Philip K(indred) Dick
(1928, Chicago -1982, Santa ana, Califomia)
Kendini bir PKD romanı kahramanı olarak tanımlayan PKD, çocukluğunda takip ettiği bilim kurgu dergilerinde Heinlein ve Van Voght ile tanışıp onlardan etkilendi. Gençliğinde uzun süre radyo ve müzik ortamlarında çalıştı; 1950’den başlayarak roman ve öyküler yazdı. Açık alan korkusu (agorafobi), okul yaşamının ve yolculuklarının zor geçmesine neden oldu.
PKD’nin yaşamının pek durağan olduğu söylenemezdi. Philip’in ikiz kız kardeşi Jane, daha çok küçükken ölmüştü. 1948′ de talihsiz evlilikler zinciri Kleo ile başlamıştı; iki yıl sonra dul ve alımlı komşusuna takılınca Kleo’ dan boşanıp Anne ile evlendi. Bir süre sonra Anne’nin eski kocasını öldürdüğü ve kendisini de aynı sonun beklediği paranoyasına kapıldı. Bu çılgınlığa son vermek amacıyla 1962′ de tek başına bir kulübeye taşındı. Orada yaşadığı yıllarda -iki üç yıl- on bir roman yazdı. Daha sonraki yıllar, ilaçlar ve depresyonlarla geçti. Arada dördüncü kansı Nancy de onu terk etmişti.
1973 yılına kadar kısır geçen dönemde birkaç başarısız intihar girişiminde bulundu. Sonrasında yeniden evlendi ve yazma yetisini geri kazandı. İlaç kullandığı yıllarından beslenen Karanlığı Taramak bu sıralarda yayınlandı.
Yapıtlarında, duyularımızın gerçekliğini kuşkuyla karşılamamıza yol açan, iç içe geçmiş öznel evrenler kurdu. Tüm yapıtlarında ‘Gerçek nedir?’ sorusuyla uğraştı. Ona göre, içinde yaşadığı sistem, insana doğruluğu sorgulanabilir pek çok sözde gerçek sunar. Bu sözde gerçekler de sonunda gerçek olmayan insanlar yaratacaktır.. Onun öykülerinden yaratılan Blade Runner filminin gösterimine girmesinden bir kaç hafta önce öldü.
Pek çok eleştirmene göre, bilim kurgunun en iyi isimleri arasında zirveye oynayan Philip K. Dick, Altı kırkbeş Yayın’ın sevdiği ve saydığı dostları arasındadır. Bu doğrultuda, kısa bir süre içinde birkaç PKD metninin daha yayınlanacak olması ihtimali giderek yükselmektedir.
Türkçe’de PKD : Yaratılan Dünya (Okat, 1971); Uzayda Suikast (Okat, 1971); Bıçak Sırtı (Kavram, 1995); Dr. Gelecek (Sarmal, 1997); Gökteki Göz (Metis, 1997); Vulcanın Çekici (Metis, 1998); Karanlığı Taramak (Altıkırk- beş, 1998); Yüksek Şatodaki Adam (Metis, 1999)
Filmi ilk kez izlediğimde içinde bilim-kurgu öğelerinin temel oluşturduğu bir filmin nasıl bir güzellikte geçmiş zamanın özlenilen dedektiflik filmlerindeki hikaye kurgusunu ve sıcak atmosferini de beraberinde taşıdığını hayranlığım daha sıcakken düşünmüştüm. Tabii ki bunda filmin baş karakterini büyük bir ustalık ve melankoli ile oynayan Harrison Ford’ un payı büyüktü. Ayrıca sanatsal açıdan en verimli dönemlerini yaşayan Ridley Scoot’ da film için inanılmaz bir atmosfer yaratmış ve görsel anlamda ortaya bir şaheser çıkarmıştı. Elbette ki Vangelis in problemli bir anınızda dinlediğinizde gözlerinizi yaşartan bir hüzün dağıtan müzikleri de sayılabilir. Fakat bu filmin geri planda kalan bir kahramanı var ki yukarıda saydığım diğer tüm isimleri bir çırpıda köşeye atar ve önünde dakikalarca saygı duruşunda bulunurum. Philip K. Dick. Sevgili dostum Berk İybar’ a yazının başında okuduğunuz biyografiyi derlediği için ayrıca teşekkür ediyorum. Philip K. Dick’ in kim olduğunu zaten biliyordunuz ya da bu biyografiyi okuduktan sonra artık bir fikre sahipsiniz.
BIÇAK SIRTI…
Aral İthalat’ ın eski oyunları Best Games etiketi ile (bana kalırsa çok da makul bir fiyata ) yeniden piyasaya sürmesi bize eski oyunları bir kez daha hatırlatması açısından oldukça mutlu etti. Bu oyunlardan biride Westwood’ un yapımcılığını yaptığı “Blade Runner”. Bu oyunu geçmiş yıllarda adventure severler zaten kaçırmamış ve koleksiyonlarındaki özel bir yerde de hala muhafaza ediyorlardır. Fakat vakt-i zamanında bu oyunu kaçıranlar için ellerinde çok güzel bir şans var şimdi.
Oyunumuz 2019 yılında Los Angeles ın zengin bir sektöründeki bir hayvan mağazasında gerçekleşen bir saldırı ile başlıyor. Saldırganlar dükkanın içindeki hayvanları vahşice katletmiş fakat hiçbir şey çalmamış ve de dükkan sahibine zarar vermişlerdir. Siz bir kopya avcısı olan Ray Mccoy olarak oyuna işte bu noktada dahil oluyorsunuz. Kopyalar Tyrell firmasının ürettiği ve insanlara hem sosyal hem de iş yaşamlarında yardım etmeleri için üretilen insan benzeri makinelerdir. Fakat bir çok makinenin kendisi bile bu gerçeğin farkında değildir ve insanların içinde sosyal bir yaşantı sürdürmektedirler. Tabii siz de bu katliamın ardındakini ve bunun haricinde de bir çok değişik gerçeği su yüzüne çıkartacaksınız.
Oyunun türü adventure. Fakat öyle alışıla geldiği üzere içinde onlarca değişik ve kiminin çözümünü bulmak için resmen saçmalamanız gerektiği bulmacalardan oluşmuyor. Onun yerine sağlam bir konusu ve siz ilerledikçe sizi daha fazla içine çekecek bir kurgusu var. Bir dedektif olarak etraftaki şüphelilerle konuşup bilgi alacak ve ipuçlarını o günün bilgisayarlarında değerlendirip, gerektiğinde bazı önemli kararlar vereceksiniz. Silahınıza bolca baş vuran ya da daha akılcı çözümler üretmeyi tercih eden bir dedektif olabilir ve hepsinin oyunun sonuna etki edeceğini bilerek devamlılığı sağlayabilirsiniz.
Grafikler oyunun ilk olarak bundan üç yıl kadar önce çıktığını düşünürsek gerçekten mükemmel. Fakat bu günün adventure oyunlarıyla değerlendirirseniz özellikle karakterlerin üzerinde kullanılan düşük poligon sayısı sizi biraz rahatsız edebilir. Fakat arka planlardaki çizim kalitesinin doruk noktada olduğu gerçeğini bugün ki adventure oyunlarının yüksek grafikleri bile değiştiremez. Ayrıca tahmin ediyorum ki bu oyunun istediği sistem gereksinimini kendine “oyuncu” diyen her oyun severin bilgisayarı kaldırır.
Seslerde “Blade Runner” oyununun filmden her alanda yararlandığı gibi yine en yüksek seviyede yararlanılmış. Müzikler tam anlamıyla büyüleyici. Kalabalık sokaklardaki uğultular, ekran değiştikçe değişen müzik ve seslendirmeler profesyonelce hazırlanmış. Belki ses kalitesinin biraz daha yükseltilmesi mümkün olabilirmiş ama bu haliyle de oldukça iyi. Şahsen ben kallavi bir notu esirgemiyorum.
Oyunun kontrolleri oldukça basit. Fareniz ile oku bir yerlere götürüp insanlarla etkileşime giriyorsunuz ve ipucu niteliğinde materyaller topluyorsunuz. Dediğim gibi tek eksik (tabii bu bir eksikse…) klasik adventurelarda rastlanılan bulmacaların olmayışı. Fakat oynanışın farklılığı ve sürükleyici senaryo bunu defalarca telafi ediyor.
Atmosfer adına “Blade Runner” filminde bulduğunuz çekiciliğin büyük bir kısmını oyunda da bulacaksınız. Her şey filmde Phliip K. Dick’ in hayal gücünden çıktığına yakın bir halde sağlam ve Ridley Scoot’ ın perspektifindeki gibi çarpıcı ve sıcak. Size en azından atmosfer açısından hayal kırıklığına uğramayacağınızı garanti edebilirim.
Son olarak Aral İthalat’ın eski oyunları çok uygun bir fiyat etiketi ile oyunculara sunması akılcı bir pazarlama metodu. Bu yolla Aral İthalat elindeki stokları tüketirken, oyuncular sevdikleri oyunların orijinallerine çok uygun fiyatlar ile sahip olacaklar. Tabii “Blade Runner” ın 4 cd den oluştuğunu ve ücretinin hakkını verdiğini de unutmamak gerek. Geriye tek bir sorun kalıyor. Aral İthalat’ ın günümüzde getirdiği oyunların bu kriz ortamında çok astronomik etiket fiyatlarına sahip olması. En son çıkan oyunlardan birinin fiyat etiketine bakmak bile insanın içini yakıyor. Neyse ki arada orijinal oyunlara biraz eski de olsalar ucuza ulaşmak arayı soğutmamak açısından oldukça faydalı. İthalatçı firmamızdan bu tür çalışmaların devamının gelmesini temenni ediyor ve bu oyunu kaçırmamanızı sizlere tavsiye edip yazıya son noktayı büyük bir rahatlıkla koyuyorum.