Oyun İncelemeleri

Bodycount

Bodycount’un amacı derin bir hikaye sunmak değil, elimize tutturduğu silahla, rakipleri kurşun yağmuruna maruz bırakmak. Bu formül Black’te işe yaramış, iyi mayalanmıştı. Yapılan operasyonların her daim başarılı olma olasılığı yok. Bodycount bu durumu yaşayan bir örnek olarak, beklentilerin altında kalarak bizlere sunmayı başarıyor!

Sıkıntılı ruhani devam oyunu!

Black’in arkasındaki ekipten güzel bir proje bekliyordum. Deneme sürümünde eksikler vardı, oyun cilalanır, bunlar geçer diyordum, ancak kendimi avutmuşum. Bunun sonucu tam sürümde olduğu gibi karşıma çıktı. Guildford Studio, ne yazık ki potansiyeli bir türlü kullanamamış. The Network isimli organizasyon, hükümetler arası sorunları çözmeye çalışıyor. Jackson da burada çalışan eski bir asker. Bize verilen görevleri anlımızın akıyla başarmaya çalışıyoruz. Aksiyona ve çatışmalara yönelen yapım, bazı açılardan eksik kalıyor. Bunun ilk kısmını Jackson’ın hantal kontrolleri başarıyor. Karakter sağa sola dönmeye çalışırken, hedef alırken hep bir ağırlık var. Hatta ayarları sonuna kadar kökledim, gene yemedi. Acaba benim Gamepad’te mi bir sorun var diye düşündüm. Halo ve birkaç FPS’ye girdim, olur mu olur X360’ın Gamepad’i sakata gelmiştir dedim. Sorun yok, oyunlarda gayet iyiydi.

Hantallık, hızlı aksiyonla birleşince durumlar çok çok iyi gitmiyor. Adamları gene takır takır vuruyoruz, ama bunun diğer kaynağı yapay zekanın geriliği. Düşmanlar genel olarak üçe ayrılmış: Arada çakallık yaptığını sananlar, aptal olanlar ve beyinden yoksunlar. Bu üç düşman tipi her daim karşımıza çatışma ortamında çıkabiliyor. Çakalım diye geçinenler arada sırada bir şeylerin arkasına saklanmayı başarabiliyor, sadece bu durumdan haberdarlar. Onun dışında ise keklik gibi üstünüze atlaya atlaya gelebiliyorlar. Diğer iki tür içinse zaten durum vahim.

Etrafta kurşunlar vızır vızır ortama akarken, arkadaşlar Rambo hesabı tek başlarına açık ortamda dikiliyorlar. Sonuç olarak mutlak ölüm oluyor sonları. Düşmanlarımız intihar bombacısı olmayı da başarıyor. Atmaya çalıştıkları veya attıklarını sandığı el bombalarını, diplerine veya yakınlarına düşürüp, kendi kendilerini patlatıyorlar. Yani tabiriyle bomba ellerinde patlıyor bazı zamanlarda. Bu örneğe oyun boyunca bir iki kere denk gelsem, gene gam yemezdim, ancak birkaç kere gördükten sonra artık yorum yapamaz oldum.

Sonuna kadar geldik çabucak

Bu kadar verip veriştirdik, ancak Bodycount sadece eksilerden oluşma bir iskelete sahip değil. Oyunun en güzel noktalarından biri Black’teki gibi etrafın parçalanması ve fiziki etkiler. Çatışmalara girince siper alınan betonun kurşunlardan dolayı parçalanması veya patlayan bir varille birlikte duvarın harap olması gibi olaylara şahit oluyoruz. Bu durumdan ne kadar zarar görsek de, aynı şekilde düşmanlara karşı da aynı etkiyi yapabiliyoruz. Etkiye tepki olayı yani. İllaki tüm her yerin parçalanıp, didiklenmesi durumu yaşanmıyor, ama daha gerçekçi bir çatışma ortamını yaşatıyor. Kullandığımız dört farklı yetenek var. Adam öldürdükçe yetenek barı artıyor ve bar bitene kadar bunları kullanabiliyoruz. Bu durum ve çevrenin hasar alması, düz oynanış hissini biraz daha azaltıyor. Silah çeşidi aksiyon dolu Bodycount için gayet yeterli, hatta bazı silahlar oldukça eğlence bile katıyor. Oyunun temiz ve cilalanmış bir ara yüzü de var.

EGO Engine’la geliştirilen grafikler ise vasat seviyede. Bazı yerlerdeki kaplamalar eski nesil konsollar düzeyinde duruyordu. Görsellik tematik değil. Ses efektleri ise Bodycount’un en güçlü kısımlarından biri. Patlama efektlerinden silahların efektlerine kadar gayet başarılı, hatta bunların üstüne hepsini saran bir Soundtrack var. Bodycount, olmamış az pişmiş yemek tadında resmen. Zaten Campaign bir oturuşta kolayca bitiyor, bunların üstüne gelişmemiş çoklu oyuncu modu var. Belki kullanıcılar online arenaya biraz ilgi duyarsa, Multiplayer uzun soluklu olabilir. Tek cümleyle, Bodycount ruhani devam değil, tamam bu kadar diyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu