Eğer filmlerde ve yahut oyunlarda final jeneriği ekrana gelir gelmez,
yerinden fırlayan sabırsız kitleden biri değilseniz ve bir süre önce
incelemesini yaptığım Broken Sword: Shadow Of The Templars’ı oynayıp, bitirme
şerefine eriştiyseniz, nihayetinde (hatırladığım kadarıyla) şöyle bir yazı ile
karşılaşmış olacaksınız: ‘Taklitçilerin hepsi, Kılıç’ın gücü altında ezildi ve
çıkmamak üzere yerin dibine gömüldü. Ancak bu George ve Nicole için bir son
değil. Dünya’nın uzak bir köşesinde, Yağmur Ormanları’nın derinliklerinde onları
bekleyen başka büyük bir macera var!’’.
Bu sözler mönitörümüzde gözüktüğü vakit, aşağı yukarı 1996 yılıydı. Sözlerin
gerçekliğini ise 1997 sonbaharında gördük. Adventure oyunları arasında, adı
anıldığında iyi şeyler söylendiğini duyduğunuz ‘Broken Sword: Shadow Of The
Templars’ın piyasaya çıkışından aşağı yukarı 1,5 yıl sonrasında macera
‘gerçekten’ devam etti…. The Smoking Mirror (Tüten Ayna) ile.
İlk maceranın sonunda,kahramanlarımız doğru düzgün yakınlaşmaya bile fırsat
bulamadan, avukat olan babasının vefat haberini alan George, Paris’i ve Nicole’ü
de ardında bırakarak Amerika’ya, evine dönmüştür.
Aradan geçen süre sonunda, Nicole’un kendisini iyiden iyiye unuttuğunu düşünen
George, onu davet eden bir telefon ile hiç vakit kaybetmeden Paris’e döner. İşin
(yine!) kötü olan yanı, George’un çağrılış sebebi ne yazık ki duygusal değil,
tamamen iş ile alakalıdır.
Ne gariptir ki sevgili Nico, ilk macerada da olduğu gibi, yüksek kesimden biri
tarafından (bu sefer Oubier adlı bir Arkeolog) bir davet alır… çok mühim bir
meseleyi konuşmak üzere. Pek tabi yanına alabileceği (ve güvenebileceği) tek bir
kişi vardır; GEORGE!
Oyun oldukça sağlam bir intro ile açılıyor, eş zamanlı olarak George ve Nico’yu,
Profesör’ün evine girerken ve bir yandan da, bundan uzun zaman önce gerçekleşmiş
olan, Maya Tapınağı’ndaki bir kurban etme ritüelini izliyoruz.
Beklenileceği gibi ikilimiz, evde Profesör’ü bulamıyor. Onun yerine “orada
bulunması oldukça anlamsız olan” bir Meksikalı açıyor evin kapısını. İçeri
giriyoruz, merdivenleri tırmanıyoruz. Ne olduğunu anlamadan, perdenin ardında
saklanan biri tarafından zehirli bir iğne ile bayıltılıyoruz (Nicole), ardından
da ensemize yediğimiz sert bir darbe ile de yere yığılıyoruz(George).
Bir kez daha kendimizi olmadık bir durumun içinde buluyoruz. Sandalye’ye sıkıca
bağlı, yarı baygın, bir kaç metre ötemizde tüm evi kül etmesi muhtemel bir
yangın ve üzerimize doğru hızla yaklaşan zehirli bir tarantula!
İşte karşınızda; Broken Sword 2: The Smoking Mirror!
Neo- Tapınak Şövalyeleri’ nden paçamızı yeni kurtarmış kişiler olarak bu sefer
de kendimizi, eski bir Maya Karanlık Savaş Tanrısı olan Tezcatlipoca’yı geri
getirme sevdasındaki bir uyuşturucu Baronu, karısına delicesine aşık olduğu
bilinen ve yine karısını öldürdüğü rivayet edilen çok ünlü bir arkeolog,
ülkesinin eski yöneticisi olan annesinin sözünden çıkamayan bir Diktatör ve eski
bir Şaman köyü ile karşı karşıya bulacağız.
İlk oyunda önümüze pek çok tarihsel dökümantasyon sunan seri, bu sefer görevini
yerine pek getirmemiş ve bize Tezcatlipoca ile Quetzacoatl’ın hikayesini oyunun
sonlarına doğru sadece kısa bir ara video ile aktarmış. Oysa ki ilk oyunda bize
küçük küçük dozlarda verilen bilgiler ile oyun daha ilgi çekici ve gizemli hale
geliyordu.Herneyse, oyunu incelemeden önce (elden geldiğince kısa olarak) bu iki Maya
Tanrısı’nın hikayesini anlatayım sizlere.
Güçlü ve barış sever bir Tanrı olan Quetzacoatl, her daim vahşet ve kaos’un
hüküm sürdüğü yeni bir düzen’i getirmeye çalışan Tezcatlipoca’nın karşısında
durmuş. Aralarında ki son büyük savaşta Karanlık Savaş Tanrısı nefreti ve öfkesi
yardımı ile Quetzacoatl’i dize getirmiş. Yenilmek üzere olan Barış Tanrısı,
Düşman’ın anlık bir ihmalkarlığını değerlendirerek onu Obsidan’dan bir Ayna’ya
(Tüten Ayna) hapsetmiş.
Quetzacoatl’ın Rahipleri büyük bir piramit inşa edip, Tüten Ayna’yı bu yapının
tam kalbine, ulaşılmaması maksadı ile yerleştirmişler. Serbest kalmasını
sağlayacak olan üç taşı da ülkelerinde saklamışlar.
Quetzacoatl, bir gün geri dönmek sözü ile Doğu’ya gitmiş bir süre sonra. Aradan
yıllar geçmiş, ülke (eski) İspanyolların da dahil olduğu bir birlik tarafından
kuşatılmış, taşlar işgalci ülkelerce çalınmıştır.
Hikaye aşağı yukarı bu şekilde işte. Revolution Software, az evel de dediğim
gibi bu öyküyü senaryoya yedirmek yerine, bir kerede (yetersiz bir biçimde)
aktarıvermiş. Pek de iyi etmemiş.
Tüten Ayna aşağı yukarı şu şekilde ilerliyor, Nico’yu bul, Nico’yu kurtar,
beraber gizemi araştır, kayıp taşaları ara, ayrı yollara düş, bilmem kaç kez
ölümden kıl payı kurtul (ilkinde olduğu gibi bu bölümde de ani kararlar verip,
ölümden kaçıyoruz), bir araya gel, yine Nico’yu kurtar, yine ayrı yollara düş,
son olarak da George’u kurtar.
Maceranın ikinci kısmındaki eksiklerden biri de bu maalesef. Hikayenin bir parça
linear ilerlemesi. Yani ilk oyunda olduğu gibi (hatırlarsanız Paris haritasında
her daim, ziyaret edebileceğimiz bir kaç yer vardı) hikayeyi “aynı şeyleri
farklı zamanlarda, az buçuk farklı sıralamalarla” yapabilme özgürlüğümüz varken,
bu bölümde herşeyi belli bir sıra ile yapıp, ancak o zaman sıradaki yere
gidebiliyoruz. Üzücü!
Hikayenin sonuna kadar 60’ı aşkın karakter ile tanışıyor, bilgi alıyor, dost
oluyor ya da birbirimizi boğazlamak (!) istiyoruz. Oldukça renkli karakterler
ile karşılaşacağız yine, ancak bu kişiler ilk oyunda olduğu gibi derinlemesine
aktarılmamış. Misal ilk oyundaki katilimiz Khan bile bizlere oyun boyunca ufak
dozlar ile tanıtılıp(!), hem merakımızı pekiştiriyordu hem de aldığımız zevki
katlıyordu. Oysa bu bölümde, özellikle kötü karakterler detaydan ne yazık ki
uzak.
Tüm bunlara rağmen, bu bölümde karşımıza çıkan karakterler bazı oyunlardakinin
aksine sığlıktan kesinlikle uzak, bunu da eklemek gerek. Karakterlerin tek
kusurları, senaryo akışı içerisinde, kendilerini bize sevdirecek vakti
bulamamaları.
İlk bölümde, pasif bir karakter olan Nicole bu kez bizim kontrolümüzde.
Hikayenin akışına göre zaman zaman kendisini kontrol ediyor, Londra’nın
hayaletli yeraltı metro sistemlerinde bile yol alıyoruz (bahsi geçen hayalet ilk
oyunu oynayanları hüzünlendirecek, hoş bir detay olmuş). İki farklı karakter ile
yol almak, macerayı/senaryoyu daha dinamik kılmış. Önemli bir artı!İlk oyunda göz okşayan kara kalem çalışmaları bu sefer de gözlerimizi hoşnut
etmek üzere oyuncuların beğenisine sunulmuş. Bu sefer, daha detaylı çizimler,
ziyaret ettiğimiz ülkelerin kültürüne de bağlı olarak daha canlı renkler (ki
buna bol bol yeşillik içerisinde gezinmemiz de sebep oluyor) ve ilk oyuna
nazaran daha gerçekçi karakter modellemeleri (çizimleri). Bu arada oyunun 2D
olduğunu ve mouse ile kontrolü sağladığımızı söylememe lüzum yok herhalde?
Arayüz ise önceye göre küçük farklılıklar içerse de oynanabilirlik açısından
bize asla zorluk çıkarmıyor, oyunun içerisinde iken farklı bir ekrana ihtiyaç
duymadan (Ayarlar hariç) gereken her işi rahatlıkla görebiliyoruz.
Gezgin George ve Nico bu sefer de, Paris, Karayipler, Londra, Orta Amerika,
Yağmur Ormanları gibi çeşitli mekanların yanı sıra ilk oyundan aşina ortamları
da ziyaret edip bize küçük bir nostalji de yaşatıyorlar (Böylece, 1,5 yıl gibi
bir sürede(!) bile nostalji yaşamış oluyoruz). Revolution Software yine üzerine
düşeni yapıp, buraları oldukça detaylı biçimde bizlere aksettirmiş. Atmosfer
yaratma konunda bir kez daha başarılı olmuşlar. Bu da oyuna ısınmanızı daha
kolay kılıyor.
Müzikler ise bir kez daha üstad Barrington Pheloung’a emanet edilmiş. Pek de iyi
olmuş. İki saati aşan bir müzik şöleni ile karşımıza çıkmış Bay Pheloung. Sesler
ve müziğe tam puan!
Bulmacalar konusu da yine önemli bir artı. Item’ları birleştir, puzzle’ı çöz
temalı bulmacaların yanı sıra, kafayı çalıştırmayı gerektirecek (kısaca plan
yaparak! bulmaca çözüyoruz) sağlam puzzle’lar ile karşılaşıyoruz. Nico’yu
kurtarmak için gittiğimiz Marsille Limanı’nda içeri girebilmek için
yaptıklarımız gibi! Zombi Adası’nda (hayır, zombi falan yok… ada sadece
ıssız!) yolumuzu bulmaya yönelik bulmacada kafayı çizivermek adına verebileceğim
apayrı bir örnek.
Kırık Kılıç: Tapınakçıların Gölgesi kadar başarılı olamasa da, neticede
iyi bir adventure oyunu ile karşımıza çıkıyor. Sağlam espirileri, sıkmayan
dialogları, ilk oyuna nazaran daha az da olsa gizemli senaryosu ile Kırık Kılıç:
Tüten Ayna kesinlikle oynanmayı hak eden bir oyun!
(Bu yazı Yol’un son Dönemeç’ indeki Eddie, Roland, Susannah ve Jake’e
adanmıştır! Ka’tet devam ediyor!..)
Linkler
https://www.sold-out.co.uk
(Oyunu bu adresten aşağı yukarı 15ytl’ ye evinize getirebilmeniz mümküdür).
https://ss.theneb.co.uk/downloads/bs2trailer.zip
(Oyunun Trailer’ı).
https://www.scummvm.org/
(Bu dahil pekçok eski oyunu WinXp’ de sorunsuz oynamanızı sağlayacak olan
program)