Oyun İncelemeleri

Diablo 3

Daha önce Diablo 3 ile ilgili bir ön inceleme yazısında “Sevgiliyi bekler gibi” şeklinde birşey yazmıştım. 12 sene boyunca beklenen bir oyun için belki az bile nitekim çoğumuz (ben de dahil) büyük olasılıkla bu kadar uzun bir zaman için sevgiliyi bile beklemeyiz, ama onu bekledik. Sabrettik, direndik ve en sonunda ona kavuştuk. Bu süreçte başka oyunlar oynamadık mı? Oynadık. Onlara bayılmadık mı? Bayıldık. Hatta belki içimizden “Acaba Diablo 3’te böyle mi olsa?” diye bile geçirmişizdir. Artık olan oldu, geçen geçti. Önemli olan şimdi, çünkü artık karşımızda bir şeytan var.

Başlamadan önce aklımdakileri bir söyleyeyim
Diablo 3 hakkında bir ön inceleme bir de beta test yazmış birisi olarak şunu söyleyebilirim ki inanılmaz karmaşık durumlar içindeyim. Açıkçası yalan yok, bu yazıyı yazarken bile gidip oyunu oynayasım var ama bu, oyunun beklediğim gibi çıkmadığı gerçeğini değiştirmez.

Aslında Diablo 3’ü iki farklı şekilde incelemek lazım. Birincisi benim gibi ilk oyundan itibaren seriyi oynayıp bitiren (defalarca olmasına gerek yok) milattan öncesinin Diablo oyuncuları için bir de diğer iki oyunu oynamamış veya kendini bu türe fazla bulaştırmamış kişiler için. Çünkü Diablo 3, getirdikleri ve götürdükleri ile o kadar büyük tartışmalara konu oldu ki ciddi anlamda net bir şekilde onun ne olduğunu ve kime ne ifade ettiğini açıklamak gerekiyor.

Bakın bir okuyucumuz -sitemize üye olmadığı için adını bilmiyoruz, bunu okuyorsa aşkolsun kendisine 🙂 – Diablo 3 haberlerinden bir tanesinin altına şu şekilde bir yorum atmış:

“Bu oyun diablo2 ye gore cok basit, cok sulu kaçmış. Haritalarından skillerine daha kompleksti diablo2. Ayrıca o karanlık hava da pek yok gibi..
Arkadaslarımla coop oynar mıyım, evet, ama kesinlikle aldıgı “hype” a deger bir oyun degil. Diablo fanıyız, hayal kırıklıgına ugradık, aldatılmıs hissettik.”

Belki son kelimelere diğer Diablo fanları katılmaz sevgili “MK Okuru” ancak gerçekten iyi konulara değindiğin bir gerçek.

Evet, Diablo 3 kendisi ile beraber ciddi anlamda cehennemi de getirdi. Bir yanda yeni neslin değer yargıları diğer tarafta eskilerin nostalji tutkusu,  High Heavens ve Burning Hells savaşını dünyamıza taşıdı.

Metacritic’teki okuyucu yorumlarının 0 (sıfır) olması (gerçi bu yazıyı yazarken 3.6 puandı) öte yandan beş inceleme puanının ortalamasının 87 olması oldukça çelişkili bir durum ancak demin bahsettiğim iki taraf arasındaki farkı da oldukça net gösteren bir şey.

Shut up and incelemeye geç
Neyse bu olaya zaten yazı içinde de ara ara değiniriz nitekim bu bir makale değil inceleme yazısı ve siz Diablo 3’ün oyun dünyasında yarattığı sosyal  çalkantıyı değil oyunun nasıl olduğunu merak ediyorsunuz. İşte cevabım:

Oyun çok güzel.

Aslında bu kadar basit. Eğer özüne iner ve bunun, herşeyin ötesinde, bir oyun olduğunu düşünürseniz gerçekten bu yeni oyun çok güzel. Fikrime karşı çıkanlar alttaki iki paragrafı okumayı bitirmeden itirazlarına başlamazsa çok sevinirim, çünkü Diablo 3’ün neden güzel olduğunu ve benim neden hayal kırıklığına uğradığımı orada anlatacağım.

Eğer 15 Mayıs’ta birisi size üzerinde hiçbir etiket olmayan bir DVD getirip “Şu oyuna bir göz atarmısın, ben ve arkaşlarım geliştirdik satmayı düşünüyoruz ve senin de fikirlerini almak istiyoruz” deselerdi siz o oyunu oynadığınızda muhtemelen şu anda yaptığınız eleştirilere sadık kalarak oyunu beğendiğinizi ve oynayabileceğiniz söyleyecektiniz. İşte bu şekilde düşündüğünüzde Diablo 3 gerçekten de çok güzel ve oynaması bir hayli zevkli bir oyun olmuş.

Ama o “birisi” Blizzard ve etiketsiz DVD de Diablo 3 olunca işler değişiyor işte. Yapılan yorumlara baktığımda beta incelemesinde eleştirdiğim noktaları diğer insanların da şikayet ettiğini gördüm. Bunların en başında da görsel özellikleri ve oyun mekaniği (özellikle karakter geliştirme mekaniği) geliyor. Bu konuda onlara katılmakla beraber bu duyguların tamamen eski Diablo’dan ve RPG kültüründen kaynaklandığını da unutmamak gerektiğini belirtmek zorundayım. Dolayısı ile hayatı boyunca RPG oyunu oynamamış birisinin bu eleştirileri anlamsız bulması o kadar da garip bir olay değil.

Tamam biliyorum iyice sinirlenmeye başladınız, artık incelemeye geçiyorum.

Bu masaldan sıkılamadık
Diablo 3, ikinci oyundan 20 sene sonrasında başlıyor. Dibalo II: Lord of Destruction’da Worldstone’un yok edilmesinden sonra Sanctuary dünyası Burning Hells tarafından bir istilaya karşı hazırlanmış fakat bu istila hiç gerçekleşmemiştir. Bunun sebebini bulmak ise Deckard Cain’e düşer. Yeğeni Leiah ile birlikte dünyayı dolaşıp bütün antik belgeleri incelerken bir gün gökten yıldızlar düşmeye başlar ve kötülük yeniden et ve kan halinde Sanctuary’e adım atar.

Diablo 3’ün hikayesi en kısa haliyle bu. Çok da fazla derine inmek istemiyorum nitekim istemeden spoiler vermek niyetinde değilim.

Önceki Diablo oyunları aklımıza geldiğinde üçüncü oyunun hikaye açısından oldukça sağlam bir altyapıya oturtulduğunu görüyoruz. Diablo 3 bize sadece o anda olanları değil çok öncesinde hatta ilk oyundan öncesinde olanları da anlatıyor. Bu oldukça güzel birşey nitekim bir kurulumun geçmişi ve hikayesi ne kadar geniş ve derin olursa o oyunun anlaşılır olması ve oynanma oranı da bir o kadar yüskeliyor.

Oyunda Lazarus’tan Kral Leoric’e ve oğullarına, eski oyunlardaki olaylara ve sır kalmış bilgilere ışık vurulması da oyuncunun hikayeye daha hakim olup oyuna daha da ısınmasını sağlıyor. Sürekli olarak etraftan çıkan günlükler bizlere yan hikayeleri anlatırken karşılaştığımız her yeni yaratık türü ile çıkan “lore” lar ile Deckard Cain bu yaratıklar hakkında bizlere bilgi veriyor. Elbette bunların oynanışa bir etkisi yok lakin yine de Blizzard’ın artık oyun içinde kendisine has bir “Monstrous Manual” hazırlaması da gayet hoş bir jest.

Öte yandan oyundaki diyalog mekaniği de geliştirilmiş. Her ne kadar hala eskisi gibi cevap seçeneğimiz olmasa da karakterimiz bir iki kelime söylemek yerine ciddi ciddi diyaloglara giriyor. Zaten normal RPG’deki gibi bir diyalog sistemi olsa oyunun havası iyice kaçardı. Bence sadece bu seviyede bir geliştirme yapmak gayet uygun omluş

Diablo 3’ün hikaye anlatımı da yukarıda bahsettiğim öğeler sayesinde daha da güçlenmiş durumda. Oyunda artık o meşhur Blizzard sinematiklerinin yanında, oyun motoru ile hazırlanmış ara sahneler de mevcut. Özellikler Boss’lardan önce mutlaka bunlardan bir tanesini görüyoruz. Oldukça büyük sürprizlerle dolu olan hikaye, sağlam karakterler ile de desteklendiği için oyunun genelini beğenmeseniz bile hikayesini öğrenmek için oynayabilirsiniz. Her ne kadar Ali Osman Uz ile bu konuda fikir ayrılığına düşsek de bir hack & slash oyunu olan Diablo da hikaye de her zaman önemli bir unsur olmuştur bence.

Act’ler arasındaki sinematiklere zaten söyleyebileceğim birşey yok. İkinci oyunla başlayan Warcraft III ile gelişen, ardından WoW ile devam eden ve Starcraft II’de de kendisinden bahsettiren o muhteşem Blizzard sinematikleri Diablo 3’te de mevcut. Bende bazı noktalarda frame düşüklüğü yaşansa da bunun makinamdan kaynaklandığını düşünüyorum. Bu arada oyunu oynamayı düşünmeyen ancak sinematikleri merak edenleri de buraya davet ederim.

Canım istiyor ancak elim fareye gitmiyor
Şimdi gelelim esas meseleye, yani oynanış mekaniğine. Zaten Diablo 2 ile Diablo 3 arasındaki en büyük fark da burada yatıyor. En büyük tepki çeken nokta ise “stat” ve “skill” sistemi. Nitekim gerek fizik mekaniği, gerek dövüş mekaniklerindeki geliştirmelerin ötesinde çok da aman aman değişikliklerden söz  edemeyiz.

Dilerseniz önce kolaylardan başlayalım ondan sonra zorlara geçelim. Bu incelemeyi daha önce hiç Diablo oynamamış kişiler için de yazdığımdan dolayı incelmede en temel noktalara da değineceğim bilginize.

Diablo 3’teki dövüş mekaniği temel olarak ilk iki oyunla aynı. Yine en büyük destekçiniz fareniz. Klavye tuşları ise size sadece daha rahat ve hızlı bir oynanış sunmak amacı ile kısa yollardan ibaret. Sol fare tuşu ile ana saldırınızı sağ fare tuşu ile ikincil saldırılarınızı gerçekleştiriyorsunuz. Yine karakterinizin yönünü fareniz ile ayarlıyorsunuz.

Genel olarak rahat bir yönlendirme ve dövüş mekaniği olsa da özellikle kalabalık düşman gruplarında ve küçük mekanlarda bazı aksaklıklar yaşanabiliyor. Misal 10-15 kişilik bir yaratık grubuna saldırdığınızda imleciniz kılıç işaretine dönüyor ve tıkladığınızda karakteriniz ilerlemek yerine saldırısını gerçekleştiriyor. Eğer karakteriniz yakın dövüş tarzındaysa, ki bu Diablo 3’te tam olarak sadece Barbar ve Monk için geçerli, herhangi bir sorun yok ancak menzilli saldırı gerçekleştiren karakterler düşmandan kaçarken özellikle tek kaçılacak yön düşmanların arasından geçmek ise o zaman sorun oluşuyor.

Ben oyunu “wizard” karakteri ile oynamaya başladım ve bu sorunu olabildiğince yoğun olarak yaşadım. Özellikle yaratıklardan düşen sağlık küreleri kalabalık grubun arasında kaldığında bu tarz karakterler ile onlara ulaşmaya çalışmak ölümünüze sebep olabiliyor.

Bunun haricinde dövüş mekaniğinde bir soruna rastlamadım. Öte yandan yapılan geliştirmeler de oynanışa ayrı bir hava katmış. Zaten betayı oynayanlar az çok nelerden bahsettiğimi anlamıştır. Bölümlerdeki interaktiflik daha zevkli ve belki de çok az da olsa taktiksel yön veriyor dövüşlere. Avizeleri düşmanların üzerine indirmek, çatlak duvarları yıkmak ve bunun gibi şeyler oynanışı daha dinamikleştiriyor. Bunun yanında normalde kıramadığınız objelerin de savaş sırasında alan saldırılarıyla yıkılması gerçekçilik anlamında da oyunun kalitesini yükseltiyor.

Dövüş sistemine eklenen bir diğer özellik de “Massacre” özelliği. Belli bir süre içerisinde öldürdüğünüz düşman sayısının fazlalığına göre oyun size ekstradan tecrübe puanı veriyor ve seviye atlamanızı hızlandırıyor. Bu da oyuncuyu yoğunlukla bu tarz kalabalık gruplar arasına dalmaya teşvik ediyor.

Aynı olay etraftaki eşyalar için de geçerli. Etrafta her halükarda kırabileceğiniz variller, vazolar, vs. olsa da demin dediğim gibi özellikle alan saldırılarında etrafta kırılan objelerin fazlalığından da ekstra tecrübe puanları alıyorsunuz.

Başlarına taş yağacak…
Diablo 3’ün fizik mekaniği hakkında zaten pek çok şeyi dövüş kısmında anlattım. Büyük yaratıkların öldükten sonra uzuvlarının etrafa saçılması, kanların veya içlerinden hangi sıvı akıyorsa onların etrafa sıçraması, su efektleri veya karakterlerin üzerindeki kıyafetlerin hareketleri oldukça sağlam hazırlanmış.

Yaratıkların ölüm animasyonları hoş olmuş, gölgelendirmeler de çok detaylı olmasa da göze batmayacak şekilde karşımıza çıkıyor. Belki fizik olarak gözünüze batan nokta karakterlerin birbirleri içinde geçmesi olabilir ancak o da oynanışın rahat olması için bu şekilde hazırlanmış bir durum. Nitekim Diablo hayranlarının da bileceği gibi bir anda karşınızda onlarca yaratık bulabilirsiniz ve kaçmak için aralarından geçmekten başka bir şanısınız olmayabilir. Bazı büyülerde de, özellikle yaratıklardan bazılarının attığı duvar büyüsünde bu fikiz motorunun ne kadar güzel işlendiği de ortaya çıkıyor. Kısacası oyunun fizik motoru genel eleştirilerden kendisini kurtarıyor.

Evet, Diablo’nun genel oynanış mekaniğindeki kolay konular bu şekilde. Bu kısımdan açıkçası kimsenin çok da şikayetçi olmayacağını düşünüyorum. Burada bahsettiğim şeyin mekanik olduğunu da hatırlatayım nitekim daha grafik konusuna tam olarak geçiş yapmadım. Ona atmosfer konusunda değineceğim.

Şimdi işin daha çetrefilli kısmı olan “stat” ve “skill” kısmına bakalım.

Bir RPG oyunu dediğimizde karşımıza, başka hiçbir özelliği olmasa da, karakterimizi geliştirebileceğimiz bir oyun olduğunu biliriz. Sanırım bunda herkes benimle hem fikir. Nitekim bırakın saf RPG oyunlarını, artık çoğu oyunda bile karakter geliştirme özelliği kullanılıyor. Peki bu oyun türleri RPG’nin temel taşını kendilerine uyarlarken Blizzard’ın neden “stat”larda böyle bir değişikliğe gittiğini anlamadım açıkçası.

Öncelikle oyunda karakter ekranı ve envanter ekranı birleştirilmiş şekilde karşımıza çıkıyor. Ekranın sağ tarafında karkaterimizin silületini aşağıda ise envanterimizi görürken üst sol kısımda da karakter özelliklerimizden önemli olanları görüyoruz. Diablo 3’te dört adet “stat”ımız mevcut. Bunlar sırası ile güç (Str), çeviklik (Dex), zeka (Int) ve yaşam gücü (Vit). Hemen altında ise zırhınız (Armor) ve verdiğiniz hasar (Damage) bulunuyor. Zırhınız elbette giydiğiniz eşyalar ile artarken burada verilen rakam, üzerinizdeki eşyaların “Armor” kısmında yazan rakamların toplamında ile “Dexterity” seviyenizin size sağladığı rakamın toplamından oluşuyor. Üzerinize geldiğinizde ise çıkan yüzdelik sayı sizinle aynı seviyedeki yaratıkların size vurduğunda verdiği hasarı yüzde kaç azaltacağını gösteriyor.

“Damage” kısmı ise verdiğiniz hasar. Bu hem elinizdeki silahın hasar gücüne hem de karakterinizin sınıfına göre belirlenen ana “stat”ınızının derecesine göre belirleniyor.

En alttaki “Details” kısmına tıklarsanız da hemen sol tarafında çıkan listeden saldırı, savunma, yaşam gücü ve kaynak değerlerinizin detaylarını bulurken hareket hızınıza, daha fazla altın ve büyülü eşya bulma şansınıza, görevlerden ve öldürdüğünüz her yaratıktan daha fazla tecrübe puanı kazanma bonusunuza ne kadar değer eklendiğini görebilirsiniz.

“Stat”lar arasında güç Barabarın, çeviklik Demon Hunter ve Monk’un, zeka ise Witch Doctor ve Wizard’ın ana “stat”ı olarak belirlenmiş. Siz her seviye atladığınızda bu statlar otomatik olarak artıyor. Hangi “stat”ın ne kadar değer alacağı ise oyunun kendisi tarafından karakterinizin sınıfına göre belirleniyor.

Yeteneklerde ise atık ağaç sistemini unutun. Gariptir ki diğer RPG oyunlarında diyaloglara bile gelen (tamam belki bire bir aynısı değil) bu sistemin yılların Diablo’sundan çıkartılması da ikinci bir hayal kırklığı.

Karakterinizin 2 kategoride yeteneği mevcut. Bunlardan ilki “Mouse Skills”. Adından da anlayacağınız gibi bu yetenek fareniz ile yapacağını ana ve ikincil saldırıları belirleyen yetenekler. Zaten burada da temel (primary) ve ikincil (secondary) yetenekler olarak ikiye ayrılmış durumda.

Bir diğeri ise “Action Bar Skills” yani arayüzde bulunan ekranınızın altında iki küre arasında yer alan uzun aksiyon çubuğuna yerleştirebileceğiniz yetenekler. Bunlar da kendi içlerinde dört bölüme ayrılmışlar. Bu bölümler ise basitçe çubuğa atanmış 1,2,3 ve 4 rakamlarını temsil ediyor.

Son olarak ise “Passive Skills” mevcut. Toplamda 15 tane yeteneğiniz bulunsa da karakteriniz bunlardan sadece üç tanesini seçebiliyor. Elbette bunları istediğiniz zaman değiştirebiliyorsunuz.

Yeteneklerin yanında yeni oyun ile birlikte rune sistemi de değişiyor. Diablo 2’de soket yerleştirme benzeri olan bu sistem artık hali hazırda Rune’lar ile yapılıyor. Her yeteğin kendisine ait beş tane rune’u bulunuyor ve bunlar belli seviyelere geldikçe açılıyor. Lakin bu beş runedan hiçbiri bir öncekinin devamı niteliğinde değil. Hepsinin kendine has bonusları mevcut. Yani misal, ilk rune o yeteneğin cooldown’ını 10 saniye düşürüyorsa ikinci rune 15 saniye düşürmüyor, tamamen farklı bir etki veriyor. Elbette seviyelere atlayarak daha ileride açtığınız rune’lar kağıt üzerinden daha güçlü bonuslar veriyor ancak duruma göre ilk açılan rune size son açılandan daha çok yarar sağlayabiliyor.

Zaten Blizzard’ın “stat” ve “skill” değişimine yapılan eleştirilere karşılık verdiği cevap da buydu işte. Rune’ler birbirinin devamı olmadığı için bir yeteneğin toplamda beş varyasyonu oluyor. Her grupta beş yetenek bulunduğunu düşünürseniz misal sadece “Mouse Skills”den primary kısmında 25 farklı etki oluşturan yetene ortaya çıkıyor. Her ne kadar “farklı” kısmı biraz abartı olsa da.

Peki bu o eski güzel yetenek ağacı sistemimizle kıyaslanır mı? Bence asla. Bunu daha öncesinde eleştirdiğimde bana “Zaten herkes o sınıfın aynı yeteneklerini alıyor çok da bir fark olmuyor” şeklinde cevaplar veriyorlardı. Evet, bir barbar ile oynayan her zaman için stat’larda STR’yi önde tutuyor ve illa ki Whirlwind’e puan yatırmak istiyordu ancak yine de INT’ı yüksek saçma bir barbar karakteri yaratmak da bizim elimizdeydi. Veya sadece savunma yeteneklerine yatırım yaptığımız bir barbar. Belki yetenek ağacının da kendine has sorunları vardı fakat o yine de iyi bir sistemdi.

Bu arada Diablo 3’te iki yeteneğimiz daha mevcut; town portal ve identify. İlk kapalı betada Stone of Recall olarak geçen Town Portal büyüsü artık karşımıza “Town Portal” yeteneği olarak geliyor. Daha Act I’in başlarında ortaya çıkan bu yetenek ile artık envanterimizde tome’lar veya onlarca Town portal taşımamıza gerek yok. Nitekim aksiyon barında onun kendine ait bir yeri var.

Town Portal’ın böyle bir değişim geçirmesini anlayabilirim sonuçta epey yer kaplayan bir meşgaleydi ve artık daha rahat kullanılır olmuş fakat üzüldüğüm konu mekanik kısmı. Eski oyunlarda Town Portal’ı yaptığınızda o bir köşede durur ve sizleri beklerdi. Özellikle Boss’larla kapışmadan önce bir TP açar ve kendimizi güvene alırdır. Maalesef o taktik Diablo 3’te işe yaramayacak çünkü TP’yi çalıştırdığınız anda karakteriniz birkaç saniye içinde şehre ışınlanıyor.
 
Haydi TP’yi geçtim, belki kullanış açısından sadece eski Boss taktiğine ters düşüyor ve firmanın da niyeti bu diyelim, peki ya identify? Bildiğiniz gibi Diablo 2’de identify ya scroll’lar ile ya da Decard Cain tarafından yapılıyordu. Şimdi o da bir yetenek ve çok gereksiz bir yetenek. Niye mi çünkü envanterinize incelenmemiş bir eşya düştüğünde ona sağ tıklıyorsunuz ve birkaç saniye içinde eşyanın ne olduğunu öğreniyorsunuz. Bunun için ne birisine gitmeniz gerekli ne de ücret ödemeniz. Peki o zaman identify neden var? Sadece arada bir envanterde de sağ fare tuşuna basalım diye. İlginç.

Eve ekmek getirmek
Yetenek kısmına dahil olabilecek bir yenilik de artisanlar. Oyunda Act I ve Act II’de karşınıza çıkan Blacksmith ve Jeweler’lar sayesinde karakterinizi kişiselleştiremeseniz de en azından üstünüzdeki silahlarınızı ve eşyalarınızı sağlamlaştırabiliyorsunuz. Act I’de çıkan Blacksmith’te bulduğunuz büyülü eşyaları kırarak elde ettiğiniz malzemeleri kullanıp yaptığınız silah ve zırhlar çoğunlukla vendor’lardan satın alacaklarınızdan çok daha iyi oluyor. Hele ki kendisine para yatırarak bu artisanların seviye atlamasını sağladıkça oldukça güçlü eşyalar çıkıyor.

Yaptığınız eşyaların vereceği bonuslar random olarak geliştiği için iş biraz da şans meselesi aslında ancak eğlenceli tarafı da bu zaten.

Jewler ise Act II’de karşımıza çıkıyor ve zaten güçlü olan eşyalarımız daha da güçlü bir hale getiriyor. İnanın bana TP, identify ve iksir gibi sorunlarınız olmadığı için Act II bittiğinde artisan’lar haricindeki vendorları sadece haraç toplamak için kullanacaksınız.

Bu başka bir Diablo
Şimdi gelelim oyunun grafiklerine. Buraya ne çok detaylı şeyler yazacağım ne de teknik meselelere gireceğim.

Diablo 3 ilk iki oyuna göre çok daha aydınlık bir oyun. İkinci oyunda Luth Golein’in bile o karanlık havası maalesef üçüncü oyun New Tristram’da mevcut değil. O atmosferin yaşattığı boğukluk, içimiz karartması maalesef yeni oyunumuzda peşimizi bırakmış. Evet günümüze göre çok eski bir teknoloji ama pastel renklerin baskınlığı ve renk skalasının bu kadar genişlemesi açıkçası beni rahatsız etti. Bunu ilk beta yazısından beridir yazıyorum. PC’deki oyun Diablo 3 olabilir ancak ekrandaki dünya kesinlikle Sanctuary değil.

Buna rağmen oyundaki bölüm tasarımlar cidden güzel. Gerek açık alanlar olsun gerek kapalı meknalarda ışıklandırma, gölgelendirme ve modellemeler kayda değer güzellikte olmuş ama yine de o atmosfer sorununu çözemiyor.

Sosyal bir statüden bahsetmiyoruz burada
Diablo 3’te beş adet sınıfımız mevcut; Barbar, Wizard, Demon Hunter, Witch Doctor ve Monk. Barabar, tank savaşçıların temsilcisi iken Demon Hunter menzilli silahlar, özellikle yay ve arbaletlerde yetenekli. Wizard klasik büyücümüz iken, Monk hafif silah veya yurmuk ve tekmelerle savaşmayı seviyor. Witch Doctor ise temelde ikinci oyundaki Necromancer’ın şaman versiyonu diyebiliriz.

Size yukarı da da belirttiğim gibi her bir karakterin ana stat’ları mevcut ve bu stat’ların artması onların saldırılarını daha etkili kılıyor. Bu stat’lar doğal olarak seviye atladıkça artarken bir de vazgeçilmez item özellikleri ile yüksek puanlara erişiyorlar. Diablo serisinin klasik noktalarından bir tanesi olan item konusu ise Diablo 3’te biraz garip. Herşeyden önce envanter kısmına değinecek olursak, artık envanterimizde bütün eşyalar ya bir ya da iki slotluk yer kaplıyor. Yani bir hançer ile kocaman bir plate male zırh aynı slotluk yeri kaplıyor. Öte yandan ikinci oyunda karşımıza çıkan sandığımız da burada bulunuyor ancak bu sefer küçük bir envanter alanı ile. Sandıktaki yerimiz bittiğinde bunu para karşılığı büyütebiliyoruz.

Envanter konusunda haksız davranmayacağım. Ben ve benim gibi hoarder (ne bulursa alan) kişilerin Diablo’daki en büyük zevkleri ve “challenge”larından bir tanesi de envanterimizi düzenlemekti. Almak istediğiniz son nesne bir kare eksikle çantanıza girmiyorsa bir şekilde puzzle çözermiş gibi eşyaların yerlerini değiştirip onu çantanıza sokmaya uğraşıyordunuz veya Horadric Cube’u alıp almamak konusunda kafa yoruyor, town portal la beş dakika içinde 6-7 defa şehre gidip geliyordunuz.

İşte bütün bunlar artık Diablo 3’te yok. Nitekim zaten town portal bedava, ve envanterinizdeki bütün herşey en fazla iki slot kaplıyor. Bu da size nereden baksanız bir defada 20’ye yakın eşya toplama imkanı sağlıyor. Bunu elbette bir eksi olarak görmüyorum nitekim çok saçma olur. Biz hoarder’lar bu şekilde oynuyoruz diye bütün insanların bu envanter karmaşasına katlanması gereksiz lakin o eşya yerleştirme çabalarımı özleyeceğim de kesin (neyse ki elimde hala sağlam bir Diablo 2 oyunumu var).

Eşyalardan bahis açılmışken, sağlık iksirleri oyunda hala mevcut ve onların da aksiyon barında yerleri var fakat eski önemi yok. Bu arada iksirler artık üst üste koyulabiliyor bu şekilde 20 iksiri bir slotta taşıyabiliyorsunuz. Genelde sağlık kaynağınız yaratıklar öldüğünde düşen kırmızı sağlık küreleri ve etrafta bulunan health well’leri olacak.

Eşyalar konusunda bir saçma yön ise, büyülü eşyaların türleri ile verdiği bonuslar arasındaki alakasızlık. Özellikle de stat bonusları. Bazen o kadar mantıksız bir eşleştirme karşınıza çıkıyor ki şaşırıyorsunuz. Misal oyunda barbar yay kullanamıyor fakat benim wizard’ım elinde balta ile dolaşabiliyor. Peki elimde niye mi balta var? Çünkü bu balta 16 INT bonusu veriyor

Onlar üç kişi ben neden tek başıma kalayım
Diablo 2 ile başlayan multiplayer modu üçüncü oyunda resmen çağ atlamış şekilde çıkıyor karşımıza. Oyuna artık internet bağlantısı mecbur bir şekilde girebiliyorsunuz. Tek kişilik görev dahi oynasanız bile sürekli olarak intenetiniz olmalı. Zaten açtığınızda karşınıza ilk olarak WoW tarzı bir Battle.net giriş ekranı çıkıyor.

Ana menüde tek kişilik oyunun yanında “public games” denilen bir kısımda bulunuyor ve buradan karakterinizin seviyesine göre sizlere ortak alana açılmış oyunlar sunuluyor. Toplamda siz dahil dört kişiye kadar co-op oynayarak görevleri birlikte yapabiliyorsunuz. Co-op oyunlarda da tek kişilik oyunlar gibi achievement’larınızı kazanabiliyorsunuz.

Dilerseniz kendi oyununuzu da halka açarak arkadaşlarınız ile veya tanımdağınız kişilerle hikayeye devam edebiliyorsunuz. Lakin multiplayer kısmı şimdilik sadece PvE’den ibaret. Sadece Diablo’nun size sunduğu yaratıklarla savaşıyorsunuz. Henüz oyun için br PvP mevcut değil. Söylentiler ilk ek paket ile çıkacağı yönünde ancak 12 yıllık bir oyunun ek paketi de her halde 3-4 yılda çıkar. Çıkış günü yaşanan sunucu rezaletinin yanında PvP’nin olmayışı da ayrı bir eksi yön olmuş.

Multi kısmında son olarak değineceğim yer ise Auction House yani açık arttırma. WoW ile ortaya çıkan bu sistem Diablo 3’te de yer alıyor. Artık oyunda bulduğunuz eşyaları şimdilik sadece oyun içi parası ile ancak ileride, ki en fazla 1-2 ay içinde, gerçek para ile de satın alabilecek veya satabileceksiniz. İleride mesleğinizin bu olduğunu düşünsenize.

And the heavens shall tremble
Vay canına zamana bakın ne kadar çok konuştum bu oyun hakkında. Hoş o bunu hak ediyor mu? Evet. Hem olumlu hem de olumsuz yönlerden dolayı Diablo 3 kesinlikle kendisi hakkında saatlerce konuşulmayı ve tartışılmayı hak ediyor.

Peki son söz ne? Blizzard gibi bir efsaneye, Diablo gibi bir mirasın bu son varisine son söz olarak ne denilebilir? Bunun cevabını yazının inceleme kısmında bir nevi verdim aslında. Bu gerçekten çok güzel bir oyun. Mükemmel değil, vasat kesinlikle değil sadece çok güzel bir oyun. Ama bu sadece çok güzel bir “OYUN”.

Öte yandan biz burada (Jay Wilson’ın da dediği gibi) oyun değil Diablo’yu inceliyoruz. O zaman gerçek sorumuz şu olmalıydı:

Bu Diablo nasıl olmuş?

Cevap ise bir hayli üzücü: Hayal kırıklığı.

Bunları yazan ben sizelere aynı zamanda yazıyı boşverip oyunu oynamak istediğimi de belirttim bunu hatırlıyorum fakat bu benim Diablo adına saygımdan kaynaklanıyor. Tıpkı ona karşı yaptığım eleştiriler gibi. Bizler Diablo serisini çok seviyoruz. İlk iki oyun ve LoD bizim için emsalsiz oyunlar. Onlar farklı RPG’ler. Lakin Diablo 3 öyle değil.

Bu oyun daha basit, bu oyun daha tek düze ve bu oyun sanki bilen bilmeyen herkes ilk seferinde, sanki yıllardır oynuyormuş gibi oynasın manığı ile dolu. Bu oyun çok güzel bir oyun ama maalesef bir Diablo değil.

Ama siz bu ilk oyun çıktığında 15 yaşında olup 14 sene sonra üçüncü oyunu eleştiren adamın laflarına takılmayın dilerseniz. Diablo 3’ü alıp ve oynayın sadece ondan çok fazla Diablo’culuk beklemeyin.

Bu arada merak edenler için ofistekilerin puanları:
Mahmut 85, Özgür 85, Uğur 80, Fırat 90, Cem Süer 80, Ali Osman 70, Hakan Sülün 70, Murat Oktay 65

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu