklaması ve oyuncuların kalbini kazanmaya yönelik “Welcome Back” hediyesi ile kredi kartı bilgilerinin de çalınmadığı, sadece kişisel bilgilerin çalınmış olduğu ortaya çıktı.
Sanırım Sony için en zor geçen dönem bu dönem idi, bir tarafta uzun bir süre kırılamayan bir konsolun prestiji çok fırtınalı bir şekilde yıkılmış, diğer tarafta firmanın prestiji açısından büyük bir deprem yaşanmıştı. İlerleyen dönemlerde kimsenin inanamayacağı bir şekilde master key sorununu çözen Sony, bu olaya adı karışan kişilere karşı büyük bir hukuk mücadelesi içine girdi. Sonuç itibarı ile Playstation her ne kadar kırılmış bir konsol olsa da, konsolunu kıranlar artık online olamıyor, hacker’lar konsolun yeni FW’ler ile aldığı önlemleri kıracak çalışmaları yapmaya cesaret edemiyordu. George Hotz bile Sony ile masada anlaşarak artık bu işleri terk ettiğinin herkese duyurdu. Scene’in geri kalanı da, yasal yaptırımlardan çekinerek hack işlerini genel anlamda terk etti.
Bazı kesimlerce her ne kadar antipatik bulunsa da Sony, büyük geliştirme masrafları yaptığı yatırımını korumak için bugüne kadar hiçbir firmanın cesaret edemeyeceği ölçüde korsana savaş açtı.
2010 yılının kalanı ve içinde bulunduğumuz yıl itibarı ile exclusive oyunlara doyan oyuncular artık daha kaliteli bir online hizmete de kavuşmuşlardı. Bedava olması nedeni ile hizmet çeşitliliği noktasında Live’den geri kalan PSN, online oyun anlamında hiç de geride değildi artık. Yılların birikimi ile Microsoft’un elde etmiş olduğu başarıyı Sony 4-5 yıllı bir süreç içinde yakalama noktasına gelmiş durumda. Sony’nin son el konsolu olan Vita’daki online hizmet çeşitliği ile kalitesine bakınca alınan yolun hiç de azımsanamayacak noktada olduğu da ortadadır.
Bu neslin belki de en büyük firması yine Sony’nin birinci parti firması olan Naughty Dog oldu. Bazı kesimler Killzone serisinin yapımcısı Guerilla Games’i beğenmese, Sony’nin birinci parti firmalarına zaman açısından verdiği kredi bazen iyi sonuçlar sunsa da, The Last Guardian gibi uzun zamandır beklenen bir yapımda Ueda gibi nev-i şahsına münhasır diyeceğimiz bir şahsiyetin Sony bünyesinden ayrılması gibi kötü sonuçlara da sebep oldu. Buna geliştirilme süreci 4 yılı aşan Gran Turismo’nun beklentileri karşılayamaması, David Jaffe’nin Twisted Metal’i gibi hala çıkışı beklenen, artık elindeki hisseleri firmaya bıraktığı Square’in Final Fantasy vs13 gibi oyunlarının bilinmeyen akıbetleri, Agent gibi hala büyük soru işaretleri bulunan oyunlar Sony’nin bunca exclusive oyun içinde hala bu konuda yanlış bir yönetim anlayışına da sahip olduğu ayrı bir gerçektir. Yeni konsollarla ilgili haberleri sıkça duyduğumuz bu günlerden geriye bakınca Sony’nin bu nesilde yaşadıklarını aşağı yukarı böyle özetleyebiliriz.
Yazımızın ilk bölümünde üstünde en çok durduğumuz konu Nintendo ile Microsoft’un büyük bir eksen kayması anlamına gelen politika değişikliklerine, Sony’nin önümüzdeki nesilde nasıl yaklaşacağı ise merak edilen ayrı bir konu. Microsoft’un casual oyunculara yönelik hamlesinin hardcore oyuncuları üzeceğini belirttiğimiz yazının üstüne yeni Xbox’un aynı WiiU gibi bir tablet kontrolcüsüne sahip olacağı yönünde söylentiler ortaya çıktı. Bu da yazımızda bahsettiğimiz hususları doğrular nitelikte söylentilerdir.
Şahsen Sony’nin yıllardır devam eden çizgisine bakınca önümüzdeki nesilde de her türden oyuncuya hitap eden bir anlayışı benimseyeceğini düşünmek hata olmaz. Zaten son birkaç yıldır çıkan oyunlara, geliştirilen aksesuarlara bakınca bu çizgide büyük bir değişim yaşanmayacağı ortada gibi.
Bir önceki nesilde ilk defa PSP’de XMB menünün nasıl zaman içinde Playstation 3’e geldiğini gördüysek, Vita’nın arayüzüne benzer bir arayüzün, aynı online anlayışın daha gelişmiş bir modelinin Playstation 4’e (veya artık adı ne olacaksa, çünkü yeni Playstation’un 4 yerine aynı Vita gibi bir isim alacağını düşünüyorum) geleceğini öngörmek büyük bir hata olmaz.
Kuşkusuz bitmek üzere olan bu nesil ile birlikte yeni neslin heyecanı yavaştan hepimizi sardı. Ne var ki, konsol üreticisi firmaların satış politikaları hevesimizi kursağımızda bırakabileceği gibi zevkten dört köşe bir hale de getirebilir. Nintendo ile Sony oyun yelpazesi olarak birbirine yaklaşırken, Microsoft’un, Nintendo’nun bu nesildeki koltuğuna oturmaya çalışması bence önümüzdeki yıllarda en çok konuşulacak olaylardan birisi olacak. Son iki E3 şovunda Microsoft’un Kinect Adventure, Kinectimals, Susam Sokağı gibi casual oyuncu kitlesinin beğendiği türden oyunları şovlarında uzun uzun sunması, Nintendo’nun tablet kontrolcüsüne benzer bir donanımı düşündüğüne dair dedikodular ki -bu dedikodular çok sağlam sitelerin başköşelerini süslüyor- söylemimizin haklı olduğunu gösteriyor.
Bir diğer husus ise gelecek neslin fiyatlandırma politikası. Tablet kontrolcüleri ile gelen konsolların core modelleri bu kontrolcüyü içermeyebilir ve 300 dolar gibi bir çıkış fiyatına sahip olabilirler, ancak tablet kontrolcüsüne sahip modellerin fiyatı 400-500 dolar aralığından satışa sunulacaktır. Sistemleri alan oyuncuların ekstra tablet kontrolcülerine 100-150 dolar gibi, bir kontrol cihazı için uçuk sayılabilecek fiyatları verip, vermeyecekleri, sırf bu yüzden konsolu alıp/almama noktasında kararsızlığa düşecekleri ise ayrı bir mesele.
Sony, Vita gibi bir cihaz ile belki de, rakip üreticilere alternatif olmaya çalışacaktır ama ben konsolun böyle bir kontrol cihazı temeline dayalı mimaride olacağını sanmıyorum. Vita’nın her ne kadar 250 dolar olan satış rakamı yüksek fiyatlı aksesuarları nedeni ile soru işaretlerine sebep olsa da, benimsenen çizginin artık daha ucuz konsol çizgisinde olacağını düşünüyorum. Yeni konsolun bu yüzden kesinlikle 400 doların altında bir fiyata satılacağını, sürpriz bir şekilde 300 dolara da fiyatlandırılabileceğini öngörüyorum. Bu nesilde fiyatlandırma politikasından çok büyük sıkıntılar çeken Sony yönetiminin aynı hatayı bir daha yapmayacağı kesin gibi.
Nintendo’dan gelen açıklamalarla yeni konsolun çok rahat bir programlama kapasitesine sahip olduğu sık sık vurgulanıyor. Sony de bu konuda çektiği sıkıntılardan bir ders çıkartmış ise Cell tabanlı işlemcisinin ya mimarisini koruyarak yola devam edecek (çünkü artık programcılar bu mimariye aşina durumdalar) ya da ARM tabanlı kolay programlanabilir, 8 çekirdekli bir işlemci ile geleceklerdir. Muhtemelen 1 GB sistem, 1 GB GPU belleği ile sunulacak yeni konsol, rakip konsollardan daha güçlü bir donanıma sahip olacaktır. Zaten yeni Nintendo konsolunun aşağı yukarı özellikleri bilinmekte, Microsoft’un Sony konsoluna yakın konfigürasyonda bir konsol ile mücadele edeceği söylenebilir. Eğer casual oyunlar düşündüğümüzden daha ağırlıklı konumda olacaksa Nintendo’nun konfigürasyonuna yakın daha düşük özellikte bir konsol da üretebilirler.
Soru işaretlerinin ardı arkası kesilecek gibi görünmüyor, bu son dedikodular her ne kadar E3 2012’de Sony ve Microsoft’tan bir duyuru geleceği yönünde tahminlere sebep olsa da, çıkacağı duyurulan oyunların satışlarının baltalanmaması, eldeki cihazların kâr maksimizasyonunun istenilen düzeyden hala geride olması, eldeki teknolojinin ekonomik anlamda grafik sıçrama gerçekleştirecek donanımların uygun fiyatlardan satılmasına müsaade etmemesi sebebi ile her iki firmanın duyurularını 2013’e, konsolların çıkışını da 2014’e bırakacağını söyleyebilirim.
Muhtemelen 6 ay içinde öngörülerimizin ne kadar doğru olup olmadığını hep beraber göreceğiz. Ben oyunculara ellerindeki oynamamış oldukları veya henüz alma fırsatı bulamadıkları oyunları değerlendirmelerini, grafik meselesine fazla takılmadan oyunların sadece kaplamalardan, 2xAA’lardan ibaret olmadığını, asıl keyfin oyunun içeriğinde olduğunu, bu nesilde hep beraber yaşadığımız Wii gerçeğini daha iyi etüt etmelerini tavsiye ederim.
Başka yazılarda görüşmek üzere esen kalın…