Oyun İncelemeleri

Dark Sector

“Yazı için Ertunga Gündüz’e teşekkür ederiz.”

2004 yılında yeni nesil konsollar için duyurulan ilk oyunlardan biriydi Dark Sector. Ardından da E3 2005’de karşımıza çıktı. O zamanlar bilimkurgu tadında, uzayda geçen farklı bir macera olarak gösterilmişti ve gayette güzel görünüyordu. Ancak aradan geçen süre içinde yapımcı Digital Extremes, oyunu tamamen değiştirdi ve karşımıza ilk gördüğümüzle alakası olmayan bambaşka bir macera içinde geçen, saf bir aksiyon çıktı. Bu kadar uzun bir zamandır yapımı süren ve baştan yaratılan bir oyunun yeni nesil konsollardaki başarısı ne boyutta olur bilinmez. Ama bunca yıldan sonra kusursuz olacağını düşünenler büyük bir yanılgıya düşebilir. Karşımızda birçok yönden hem eleştirilecek hem de beğenilecek türden bir oyun var ve bu oyun geçtiğimiz günlerde PS3 sahiplerinin beğenisine sunuldu.

Başımızın belası virüsler

Birçok yapımda kullanılan ve Resident Evil serisi ile iyice içimize işlemiş olan, insanları, hayvanları garip varlıklara çeviren virüsler, ne yazık ki Dark Sector’de de en büyük belamız olacak. Ancak bu defa bize de katkısı olacak, hem de ne katkı. Yapımın konusu bir virüs üzerine, Lasria adında bir şehre yayılan bu kimyasal madde insanları mutasyona uğratmıştır ve oyunda kontrol ettiğimiz karakter olan ajan Hayden Tenno, bu duruma bir son vermek için o şehre gönderilir. Bu bölümlerini siyah beyaz olarak oynuyoruz ve bölümün sonunda karakterimizin yaşadığı bir aksilik, onunda bu virüsten etkilenmesine sebep oluyor ve böylece yavaş yavaş metalleşen bir kola sahip oluyoruz. Tabii ki bir de Glaive adında üçlü bir bıçağımız oluyor. Ajanımız bu değişimi fark ettikten sonra her şeyi düzeltmek için yola koyuluyor ve serüven başlıyor.

Dark Sector aslında ilk başlarda oynayana zevkli gelmeyebilir, çünkü üzerinde oldukça kopya diyebileceğimiz unsurlar var. Bir de bu kadar uzun zamandır yapımı devam eden bir oyunun bu derece benzerliklerle gelmesi ayrı bir eleştiri kaynağı. İlk dikkat çeken kısmı artık bayatlamış bir konu olan virüs olayı, çünkü oynadığımız oyunlar içinde bu konu oldukça işlendi. Artık bu nesilde daha yaratıcı ve çekici senaryo bekliyor insan. Başka bir taraftan oyunun oynanışı Resident Evil 4 ve Gears of War’a inanılmaz derecede benziyor. Kamera açısı ve ateş sistemi RE4 ile birebir aynı diyebiliriz, bunun dışında siper alma ya da siper aldığın bir duvardan diğerine tek bir tuşla geçebilme ve hızlı koşarken kameranın karaktere yaklaşıp, ekranın hafif hafif sallanması birebir GeOW hissi uyandırıyor. Aslında bu durum oynanışı oldukça zevkli bir hale getiriyor, çünkü sonuçta RE4 ve GeOW gibi çok başarılı olmuş iki oyunun hareket sisteminden bahsediyoruz, doğal olarak da bu oynanış Dark Sector’e artı olarak dönüyor ve şahsen kimsenin de bu benzerlikten şikayet edeceğini hiç sanmıyorum.

Oyunun belki de kendine özgü tek şeyi olan Glaive, yani virüsten dolayı ortaya çıkan ölümcül silahımız, bumerang özelliğine sahip yıldız şeklinde üçlü bir bıçak. Yapım boyunca en iyi dostunuz olacak diyebilirim, ister düşmanları öldürürken ister küçük bulmacaları çözmeye çalışırken. Glaive’in bir başka özelliği ise bazı elementlere olan yatkınlığı, örneğin bir yerde ateş görürseniz ve Glaive’i fırlattığınızda bıçağımız ateş topuna dönüyor, aynı şekilde elektrik kaçağı olan yerlere fırlattığımızda çok iyi bir iletken olduğunu gösteriyor. Buzlanmış bir yer gördüğünüzde bıçağımız buz tutabiliyor. İşte bu özellikler hem düşmanları öldürürken hem de gideceğiniz yolu açmaya çalışırken çok büyük yardımcınız olacak. Glaive’in bir diğer özelliği ise, metal olduğu için çok parlak olması karanlık yerlerde fener olarak kullanabilmemize olanak sağlıyor.

Böyle virüse can kurban

Dark Sector’un başlarında sıkılma ihtimaliniz oldukça yüksek ihtimal, çünkü ajanımız virüsten etkilendikten sonraki ilk zamanlar oldukça pasif kalıyor. Sahip olduğumuz Glaive dışında, bir de sol elimizde bir tabancaya sahip oluyoruz. Onun dışında başka hiçbir değişik hareket olmayınca ki, hatta düşmanların yere düşen silahlarını dahi kullanamıyoruz, bunun sebebi ise düşman silahlarında yer alan virüs alarmı. Silahı elimize aldığımız an karakterimizin virüsten etkilendiğini anlayan sistem, birkaç saniye içinde alarmı çalıştırıyor ve bir şarjörü dahi bitiremeden silah kendini imha ediyor ve ne yazık ki yine tabancaya kalıyoruz. İşte bu durum ilk başlarda baya sıkıcı olabiliyor ve o anda Dark Sector’u önümüze geleni öldürdüğümüz sıradan hatta çok sıradan aksiyon oyunlarından bir tanesi sanıyorsunuz. Ancak oyun ilerledikçe çok büyük bir yanılgıya uğruyorsunuz.

Sağ kolumuzu baştan yaratmaya başlayan ve zamanla tamamen metale dönüştüren virüs, oyun ilerledikçe bize çok yararlı yetenekler sağlıyor. Bunların en başında Glaive’i çok hızlı fırlatabilme yeteneği geliyor. Ekranın tam ortasında yer alan nişan alabilmemizi sağlayan işaret, bir anlık sarı renge dönüştüğü anda, Glaive’i fırlatırsak normalden çok daha hızlı gidiyor. Bu sayede açılması zor kapıları bu yetenekle açıyoruz. Bir başka yetenek ise uzakta olan cephaneleri Glaive sayesinde yakına gitmeden alabiliyoruz. Ardından Slow Motion efekti ile beraber Glaive’i kontrol edebileceğimiz özellik geliyor. Bu özelliğin işleyişi aynen Heavenly Sword’da olduğu gibi çok başarılı olmuş. R2 tuşu ile fırlattığımız Glaive’i hemen ardından tekrar R2’ye basıp ve basmaya devam ettiğimizde kamera Glaive’in üstüne geliyor, kontrol tamamen size geçiyor. Motion Sense ile rahatlıkla kontrol ettiğimiz Glaive’i, bu özellik sayesinde birçok yerde çok rahat kullanıyoruz. Bil hasa elementlere ihtiyaç duyduğumuz anlarda, aralarda derelerde kalan kısımlara ulaşmak için bu özelliği kullanmak zorunda kalıyoruz.

Bu tip oyunlarda görmeye pek alışık olmadığımız para, Dark Sector’de yerini almış. Bunun sebebi ise, yeraltlarına kurulmuş ve lağım kapaklarından girilen Dark Market’ler. Bu marketler sayesinde biriktirdiğimiz paraları kullanarak silahımızı Upgrade edebiliyor, elimizdeki malları satabiliyor ve yeni silah satın alabiliyoruz. Düşmanların silahlarını kullanamadığımız için, daha güçlü ikinci bir silahı bu marketlerden temin ediyoruz. Ancak Glaive’in yanında sadece tabanca kullanabildiğimiz için, aldığımız büyük silahı kullanmak istediğimizde Glaive devre dışı oluyor, Glaive’i kullanmak istediğimizde ise yeni silahımız devre dışı oluyor ve sırtımıza koyuyoruz. Yani aynı anda büyük silah ve Glaive’i kullanma olanağımız yok. Silah konusunda ise, oldukça geniş bir yelpazeye sahip Dark Sector, ama Glaive o kadar zevkli bir kullanış sağlıyor ki oyun boyunca ondan çok nadir vazgeçiyorsunuz.

İlerledikçe virüsün etkilerini de yavaş yavaş görmeye başlıyoruz. Bu etkiler bir virüsten beklemeyeceğiniz kadar yararlı şeyler diyebilirim. İlk olarak etrafımızı saran şeffaf bir kalkana sahip oluyoruz. Bu kalkanın oldukça işe yaradığını söyleyebilirim. Çünkü yapım içerisinde sizi temin ederim çok yoğun ateş altında kaldığınız zamanlar oluyor ve canınız oldukça azalıyor ve o anlarda hemen bir siper alanı bulmaya çalışıyorsunuz, ama zamanında bulamayınca ne yazık ki ölüyorsunuz. İşte bu kalkan sayesinde, çok yoğun ateş altında kaldığınız anlarda bir süre için rahatlamanızı ve canınızın yükselmesini sağlayabiliyorsunuz. Ayrıca oldukçada etkileyici bir görüntüye sahip.Bir başka müthiş özellik ise, öldürdüğümüz Boss’lardan birinden kazandığımız görünmezlik yeteneği. Bu yeteneği kazanmadan önce oyun orta düzey bir aksiyon oyunundan ileriye gidemiyordu. Ancak görünmezlik özelliği sayesinde, yapım bana göre resmen kalitede sınıf atlıyor. Çünkü alınan zevki, eğlenceyi hat safhaya ulaştırıyor. Gerçekten kontrolün sizde olduğunu hissediyorsunuz. Öyle ki, görünmez olarak düşmanları şaşırtabiliyor, gizlice öldürebiliyor, çatışmanın çok yoğun olduğu anlarda kolaylıkla oradan sıyrılabiliyorsunuz. Mesela, düşman sizi gördükten sonra bir duvarın arkasında siper alıyorsunuz ve size doğru nişan alıp, oradan çıkmanızı bekliyor ama bir anda onun arkasından çıkıp boğazını kesebiliyorsunuz! Bir grup düşman size doğru kurşunları saydırırken, görünmezlik sayesinde ortadan kayboluyorsunuz ve aniden o grubun arkasından çıkıp, hepsini kurşuna dizebiliyorsunuz. İşte bu duygu, oyundan alınacak zevki çok üstlere taşıyor. Bir de sonlara doğru Spawn’ı andıran bir zırhımız oluyor, açıkçası herhangi bir özelliği yok, sadece şekil amaçlı yapılmış. Ama karizmaya karizma katıyor orası kesin.

Karanlığın içinden gelen ışık

Dark Sector’ün başarılı olduğu bir başka nokta ise, oynanışı. Hareket ve ateş sisteminin RE4 ile GeOW’a benzediğini belirtmiştim. Bunu biraz daha açarak bilgi vermek gerekirse, oynanış tamamen oyuncunun zevk almasını sağlamak için yaratılmış dersek yalan olmaz. Elimizdeki Glaive’i çok iyi kullanan ajanımız, karşısında birden fazla düşman olduğunda, birine Glaive’i fırlatıp öldürürken o anda silahıyla da başka birini vurabiliyor. Ayrıca Glaive’i ilk fırlatışımızda kafaya isabet etmediği sürece, düşmanlar hemen ölmeyebiliyor ve o anda düşmanın etrafı kırmızı bir renge bürünüyor. O esnada düşmanın yanına gittiğimizde son vuruşu yapmamız için yuvarlağa basmamız isteniyor ve bastığımızda ajanımız bütün düşmanları farklı farklı hareketler yaparak öldürüyor. Bunlar bazen bel kırma, bazen boğaz ya da kol kesme, bazen kafaya saplama, bazen de vücudu boydan boya ikiye bölme gibi müthiş hareketlerden oluşuyor. Tabii ki görünmez olarak ilerlerken karşınıza düşman geldiğinde, bir şey yapmanıza gerek kalmadan son vuruşu yapma imkanı veriliyor ve hızlı bir atakla gizlice düşmanı öldürebiliyorsunuz.

Düşmanları öldürüş şeklimizden bahsetmişken, düşmanlardan da bahsedelim. Oyunda ki düşmanlarımız, virüsten etkilenmemek için garip kıyafetler giymiş olan insanlardan ve mutasyona uğramış yaratıklardan oluşuyor. Ayrıca zırhlı araçlar içinde gelen ve robot olan rakiplerimiz de var. İnsanlarla oyun boyunca çok fazla karşılaşmıyoruz, genel olarak yaratıklarla uğraşıyoruz ve bu yaratıklar oldukça fazla çeşitte diyebilirim. İlk başlarda zombi tarzında geliyorlarken daha sonraları artık tamamen başka bir şekle bürünmüş, bizden daha büyük veya küçük ateş fırlatabilen, görünmez olabilen yaratıklar geliyor. Ayrıca yaratıklar geldiğinde eğer o sırada savaştığımız insan olan düşmanlarımız da varsa, bizle uğraşmayı bırakıp onlarda yaratıkları öldürmeye çalışıyor. Tabii ki bu durum size yarıyor ve istediğiniz şekilde davranabiliyorsunuz. Bunlar dışında oyunda nadir karşılaştığımız ancak oldukça eğlenceli Boss dövüşleri de mevcut.

Düşmanlarımızın yapay zekasından da bahsetmek gerekirse, çok iyi olduğunu söyleyemeyeceğim, ancak fena da değil. Onlarda bizim gibi siper alabiliyor, saklanarak ateş edebiliyor, yer değiştirebiliyor, bomba attığımız anda hepsi kaçışıyor. Ama hiç olmadığı bir anda saklanacak yer arayan düşman yapay zekası, bizim önümüzden geçerek siper yeri de arayabiliyor ya da bazen sap gibi kendilerini ortada bırakabiliyorlar. Oyunda düşman sayısı gerçekten çok fazla, bazı bölümlerde hakikaten çok zor durumlarda kalabiliyorsunuz ve bu yüzden, her ne kadar düşmanlar genel olarak aynı şeyleri yapıyor olsa da, bu fazla düşman sayısı yapay zekanın göze batmasını engelliyor.Dark Sector’ü grafik olarak değerlendirdiğimizde, başarılı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ancak uzunca bir zaman yapımı süren bir oyunun, daha iyi grafiklere sahip olmasını beklerdim. Ama yine de oldukça güzel. Bil hasa kontrol ettiğimiz ajanımız gayet başarılı bir görselliğe sahip, fakat o kalite düşmanlar üzerinde aynı düzeyde değil. Bunun dışında yer yer çok kaliteli kaplamalar görüyoruz, ama tam tersi çok kötü kaplamalara sahip mekanlar da var. Ayrıca AA çok başarılı kullanılmamış, kendini çok belli etmese de eksik olduğunu görebiliyorsunuz. Ancak yapımda kendini çok belli eden AF eksikliği söz konusu ve buna dikkat ettiğiniz zaman biraz rahatsız edici olabiliyor. Oyun genel olarak kapalı mekanlar da geçtiği için ışıklandırma ön planda ve gayet de başarılı. Açık mekanlara çıktığımızda ise aynı şekilde görsellik oldukça iyi görünüyor, burada da kullanılan ışıklandırma da iyi. Kısacası oyun görsel açıdan kesinlikle tatmin edici.

Seslerde iyi iş çıkartıyor. Öldürdüğümüz düşmanların ölme anlarındaki sesleri ve Glaive’in sesi harikulade diyebilirim. Ancak silah sesleri bana çok başarılı gelmedi. Bunun dışında vurulduğumuz zaman hızlıca atmaya başlayan kalbimiz müthiş bir adrenaline sebep oluyor. Oyundaki sesler, genel olarak içinde bulunduğumuz atmosfere oldukça uygun ve kaliteli olmuş.

Son olarak da online sistemden biraz bahsedelim. Daha doğrusu bahsetmeye dahi gerek yok, çünkü iki farklı moda sahip çok basitçe düşünülmüş ve eğlenceli olmayan kötü bir online sistemi var. Birkaç denemeden sonra sıkılma ihtimaliniz oldukça yüksek. Açıkçası yapımcının çok daha iyi düşünülmüş zengin bir online içeriği sunması bu oyun için büyük bir artı olabilirdi, ama belli ki uğraşmamışlar.

Son sözler

Dark Sector, ilk başlarda bana orta düzey bir aksiyon oyunu gibi görünmesine rağmen, ilerledikçe oyunun çok daha kaliteli olduğunu fark ettim. Her yönden oyuncuyu eğlendirmek, zevk aldırmak için yapılmış. Öyle ki bitmesini bile istemeyebilirsiniz. Ancak her ne kadar RE4 ve GeOW’a benziyor olsa da, bunlar gayet başarılı ve de sırıtmayan benzerlikler. Ayrıca oyun süresi de oldukça uzun. Bu yüzden Dark Sector, klasik bir yapım olmasa da, bana göre yılın en başarılı ve kesinlikle her oyuncunun oynaması gereken oyunlardan biri olmuş.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu