Black Mirror 3
Jane Jensen ismini bilmiyorum hiç duydunuz mu? Bende her zaman büyük saygı uyandırmıştır bu kadın. Dile kolay, Gabriel Knight gibi, tüm zamanların en iyi adventure oyunlarından birinin senaristidir kendisi. Her ne kadar asla bir Gabriel Knight 4 oynayamayacak da olsak, yeni adventure oyunları çıkmaya devam ediyor. Hatta son olarak, yine Jane Jensen’ın ellerinden çıkma olan Gray Matter oyununu hatırlıyorum ben. Yine de artık eski adventure bolluğu yok. Konsol oyunculuğu, casual oyunlar, ilerleyen teknoloji, eski dostumuz macera oyunlarını bitme noktasına getirdi. Görsellikten çok, atmosferin ve senaryonun ön plana çıktığı adventure oyunları aslında ya çok sevilir, ya hiç sevilmez. Öyle kolay da tüketilmez, hele mistik bir macerayı da konu alıyorsa tadından yenmez, bir kitap gibidir adeta. Neyse efendim fazla uzatmayayım, yazımızın konusu olan, Alman yapımcıların geliştirdiği Black Mirror 3 de son dönem macera oyunlarından biri.
Sondan başa doğru
Black Mirror 3, serinin son oyunu ve ben daha önce yapmadığım bir şeyi yaparak başladım bu yapıma. Temelini senaryoya dayayan bir macera oyunu serisine, sondan başladım yani. Bu nedenle de büyük kopukluklar yaşadım her ne kadar önceki iki oyunun konusuna şöyle bir göz atsam da. Zira, Black Mirror 3 çok hızlı başlıyor. Ne geçmişe dönük bir flashback var, ne de önceki hikayeyle ilgili bir anlatım yapılıyor. Sonuçta serinin son oyunu bu ve Black Mirror 2’nin kaldığı yerden devam ediyor. Her ne kadar hikaye ilerledikçe Gordon Ailesi, Darren Michaels (bir diğer adıyla Adrian Gordon), Black Mirror Kalesi, cinayetler ve diğer olaylar hakkında yeterince aydınlatılsak da özellikle oyunun başında bir curcuna yaşanıyor.
1990’larda hatta tam olarak 1993’te, İngiltere’de Willow Creek adlı bir kasabada (nedense ismi bile ürpertici geldi bana) geçiyor olaylar. Küçük bir kasaba, sıradan bir yer… Meşhur Gordon Ailesi ve Black Mirror Kalesi hariç tabii. Uzatmıyorum; Black Mirror Kalesi yanar ve sorumlu olarak kahramanımız Darren Michaels tutuklanır. Aynı zamanda Angelina Valley’in de ölümüne sebep olmakla suçlanmaktadır. Bir süre nezarette alıkonduktan sonra, ismini bilmediği biri tarafından yüklü miktarda nakit ödenilerek kefaletle serbest kalır. Darren’ın rüyasında gördüğü korkunç şeyler, ayinler, yaşadığı ani karakter değişimleri ve çözülmeyi bekleyen diğer sırlar Black Mirror 3 ile karşınızda.
Aman dikkat!
Senaryosu aslında son derece geniş ama “spoiler” verip tat kaçırmak istemiyorum. Dediğim gibi özellikle benim gibi seriye ilk defa bu oyunla başlayanlar için hikaye başlarda epey kafa karıştırıcı olabiliyor. Yine de rahatlıkla beğendiğimi söyleyebilirim. Belki iyi bir ilk izlenim bırakamayacak ama başında biraz zaman geçirdikçe, “biraz daha” diyeceksinizdir. Her şeye rağmen, özellikle ülkemizde kısıtlı bir kitleye hitap ediyor diyebilirim çünkü hem bugünlerde adventure oyunu seven birilerini bulmak zorlaştı, hem önceki oyunları oynamayanlara daha az hitap ediyor hem de iyi bir İngilizce gerektiriyor hikayeyi takip etmek ve anlamak adına.
Oynanış olarak tam bir “Point & Click Adventure” oyunu, yani tıpkı Gabriel Knight ya da Monkey Island serisi gibi. Point & Click, oyun tarihinin en eski mekaniklerinden biri ama hala benim gibi sevenleri de var. Willow Creek’te keşfedilecek bolca şey bulunuyor. Çevrede gerekli, gereksiz nesneler var. Hepsine göz atmanızı öneririm çünkü işinize yarayacak birçok bilgiyi buradan öğreniyor, birçok nesneyi oradan buradan buluyorsunuz. Nesneler söz konusu olunca, bunları topladığınız bir envanteriniz de oluyor tabii. Yeri ve zamanı gelince uygun kombinasyonlarla kullanabiliyorsunuz.
Ağzım laf yapıyor
Sürüsüne bereket diyalogda bulunuyorsunuz. Gereksiz gibi görünen konuşmalarda önemli detaylar gizlenmiş olabiliyor. Bu nedenle her ne kadar diyalogları, ara videoları atlama şansınız olsa da ben yapmamanızı öneririm. İstediğiniz nokta da zaten kayıt alabiliyorsunuz. Ayrıca çeşitli bulmacalar da bulunuyor. Bunların bazıları gerçekten zekice hazırlanmıştı. Örneğin; oyunun ilk bulmacasında bozuk bir fotokopi makinesini tamir etmeniz gerekiyor. Uğraşmak istemeyenler veya beceremeyenler de bulmacayı atlayıp oyuna devam edebiliyor.
Black Mirror 3’ün oyun süresi hakkında net bir yorum yapamam çünkü bu biraz da oyuncuya bağlı. Fazla gezip tozmazsanız, çevreyle uğraşmazsanız 6-7 saat içinde bitirebilirsiniz, ama maceraya kaptırırsanız bu süre haliyle uzayacaktır. Her ne kadar zaman zaman sıkıcılaşsa da veya monoton gelse de genel olarak tatmin edici bir oynanabilirliğe sahip Black Mirror 3. Senaryo iyi, atmosfer iyi, karakterler iyi… Her şey ne çok kötü, ne mükemmel.
Ne kadar da teknik
Teknik anlamda bir macera oyunundan beklenen görsellik zaten FPS’lerle eşdeğer tutulamaz. Asıl önemli olan nokta kesinlikle sesler ve müziklerdir. Bu noktada da Black Mirror 3 kesinlikle çok başarılı bir iş çıkarıyor. Müziklerini kesinlikle çok sevdim, atmosferi harika bir şekilde tamamlıyor ve oyuncuyu havaya sokuyor. Seslendirmeler ise bazı karakterlerde başarılı, bazılarında yetersiz. İngilizce’nin farklı aksanları bulunuyor oyunda ama İngiltere’de Amerikan aksanıyla konuşanlar da biraz enteresan geldi bana.
Grafik konusunda ise dediğim gibi bekleneni veriyor zaten. Gray Matter’da olduğu gibi, 2.5 boyutlu bir arkaplan üzerinde 3 boyutlu karakterler bulunuyor. Karakter tasarımları vasat, animasyonlar başarısız, poligon sayısı az ama tüm bunları mükemmel arkaplan kapatıyor zaten. Her şey fazlasıyla detaylı ki zaten görünce doğal olarak keşke karakterler de 2 boyutlu olabilseymiş diyeceksinizdir. Arasıra giren ara video sahneleri ise yetersiz kalıyor. En azından renderlanmış bir görüntüyle daha kaliteli görseller olabilirdi. Ama zaten hiç kimsenin de bu tarz bir oyunu görsellikle değerlendireceğini sanmam.
Sözün özü
Yapımcıları gibi kendi de mütevazı bir oyun olan Black Mirror 3, eksiklerine rağmen yine de son dönemde çıkan iyi adventure oyunlarından. Bu türü gerçekten seviyorsanız beğeneceksinizdir ama oraya buraya tıklamak sizi sıkıyorsa, uzun uzun diyaloglar dinleyip obje aramak size göre değilse veya bu tip hikayelerden hoşlanmıyorsanız pek de öneremem.