Oyun İncelemeleri

Destiny

İnsanların huzur içinde yaşadığı, Güneş Sistemi’ni ilk kez gerçek anlamda evi olarak gördüğü bir çağ vardı… Altın Çağ.

Onu Mars’a gittiğimizde bulmuştuk; devasa, gizemli ve muhteşem. Ay gibi bembeyaz parlıyordu ve kesinlikle ondan çok daha özeldi. Her şeyi mümkün kılmıştı, insanoğlunun yürüyüşünü hızlandırmış ve bize Güneş Sistemi’nin tam kontrolünü vermişti.

 


Mars ve Venüs’te büyük şehirler kurduk. Yaşam alanımız, doğamız, geleceğimiz olabildiğince açık ve genişti. Bir zamanlar bizler için ölüm anlamına gelen topraklar, artık ışıkla dolmuştu. İlk kez uzayın fatihleriydik.

Durmak bilmeyen yükseliş, insanın ömrünün 3 katına çıkmasını sağladı. Görecek çok yer, keşfedecek çok fazla gizem vardı. Nihayet kabul edilebilir bir hayat uzunluğuna kavuşmuştuk ama hala yeterli değildi.

Mucizeler Çağı, Altın Çağ, İnsanoğlunun geldiği son nokta…

Burada bitmedi, kaderimiz Güneş Sistemi’nin dışına çıkmaktı. Traveler bizi diğer yıldızlara ve yeni dünyalara götürecek bir mucizeydi… Ama korkunç bir düşmana sahipti.

Karanlık, evrenin unutulmuş bölgelerinde varlığını sürdüren bir tehdit. İnsanların büyük çağı en üst noktasındayken bizi buldu…

Çöküş başladı, yüzyıllar süren o muhteşem çağ, dramatik bir şekilde sona ermişti. Traveler olmasa, muhtemelen bütün soyumuz kırılacaktı, fakat o bizi korudu. Dünya’nın son şehri oldu.

 


Sadece korumakla da kalmadı, aynı zamanda yeni bir başlangıcın habercisi oldu. Gardiyanların omuzlarında yükselecek yepyeni bir çağın yapı taşı olacaktı.

Büyük çöküş, büyük başlangıçlara gebeydi.

Tabii başarabilirsek…

 

Bu kadar konuşulmak iyi midir, kötü müdür?

Cevabı bilmiyorum, sektörde bulunduğum süre dahilinde birçok oyun için bunun yaşandığını gördüm. Kimi gerçekten muazzam oyunlardı, kimiyse sadece gazı çıkışıyla birlikte kaçmış balonlardı. Sektörün büyüklüğünün farkında olmamız gerekiyor, elbette büyük şirketler en büyük yapımlarını sattırabilmek ve maksimum karı elde edebilmek için aynı ölçekte dev reklamlar yapacaklardır.

Sanırsam son yıllarda Destiny kadar konuşulan başka bir oyun görmedim. Çıkış gününe kadar neredeyse her saniye bir haberi çıkan (bazıları bizim tarafımızdan) her yerde, her mekanda nüfuzunu hissettiren, on yüz milyon bin dolar maliyetiyle “yuh!” dedirten bir oyundu.

Aslında ondan daha fazla konuşulan oyunlar da oldu. GTA V daha ilk fragmanıyla beraber tartışmaların ve ilginin bir numaralı odağı olmayı başarmıştı. Ne zaman çıkıyor? Ne var bu oyunda? PC için çıkacak mı? GTA, GTA, GTA!

Unutmamak gerek, GTA ile Destiny arasında büyük bir fark bulunmakta. GTA yıllara meydan okuyan, her oyunuyla oyuncuları hapseden, daha doğrusu kendini bundan seneler önce kanıtlamış bir oyun serisi. Oyunun reklamı firmadan çok oyun severler tarafından yapılıyor.

Elbette Destiny sadece bir pazarlama ürünüdür demem için çıldırmış olmam gerekir. Bu oyun bu kadar konuşulduysa en büyük sebebi ne reklamlar ne de oyunun kendisiydi. İki büyük isim Destiny adlı yeni IP için büyük önem taşıyordu.

Bungie son Halo oyununu yaptı ve Microsoft’dan ayrıldı. Halo serisinin kalitesini tartışmıyorum, ortada tartışılacak bir şey göremiyorum. Kendilerini çok az deneme fırsatım olmuş olsa da şu unvanla bilinirler:
Konsollarda rahatça FPS oynanabileceğini kanıtlayan epik oyun!

Şu unvana sahip bir oyunun yapımcısı yeni oyun geliştirirse hiç konuşulmaz mı? Gece gündüz konuşulur, o tartışmalar bitmek bilmez.

Alfa ve Beta süreçlerine katılan oyuncular, yeni IP hakkında belli bir fikre sahipti ama benim için çıkış günü ilk olacaktı. Destiny’yi daha önce bizzat deneme şansım hiç olmamıştı. Beta’yı oynayabilirdim ama o zaman da araya The Last of Us Remastered girdi, bende kendimi oraya bıraktım.

Destiny adlı sevimli oyunu çıktığı andan beri dediler gibi oynamaktayım, gözüm başka bir şey görmüyor desem yeridir. İnceleme birkaç gün geciktiği için sizden özür dilerim ama söz konusu oyunun öyle bir havası vardı ki biraz kendi içimde durulmak ve size bilgilendirici bir inceleme sunmak istedim.

Oyun sırasında hem hayranlık hem de bıkkınlığı sırayla yaşadığımdan, anlatacaklarımı toparlamak için zamana ihtiyacım vardı.

Bungie, sevgili Bungie, bu hikayeyi çok düşündün mü?

İncelemenin girizgah bölümünde konuya hafiften değindim aslında. Buram buram Mass Effect kokan konsepti geçtim, Destiny hikaye anlatımı açısından o kadar kötü bir oyun ki kendimizi o evrene ait hissetmemiz gereğinden uzun sürüyor.

Traveler’ı Mass Relay, Darkness’ı Reaper tehdidiyle değiştirin, alın ise Massive Destiny. Burada Mass Effect’in tam anlamıyla orijinal bir senaryoya sahip olduğunu dile getirme çalışmıyorum, böyle iddiam da yok ama oyun dünyasında yakın zamandan örnek verebileceğimiz en iyi oyun kendileri.

Esinlenmeye lafımız yok, her eser belli bir esinlenmenin sonunda üretim sürecine geçer. Destiny’nin hikayesi yazılırken ne yaptılar inanın bilmiyorum. Hani konsept çok güzel, Eski Rusya filan ama bir yerde senaristleri kaçırıp yerlerine M.Bay’i koymuşlar gibi görünüyor. Uzun zamandır bu kadar fazla klişeyi bir arada görmedim ben.

Oyuna, artık bir Fallen bölgesi olan Eski Rusya’da başlıyoruz. Serüvenimiz boyunca yanımızdan ayrılmayacak olan dostumuz Ghost bizi buluyor ve hayata geri döndürüyor. Selam olsunda sana Borderlands 2, selam olsun sana Portal 2, selam olsun sana Fallout:New Vegas.

İlk olarak Tutorial bölümünü oynamamız gerekiyor ve doğal olarak sırayla oyun mekaniklerini ve kontrolleri öğreniyoruz. İlk silahımızı buluyor, bolca Fallen pataklıyor ve ilk yeteneğimiz olan el bombasını keşfediyoruz. Hangi ırk ve hangi sınıf olursanız olun bu ilerleyişte bir fark olmuyor.

Animasyon haricinde üç sınıf arasında oyun başı hiç fark yok. Tamamen aynı şeyleri yapıyoruz. Sadece isimler farklı. Burada ilk aracımızı buluyor ve Claptr- ah pardon Ghost’un yardımıyla son insan şehrine doğru yola çıkıyoruz.

İlk gözümüze takılanlar ise muhteşem oynanış mekanikleri oluyor. Genel olarak oyunu eleştirir gibi görünsem de bir noktada kesinlikle hakkını yememek gerekiyor. Bungie, Bungie’liğini yapıyor ve yeni neslin en sağlam FPS mekanikleriyle Destiny’i oynarken tanışıyoruz. Bu söylediğim tamamen konsol tipi FPS için geçerli bir durum.

Ben çok iyi bir konsol FPS oyuncusu sayılmam, hatta direk kötüyüm diyebilirim. Fakat oyunu oynarken kesinlikle çatışmalardan sıkılmadım, yapmak istediğim her şeyi rahatlıkla yapabildim.  Fallen’ların tepesine gerçekten bir kabus gibi çöktüm. Kısacası ağızlarını burunlarını dağıttım. Eğer oyunu sadece Tutorial bölümü oynayarak inceleseydim, büyük ihtimalle puanı 95 veya üzerinde olacaktı.

Ne yazık ki oynamaya devam ettim.

Oyundaki ilk anlarım böyleydi işe. O zaman sizi biraz daha geriye götürüp MMO/FPS adı verilen (gerçi Bungie bunun doğru olmadığını söylüyor) Destiny’nin başlangıcına götüreyim. Gelip gelmemek size kalmış, bizde zorlama yok.

Giriş ekranını geçiyor ve hop diye karakter yaratma ekranına geçiyoruz. Hop diye dedim çünkü oyunun ara yüzleri harika tasarlanmış durumda. Oyun ara yüzü kesinlikle Destiny’nin en güçlü yanlarından birisi. Sol analog ile menüler arasında ve menü içinde rahatça gezinebiliyoruz.

Bizi daha önceden çokça bahsettiğimiz üç ırk ve üç sınıfımız karşılıyor. Irk olarak insan, awoken ve exo arasından seçimimizi yapıyoruz. İnsanlar da dahil olmak üzere üç ırkımız son derece göze hoş görünüyorlar ama ben her türlü exoyu tek geçerim.

İnsan: Dünya doğumlu, hayli tanıdık olan bu canlılar, Mars üzerinde yaptıkları keşif sayesinde Altın Çağ’ı başlatıyorlar. Galaksiyi kendi bahçeleri haline çeviriyorlar ve Exo adında, kendilerine hizmet eden makine ırkını yaratıyorlar.

Awoken: Her evrenin elf tarzı bir türe ihtiyacı vardır ve awoken bu ihtiyacı karşılamak üzerine ortaya çıkmış bir ırk. Trajik bir biçimde çöküş zamanı ortaya çıkan awokenlar, çok fazla kayıp verirler. Birçoğu kaçar ve uzak yerlere sığınır ama bazıları ya geri döner ya da hiç gitmez. Onlar kaderlerinin Son Şehir’de olduğunu bilenlerdir.

Exo: Exo ırkı insanlar tarafından yaratılmış ve savaşlarda kendine hizmet etmeleri beklenmiş bir makine ırkıdır. Çöküş sırasında sıfırlanırlar ve kendilerine ait bir hafızaya ve benliğe sahip olurlar. Aklıma Rannoch ve Geth’lerin kaderi gelmedi değil de hadi neyse. Bunun dışında oyunun en karizmatik ırkıdır.

Ardından sınıf seçimlerimi yapıyoruz ve hangi rolde oynamak istediğimize karar veriyoruz.

Titan: İlk titanlar çöküş sırasında şehirleri korumak için ortaya çıkmıştı. Zırhları ve yüksek hasar kapasiteleri sayesinde savaşlarda ölüm kusan askerler olmuşlardır.

Hunter: Klasik olarak oyunun en hızlı ve ölümcül sınıfıdır. İlk kazandığı yetenek olan yanıcı bomba ile etrafına ek hasar verebilir. Özellikle gizlilikle oynamak isteyenlerin bir numaralı tercihi olacaktır.

Warlock: Modern silahlar kullanan geleceğin savaş büyücüleri. Uzay büyüsü denilen gücü kontrol etme, boşluk kalkanları yaratma ve düşmanı bu sayede yok etme özellikleri vardır.

Her karakterimizin sınıfına göre özel bir yetenek ağacı bulunuyor ve buradan kendimize özel sınıfı belirliyoruz.  Sınıflar gözünüze az gelmiş olabilir ama asıl fark Alt Sınıflar (Subclasses) ile belirleniyor. Bu sayede tamamen kendimize ait bir karakter yolu seçebiliyoruz.

El bombaları, Süper yetenekler, hareket kabiliyetleri, yakın dövüş yetenekleri, pasif özellikler ve silah/zırh seçeneklerimiz özel sınıfımızı belirliyor. Bunları kullanarak karakterlerin birbirinden farklı ve özel olmalarını sağlayabiliyoruz.

Yeteneklerimizi kullanma sınırımızsa en basit ve kolay yöntemle çözülmüş durumda. El bombası attığımızda ve ya özel güçlerimizi kullandığımızda soğuma süresince bir daha onları aktif edemiyoruz. Belli yetenekler diğerlerini etkilediği için doğru yönde özelleştirmeler yapmamız gerekiyor. Mesela güçlü yakın saldırılar el bombasının süresini kısaltabiliyor.

Silahlarımız ise oldukça fazla çeşide sahip. Tüfekler, ağır makineli tüfekler, roket atarlar, tabancalar, pompalı tüfekler, keskin nişancı tüfekleri ana silahlarımızı oluşturuyor. Bu silahları geliştirebiliyor ve özelliklerini arttırabiliyoruz. Ateşli silahlarımızın dışında, bizi çok gıcık eden Stealth Fallen’ların kullandığı kılıçları ilerleyen bölümlerde bir görevden sonra biz de kullanabiliyoruz.

Özelleştirmeler ve satın alımlar için üç farklı kaynağa ihtiyacımız oluyor.  Bize verilen Bounty görevlerini tamamlayarak, çoklu oyunculu haritalarda iyi iş çıkartarak, ana/yan görevleri tamamlayarak ve görevler sırasında bulduğumuz kaynakları toplayarak istediğimiz ekipmanlara ulaşıyor ve bunları güçlendirebiliyoruz.

Kaynaklarımız düşmanlardan düşüyor ya da bunları sandıklar içinde bulabiliyoruz. Yine de ciddi bir yağmalama (loot) problemimiz var. Oyunda bulunabilecek kaynaklar genel olarak düşmanlarla doğru orantılı olduğundan kendinizi bir keşif için zorlamıyorsunuz. Kimse o dünyanın kaşını gözünü görmek için etrafı dolaşmaz. Harita sadece yıkık mekanlar ve düşman bölgelerinden oluştuğundan görev dışında sadece tecrübe puanı farmlamak için haritayı geziyorsunuz. Bir mekana, boş bir araştırma tesisine girdiğinizde hiçbir hikaye kırıntısıyla karşılaşmıyorsunuz. Çevreniz ise aynı şekilde hiçbir şey anlatmıyor. Orada neler yaşandığını anlayamıyorsunuz.

Teknik olarak, Destiny dünyasını yıkan gücü hissedemiyorsunuz. Çevrenizdeki yıkımın sebebi herhangi bir şey olabilir. Uzaylılar da olabilir, deprem de olabilir, Ruslara kızgın Dota 2 oyuncuları da olabilir.


Destiny dünyasında atmosfer 7 katlı bir hava katmanıdır

Aynen öyle! Oyunun atmosferi ciddi ölçüde sıkıntılı ve bunu oyuncuya aktarış biçimi oldukça yavan kalıyor. Hikaye klişe demiştim ama inanın bu önemli bir problem değil. Her anlatılan öykü orijinal olacak diye bir durum söz konusu olamaz ki önemli olan hikayenin kendisi değildir.

Bunu bir yıl önce Battlefield 4 tek kişilik oyun modunu incelerken söylemiş ve inanılmaz bir tepki almıştım. Oyunun harika bir hikayesi vardı, savaşa göndermeleri, savaşın iç yüzü… Hikaye çok sağlamdı ama o kadar kötü ve beceriksizlikle anlatılıyordu ki bir süreden sonra insanı bayıyordu.

Şöyle bir ifade kullanmıştım: artılara – ilk kez sağlam hikaye, eksilere – kötü anlatılan bir hikaye.
Bu durumun yanlış anlaşılmamasını istiyorum. Olayın özü olan hikaye anlatımı, anlattığınız öyküden bile daha güçlü bir etkiye sahiptir ve ikisi kesinlikle aynı şeyler değildir. Kötü bir yönetmen dünyanın en güzel senaryosunu berbat edebileceği gibi sağlam bir yönetmen sıradan hikayenin içinden harika anlar yakalayabilir.

Aslında güncel ve anlaşılır bir örnek vermem gerekirse: Bir fıkrayı benim anlatmam var, bir de Cem Yılmaz’ın. İkisi de aynı şey ama ona güleceğinize eminim. Half-Life’ın ilk oyununu düşünün, sıradan bir hikaye. Araştırma tesisini basan uzaylılar ve dahası… Ancak, Valve bize oyunu öyle bir şekilde sundu ki bugün bile etkisinden çıkmakta zorlanıyoruz.

Destiny, hikayesi ne kadar kötü olursa olsun bunu süsleyip bize muhteşem bir deneyim yaşatabilirdi ama maalesef bunun yanından bile geçemiyor. Hikaye ilerleyişini çok net özetliyorum:

Haritaya gel, görevi seç, gideceğin noktaya kadar düşmanı temizle, Ghost’u hedef noktasında bilgi çıkarması için bırak, gemiye dön.

Koca Destiny’nin tüm olayı bu, o görevlerin hepsi aynı. Arada bir sinematik giriyor birileri bize dikkatimizi zerre kadar çekemeyen bir şeyler anlatıyor, sonra yine Ghost bir şeyler anlatıyor, haritaya inip aynı şeyleri yapıp, sonraki rutine geçiyoruz.

Bir oyun evreni yapıyorsun, oyuncular uzunca bir zaman burada vakit geçirsinler istiyorsun ama atmosferin “A” sından haberin yok.  Arkadaşlarımız ve sosyal ortam olmasa inanın çekilecek dert değil. Baştan söyleyeyim, oyunun görevleri tek başınıza oynanacak gibi değil, sıkıcı yavan ve yaratıcılıktan uzak. Eğer PSN Plus aboneliğiz yoksa bulaşmayın bile.

Bildiğiniz gibi PS4 ile birlikte oyunların çoklu oyuncu özelliklerini kullanabilmemiz için PSN Plus hesabına ihtiyacımız var. Olmadan da oynayabiliyorsunuz ama ne PvP ne de PvE kısmında diğer oyuncularla iletişim kurabiliyorsunuz. Onlar sizin için haritada dolaşan tiplerden ibaret oluyorlar.

Eğer Plus üyeliğiniz varsa çevrenizdeki oyuncuları ve arkadaş listenizi kendi takımınıza katabilir ve beraberce gezebilirsiniz, ben kesinlikle böyle yapmanızı tavsiye ediyorum. Diğer türlü “Eh, yeter artık, kes kes bitmiyor!” diye çığırmanız olası.

Zaten görevleri birden fazla defa yapabiliyorsunuz, yani Mission Farm gibi bir olay var. Görevi yaptıktan sonra ya aynı seviyede ya da daha üst zorluk seviyesinde yeniden oynuyoruz. Başta kulağa güzel gelse de ben inanılmaz itici bir özellik olarak gördüm.

Açıkça Bungie kendi hikayesine bile saygı duymuyor. Oynarsın, o dünya üzerinde bir şeyler değişir ve her şey biter. Önüne bakarsın. Yeniden oynamak ve görev farmlamak nedir yahu? Ben size net bir şekilde açıklayayım mı?

“Atmosfer olmadığı için, gerçek bir oyun evreni hazırlayamadığımız için, sürüsüyle yan görev koyamadık. Zaten Eski Rusya filan sadece düşman dolu. Gidin aynı görevi yapın karakteri kasın işte.” Destiny dünyasına göre evren Gardiyanlar ve düşmanlardan oluşuyor, ek olarak satıcılar filan var.

Bu süper görevlerimiz haricinde arkadaşlarınızla Strike görevlerine göz atabilirsiniz, zaten Strike bölümü tek kişilik oynanmıyor. Bir nevi MMO zindan mantığı diyebiliriz. 6 farklı Strike görevi var ve kesinlikle takım arkadaşlarınızla doğru koordine olmanız gerekiyor. Leeroy’luk yapmak bir önceki kontrol noktasına geri dönmek anlamına geliyor.

Geldik dananın kuyruğunun koptuğu yere

Çevrimiçi bir oyunu ileriye taşıyan, en önemli yapı taşı büyük ihtimalle PvP modlarıdır. O kadar karakteri kas, eşyaları diz, onları diğer oyunculara karşı kullanamıyorsan kısır döngüde hapsolursun. İşte hepimizin en çok beklediği, en çok merak ettiği ve belki de Bungie’ye en çok güvendiği alandı çoklu oyuncu modları.

Oyunumuz her şeyin ötesinde bir FPS olduğundan klasik modları burada göreceğimizi biliyorduk ve hiç şaşırmadık. 5 farklı oyun modundan birini seçip, ister kendi takımınızla, isterseniz de eşleşmeden düşecek oyuncularla beraber oynayabiliyorsunuz. 5 modun hepsi hemen açılmıyor, mesela önce girip bir maç Control oynamanız gerekiyor.

Control, Battlefield gibi oyunlarda gördüğümüz Conquest modunun aynısı. Üç bölge var ve bunları elinde tutan kazım kazanıyor. Skirmish’te taktiksel takım oyununa hizmet ediyorsunuz, 3v3 olarak iki takım mücadele ediyoruz. Clash oynarken 6v6 iki takıma ayrılıp süre bitmeden en çok düşmanı öldürmeye odaklanıyoruz. Kısacası normal bir FPS oyununun çoklu oyuncu modlarından farklı değiller.

Bu modların dışında, Dünya, Mars, Venüs ve Ay üzerindeki haritalara giriş yapabiliyoruz. Modların hepsi güzel tasarlanmış, haritalar süper ama ortada büyük bir sorun var.

Her ne kadar seviye avantajları devre dışı dense de oyuncular arasında herhangi bir denge bulunmuyor. Oyundaki ilk 3 maçımda, daha seviyem 6 olmasına rağmen çok yüksek seviyeli oyunculara karşı oynamak zorunda bırakıldım. Takım dengesi diyeceğim ama benim takımda 10 seviye üstü adam yok, karşıda 20 altı adam yok. Bu nasıl bir eşleştirme sistemi? Tamam, neredeyse oyunların %90’nında böyle bir sorun var ama Destiny’de olay eziyete dönüşüyor.

Adamın ek güçleri ve zırhı zayıf olabilir, hatta benle eşit olması da güzel ama herif bilmem kaç yetenek açmış, elinde daha önce görmediğim bir silah var ve ben onunla oynamak zorundayım. Kesinlikle güncelleme, yama, ne gerekiyorsa işte, o şart! Yoksa gayet güzel ve eğlenceli modları var ama denge olmadan bir anlam ifade edemiyorlar. Kazanacağınız saygınlığa ve silaha yazık.


Yükleme ekranına yandığım

Destiny’nin grafik motoru önümüzdeki 10 yılı taşıyacak denmişti hatırlarsanız. Ben buna katılanlar arasındayım. Oyunun grafikleri gerçekten muazzam olmuş arkadaşlar. Karakterimizin kaplama kalitesi ve görselliği son düzeyde. Çevre de bir açık dünya oyunu için oldukça detaylı ve göze bayram ettirecek şekilde hazırlanmış.

Suyun akışı, ağaçların salınması, ışıklandırma gibi detaylar büyük bir özen ve incelikle işlenmiş. Kuleye gidip aşağıya baktığınızda ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Silahlar, modelleme olarak çok başarılılar ve daha önce söylediğim gibi karakterler de yüksek poligon seviyesine sahipler. Oyun dünyasına ait her bir parça kısaca şık duruyor.

Fakat ciddi problemler yok diyemem. Bir kere oyunun performans sorunu hiçte azımsanamayacak ölçüde. Yeni nesilde 60 FPS/1080p görmek isteyenler baştan hayal kırıklığına uğrayacak, benden söylemesi. Maalesef oyun 30 FPS ile çalışıyor ve bence yeni nesil konsolların gücünü henüz kullanmayı başaramıyor. Belki ileride bu sorunun üstesinden gelinir ve oyun motoru 60 FPS ile çalışır ama o gün çok geç olabilir.

Gölgelendirme –özellikle ana karakterimiz- bazen sorun yaşatabiliyor. Birkaç kez gölgemin kaybolduğuna şahit oldum ama en beteri düşmanın bir anda ortadan kaybolması oldu. Ekran karardı ve düşman dalgası sırra kadem bastı. Bu olay, çok ama çok ciddi bir problem. Uzun süredir geliştirildiği söylenen yeni nesil bir oyunda böylesine ciddi grafik hataları görmek heves kırıcı olabiliyor.

Çevre etkileşimi ise sıfır diyebilirim, oyun sırasında etkileşime girebilen tek öğeler biz ve düşmanlar oluyor. Eh, bu durum oyunun atmosferini ciddi bir şekilde baltalayabiliyor.

Beni en çok rahatsız eden sorunsa elbette bekleme süreleri oldu. Oyunun %50 si yükleme ekranlarından oluşuyor. Bitmek bilmiyorlar! Oyunun yüklenmesi gereksiz derecede uzun sürüyor. Bu oyunu oynayabilmek için illa PS4’e SSD takmamız gerektiğini sanmıyorum. Bazı geçişleri Ghost’umuzun konuşmasıyla geçiştirmeye çalışmışlar ama onlarda yapay ve basit kalıyor.

Sesler ve müzikler içinse olumsuz konuşamıyorum. Çevre sesleri, silahlar, karakterler hepsi harika olmuş. Son zamanların popüler oyuncularından Peter Dinklage (Game of Thrones- Tyrion Lannister), Ghost’a hayat veren isim olmuş ve gayet iyi bir iş çıkartmış. Benim dikkatimi çeken ve o harika aksanlı İngilizcesini duyduğumda gülümseten kişiyse Shohreh Aghdashloo oldu. Kendisini Mass Effect 2’den Amiral Shala’Raan vas Tonbay rolüyle tanıyoruz.

Müzikler ise Destiny’nin en güçlü yanlarından birisi olma özelliğine sahip. Halo’nun muhteşem müziklerini hazırlayan Martin O’Donnell, yine yapacağını yapmış ve inanılmaz bir işe imza atmayı başarmış. Oyunu bıraksanız bile uzunca bir süre o muhteşem müzikleri dinlemeye devam edeceğinize eminim.

500 milyon dolarlık oyun

Destiny iyi bir oyun, kaliteli görselliği, harika müzikleri ve eğlenceli oyun mekanikleriyle sizi saatlerce konsol başında tutabiliyor.

Ama bir klasik değil…

Yeni bir Halo etkisine sahip değil…

Yenilikçi değil…

Ve kesinlikle orijinal değil…

Sadece iyi bir oyun, o kadar. Ben oyuna harcanan paraya bakmıyorum. Bir oyuna 1 dolar veya 500 milyon harcanması benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Harcanan para onu klasik yapmaz ama sattırabilir, göz önünde tutabilir.

Daha fazlası değil, kader olarak.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu