Oyun İncelemeleri

Crisis Core: Final Fantasy VII

PSP’de Final Fantasy mi olurmuş? Hem de serinin gelmiş geçmiş belki de en efsanevi oyunu PSPlerimizde mi devam edecekmiş? Bu soruları sormakta haklısınız. Hiç kimse Square Enix’ten böyle bir devam oyunu beklemiyordu sanırım, ama kendilerini tebrik etmek ve ellerinden öpmek istediğimi daha yazının başında belirterek, elimde tuttuğum bu oyunun ne denli başarılı bir yapıt olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Crisis Core: Final Fantasy VII, eski ve yeniyi öyle güzel harmanlamış, öyle etkileyici bir senaryo ile buluşturmuş ki, yalnızca PSP platformunda değil, gelmiş geçmiş en iyi Action-RPG oyunlarından birini bizlere sunmayı başarmış.

Zack ismini hatırladınız mı?

Eğer sıkı bir FFVII hayranıysanız ve oyunu oynayıp bitirdiyseniz, Zack ismini neden sorduğumu da anlamış olursunuz. Zack, ilk oyunda yalnızca Cloud’un bayıldığında gördüğü bir rüyadan ibaretti. Fakat Crisis Core, kendisini almış. Gayet karizmatik ve yine alışık olduğumuz üzere ilginç saç stiline sahip bir karakter olarak önümüze sürmüş. Yani anlayacağınız başrolü Cloud’un elinden kapmayı başarmış. Zack her ne kadar ara demolarda Cloud ile olan görüntülerinde pek başarılı olamasa da, zaten bu ara demoların çoğunda Zack’in karakteristik özelliklerinden en önemlisi olan güven ve sadakat işlenmiş. Square bu tür karakteristik özellikleri oyuna eklemeden edemiyor bildiğiniz gibi. Fakat Crisis Core, konunun devamlılığında gerçek anlamda içinizi burkacak ve belki de sizi ağlatacak kadar derinlere inerek, iki karakteri de muhteşem bir şekilde hem konuyla hem de birbirleri ile özdeşleştirmeyi başarmış. Konunun herhangi bir noktasından bahsetmek bile size oyun hakkında ipucu vereceğinden, senaryo hakkında daha fazla bilgi vermeyi düşünmüyorum. Ama gerek anlatımı, gerek demoları gerekse karakter etkileşimleri ile tarihi bir oyun sizleri bekliyor dersem yalan söylemiş olmam. İnanılmaz sinematikler ve oyun içi görüntülerle hazırlanan ara demolar size gerçek anlamda nadiren yaşadığınız bir deneyim sunuyor. Ayrıca seslendirmeler nadiren sırıtsa da doğru zamanda doğru hisleri size verebilmeyi başarıyor. Seslendirmeleri yapan aktörler ve aktrisler harika bir çalışma ortaya koymuşlar ve duyguları anlatabilmek amacıyla tonlamalar müthiş olmuş. Size tavsiyem kesinlikle kulaklığınızı takıp bu oyunu oynamanızdır. Zaten diğer ses efektleri de çok güzel olduğundan hiç şikayetçi olmazsınız benden söylemesi.

Grafik yapısı genel olarak şahane hazırlanmış. Oyun içerisinde hiç bir kamera hatasına ya da grafik hatasına rastlamak mümkün değil. Arada sırada çok nadiren görülen poligonların birbirlerinin içine girmesi ise görmezden gelinebilecek bir unsur. Kısacası görselliği ve sesleri sizleri büyüleyecek. PSP’de nadir görülen bir şey olduğundan, bir oyunun alıp oynanması için yeterli bir sebep olduğunu düşünüyorum. Karakter dizaynları sizi Final Fantasy VII’nin neredeyse tüm karakterlerine yeniden göz atmanıza olanak sağlıyor ve bu görünüşleri gerçek anlamda muhteşem. Bazı Boss savaşlarında düşmanlarınızın ne kadar güzel göründüklerine bakarken öleceğinizi iddia ediyorum.

Dijital zihin dalgası mı? O da ne?

Oyuna başladığınızda kontrollere alışmanız çok basit. Fakat karşınıza çıkacak
ilk savaş sahnesinde eski oyundan eser olmadığını göreceksiniz. Square
çalışanları DMW (Digital Mind Wave) adı altında bir sistem eklemişler. Bu sistem
sayesinde karakterinizin seviyesini yükseltmek gibi işlemler otomatik oluyor. Bu
başta biraz can sıkıcı olsa da, aslında devamlılığı sağlamak adına başarılı bir
adım olmuş, ilerledikçe göreceksiniz.



Limit Break adı verilen; neredeyse
serinin tüm oyunlarında da olan, sağlığınızın çeyreğin altına indiği anda
rakibinize normalden çok daha güçlü bir atak yapmanızı sağlayan özellik de, DMW
içerisine eklenmiş vaziyette. DHW aslında çok basit bir sistem. Üzerinde 3 küçük
3 de büyük içi boş daireler bulunan ve dönen bir sistem. Küçük daireler
rakamları, büyük daireler ise karakter portrelerini içeriyor. Baktığımız zaman
çalışma mantığı kolu çektiğinizde dönen slot makinelerine benziyor. Siz
savaşlara girip çıktıkça ve bu savaşları kazandıkça, Soldier Point adı verilen
bir puan kazanıyorsunuz. Bu puanları kazandıkça büyük daireler ve küçük daireler
dönmeye başlıyor. Eğer bu üçü aynı rakamda ya da aynı karakter portresinde
durursa, misal küçük daireleri 6-6-6 gibi denk getirebilirseniz, karakterinizi
ya da silahlarınızı seviye atlatabiliyorsunuz. Eğer portreleri denk getirirseniz
ise Limit Break adı verilen ve genelde combo olan bir saldırı şekline izin
veriliyor. Karışık gibi görünüyor olsa da aslında çok basit ve oynadıkça eliniz
hemen alışacak merak etmeyin. Ayrıca otomatik seviye atlamak ve kontrol dışı
Limit Break kullanımı da kulağa oldukça can sıkıcı gelse de oyunda ilerleyince
göreceksiniz ki, beklediğinizden çok daha efektif bir sistem kendisi.

Oyunun kontrolleri ise tam bir aksiyon RPG tarzında. Savaşlar tam anlamıyla sıra
bazlı olmasa da, gerçek zamanlı olduklarını da pek söylemek mümkün değil. Bir
savaşa girdiğinizde etrafınız bir daire ile çevrili ve bu alan içerisinde
istediğiniz gibi hareket etmenize izin veriliyor. Bir düşmana saldırmak
istediğinizde, yüzünüzü kendisine dönerek X tuşuna basmanız yeterli. Konsolun R
ve L tuşları ile de büyü ve kullanılacak eşyaları seçmeniz sağlanmış. Bu
seçimler sırasında hızlı olmanızda yarar olduğunu söylememe gerek yok sanırım.
Ayrıca düşman saldırılarından kaçmanız ya da blok kullanmanız da mümkün ama
tabiki hareket puanınızdan (AP) götüreceğini de bilin. Bir de özel saldırılar
var (Örneğin Assault Twister) ve bu saldırı biçimleri de hareket puanınızdan
hatırı sayılır derecede götürüyor. Eklemek istediğim son şey ise, birleştirerek
ya da tek tek kullanabildiğiniz Materia adı verilen küçük parlak taşlarınızın
olduğu. Bu Materia adı verilen taşları sınırsız sayıda alıp savaşlarda
kullanmanız mümkün değil. Bu yüzden dikkat etmeniz gereken en önemli noktalardan
biri de, büyük bir savaşın sizi beklediğini bildiğiniz yerlerde özellikle iyi
seçimler yapmanız gerekiyor. Çünkü bu Materia sizin özel saldırılarınızı ya da
büyülerinizi düşman üzerinde kullanmanızı sağlıyor. Zaten daha önce Final
Fantasy VII oynamış biriyseniz, Materia konusuna yabancı değilsiniz. Sistem
tamamı ile eski oyunla aynı ve zorlanacağınız hiçbir şey yok.

Burası GAIA buradan çıkış yok!

Dükkanı kapatmadan önce belirtilecek diğer noktalar var. En az 20 saat oynanış
süresi (Yan görevlerle bu 30 saate kadar çıkabilir), harikulade konusu, başarılı
kontroller, yeni sistemler, gözlerinizin pasını silecek grafikler ve
kulaklarınıza bayram ettirecek sesleriyle karşınızda yepyeni bir klasik duruyor.
PSP sahibi olan herkesin kesinlikle kaçırmaması gereken bir oyun. Tek kötü yanı
bitiyor olması. Çünkü GAIA sıra dışı karakterleriyle içinde kalmak isteyeceğiniz
bir dünya ve bu dünyadan çıkmak son isteğiniz olacak.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu