Makale

Ders çalışmak yerine oynayanlara ne demeli?

Geçen hafta sonu değişiklik olsun diye atari olayına gireyim dedim. Evde bir adet Super Nintendo mevcut, yaklaşık 4-5 tane de kasedi var bunun, neyse, ben kurdum bunu, iki el Mario, Batman falan oynarım diye oturdum karşısına.

Sonra aklıma bir şey geldi, böyle geçmişten, hepimizin bir keresinde yaşadığı, çok ufak bir anektod. Hani böyle arkadaşınızın evine atari oynamaya gidersiniz, iki kişilik oyun çok yoktur, ya da olsa bile ikinci kol yoktur, siz oynamaya başlarsınız sırayla, bir o bir sen bir o bir sen derken bir noktada arkadaş arıza çıkartır ve “annem kızıyor, adaptör ısınıyor” gibi birbirinden saçma ve yalan olan bahanelerle size oynatmaz, işte o geldi aklıma.

Yani mantık ne olabilir değil mi burada? “Adaptör ısınıyor” olayının doğru olmadığını biliyoruz, ama ısrarla yine de söylenen bahane bu yani, annem kızıyor, adaptör ısınıyor.

Neyse işte, böyle aklıma geldi, o an bir üzüldüm. Üzülmemin sebebi tabii ki adaptörün ısınıyor oluşu değildi, o zamanlar oyun oynamanın benim için ifade ettiği şeyler çok başkaydı. Yani oyun oynamanın hayatın amacı olduğu zamanlardan bahsediyorum.

Sabahtan akşama kadar elinde kol, saçma sapan oynayıp durursun, kimse de sana “yeter” demez, yani en azından bana demezlerdi, oyun oynama alışkanlıklarım konusunda ailem bana her zaman çok liberal davranmıştı, zaten bu sayede İngilizce öğrendim, yazı yazmaya heveslendim, yazar oldum. Benim için iyi oldu yani, onca harcadığım zamana değdi, fakat bunun üzerine bir iş yapmıyor olsam da ben yine oynamaya devam edecektim sonuçta.

O zamandan bazı arkadaşlarım vardı, aileleri okul konusunda inanılmaz üzerlerine gidiyordu bu çocukların. İşte 14 yaşında çocuğu alıp dershaneye vermeler, okul sonrası özel dersler, etüde kalmalar, bir de o zamanlar etüt denilen zımbırtının “Kafes” diye bir ismi vardı, böyle bilmemkaç tane soru çözmeden çıkamıyorsun, dünyanın en saçma şeyi olabilir bana göre.

“Eğitim sistemini baya böyle görüyorum”

13-14 Yaşında dershaneye koyuyorlardı bunları, bunlar 16 yaşında sakallı bıyıklı kocaman adamlar olarak çıkıyorlardı o dershaneden. Beyin desen sürekli olarak integraldir, kümelerdir, divan edebiyatıdır falan derken erimiş bitmiş mantara dönmüş, sosyallik desen, kendisi ve arkadaşlarının tek konuştuğu şeyler kaç net yaptığı, işte deneme sınavları, kimin hangi sınavdan kaç aldığı falan olmuş.

Yahu ben gerçekten anlayamıyorum, ben hayatımda bir LGS sınavına hazırlanırken (o zamanlar liselere bu sınavla giriliyordu) dershaneye gittim onda da 3 ay dayanabildim. Onun dışında hayatım boyunca ne dershaneye gitmişliğim ne de özel ders almışlığım vardır yani. Okul konusunda da üzerime gelindiğini hiç hatırlamıyorum. Ben oyun oynuyordum kardeşim, çocuktum çünkü, at gibi ders çalışmadım, neden çalışayım? Hayatım boyunca zaten çalışacaktım, bunun ne gibi bir mantığı vardı?

Bunu o zamanlar anlamıyordum, şimdi de anlamıyorum. Açıkçası sürekli olarak çalışılarak geçirilen bir çocukluğu harcanmış bir çocukluk olarak görüyorum. Tabii umarım bu çalışan arkadaşlar Boğaziçi Genetik, Hacettepe Tıp falan kazanmışlardır, ne bileyim, doktor olsunlar mühendis olsunlar.

“Eminim Gaben’da baya oynuyordu”

Ben oyuncu oldum işte, oynayan, oynarken eğlenen, bunu mesleği edinmiş biri oldum. Pişman değilim.

İşte bir atari oynayayım dedim, beni bu düşüncelere gark etti sayın okuyucu, ben de ne yazayım ne yazayım derken, size bunları yazdım bugün. Oyun oynayabildiğiniz kadar oynayın, oynayamadığınızda, kendinizi üzmeyin, ben sizin yerinize de oynuyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu