Devil May Cry 3: Dante’s Awakening
PlayStation 2’de enine boyuna oynayıp-bitirdiğim ilk oyun Devil May Cry’dı.
Capcom’un PS2 için yaptığı ilk sağlam oyun Onimusha: Warlords olmasına rağmen
asıl bomba Devil May Cry ile patlamıştı. 2001 sonunda çıktığında gerek
grafikleri, gerekse oyun stili açısından otoritelerden tam not alan DMC yılın en
iyi aksiyon-macera oyunlarından biri olarak gerçekten çok büyük bir başarı
göstermişti. Bunun sebebi de DMC’nin hem Capcom hem de aksiyon/macera oyunları
arasında yeni bir dönemin başlangıcı olmasıydı. DMC’nin diğer oyunlardan farkı
ise bilindiği gibi aksiyon dolu harika savaş sahneleriydi. Öyle ki, macera
öğelerinin yanında düşmanlarınızı inanılmaz seri kılıç ve silah kombolarıyla yok
etmek gerçekten müthiş bir deneyimdi ve Capcom’un yeni kahramanı Dante, en
popüler karakterlerden biri oluverdi.
DMC’nin oyun severlerin ağzından bıraktığı harika tattan sonra oyunun
ikincisinin yapılacağı söylentileri ortaya çıkınca, ilk oyunu oynayıp bitirmiş
herkesi bir heyecan sardı; fakat 2003’te çıkan ikinci oyun yepyeni hareketler ve
oynanabilir bir ikinci karakter içermesine rağmen gerçekten çok büyük bir hayal
kırıklığıydı. Bu hayal kırıklığının sebebi ise bence ilk oyunu geliştiren
Production Studios 4’ün DMC2’nin yapımında görev almamasıydı, Production Studios
4’ün Resident Evil 4 ile meşgul olması nedeniyle Capcom ikinci oyunu Production
Studios 1’e vermişti ve bu grup atmosfer namına hiçbir şey yapamamıştı. Zaten
PS1’in Resident Evil Outbreak’in yapımcısı olduğunu söylersem iki grubun
arasındaki fark rahatlıkla anlaşılabilir sanırım. Ve ilk oyunun ihtişamı, ikinci
oyunun hayal kırıklığı derken Devil May Cry 3: Dante’s Awakening geldi çattı…
Sons of Sparda
Baştan belirtmekte fayda var; DMC3’ün yapımı yine PS1 tarafından üstlenilmiş,
aslında bu daha oyunun yapım aşamasında benim aklımda soru işaretleri bırakmıştı
ama PS1’in diğer gruplardan da destek gördüğünü duyduğumda DMC3’e biraz daha
iyimser bakmaya başlamıştım. Ekran görüntüleri bir yana dursun, özellikle
videolar iştah kabartıcıydı.
DMC3’e hemen oyunun hikâyesini anlatarak girelim isterseniz; üçüncü oyun, ilk
oyunun öncesindeki bir zamanda geçiyor ve efsanevi kara şövalye Sparda’nın
oğulları Dante ve Vergil arasındaki hesaplaşmayı konu alıyor. Hikayeye göre
Sparda’nın tanrısal gücü oğullarına birer madalyon kolye biçiminde
paylaştırılıyor. Bildiğiniz gibi oyunda ikizlerden Dante iyiliğin
temsilcisiyken, diğer kardeş Vergil ise karanlık tarafta yer alıyor. İkizlerde
bulunan bu kolyeler bir araya geldiğinde ise işte o zaman Sparda’nın tanrısal
gücü ortaya çıkıyor. İki kardeşte ilk başta ellerindeki gücün gerçek değerinin
bilincinde olmamakla beraber, Dante olaylardan tam anlamıyla bihaber, kötü
karakter Vergil ise olan bitenin biraz daha farkında. Tabi oyun ilerleyip
olaylar geliştikçe gerçekler ortaya çıkıyor ve senaryo sürpriz gelişmelerle
birlikte sürüyor.
Oyun tanıdık bir şekilde Dante’nin ofisinde çalan bir telefon ve Dante’nin
telefona cevap vermesi şeklinde bir girişle başlıyor. Daha sonra ilk
düşmanlarımızla karşılaşıyoruz ve baba yadigarı Rebellion isimli kılıçla onları
haklıyoruz. Doğruyu söylemek gerekirse oyunun ilk girişi oldukça sönük, hele
karşılaşacağınız ilk mekan tasarımları olan özensiz yıkık binalar hemen ikinci
oyunu akla getiriyor ve daha en baştan oyuna kuşkulu ifadelerle yaklaşıyorsunuz.
Battle of Brothers
Oyunda karşılaşacağınız özelliklerden bir tanesi dövüş stilinizi seçebiliyor
olmanız. Başlangıçtan itibaren size sunulan bu özellik oyundaki dövüş
tekniğinizi belirliyor. Başlangıçta seçebileceğiniz 4 farklı stil var. Bunlardan
ilki Trickster, dövüş stiliniz olarak bu tekniği seçtiğinizde Dante akrobatik
hareketler konusunda ustalaşıyor ve duvarlarda yürüyüp, matrixvari şeyler
yapabiliyor. Swordmaster’ı seçtiğinizdeyse kılıç kullanma konusunda özellikler
ediniyorsunuz. Gunslinger ise sizi gerçek bir silahşör yapıyor ve bu sayede
havada parendeler atabiliyor, aynı zamanda da etrafa normalinden çok daha
akrobatik ve seri bir şekilde kurşun yağdırabiliyorsunuz. Son olarak Royalguard
ise diğer üç stilden farklı olarak size defansif özellikler kazandırıyor ve
düşman ataklarına karşı savunma metotları kullanabilmenizi sağlıyor, buna bağlı
olarakta kontra ataklar uygulayabiliyorsunuz.
Secret Level’ların dışında toplam 20 bölümün bulunduğu oyunda dövüş stilinizi
her bölüme başlamadan önce ya da oyun içerisinde karşılaşacağınız kum saatleri
vasıtasıyla değiştirebiliyorsunuz; fakat bence yapacağınız en akıllıca iş oyunun
başında belirleyeceğiniz stili (ki benim tavsiyem oyunu ilk oynayışınızda
Swordmaster) tüm oyun boyunca devam ettirmeniz. Bunun sebebi ise oyun boyunca
yapacağınız hareketlerle stilinizi geliştiriyor olmanız, yani herhangi bir stili
kullanarak ne kadar düşman öldürürseniz yeteneğiniz o kadar gelişiyor, yalnız bu
gelişim çok yavaş oluyor; mesela tüm oyun boyunca Swordmaster stilini
kullanırsanız ancak oyun sonuna doğru Level 3 olabiliyorsunuz. Tabi level
atladıkça stile göre yeni kabiliyetleriniz oluyor. Her bir stilinde 7-25
arasında değişen farklı hareket içeriği olabiliyor. Bu nedenle tavsiyem bir
nokta üzerinde yoğunlaşıp o stil üzerinde gelişim göstermek. Oyunu bitirdikten
sonra tekrar yeni bir oyuna başladığınızda ise önceki oyunda edindiğiniz
özellikler kaybolmadığından yeni bir stil belirleyip bu kez de o stilde gelişim
göstermeniz hem oyunu daha ilginç kılacak hem de oynanabilirlik süresini
uzatacaktır.
Stillerin dışında her zamanki gibi toplayacağınız Orb’lardan kırmızı olanlarıyla
yeni item’lar alabiliyor, silahlarınızı geliştirebiliyor ve yeni aksiyon
hareketleri edinebiliyorsunuz; ateşli silahlarınızın yanında Devil Arms
silahlarını geliştirmekte yine düşmanlarınıza karşı etkili olmada çok önemli bir
rol oynuyor. Stil seçmede olduğu gibi Devil Arms ve ateşli silahlarınızı da
bölüm başında belirliyorsunuz ya da yine kum saatleriyle karşılaştığınızda
değişim yapabiliyorsunuz, bu arada tek stil seçebilmenizin yanında iki farklı
ateşli silah ve bunun yanında da yine iki farklı Devil Arms özelliğini bir arada
seçebiliyorsunuz. Oyun içerisinde de real time olarak ateşli ve Devil Arms
silahlarınızı tek tuş yardımıyla değiştirebiliyorsunuz.
Başta da bahsettiğim gibi Dante oyunun başında sahip olduğu gücün tam olarak
farkında değil, bu yüzden oyunun ortalarına kadar Devil Trigger özelliğiniz yok,
yani şeytan formuna dönüşemiyorsunuz. Bunun oynanabilirlik açısından sebebi ise
oyunun başlangıcında stiller üzerinde yoğunlaşmanız. Oyunun ilerleyen
bölümlerinde Devil Trigger özelliğine eriştikten sonra ise Quicksilver ve
Doppelganger stilleri de kabiliyetleriniz arasına katılıyor. Bu iki stilin
diğerlerinden farkı ancak Devil Trigger gücü ile birlikte işe yaraması, bunun
yanında bu stillerin içeriği de diğerleri gibi geniş değil. Zaten bu iki stilin
kullanımı da farklı; sonradan edindiğiniz bu iki stilden Quicksilver’ın en
belirgin özelliği Devil Trigger barınız boşalana kadar geçen 4-5 saniyelik
sürede zamanı durdurabilme şansı tanıması. Doppelganger ise aynı şekilde, ikiz
gölge formuna dönüşüp farklı yeteneklere bürünebildiğiniz bir stil.Dante’s Awakening
Oyunun havasını biraz daha hissettirmek için atmosfere girmek istiyorum. Ne
yazık ki Production Studios 1,bu konuda PS4 kadar yetenekli değil, yani oyunun
hiçbir bölümünde ilk oyunun o gizemli ve etkileyici havasını soluyamıyorsunuz.
Özellikle oyunun ilk yarısı öyle ahım şahım değil, hatta eğer oyun Devil May Cry
ve baş aktör de Dante olmasa ve siz de oyunlarda benim gibi seçici olan
biriyseniz, aralıksız başında oturup saatler harcanacak bir oyun izlenimi
vermiyor DMC3. Neyse ki ikinci yarıda oyun kendini topluyor ve kendini
oynanabilir kılıyor.
Öncelikle Dante’nin ilk oyundaki kadar karizmatik olamadığını belirteyim. Bu
Dante’nin genç halinin mi yoksa PS1’in eseri mi tam olarak bilemeyeceğim fakat
PS1 elinden geldiğince Dante’yi Showman yapmaya çalışmış ve bu da bence
karakterimizin gizemli ve etkileyici havasına gitmemiş. Dante bir bakıyorsunuz
Superman, bir bakıyorsunuz rock/metal yıldızı, evet doğru söylüyorum, hatta
Devil Arms silahlarından biri olan elektro gitarınızı alıp dehşet bir müzik
saçabiliyor ya da düşmanlarınızın üzerine çıkıp snowboard gösterisi
yapabiliyorsunuz. Ara videolarda düşmanlarıyla bol bol dalga geçip ‘’Dünyayı ben
yarattım.’’ edalarıyla tavır sergileyen Dante’nin eski halini özledim açıkçası.
Zaten oyunun genel atmosferinde de o gizemli hava gitmiş ve harika diyalogların
yerini alaycı ve yapay konuşmalar almış. Tabi durum içler acısı da değil ama ilk
seferdeki atmosferin olduğunu söylemekte yalan olur hani!
Atmosfere oynanabilirlik açısından bakmak gerekirse yepyeni stil ve hareketlerin
olması sevindirici. Bu kadar çeşidin olması ise oyunun tekrar oynanabilirliğini
her şekilde arttırıyor. Düşünsenize oyunu her oynayışınızda farklı bir stille
oynayabilmek, ‘’-Ahh keşke atmosferde çok sağam olsaydı!’’ Yalnız şunu da
belirteyim: kombolar ve stiller çok çeşitli olsada silah ve kılıç kombolarını
yapmak ilk oyundaki kadar eğlenceli gelmedi bana, sanki ilkinden çok az eksik.
Bunda hem atmosferle karşılaştığınız yaratıkların hem de mekanların etkisi var
tabi. Mekan olarakta asla ilk oyundaki kadar etkileyici yerlerle
karşılaşmıyorsunuz zaten, ne daha DMC1’deki oyunun girişindeki adada bulunan
şato ne de batık gemi gibi bir yer yok. Evet bazı ihtişamlı mekanlar var ama
bence yeterli değil. Bunların dışında seçeceğiniz seviyeye bağlı olarak
değişiklik gösterse de normal zorluk seviyesinde ilk seferinde oyunu bitirmek
için 12-14 saat kadar bir zaman gerekiyor ve bu uzunluk açısından tatmin edici
bir süre. Yalnız Orb toplamak büyük önem taşıdığı için, geçtiğiniz mekanlara
döndüğünüzde yaratıklar her seferinde tekrar canlanıyor ve oynanabilirlikle
alakalı olarak bu karşılaştığınız aynı düşmanları öldürmek bir yerden sonra
sıkabiliyor; bunun yanında macera unsurunun genelde ‘’Madalyonu bul ve bilmem
neredeki heykele tak.’’ mantığında olması oyunun kalitesini biraz aşağıya
çekiyor. Oysa bunun yerine aksiyonu düşürmeyecek şekilde biraz daha bulmaca
unsuru içeren macera öğeleri koyulabilirdi.
Let’s Rock Baby!
Farkındayım her paragrafta ‘’İlkindeki kadar değil, ilkinden şöyle eksik…’’
falan diyorum ama durum böyle. Yani show yapmak her şeyi kurtarmaya yetmiyor.
Hatta show’u bırakın bunun adı kesinlikle fantezi! Bazı sahneleri görünce
adamların resmen uçtuğunu anlayacaksınız.Grafiksel olarak oyunun iyi olduğu inkar edilemez, fakat ortada muhteşem bir
tablo da yok. Hatta 2001’deki ilk oyunun görsel artısının daha çok olduğunu
söylersem de yanlış olmaz. Karakter modellemeleri ve tasarımlarda iyi sayılır,
ama bundan fazlasını söyleyemem. Özellikle sis efektinin kullanıldığı yerlerde
kılıç kombolarıyla ortalığı karıştırdığınızda ise frame’in düşüp bir
yavaşlamanın olması söz konusu fakat bunu okkalı bir tokat gibi Dante’nin
suratına vurmayacağım; çünkü bu sık rastlanan ve sinir bozan bir durum değil.
Bunun dışında ışık, ateş, patlama ve sis efektlerinin Capcom’dan beklendiği
şekilde çok iyi olduğunu söyleyebilirim.
Sinematik kamera açılarının etkileyici biçimde kullanılmasını bir kenara
ayırırsak, oyunun genelinde hakim olan normal kameranın ara ara sinir bozan ve
aksiyona DMC’ye hiç yakışmayacak biçimde bir açıyla yaklaşması çok kötü olmuş.
Bazen düşmanlarınızın sizi beklediği yöne gideceğiniz durumlarda kameranın sizi
arkadan takip etmesi gerekirken karşınıza geçmesi gerçekten sinir bozucu oluyor.
Sağ analog çubuk ile kamera açısını kontrol edebiliyor olsanız da bunun çok
hantal kalması, dar koridorlar gibi bazı noktalarda ise bunun mümkün olmaması
çok kötü. Geniş alanlardaki boss savaşlarında ise dairesel hareketler
yaptığınızda kameranın yine hızınıza yetişemeyip manuel kontrol istemesi de
bence oyun için bir eksiklik.
Bazı nadir noktaları saymazsak, kontrollerin genelde iyi tepki verdiğini
söyleyebiliriz. Otomatik hedeflemenin dışında, L3 ile hedef seçebilip, daha önce
bahsettiğim gerçek zamanlı silah değişimi yapabilmemiz ve dijital kontrollere
eklenmiş kısa yollar gibi şeyler iyi düşünülmüş. Yapacağınız uzun komboların
arkasından Dante’nin havalı sözlerinin dövüşleri hareketlendirmeye yettiğini,
seslendirmelerin de ilk oyundaki tadı vermeyip (Tabi ki Dante’den bahsediyorum)
sadece iyi olduğunu söylemek ve aksiyon sırasında çalan rock/metal müziğin daha
iyi olabileceğini belirtmek istiyorum. Son olarakta oyunu bitirdikten sonra
çıkan bonus materyaller falan iyi düşünülmüş diyorum…
Players Never Cry
Aslında klasik bir şekilde ‘’Şeytanlar Ağlamaz’’ olacaktı ama bu kez biraz
değişik olsun istedim; çünkü Devil May Cry 3: Dante’s Awakening mükemmel
olmamakla birlikte haline ağlanacak bir oyun da değil. Tabi insan ilk oyunu
düşününce ister istemez oyunun en küçük hatasını bile bulup göstermek istiyor ve
ortaya da Silent Hill 4: The Room’da olduğu gibi bir tablo çıkıyor; yani iyi ama
beklenildiği kadar da değil. Sözün özü, 10 saati aşkın bir süre sonunda oyunu
bitirip kapanış videosunu izledikten sonra DMC1’in sonundaki gibi kendi
kendinize ‘’Vayy be! Ne oyundu.’’ demiyorsunuz; ama bunun yanında harcadığınız
zaman için de kesinlikle üzülmüyorsunuz. Zaten son zamanlarda çıkan en iyi
aksiyon oyunu DMC3, bu yüzden Dante’yle karşılaştığınız ilk yerde kontrolü ele
alın ve şeytanları avlayın…