Oyun İncelemeleri

Cold Fear

Sanırım Prince of Persia ve Splinter Cell gibi oyunların altına imzasını
atmış olan Ubi Soft, oyun piyasasında son birkaç yılın en büyük çıkış gösteren
isimlerinin başında geliyor. Benim Ubi Soft’un son oyunlarından biri olan Cold
Fear’ı heyecanla beklememin asıl nedeni ise oyunun yapımcı firmasınını Alone in
the Dark: The New Nightmare’den hatırlayacağımız Darkworks olması. Darkworks
uzun zamandır sessiz sakin duruyordu ve nihayet Cold Fear ile oyun piyasasına
dönüş yaptı.

Cehennem sınırındaki gemide herkes ölüydü…

Kusursuz bir fırtınada gizli bir Rus gemisinden tehlikeli ve garip sinyaller
gönderilmektedir. Deneyimli sahil güvenlik görevlisi Tom Hansen olarak siz bu
geminin güvertesini incelemeye gidiyorsunuz ve askeri kontrol ekibinin öldüğünü
anlıyorsunuz. Hansen gemide neler olup bittiğini anlamaya çalışırken korkmuş ve
gördükleri her canlıya ateş eden Ruslarla karşılaşıyor; fakat kahramanımız asıl
tehlikenin gemide bulunan mutantlar olduğunu anlamakta gecikmiyor. Tüm bunların
yanında içinde bulunduğunuz geminin başı boş bir şekilde fırtınaya boyun eğmesi
ve alt kamaralardan kan kokan ürkütücü seslerin gelmesi olayı içinden çıkılamaz
bir hâle sokuyor.

Daha oyuna başlar başlamaz fizik motorunun etkileyiciliğiyle karşılaşıyorsunuz.
Bulunduğunuz geminin dalgalarla dövülmesi, suların güverteye dolması, geminin
beşik gibi sallanması, rüzgar, gök gürültüsü ve yağmur atmosferin çok sağlam
olduğunu daha ilk dakikalardan kendini belli ediyor. Tüm bunların oynanışa
yansıması ise işin asıl iyi olan tarafı. Karakterimiz güverte de yürürken
rüzgardan korunmak için bir eliyle yüzünü kapatıyor, nişan alırken zorlanıyor ve
hatta büyük dalgaların etkisiyle doğrulan güverte üstünde kayıp metrelerce
sürüklenebiliyor, bunun sonucunda denize düşüp ölebilmeniz bile mümkün.

Bu şoku atlattıktan sonra alt kamaralara indikçe oyunun klostrofobik havası
hissedilmeye başlanıyor ve kendinizi aksiyon tarafı biraz daha ağır basan
Survival Horror tarzı bir aksiyon/maceranın içinde buluyorsunuz. Kahramanımız
telsizi yardımıyla aldığı görevleri gemi içerisinde yerine getirmeye çalışıyor
ve yaşanan garip olayların cevaplarını arıyor. Bu cevapları ararken de kendimizi
Ruslarla birlikte mutantların ve Alien filminden fırlamış yaratıkların arasında
buluyoruz. Oyunun geneli belli panelleri aktif hale getirip kilitli kapıları
açmaktan ve ulaşılamayan yerlere gidip bilgi ve kodları edinmekten oluşuyor.
Tabi tüm bunları yapmak bu kadar basit değil, bir defa oyunun atmosferi her yeni
bir odaya girişinizde içinizi bir parça daha kemirip tedirgin olmanızı sağlıyor,
bunun dışında rastlayacağınız ani şok olaylarla bol bol irkilmeniz de olası.
Oyunu oynadıkça ‘’Ahh keşke oturup biraz kafa yoracağımız bulmacalar olsaydı.’’
diyorsunuz ama ne yazık ki bu tip puzzle’lara rastlamak pek mümkün değil.
Dolayısıyla oyun bir yerden sonra biraz monotonlaşıyor; fakat emin olun oyunun
atmosferi oynanabilirlik açısından tek başına yetiyor ve oyunu bir kenara atıp
bırakmanıza engel oluyor.

Gölge ve ışıklandırmalar AITD4’teki gibi etkileyici.

Oyuna 45 kalibrelik bir silahla başlıyorsunuz ve daha sonra pompalı tüfek,
zıpkın ve AK-47 gibi silahlara da sahip oluyorsunuz. Save sisteminin
yetersizliği ise zaman zaman can sıkabiliyor, bunun nedeni ise oyunu istediğiniz
yerde save yapamamanız ve belli save noktalarının olmaması. Genelde önemli bir
görevi yerine getirdikten sonra kapıdan çıkıp odayı terk etmeye çalıştığınız bir
anda save menüsü beliriyor, doğal olarak bir sonraki save noktasının neresi
olduğunu bilememek sıkıntı yaratabiliyor, tabi iyi niyetle yaklaşırsak bunun
atmosfere etkisini de düşünebilirsiniz. Neyse ki bu save menüleri önemli
olaylardan önce ya da sonra karşınıza çıkacak şekilde ayarlanmış. Mekanlar
genişledikçe çok aşırı olmamakla birlikte bir haritanın gereksinimini de
duyuyorsunuz fakat böyle bir şey ortalıklarda yok, artık buna iyi niyetle
yaklaşır mısınız burasına ben karışmıyorum…

Doğruyu söylemek gerekirse oyunun grafik kalitesi son çıkan oyunların biraz
gerisinde kalmış, karakter ve yaratık modellemeleri bu konuda özellikle göze
batıyor. Çevre mekanlar ise zaman zaman etkileyici olabiliyorken genelde
ortalama bir şekilde seyrediyor. Bu olumsuzlukların aksine gölge ve
ışıklandırmaların AITD4’teki gibi oldukça iyi hazırlandığını söylemeliyim. Bir
odaya girip zifiri karanlıkta kaldığınızda ortalığı silahınızdaki fenerle
aydınlatmanız sonucu oluşan bu ışıklandırma ve gölgeler oldukça kaliteli. Bunun
atmosfere etkisi ise yine işin diğer bir boyutu.

Seslendirmeler ise oyunun çok başarılı olamadığı bir nokta. Başta Hansen olmak
üzere bazı karakter seslendirmeleri sırıtıyor, arada geçen telsiz konuşmalarının
falan da atmosfere pek bir etkisini göremedim. Bunların yanında oyunun geminin
açık alanlarında geçen bölümlerinde rüzgar ve yağmurun etkisi ise hem görsel hem
de işitsel olarak başarılı.

Oyuna başlar başlamaz Hansen’i kontrol etmek biraz garip gelecek, ama buna çok
çabuk bir şekilde alışıyorsunuz ve kontrolleri kullanmayı öğreniyorsunuz.
Kontrollerin garip gelecek tarafı ise kamera kontrolünün sizde olmaması, bu
görüş açısıyla oynadığınız oyunlarda genelde sağ analog çubuk ile kamerayı
kontrol imkânı sunuluyorken, Cold Fear’da buna izin verilmemiş. Kameranın
sıkıntı verdiği anlarda, hâliyle siz de alışık olduğunuzdan eliniz hep sağ
analoğa kayıyor. Tabi bu durum, karakterimizi normal bir aksiyon oyunundaki
üçüncü kişi karakteri yönlendirdiğimiz pozisyonda oluşuyor. Neyse ki oyun bu
konudaki açığını hedefleme sisteminde bir yere kadar gideriyor, nişan alma
pozisyonuna geçtiğinizde kamera RE4’teki gibi hemen omuz hizasının arkasına
geçiyor ve görüş açınız rahatlıyor. Bunun yanında nişan alma pozisyonunda
hareket edip yürüyebiliyor olmanız da çok iyi, zaten yeni karşılaşacağınız
mekanlarda kendinizi güvende hissedemediğiniz için normal third person kontrolün
yerine hep bu nişan alma pozisyonunu kullanma gereği duyuyorsunuz. Son olarak
bir de third person olarak nişan alma opsiyonunuz var ve dilerseniz bu şekilde
de ateş etmeniz mümkün, gerçi bu sistemi oyunda pek kullanmasanız da, dar ve
düşmanla bir anda burun buruna kaldığınız yerlerde kullanmanız işe
yarayabiliyor.

Kontrollerdeki problem ise karşılaşacağınız yaratıklara nişan alırken kendini
belli ediyor. Silahınızda lazer olsa bile bir RE4 ya da MGS’deki rahatlık yok.
Bu yaratıklar çok hızlı hareket edip üzerinize koştukları ve kolay kolay da
ölmedikleri için can sıkıcı olabiliyorlar, bunun sonucunda da ara ara oyunun
aksiyon kısmı oyunun havasını tatlandırmaktan çok ekşitebiliyor. Yaratıkların
kafalarına ateş edip onları patlatmak kesin çözümken, bunu kafalarına her ateş
ettiğinizde yapamayıp, ancak yere düşürdükten sonra gidip kafalarını patlatmak
aksiyonu biraz hantallaştırıyor.

Bu arada oyunun fizik motorunun hedeflemeye etkisini de belirtmeliyim. Belki
gemi bir sağa bir sola yatıp sürekli hareket hâlinde olduğu için nişan almak
zorlaşıyor ama bunun atmosfere etkisi bence pozitif yönde.

Bunların dışında oyunun bonus kısmında ‘’The art of Cold Fear’’ adlı bir bölüm
bulunuyor ve siz oyunda görevleri tamamlayıp ilerledikçe sanat galerisi,
videolar ve konsept çalışmaları gibi seçenekler açılıyor.

Korkunun soğuk yüzü…

Açıkçası ‘’The New Nightmare’’den sonra Darkworks’tan biraz daha iyisini
bekliyordum. Oyunun fırtınayı mükemmel bir şekilde hissettiren fizik motoru
gerçekten etkileyici, zaten oyunu geliştiren ekibin öncelikli olarak bu konuya
eğilip diğer noktaları biraz daha arka plana attığı ortada. Özellikle Alone in
the Dark’taki etkileyici bulmacaların bir benzerleri de Cold Fear’da olsa ve
macera unsuru bir kapıya anahtar takmaktan biraz daha ileri gidebilse sanıyorum
çok daha iyi olurdu.

Gördüğünüz gibi belki yazıda oyunun grafiklerinden seslerine kadar bir çok
eleştiride bulunduk ama tüm bunlara rağmen Darkworks’un hakkını da inkâr etmemek
lazım, çünkü Cold Fear etkileyici atmosferi ile gerçekten iyi bir oyun. Eminim
Darkworks’un bir sonraki çalışması çok daha iyi olacak.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu