Oyun İncelemeleri

Devastation

Nedendir bilinmez gelecekle ilgili filmleri, kitapların veya oyunların çoğu daha ileriki zamanları, düzensizliğin hüküm sürdüğü, insanların savaşlar nedeniyle yanmış yıkılmış, harap şehirlerde oturduğu, ölümün kol gezdiği uğursuz zamanlar olarak betimler. Belki geleceğe karamsar bakılarak yapılan işlerin çoğu insanları ilgisini daha fazla çektiği için bu yola sık sık başvurulur. Belki de adamların bir bildiği vardır (paranoya belirtileri başladı:) Neyse sonuçta bu gibi karanlık gelecek teorileri hep oldu ve bundan sonra da işlenmeye devam edecek.

Efendim, işte Devastation (türkçe mealiyle yıkım) kaotik bir ortamın hüküm sürdüğü 2075 yılını konu alıyor. Dünya tamamen mega şirketlerin kontrolü altına girmiş, pislik-radyasyon bir yandan salgın hastalıklar öte yandan insanlığın altını oymuştur. Kötü niyetli bu şirketler sadece kendi varlıklarını sürdürebilmek için hemen her şeye el atmışlar ve gariban takımından insanların ölmesine aldırış bile etmemektedirler. Fakat oyundaki yöneteceğimiz karakter olan Flynn Haskell “Ehhh yetti be, burama kadar geldi Allah mısınız başımıza!” der ve mahalle arkadaşlarının yardımıyla gizli bir örgüt kurar ve başkanlığını üstlenir. Örgütün amacı bu dev şirketlere karşı mücadele ederek hayatta kalmayı başarmış bir grup insanla beraber nurlu ufuklara yelken açmaktır. Fakat bu şirketlerin başındaki adamlarda bu işe elbette hemen eyvallah demez ve örgütle aralarında kanlı bir savaş başlar. İşte konu bundan ibaret. Biz Flynn karakterini yönetiyoruz ve ekibimizle stratejik tesislere saldırma, vur-kaç eylemleri düzenleme, teknoloji çalma, esir düşen kankaları kurtarma gibi standart FPS görevlerine çıkıyoruz. Görev noktaları ekranın sağ üst köşesinde duran pusulada görünüyor ve sizde sadece o noktaya doğru koşuyorsunuz. 

Görevleri yaparken yanımızda takımımız da oluyor. Takım arkadaşlarımıza dur, saldır, beni izle, beni savun gibi basit emirler vermek mümkün. Adamlarda buna uymaya çalışıyorlar ancak bu iletişim bazı noktalarda aksıyor. Şöyle ki diyelim binaya saldırıyoruz ve görevimiz ana bilgisayarı yoketmek bunu sadece biz biliyormuşuz gibi adamlara saldır emri veriyoruz ancak o anda ortalıkta hiç düşman askeri yoksa “üzgünüm ama saldıramam çünkü ortada saldırılacak hiç bir şey yok.” gibisinden bir cevap veriyorlar. Buna karşın gelin görün ki yokedilecek bilgisayarın olduğu yere gelince hepsi birden alete ateş ediyor. Bu benim gözüme takılan bir sorun. Bir de bazen bazı gereksiz noktalara takılıp saçma salak hareketler yapıyorlar ve emirlere uymuyorlar.

Oyuna başlarken önce bize oyunun arcade mi yoksa simulasyon ağırlıklı mı olmasını istediğimiz soruluyor. Eğer arcade’ i seçersek fazla kasmadan dan-dun giderek oyunu oynayabiliyoruz. Eğer simülasyonu seçersek oyun sırasında biraz stratejik yeteneğimizi kullanmamız gerektiği söyleniyor fakat abartmayalım ne de olsa oynadığımız bir real time strateji değil bir FPS ve ne kadar stratejik düşünebilirsiniz ki. Gideceğiniz yol belli, görevler belli. Burada da yine dan-dun giderek oyunu bitirmek mümkün. Oyunda şöyle bir sistem izlenmiş. Hikaye 4 tane büyük (ada diyebileceğimiz) harita topluluğu var. Bu adalardan her birinde 5 veya 6 bölüm var. Sırasıyla bu bölümleri oynuyor ve bitirdikçe yenisine geçiyoruz. Tüm bir adayı bitirince de hikayeye uygun bir şekilde bir bitiş videosu izleyip akabinde diğer adaya gidiyoruz.

Oyunun başlangıcı oldukça monoton gelebilir. Ancak oyun, ilk adanın sonlarına doğru gittikçe açılıyor ve özellikle 2. adada bayağı zevkli dakikalar geçirmenize neden oluyor. İlk adanın son bölümleri ve 2. adayı oynarken açıkçası Resident Evil oynuyormuşum gibi geldi. Kapalı kapıyı bul, bulduktan sonra kilidini kesmek için penseyi bul, şifreli kapıların kilidini kır gibi Resident Evil’ dan tanıdık gelen ( ama R.E’ da çok daha komplikeydi görevler) ancak R.E’ la göre oldukça basit ama yapması bir o kadar da zevkli görevler var. Bunları yaparken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Ayrıca buralarda aksiyon dozu oldukça iyi ayarlanmış. Fakat oyun 3. bölümün ortalarından itibaren sıkmaya başlıyor. Nedenini ise şöyle açıklayabilirim. 

Oyun gelecekte geçtiği için bazı fantastik öğeler mevcut. Bunlardan en önemlisi de respawn cihazı. Efendim bu alet öldüğünüz zaman yenide canlanmanızı sağlayan bir klonlama makinesi. Oyunun herhangi bir yerinde ölünce bu makine ile 10 sn. içinde tekrar geri geliyor ve kaldığınız yerden oyuna devam ediyorsunuz. Bu cihazı 3. bölümden itibaren düşmanlarımızdan çalarak kullanıyoruz. Elbetteki bu aletten düşmanlarda da var ve onları da ölünce geri gelebiliyorlar. Bir taraf diğerinin respawn aletini yokedinceye dek bu geri gelme olayı böylece sürüyor. Yapımcılar görevimizin görünen hedefini düşman respawn aletinin yakınlarına yerleştirdiklerinden görevimiz ne olursa olsun asıl amacımız düşmanın respawn aletini bulmak ve yoketmek. Bunu yaparken izlenen yol asla değişmiyor; önce düşman savunmasını yararak, lazerle korunan giriş kapılarını açmak için giriş kodlarını ana makineden çalmak akabinde lazer kapılarını herhangi bir noktadan açmak sonra da respawn cihazını yoketmek. İşte 3. bölümden itibaren yapacağınız asıl görev bu. Üstelik bazı bölümlerde 2-3 tane respawn cihazı var ve ilerledikçe buraları ele geçiriyor ve ölünce ele geçirdiğiniz bu yeni cihazdan çıkmaya başlıyorsunuz. Tabi bu da bir noktadan sonra oyunun iyice monotonlaşmasına sebep oluyor. Bu nedenle oyun 3. bölümden sonra klasik FPS’ den çıkıp Unreal Tournament’ ta Assault maçına veya Counter Strike’ ta botlarla yapılan sıkı bir rounda dönüyor. Bence bu oyunun en büyük kötü noktası.

Gelelim mekanlara. Mekanların tasarımları oldukça güzel. Oynadığımız zamanın kaotik yapısını çok iyi anlatıyor. Yanmış yıkılmış şehirler, ortalığa saçılmış enkaz parçaları, duvara yapıştırılmış ve yırtık pırtık olmuş büyük şirketlerin iş ilanları, fabrikaların veya kanalizasyonların pislikler içindeki durumları, odaların içinde duran bilgisayarlar, mikroskoplar, duvarlara asılı resimler-posterler kısacası karışıklık içindeki bir dünyada olması gereken her şey oldukça profesyonelce yerleştirilmiş. Bu açıdan çoğu oyundan çok daha iyi bir durumda Devastation. Etraftaki bidon, kasa, şişe, sandalye gibi şeyleri alıp fırlatabilmeniz mümkün. Ayrıca fizik motoru o kadar güzel ki bir teneke kutuyu tekmeleyerek fırlatabilir, üst üste konmuş kasaları devirebilir, yağ varillerini düşmanınızın kafasına atabilirsiniz. Bu etkenler ile gerçekçilik oldukça iyi bir şekilde sağlanmış. Yerdeki gariban fareleri bile “vıjjjk” diye ezebilirsiniz. 

Oyunda, vurduğumuz düşmanların daha gerçekçi bir şekilde ölmesini RagDoll efekti kullanılmış. Açıkçası RagDoll efekti Rainbow Six:Raven Shield’ dakinden çok daha iyi çalışıyor. Öyle ki düşmanımız öldüğünde C harfi gibi bir şekle girmiyor. Eğer yüksek bir yerde vurulmuşsa (mesela yokuşun tepesinde) son derece normal bir şekilde yuvarlanarak aşağıya kadar iniyor. Sanırım RagDoll’ un bu derece iyi çalışmasını oyunun Unreal motoruna bağlayabiliriz. UT 2003’ te de RagDoll bu kadar iyi çalışıyordu.

Oyunda, FPS’ lerde çoğu kez göremediğimiz kan efekti mevcut. Düşmanı vurduğunuzda çıkan kan oraya buraya sıvanıyor veya sıçrıyor. Aynı şekilde biz vurulursak çıkan kan ekrana sıçrıyor bu da gerçeklikten bir an kopmamıza yol açabilir çünkü o an bir camın arkasından karakterimizi yönettiğimizi anlıyoruz:) Düşmanlar ölmemek konusunda direniyorlar. Şunu söylemeliyim ki 2-3 metre mesafeden bir pompalı tüfeğin neler yaptığına dair, gerçek hayattan alınma, oldukça fazla fotoğraf gördüm. Ancak Devastation’ da adamı burnunun dibinde pompalıyla vuruyoruz adam bana mısın demeden ateşe devam ediyor. Aslında bu sorun oyundaki silahların tümü için geçerli. Sanki mermi değil leblebi atıyoruz. Adamları öldürmek için en az 10 tane mermi yemeleri gerekiyor. Aa bu arada haklarını yemeyelim, ileriki bölümlerde alacağınız bir laser rifle var ki tek atışta adamı resmen küle çeviriyor.

Madem lafı silahlardan açtık biraz da onlardan bahsedeyim. Oyunda bıçak, şişe, tahta sopa (evet evet bildiğimiz “haydar”:), katana (ninca kılıcı:), 6-7 adet çeşitli çap ve markalarda tabanca, 12 tane çeşitli kalibrelerde otomatik tüfek, pompalı, ağır makineli, sniper ve lazer tüfeği, elbombası ve robot fare kullanmanız mümkün.(üff bu ne ya TRT haber bülteni gibi oldu:) Silah çeşidi bakımından oldukça zengin bir oyun olduğu söylenebilir ancak kullanılabilir patlayıcı ve roketatar gibi silahların olmayışı bazen zor durumda kalmamıza neden oluyor. Oyunda ilerledikçe düşmanlarımızdan yeni silahlar alıyor ve bu silahlar envanterimize katıyoruz. Her bölüm load edilirken de oyunda hangi silahı kullanmak istediğimizi soran bir ekran çıkıyor ve oradan o anda hangi silah envanterimizde varsa istediğimizi seçip kullanabiliyoruz. Tabancaları çift el kullanmak mümkün. Taşıyabileceğimiz silah adedi sınırlı bu nedenle en etkin silahı belirleyip daima onu kullanmalısınız. Ben en çok M4 otomatik tüfek ve yakın çatışmalar için bir tane pompalı ve kalabalık yerleri temizlemek için 2-3 tane elbombası aldım. Burada oyunu zorlaştıran diğer bir unsur ise şu ağır makineliler dışında (onlarda da nişan almak ve adam vurmak inanılmaz zor) neredeyse tüm silahlar çatışmalarda hiç seri değil. Özellikle pompalılar ve tabancalar oldukça yavaş kalıyor. Bu nedenle kalabalık düşman gruplarıyla karşılaşılan zamanlarda eğer yanınızda takım arkadaşlarınızdan kimse yoksa ölüm hemen hemen kesin. Bir sorun da şu respawn olurken o anda üzerinizde hangi silah varsa o silah öldüğünüz yerde kalıyor ve envanterinizde görünmesine karşın o silahı alamıyorsunuz. Akabinde ya o anda yaptığınız çatışmanın şiddetine uymayan bir silah alacaksınız ya da takım arkadaşınızdan bir silah isteyeceksiniz ki bu durumda o silahsız kalıyor ve bize hiçbir yararı olmuyor. Bu oldukça gıcık bir özellik.

Öldüğümüz zaman etraftan sağlık çantaları, protein yiyecekleri gibi sağlık arttırıcı ürünleri bulmak mümkün. Fakat bunlar oldukça dengesiz bir şekilde dağıtılmış durumda. Bir bakıyorsunuz etrafta bir sürü sağlık paketi var ama az sonra devasa bir çatışmadan çıkıp ilerlediğinizde piyasada hiç sağlık malzemesi yok. Ee mecburen o şekilde bölümü bitirmelisiniz. Bir de bazı respawn aletleri asıl çatışma noktasından oldukça geride duruyor. Ölünce o kadar yolu tekrar gitmek bayağı sıkıcı doğrusu.

Gelelim aslında bir facia sayılabilecek yapay zekaya (A.I.). Arkadaşlar, üzülerek belirtmeliyim ki A.I. bakımından tamamen salak bir oyunla karşı karşıyayız. Düşmanlar çoğu kez sadece ölmek için deli fanatikler gibi üzerimize geliyor ve bizde onları biçiyoruz. Ölmemek için oraya buraya saklanma çalışmak gibi temel insani tepkiler çok cılız bir şekilde oyunda var. Çoğu düşmanın bir uyarılma çapı var ve biz bu çap içine girince ateşe başlıyorlar. Bu nedenle eğer keskin nişancıysanız uzaktan uzağa düşmanı çok rahat yersiniz. Bazı durumlarda ise düşmanla dakikalarca bakışmanız mümkün. Öylece duruyorlar veya mal mal koşuşturuyorlar ve bizim onları vurmamız için bekliyorlar. Düşmanlarda öyle 2-3 gruba bölünüp etrafınızı çevirmek gibi örgütlü bir saldırı filan beklemeyin çünkü hepsi daha önce belirlenmiş noktalarında bizim gelmemizi bekliyor. 2 yıl önce oynadığım Wolfenstein’ nın yapay zekasını düşünüyorum da bundan binlerce kat iyiydi.(RtCW’ de düşmanlar sizin attığınız elbombasını tekmeyle veya ellerine alarak size geri postalayabilecek kadar zekiydi.) Bu açıdan sınıfı geçemeyen bir oyun Devastation.

Multiplayer olarak oyunu deneme fırsatım olmadı ancak multi çevirirken seçebileceğiniz 50 tane karakter var. Bunun dışında haritalar oyunun içindeki haritalar filan. Ancak gerek yüksek sistem istemesi gerek seslerin filan kötülüğü sebebiyle bu oyunu hiç multiplayer çeviren olur mu bilemem.

Biraz da oyunun grafik ve ses taraflarına bakalım. Grafik anlamda bakarsak oldukça sağlam hazırlanmış bir oyunla karşı karşıyayız. Etraf oldukça güzel görünüyor. Ayrıntılara büyük önem verildiği her halinden belli bir oyun Devastation. Düşmanlarımız filan bayağı iyi çizilmişler ve aralarında çok karizmatik görünenler var. Ancak insan derileri biraz kötü yapılmış. Namluları insanlara veya duvarlara sokmak gibi aksaklıklar yok ancak bazen patlamalardan veya eşyalar devrildikten sonra bazıları duvara, yere veya birbirlerinin içine geçebiliyor. Silah çizimleri fena değil. Patlama efektleri de öyle. Bence grafik olarak yeterli bir oyun. Eğer görüntü özelliklerini full açıp oynamak isterseniz oldukça güçlü bir sisteme ihtiyacınız olacaktır. Bir de düşmanın çok olduğu noktalarda oyun çöküyor ve tekrar load etmek gerekiyor. Anlaşılan bu olay yapımcıların başına çok gelmiş fakat düzeltememişler çünkü oyun çöktüğü noktada kendi kendine bir autosave alıyor buradan tekrar başlayabiliyorsunuz. 

Sesler ise böyle bir oyuna yakışmayacak kadar kötü. Özellikle silah sesleri son derece berbat. Tabanca sesleri tüm tabancalar da aynı gibi; tak tak tak diye sanki ağaçkakanla ağaca vuruyormuş gibi iğrenç:( Konuşmalar ise oldukça zayıf. Emir verirken veya adamların emirlerimize cevap verirken sesleri niye çıkmıyor anlamadım. Bence oyundaki en iyi ses teneke kutulara vurduğumuzda çıkan tıngırtı sesi:) Oyun sırasında “M” tuşuna basıp çıkan listede beğendiğiniz parçayı seçerek oyunu oynarken dilediğiniz müziği dinlemeniz mümkün. 

Kontrollere ise alışıncaya kadar zorlanabilirsiniz. Özellikle uzaktaki hedeflere nişan almak bazen çok zor. Klasik WASD kombinasyonu oyunda geçerli. Ayrıca bu alandaki en büyük eksiklik ise sadece kafayı sağa sola çıkartıp ateş etmemizi sağlayan özelliğin olmaması. Mecburen sığındığımız siperde ayağa kalkıp ateş edeceğiz. Bu da yaralanmamızı çok kolay yapan bir sorun.

Evet anlatacağım başka da bir şey kalmadı galiba. Devastation insanı oldukça sinir edebilen buna karşın başında çokta eğlenceli saatler geçirebileceğiniz bir oyun. Eğer yapay zeka ve monotonluk sorunu olmasaymış yılın bomba oyunlarından biri olabilirmiş. Ancak yine de karar sizin. Eğer FPS oynamayı seviyorsanız alıp bakın derim ama gerçekten kaliteli FPS oynamayı seviyorsanız almanızı hiç tavsiye etmem.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu