Demigod
Devasa online oyunlara ve single player oyunların internet üzerindeki multiplayer versiyonlarına çok aşina olduğumu söyleyemem; daha doğrusu bu konuda abartı bir geçmişe sahip değilim. FPS sevmiyorum, strateji pek beceremiyorum; eh, işte bunlar bu oyun modunu kaçırmış olmamın veya kaçırılmasının en büyük nedenleri. Benim online taraflardaki asıl geçmişim Guild Wars ile başlıyor; Guild Wars benim ömrümü bitirmiş yegane oyundur, hala da bitirmektedir (ve açıkçası pek de alternatif göremiyorum şu an için, çok ufacık da olsa Warhammer Online dışında). Guild Wars’a standart bir MMO denemez, çünkü değildir. Tamamen bir PvP oyunudur, ama bir türe kesinlikle sokamazsınız. Strateji gibidir, daha doğrusu sınıflandırmada en yakın olduğu tür odur ama değildir işte. O yüzden GW’yi ya deli gibi seversiniz, ya da asla ısınamazsınız. Guild Wars’ın bu denli benzersiz oyun türü ve oynanışı onu oynayanları da bir o kadar kendine has kılmıştır. Guilder arası büyük savaşlardan (gvg) rastgele eğlencelik savaşlara (ra) kadar hepsinin ayrı bir olayı vardır ve stratejik çeşitlilik adına en ağır competitive deneyim kanaatimce Guild Wars’ındır… Bu böyle uzar gider, kaldı ki bunları niye anlatıyorum bilmiyorum. Demigod’un oyun türü bakımından Guild Wars ile çok fazla bir alakası yok ve Demigod benim online geçmişimi elbette umursamıyor. Ama şu da var ki ben bunları anlatmadan bu yazıya başlayamazdım; çünkü Demigod, Guild Wars’ın bende yarattığı heyecanı şu sıralar büyük ölçüde yaratıyor. Yazı boyunca çok sık Guild Wars’dan bahsedersem kızmayın…
Bir ölçek RPG
Öncelikle belirtmek gerekir ki Demigod büyük ölçüde bir gerçek zamanlı strateji (RTS) oyunu. Büyük ölçüde diyorum, çünkü oyunun kontrol ettiğiniz karaktere bağlı olarak gelişen bir RPG unsuru da yok değil (GW?). Şöyle ki; oyuna başlarken genel anlamda iki farklı karakter yaratma olanağına sahipsiniz. Bunlardan ilki Assassin, diğeri ise General. Elbette ki farklı görünüşlere sahip Demigod’lara (oyun dünyasındaki karakterlere Demigod deniyor, ayrıca yapımcılar karakter yaratma ekranındaki Demigod sayısını sınırlayıp mevcut Demigod’ları istediği gibi şekillendirebilecek bir durum ortaya çıkarmak istemişler. Bu aynı zamanda oyunun single player senaryo ilerleyişinde de daha farklı bir atmosfer yaratmak üzere amaçlanmış) sahip olabiliyorsunuz, fakat tür adına 2 (yazıyla: iki) farklı sınıfımız var. Bu size az gelmesin, çünkü bu rakam, aynı anda savaş alanında sahip olunabilecek kaç farklı oyun tarzının bulunduğuna kaşılık geliyor.
Örneğin Assassin yarattığınızda oyun kaba bir deyimle hack’n’slash tarzı bir oynanışa dönüşüyor. Assassin oynadığınızda tek kişiyi, yani kendinizi kontrol ediyorsunuz ve bunun kendince avantajlarından faydalanıyorsunuz. Assassin’ler çok güçlü, çok yüksek bir damage çıkışına ve öldürmeye odaklı bir oynanışa sahipler.Kullanabildikleri yetenekler arasında gökyüzünden buz parçaları, ateş topları yağdırma, kendini yakıp çevreyi de ateşe verme gibi daha çok büyücü sınıfa ait sayılabilecek özellikleri bulunuyor. Birazdan stratejik haritaların öneminden bahsedeceğim gerçi ama hafiften burada da çıtlatayım, düşman birliklerin arasına ve rakibin üssüne sızıp burayı yerle bir edebilecek, rakip NPC’leri sonradan büyük tehdit oluşturmadan yok etmye dayalı önemli bir göreve de sahip olabiliyor. Hızlı ve tek başına hareket edebiliyor olması onun bu özelliğiyle birleşerek, daha çok tek başına oynamaktan hoşlanan oyuncuları gerçekten de cezbedebilecek bir duruma sahip.
General ise oyunun daha çok RTS’ye odaklandığı tarafını temsil ediyor. Burada sahibi olduğunuz Demigod’u minion yaratmak üzere kullanıyorsunuz ve bildik RTS mantığının üzerinden ilerleyerek yarattığınız birlikleri fare ile seçip istediğiniz yerlere gönderiyorsunuz, düşmanlarınıza saldırıyorsunuz, nispeten kaynak da topluyorsunuz; kısaca neredeyse bildiğiniz RTS. General olarak oynamanın size verdiği avantajların başında hem kendinizi hem de yarattığınız birlikleri kontrol edebilmeyi saymalıyız.
Her ne kadar siz bir General olarak düşük hıza sahip ve Assassin’in yanında çok düşük damage özelliğine sahip olsanız da heybetli görüntünüz size efsanevi bir durum kazandırıyor; general olarak ana damage yeteneğiniz minion’larınız ve elinizdeki çok büyük silahınız. Yarattığınız birimler ise genel olarak üç farklı amaca göre belirlenmiş. Buna göre Minotaur captain’ler melee savaşan, Siege archer’lar ranged ok atan ve mesafeli savaşan, High Priest’ler ise büyüyle savaşan ve iyileştirme gücü olan sınıflar olarak hizmet edecekler. Minion’lar görsel olarak oldukça başarılı bir biçimde tasarlanıyorlar; fakat her Demigod’un kendi askerlerinin görsel farklılığının bulunmayacak olması nedeniyle birbirleriyle karıştırılabilecek olması bir problem gibi gelmiyor değil akıllara.
General Demigod’lar arasında en çok dikkat çeken Demigod, aynı zamanda oyunun kapağında da görülebilen the Rook. Generallerin nasıl bir görünüşe sahip olacağını the Rook’a bakarak anlamak mümkün. Devasa boyutuyla savaş alanında çekicini vurduğu yeri inletiyor resmen. Diğer Demigod’lardan Erebus bazı yetenekleri ile düşmanlarını vampire çevirip hayrına kullanabiliyor, Sepna ise yeti yaratarak kendini heal etmesini sağlayabiliyor ve düşmanların skill kullanmasını bir süreliğine önlüyor. Demigod’ların ölümleri gibi bir durumları da oyun esnasında gerçekleşebilecek; bunun size götürüsü ise öldükten sonra biraz beklemek zorunda olmanız olacak. Bunun taktiksel açıdan rakibe sağladığı avantaj ise saldırıya açık ve savunulamayan bir üsten ibaret (?!).
Bir tutam RTS
Bir strateji oyunu olarak savaş alanlarının nasıl tasarlandığı da elbette ki en çok merak edilecek özelliklerin başında gelecektir. Hem bu özelliğiyle birlikte oyundaki savaş mekaniklerinin ve PvP olanağının nasıl şekilleneceğine de giriş yapmış olayım. Yalnız buraya girmeden önce oyunun Guild Wars ile bağlantısını kurmak istiyorum. Demigod RTS ve RPG’yi aynı potada eritip inanılmaz bir hibrid olarak farklı bir oynanış biçimini bize sunacak olsa da bir takım özelliklerin Guild Wars’daki pvp mantığıyla çok benzeştiğini söylemek durumunda hissediyorum kendimi. Aslında bu oyuna daha ilk görüşte resmen vurulmuş olmamın da büyük bir nedenidir. Herneyse.
Oyundaki savaş alanları rakip tarafların kendi üslerini ve buna ilaveten ortak bir de savaş alanını barındıran üç farklı bölgeye ayrılmış olarak karşımıza geliyor. Her iki taraftaki bu üslerde iki tarafın kendine ait karargahları bulunuyor ve asıl amaç buraların ele geçirilmesine dayalı. Haliyle buraların savunulması yenilmemek için asıl önem vermeniz kesimler. Oyundaki ilerleyişinize bağlı olarak maçları kazanmanızın ve düşman birliklerini öldürmenizin neticesinde para ve tecrübe puanı kazanıyorsunuz, neticede de seviye atlıyorsunuz. Bu kazanımı Call of Duty 4’ün level atlama sistemine benzetmek olası; kaldı ki yapımcılar da bu sistemi amaçladıklarını dile getiriyorlar. Kazandığınız tecrübe puanları birikerek yeni yetenekler açmanıza ve mevcut yeteneklerinizi güçlendirmenizi sağlıyor, seviye atladıkça da doğal olarak verdiğiniz damage artıyor veya daha farklı özellikler kullanıma açılıyor. Oyunun bu noktadaki RPG gelişimi de elde ettiğiniz yetenekleri güçlendirmek, yenilerini açtırmak, çeşitli özelliklerinize farklı puanlar vermek şeklinde oluşturulmuş.
Mutliplayer’daki bu sürekli seviye atlama olayının ise doğal olarak bir sınırı var, ki bu da yapımcılar tarafından 25 olarak belirlenmiş. Yapımcılar yeteneklerin ve diğer özelliklerin sayısı ve çeşitliliği nedeniyle görünüşü aynı bile olsa hiçbir Demigod’un birbiriyle alakası olmayacağını, her birinin fazlasıyla benzersiz olacağından bahsediyorlar. Geliştirmeye açık ve her türlü farklı yapıyı denemenizin mümkün olduğunu dile getiren yapımcılar bu bakımdan yaratıcılığın sınırsız olduğu bir pvp mekanizmasının başarıyla oyunda bulunacağını söylüyorlar. Bunun sözde kalmayan, benim şahsen ikna olduğum durumunu ise Guild Wars’daki pek çok competitive pvp guildinin bu oyuna bakış açılarındaki ciddiyet gözler önüne seriyor.
Az önce savaş alanının üç farklı bölgeye ayrıldığından söz etmiştim. Bu üç farklı bölge arasındaki geçişler ise portallar aracılığıyla sağlanacak. Portallardan düşman birliklerin de girebileceği ihtimali dahilinde tarafların savunulmasının kolaylaştırılması adına her iki tarafa da çeşitli NPC’ler yerleştirilmiş. Az önce düşmanları öldürdükçe para kazanmanın da mümkün olduğundan söz etmiştim. Kazanılan bu paralar özellikle üslerin savunulmasında kullanılmak üzere mancınıklar, bomba atan melekler, savaşan devler satın alabiliyorsunuz.Aynı zamanda savaş esnasında rakibe karşı belli bir üstünlük elde ettikten sonra kullanılmak üzere, doğrudan düşman üssüne saldırı amaçlı kullanılabilecek devasa mekanizmalar da bunlara dahil edilebilir. Üsler için kullanılabilecek böylesi upgrade’lerin yanında parayı Demigod’unuza ekstra hareket kabiliyeti, büyü gücü veya saldırı hızı sağlayan yüzükler veya iksirler de alabiliyorsunuz. Tüm bunların yanında oyunla birlikte gelen içeriğe ek olarak internetten de bir takım ek özellikler satın alabileceksiniz ve buna göre karakterinize çeşitlilik verebileceksiniz. Bu özelliklerin neler olabileceği konusunda bir bilgi olmamakla birlikte pvp’de denge unsurunu gözetecek, bizi o ek özellikleri satın almaya zorlamayacak şeyler olması gerekliliğini belirtmek istiyorum.
Bir çömçe de MMO’msu
Oyunda single player’ın yanı sıra çok şatafatlı da bir multiplayer’ın olacağını gözlemlemek kolay; zira oyun 20’şer dakikalık seanslarla oluşturulan 5’e 5 mücadelelerin yer aldığı devasa bir takım oyununu da beraberinde getiriyor (biri GW mi dedi?). Buna göre aslında oyunun asıl tadının mutliplayer’da çıkacağını düşünmek için kahin olmaya gerek yok. 5’e 5 mücadelelerde Vent veya Teamspeak kullanarak düşmanlarınızı yok etmeye çalışmak, bir takım oyunu ortaya koyup bundan zevk almak inanılmaz bir his olacak. Kaldı ki sırf bu nedenle Demigod’u MMORTS diye kabaca tanımlamak fazla yanlış da olmaz gibi geliyor bana. Şahsen ben yanımdakilerle 5’e 5 bir mücadeleyi elbette ki single player’a tercih ederim. Guild Wars’ın 8’e 8 savaşlarından sonra bu çok çok daha farklı bir deneyimi beraberinde getirecek; bunun için gerçekten de heyecanlandığımı söylemek zorundayım.
Oyun grafiksel olarak Supreme Commander’ın izinden gidiyor ve oradaki sistemi biraz daha geliştirerek kullanıyor. Buna göre oyunda birimlerin burun deliğine kadar girebileceğimiz bir zoom sisteminin olacağını kestirebiliriz. Bu aynı zamanda oyundan grafiksel olarak büyük kalite beklememiz gerektiği anlamına da geliyor; tüm birimlerin tasarımlarının olabildiğince detaylı olacağını düşünürsek gerçekten de oyun göze de hitap edecektir. Onun dışında sanatsal tasarım açısından oyundaki birimlerin, özellikle Demigod’ların mükemmel olacağını düşünmek de mümkün.
Önümüzdeki senenin başlarında çıkacak olan Demigod strateji ve takım oyununu birlikte sunarak, RPG öğeleriyle de kendinden söz ettirecek bir oyun olacağa benziyor. Başlarda şahsen sırf takım oyununun büyük ölçüde pay sahibi olmasına dikkat etmiştim; fakat daha da araştırdıkça, bana stratejiyi de sevdirebileceğini düşündüğümde oyuna apayrı bir gözle bakmaya başladım. Çok sık söylüyorum ama strateji ve takım oyunu Demigod’daki ana unsurlar olarak ortaya çıkacak ve muhtemelen çeşitli turnuvalarda ön saflarda yerini alacak. Şu an beta aşamasında olan Demigod için herşeyin iyi gitmesini ummaktan başka yapabileceğim bir şey yok.