Diablo III
Gün bittiğinde gölgeler yol alır
Zor da olsa gözlerini açtığında, fark ettiği tek gerçeklik, hiçbir şeyin bildiği gibi olmadığı idi. Vücudunu kaplayan derinin, hatta organlarının bile olmadığını anladığında paniğe kapılması gerekiyordu. Ama bunların hiçbirini hissetmiyordu. Zihni ve vücudu anlayamadığı bir güç tarafından yönlendiriliyordu. Daha önce çizgi romanlarda gördüğü iskelet adamlar gibi olmuştu. Anlam veremiyordu olanlara. Ufak ufak zihninde canlanan görüntüler neler olduğunu hatırlatır gibiydi.
…Alevlerin içinde kalmıştı. Ama kızıl değillerdi. Hatta yakmayıp, donduruyorlardı…
Elinde nereden geldiğini bilmediği bir kılıçla karşıda duran köye doğru ilerlerken ne yapması gerektiğini biliyordu. Ama bu fikrin zihnine bu şekilde nasıl kazındığı hakkında en ufak bir düşüncesi yoktu.
…Korkunç çığlığı duyduğu anda yere yığılmıştı bile…
Adımları aksaktı. Zorla ilerliyordu ama köyde evlerin alev alıp yanmaya başladığını hissettiği anda yalnız olmadığını anladı. Kendi gibi yüzlerce, binlerce iskeletle birlikte ilerliyordu.
…Vücudu büyük bir acıyla kıvranırken öldüğünü düşünmüştü ama zihni hâlâ çalışıyordu. O sırada kemiklerinin vücudundan ayrıldığını gördü…
Artık her şeyi biliyordu ve ne olduğunu da. Savaştığı zihinden yoksun yaratıklarından biriydi, dünyayı yok etme görevini almıştı. Vücudunun şeytani güçler tarafından yönetildiği anladığı anda, bir daha dönmemek üzere yola çıktığı, bildiği son şeydi.
Karanlık birçoğumuz için bacaklarımızı uzatıp dinlenmeyi, rahata ermeyi ifade etse de, her zaman sakinliği anlatmaz. Kimileri için zor anların başlangıcıdır.
Diablo serisinin ilk oyunu Kasım 96’da çıktığında, tüm listeleri alt üst etmiş, Blizzard’ı sağır sultanlara bile duyurmuştu. Uzun yıllarca Tristram’ım altında, yaratıkları öldürmekle uğraştık. Türe getirdiği yeniliklerin ardından oyunlar artık RPG ya da Hack’N Slash olarak değil, “Diablo” türü olarak adlandırılıyordu. Zaman içinde gitgide bir fenomen haline gelen oyunun yarattığı ekonomi ve tecrübe birikimi, başta WOW olmak üzere bugün oynadığımız birçok yapıma yol gösterici oldu. Sadece yapımcılara değil, benim gibi (Murat Oktay) birçok oyun severe izometrik kavramının ne olduğunu öğretti. Biri sorduğunda ise açıklaması çok kolaydı; “Diablo gibi görünen” dediğimiz anda herkes anlıyordu.
1999’da yapımın ikinci versiyonu piyasaya çıktığında ise tam bir çılgınlık başlamış oldu. Özellikle online desteği, Diablo’yu oyun severlerin gözünde çok farklı bir yere getirdi. Ülkemizde de birçok kişi oyunu orijinal olarak temin edip, Battle.net sunucularında oynadı hatta hâlâ oynuyor. İlkinden farklı olarak daha geniş haritalarda ve birden fazla şehirde yol aldık ikinci yapımda. Online’da sekiz kişilik gruplar ile belki de binlerce defa run’lar* yaptık.
2003’lü yılların sonuna doğru, oyuncular artık serinin yeni sürümü için sabırsızlanmaya başladı. Söylentilerin ardı arkası kesilmiyor, oyun severlerden Blizzard’a büyük baskılar yapılıyordu. Ama firma, her açıklamasında böyle bir projelerinin olmadığını söylüyordu. Hangi dilde olursa olsun sitelerde çıkan tek satırlık başlıklar bile büyük yankı uyandırıyor, anında tüm dünyaya dağılıyordu.
Geçtiğimiz günlerde Blizzard’ın resmi sitesi www.blizzard.com’da bir hareketlilik vardı. Giriş görselleri değişiyor, sanki yeni bir projeyi haber vermek istiyordu. Derken güzel haber geçtiğimiz Cumartesi günü geldi. Blizzard bombayı patlatmış ve Diablo 3’ü resmen duyurmuştu. Haber ilk yayılmaya başladığı anda oyun dünyasında birçok noktada yaşam durdu. WOW oyuncuları bile siteden yayınlanan videoları izlemek için zindanları yarıda kesti. Sitelerde sadece Diablo 3 konuşuldu. Resimleri paylaşıldı. Özellikle yaşı biraz daha ileri olan ve işi gereği oyunlardan kopmuş olan meraklıları, yeniden dönüş yapacağı günü iple çekmeye başladı. İşin ilginç yanı ise, Blizzard oyun hakkında birçok şeyi gizli tutmayıp, çoğu bilgiyi bizler ile paylaştı. Sizleri sıkmamak adına hemen elde ettiğimiz bilgileri sunuyoruz.
* Battle.net’te oynayanların kullandığı bir terimdir. Diablo Run, Mephisto Run ya da Baal Run gibi çeşitleri vardır. Bir araya gelip boss’ları kesmek anlamına geliyor. Bunu seri bir şekilde belki onlarca defa üst üste yaparsınız. Bu sayede hem daha fazla deneyim puanı kazanıp, hem de daha çok eşya düşürme şansına sahip olursunuz.
Diablo, Terörün Lordu ve şeytanların en güçlüsü. Horadrim adı verilen bir büyücüler topluluğu tarafından yakalanmış ve Soulstone (Ruh Taşı) adı verilen taşın içine hapsedilmişti. Tristram şehrindeki katedralin altındaki derin mağaralara gömülen Diablo’nun Ruh Taşı yıllar geçtikçe unutulmuş ve nesiller boyunca tarihten efsaneye, efsaneden de masala dönüşmüştü. Diablo’nun mahkumiyetinin sonsuza kadar süreceği düşünülürken, geçen yüzyıllar boyunca Ruh Taşının gücü azalmış ve Terörün Lordu hapsedilmiş olduğu halde gücünü kullanmaya başlamıştı. İlk iş olarak Tristram şehrinin Başpiskoposu Lazarus’u etkisi altına alarak onu bir piyon olarak kullanmaya başladı. Ruh Taşının içinden kurtulabilmesi için başka bir bedene ihtiyaç duyan Diablo bu amaçla Lazarus’u kullanarak şehrin yöneticisi Kral Leoric’i kontrolu altına almaya çalıştı. Fakat yeteri kadar güçlü olmadığı için bunu başaramadı. Bu fikirden vazgeçen Diablo, kendine yeni beden olarak Leoric’in oğlu Prens Albrecht’i seçti ve Lazarus’a onu kaçırmasını emretti. Prensin ruhuna çok yoğun bir şekilde korku ve dehşet aşılayan Diablo, böylece cehennem ile dünya arasındaki sınırı zayıflatarak bazı şeytanların yeryüzüne geçmesini sağladı. Tristram’ın altında şeytani varlıklar yavaş yavaş yerleşmeye başlarken, Diablo da sabırla saldırmak için en uygun anı beklemeye başladı.
Deckard Cain
Horadrim Büyücüleri’nin yaşayan son üyesi Deckard Cain, ömrünü cehennemin güçlerini engellemeye harcadı.
Evlat acısı
Ağır bir yenilgi alan Tristram ordusundan geri kalanlar Sir Lachdanan önderliğinde şehre geri döndüklerinde Leoric hepsini idama mahkum etti. Kralının kontrolden çıktığını gören Sir Lachadan, bir isyan başlatarak şehrin kontrolünü eline almaya çalıştı. En sonunda Lachadan, ruhunun acılar içinde olduğunu gördüğü Leoric’i öldürdü. Leoric son nefesinde şehirdeki herkesi lanetleyerek hepsinin sonsuza kadar onun hizmetinde olacaklarını söyledi. Böylece şehrin altındaki mağaralarda devasa bir Undead ordusu ortaya çıktı.
Kral’ın ölümünden kısa bir süre sonra kaos içindeki Tristram’a gelen isimsiz bir kahraman, ortaya çıkan tüm bu korku ve dehşeti ortadan kaldırabilmek için yer altı tünellerine girdi. Burada Lazarus’u bulan kahraman onu ortadan kaldırarak, artık bir bedene sahip olan Diablo’nun karşısına çıktı. Uzun ve zorlu bir savaştan sonra isimsiz kahraman Diablo’nun bedenini yok etmeyi başardı ve onu tekrardan Ruh Taşının içine hapsetti. Yaşananların bir daha olmaması için Ruh Taşını alnına saplayan kahraman böylece Terörün Lordu’nu kendi içinde hapsetmeyi düşündü, fakat bu Diablo’nun en başından beri planladığı şeydi. Prens Albrecht yerine kendine beden olarak isimsiz kahramanın çok daha uygun olduğunu düşünen Diablo böylece aradığı bedeni bulmuştu.
Tyrael
Baş Melek Tyrael, Worldstone’u yok etmenin şeytani yıkıma son vereceğini düşünüyordu.
Kara Gezgin’in yolculuğu
Terörün Lordu’nun ruhunu kendi ruhunun içinde hapsedilmek herkesin yapabileceği bir şey değildi, onun bedenini yok edebilen birisi için bile.
Diablo’nun bedeninin ortadan kaldırılmasından sonra Tristram’da hiçbir şey eskisi gibi olmadı. İsimsiz kahraman şehri terk edip bilinmez bir yolculuğa çıktı. Gittiği her yerde ardında korku ve dehşet bırakan isimsiz kahraman veya artık herkesin ona koyduğu ad olan Dark Wanderer’ın (Kara Gezgin) amacının ne olduğu kısa bir süre sonra ortaya çıktı.
Lut Gholein şehrine gelen Kara Gezgin artık iyice Diablo’nun kontrolü altına girmişti. İçinde kalan insanlığını giderek kaybeden gezgin, bu şehre eski bir Horadrim büyücüsü olan Tal Rasha’nın ruhuna hapsedilmiş olan, Yıkımın Lordu Baal’ı serbest bırakmaya gelmişti. Bu hedefini gerçekleştirmek üzereyken Baş Melek Tyrael onu engellemeye çalışsa da yolculuğu boyunca Kara Gezgin’i takip eden Marius adlı evsiz, bir anlık gaflette bulunarak Baal’ın Ruh Taşını, Tal Rasha’nın bedeninden çıkartıp Baal’ı serbest bıraktı. Tyrael, Marius’u yakalayarak yaptığının karşılığı olarak Kurast şehrine gitmesini ve orada bulunan cehenneme açılan kapıdan geçerek, Baal’ın Ruh Taşını yok etmesi gerektiğini söyledi.
Mephisto
Kardeşlerin en büyüğü, Nefretin Lordu, cehennemin kapılarını açtı.
Horadrim büyücülerinin kalan son üyesi Deckard Cain ile Kara Gezgin’i takip eden yeni kahraman Kurast’a giden Kara Gezgin ve Baal’ın amacını biliyorlardı. Nefretin Lordu Mephisto’yu canlandırmak. Kurast’ı çevreleyen ormanların derinliklerinde bulunan Zakkarum Tapınağı’nda bu amacı gerçekleştiren Kara Gezgin artık tüm insanlığını kaybetmişti. Diablo, içinde bulunduğu bedeni tamamen ele geçirerek artık kendi formuna kavuşmuştu. Üç kardeş, Diablo, Mephisto ve Baal artık özgürdü ve tüm dünyaya dehşet, nefret ve yıkım getirmeye hazırdı.
Cehennem kapısını açan üç kardeş ya da diğer adıyla Asıl Şeytanlar’ın (Prime Evils) en küçüğü, fakat en güçlüsü olan Diablo tüm dünyayı yok edecek bir ordu hazırlamak için kapıdan geçti. Tyrael’ın kendisine verdiği görevi gerçekleştirmek için kapıdan geçmesi gereken Marius, Asıl Şeytanlar’ın üçünü birden karşısında görünce içine düştüğü derin korku sebebiyle bunu yapamadı ve oradan kaçarak kayıplara karıştı. Deckard Cain ve yeni kahraman Zakkarum Tapınağı’na geldiklerinde karşılarında Mephisto’yu buldular. Nefretin Lordu’nu yok eden kahraman, Mephisto’nun Ruh Taşını da yanına alarak kapıdan geçip cehenneme gitti.
Burada Tyrael kahramanı karşıladı ve Asıl Şeytanları sonsuza dek yok etmenin tek yolunun, Ruh Taşları’nın yapıldığı yer olan Hellforge’da parçalamak olduğunu söyledi. Böylece kahraman cehennemin derinliklerinde Diablo’yu aramaya koyuldu. Yolda bin bir çeşit şeytanla savaşmak zorunda kalan kahraman, en sonunda Diablo’nun karşısına çıktı. Zorlu bir mücadeleden sonra Diablo’nun bedenini yok etti ve daha önce yapılan hatayı tekrar etmedi. Diablo ve Mephisto’nun, Ruh Taşları’nı da Hellforge’da yok etti. Geriye sadece tek bir Ruh Taşı kalmıştı.
Baal
Yıkımın Lordu kardeşlerinin intikamını almak istiyordu.
Yıkımın Lordu
Marius’un hatası, içinde bulunduğu dehşet verici korku ile birleşince tüm dünyaların dengesini alt üst edecekti.
Uzun süren arayışından sonra Yıkımın Lordu Baal, bir hapishanede saklanmakta olan Marius’u bulmuştu. Tyrael’in kılığına girip Marius’tan Ruh Taşını alan Baal, Arreat Dağı’nın eteklerindeki Barbar şehri Harrogath’ı kuşatma altına aldı. Amacı dünya ile cehennem arasındaki sınırı koruyan ve tüm Ruh Taşları’nın gücünün kaynağı olan Worldstone’u ele geçirmekti. Diablo ve Mephisto’yu yok eden kahramanımız son şeytanı da ortadan kaldırmak için Harrogath’a geldi. Worldstone’u ele geçirmek üzere olan Baal’ı, kahraman, son anda engellemeyi başardı. Tyrael, Worldstone’u yok etmek zorundaydı, çünkü Baal tarafından lekelenen taşın tüm dengeleri bozacağından korkuyordu. Tyrael, doğru bir tercih yaptığını sanmıştı.
Cennet sarsılacak
Asıl Şeytanlar’ın yok edilmesinin üzerinden yirmi sene geçmiş, dünyaya yayılan dehşet, nefret ve yıkımın etkileri yavaş yavaş geçmeye başlamıştı. Deckard Cain, Tristram’ın şehrinin yıkıntılarına geri döndüğünde, Diablo’nun dünyaya ilk adımını attığı noktaya gökyüzünden bir yıldızın düşüşüne şahit oldu. Şeytani güçler taşıyan bu yıldız dünyaya yeniden yayılacak olan terör, nefret ve yıkımın habercisiydi.
Diablo
Asıl Şeytanlar’ın en güçlüsü ve Terörün Lordu geri dönüyor.
Blizzard’ın eski oyunlarına olan sadakati, Diablo III için de geçerli. Zira yayınlanan videoyu izlediğimizde, seriye devam oyunu geliştirirken, Blizzard’ın oynanışı eski yapım ile büyük oranda aynı tutmayı başardığını gördük. Hack’n Slash türündeki seride, izometrik kamera açısıyla ilerliyoruz ve önümüze çıkan sayısız yaratığı, karakterimizin özel güçleri yardımıyla elimine ediyoruz. RPG’yi Hack’n Slash ile buluşturan seri, bir nevi oluşan yeni türün de mimarı oldu. Kendine has atmosferi ve oyun dinamikleri ile rakiplerinden kolaylıkla sıyrılan seri, üçüncü oyun ile bir adım daha geleceğe taşınıyor. Havok fizik motoruyla güçlendirilen yapımda, sadece çevredeki objelerin değil, yapıların da hasar almasına olanak tanınıyor. Bunu yaparken amaç, oyunu daha gerçekçi bir hale getirmek olsa da, WarCraft 3’ten bu yana Blizzard’ın kullandığı karikatürize karakter modellemeleri, Diablo III’te de kullanılıyor. Ayrıca basit tasarlanan arayüz, hem serinin müdavimleri için sevindirici, hem de Diablo serüvenine yeni katılacaklar için de bir hayli iştah kabartıcı. Oynanış açısından Co-Op’a ağırlık verildiği belirtilen Diablo III’te, ikisi açıklanan (Barbarian ve Witch Doctor) toplamda beş karakter olması planlanıyor. Sınıfların kendine özgü item’ları olacağı açıklanan oyunda, önceki Diablo’larda gördüğümüz boss’lardan çok daha büyükleriyle karşılaşacağız.
KARAKTERLER:
Diablo III ile ilgili bilgiler üstümüze üstümüze yağarken, en çok merak edilen konu yani hangi sınıfların bulunacağı da yavaş yavaş açıklanmaya başladı. Şu ana kadar iki karakter açıklanmış olsa da toplamda beş farklı sınıfın bulunacağı belirtildi. Elbette Blizzard bu, daha sonra yeni karakterler de ekleyebilir ama şimdilik resmi rakam beş karakterin olacağı yönünde. Önceki oyunlara nazaran bu kez her ırkın kadın erkek olmak üzere iki farklı modeli bulunacak. Güç olarak aralarında bir fark olacak mı belli değil ama görünüşleri farklı elbette. Resmen açıklanan ve basına özel tanıtımda gösterilen karakterler “Barbarian” ve “Witch Doctor”. Diğerleri hakkında kesin bilgi olmasa da büyük ihtimalle büyücü ve doğa güçlerini kullanan karakter gibi yeni tipler de karşımıza çıkabilir.
BARBARIAN
Aslında son derece asil bir tarihe sahip olan barbar ırkı, tarih boyunca yanlış anlaşılmanın çilesini çekmiş. Onlara kan içici canavarlar olarak bakan diğer ırklar, ne kadar kadim ve ne kadar iyilik savaşçısı olduklarını asla anlayamamış. Kainatın yine kötülükle kaplandığını duyar duymaz harekete geçen barbarlar, haklarında ne söylenirse söylensin, dünyayı kurtarmak için canları pahasına savaşmaya ant içmiş. Ne pahasına olursa olsun Arreat Dağı’nı korumaya yemin eden bu savaşçılar ölseler dahi ırkları adına çok yüce bir iş yaptıklarını düşündüklerinden özgür bir ruh olarak dünyada yaşamaya devam edeceklerine inanıyorlar.
Barbar
Her zaman olduğu gibi yine sadece kas gücüne güvenen bir ırk Barbarian. Aynı anda iki silah kullanabilmesi de en büyük artısı.
İlk iki oyunun en sade, basit ve büyü yerine kas gücünü kullanmayı seven karakteri olan Barbarian, ikinci oyunda da yine ihtişamını koruyor. Arreat dağında ikamet eden bu kas yığını karakterler, özellikle de oyunun üçüncü boyuta geçmesiyle birlikte daha da etkileyici bir hale gelmiş. Bu efsanevi karakterler, her türlü silahı en büyük ustalıkla kullanmasının yanı sıra aynı anda iki kılıcı kullanıp daha da ölümcül olabiliyor. Diğer karakterler “aman ben o kılıcı yerden bile kaldıramam” derken, Barbarian ırkına tabi olanlar ellerine geçen irili ufaklı her türlü silahı düşmanına ölümcül darbe indirmek için kullanıyor.
Barbarların önceki oyunlara kıyasla fazla değiştiğini söyleyemeyiz. Yine en önemli saldırı tipi kılıcını en güçlü darbe ile düşmana indirmesi ve aynı anda iki silah kullanabilmesi ama yeni büyüler de eklenmiş.
Leap: Önceki oyunlarda da bulunan bu zıplama ile vuruş tekniği daha etkili bir hal almış. Bu kez düşmanların üstüne atlayınca dört bir yana düşmanların organları fırlıyor. Daha fazla düşmanı tek seferde öldürmek için birebir. Normal şartlarda ulaşamayacağınız yerlere de bu tekniği kullanıp zıplayabileceğiz.
Whirlwind: Barbarların en çok sevilen öteliklerinden olan savaş dönüşü Whirlwind yine aynı görkemini koruyor. Eskiden daha kısa süren bu teknik yeni oyunda daha uzun süre devam ettiği gibi daha fazla düşmanın da yok olmasına sebebiyet veriyor. Zombilerin arasına dönerek girince dört bir yana cesetlerin fırladığını görüyoruz.
Cleave: Yeni oyunda eklenen bu vuruş tekniği normal bir kılıç savurmadan farksız ama çok daha etkili. Karşısına dizilen düşmanları tek vuruşta ekarte edebilen barbarlar, Cleave vuruşu ile bir darbede dört beş kişiyi öteki dünyaya geri postalıyor. Bu tekniğin tek kötü yanı arkanızdakilere vurmamanız.
Ground Stomp: Bu vuruş tekniği düşmandan ziyade yere yapılıyor. Tüm gücünü toplayın yere büyük bir enerji yayan barbarlar, yerde minik bir delik oluşturup belli bir bölge içerisindeki her yaratığa hasar verebiliyor. Üstelik vuruşun ardından belli bir süre daha vuruşun etkisi sürüyor.
Seismic Slam: Yeni barbarların en çok ilgi çekecek gücü olan Seismic Slam, ileriye doğru bir enerji çıkışının sonucunda oluşuyor. Barbar karakterinin belli bir mesafe önündeki her şeyi yok eden bu enerji vuruşu ile sadece düşmanları değil, duvarları ve kapıları da yıkabiliyorsunuz.
WITCH DOCTOR
Tam bir efsane olan Witch Doctor ırkı, savaşın gidişatını derinden değiştiren bir topluluk. Düşmanlarının aklını karıştırmayı becerebilen ve hazırladığı iksirler ile patlama, zehir gibi yan etkiler de yaratabilen bu ırk son derece ölümcül sonuçlar yaratabiliyor. Üstelik Witch Doctor’lar bununla da kalmayıp ölüleri canlandırabiliyor ve ete kemiğe bürünmelerini sağlayabiliyor. Efsanevi tanrılarına karşı asla saygıda kusur etmeyen bu ırk, gerektiğinde kendi insanlarını tanrıları için kurban etmeyi seviyor. Onlar için ölüm tanrıya bir adım daha yaklaşmak olarak tanımlandığından, kendini feda etmek son derece kutsal bir hal alıyor. Ormanda yaşayan ve ormanın güçlerini iyi kullanmayı bilen bu ırk, kendini feda etme konusundaki niyetini de gerisinde bıraktığı heykellerle de belli ediyor.
Witch Doctor
Düşmanlarının aklını karıştıran, birbirileri ile dövüşmelerini sağlayan, hazırladığı iksirler ile patlama, zehir gibi yan etkiler yaratabilen güçlü bir karakter Witch Doctor.
Yeni oyunda açıklanmayan daha 3 karakter olmasına karşın sanki Necromancer’ın yok olacağını hissettiren bir karakter tipi Witch Doctor. Aynen Necromancer’lar gibi cesetleri diriltme ve düşmanlarını düşmanları ile öldürme tekniğini kullanan Witch Doctor, Diablo 3’ün en çok dikkat çekecek karakterlerinin başında geliyor. Büyü odaklı bir karakter olan Witch Doctor, çoğu zaman suya sabuna dokunmadan düşmanının ölmesini izlemekle yetiniyor. Ölüleri diriltmesi ve onları dilediği gibi patlatabilmesi sayesinde kalabalık düşman orduları bile ona şüpheli gözlerle bakmak zorunda kalıyor.
Witch Doctor’ın şu ana kadar açıklanmış beş büyüsü ise şu şekilde:
Fire Bomb: Adından da anlaşılacağı üzere ateş bombası atmak üzerine kurulu olan bu büyü sayesinde toplu hasar vermek son derece kolay. Tıpkı ateş büyücülerinin ateş topuna benzer bir büyü hazırlayan Witch Doctor, bunu düşmanlarının üstüne fırlatıyor ve topun düştüğü yer patlıyor. Sadece düşmanlar değil, çevredeki objeler de bu patlamadan nasibini alıyor.
Horrify: World of Warcraft’daki “Fear” büyüsünü andıran bu büyü ile düşmanları korkutuyoruz. Kafasının üstünde düşmanlarını korkutup kaçıracak hayali bir imge oluşturan Witch Doctor, rakiplerinin telaşla etrafa kaçmasını sağlıyor. Böylece en kalabalık ordunun bile arasından geçebiliyorsunuz.
Locust Swarm: Düşmanlarını, üzerlerine saldığı zehirli arıları ile yok ettiği bu büyü ile Wicth Doctor’lar çok etkili oluyor. Üzerlerine saldığı arılar bir düşmandan diğerine atlayarak birden fazla düşmana etki ediyor. Sadece bir büyü ile toplu katliam görüntüsüne şahit olabiliyorsunuz.
Mass Confusion: Bazen düşmanlarınızı ikna ederek de yenebilirsiniz, ama bu teknik çok daha ilginç. Witch Doctor’lar yaptıkları bir büyü ile düşmanlarının kafalarını karıştırabiliyor ve birbirilerini öldürmesini sağlayabiliyor. Bu büyüyü yapıp düşman kafilesinin içinde dolaşıyor, tüm yaratıkların birbirileribni öldürüşünü keyifle izleyebiliyorsunuz.
Soul Harvest: Yine World of Warcraft’daki Warlock ırkına ait olanların kullandığı büyüye benzer bir büyü ile karşı karşıyayız. İyi bir Witch Doctor, eğer yeterince konsantre olabilirse, düşmanlarını tek seferde öldürüp ruhlarını emebiliyor. Böylece hem rakibini yok etmiş oluyor hem de kaybettiği gücü geri kazanıyor.
Sanctuary, Diablo serisinin geçtiği ana dünya. Diablo 3’te Sanctuary’de daha evvel bulunduğumuz ve yeni gideceğimiz bazı yerler var. Bunlardan şimdilik bilinenler Caldeum, Tristram ve Tristram Katedrali.
“Tristram, bir zamanlar gezginlerin ve maceraperestlerin ziyaret ettiği bir yerdi. Ancak Diablo’nun yıkımından sonra bir daha eski günlerine geri dönemedi.”
Tristram, Diablo 2’de ziyaret ettiğimiz Lut Gholein’nin ve büyük çöl Aranoch’un batısında bulunuyor. Aslında Tristram, ilk Diablo’da bizim tek durağımızdı. Görevleri alır, silah, zırh, iksir alım satımı yapardık. İyileştirici Pepin, Gillian, Ogden, Blacksmith Griswold, Cadı Adria, Farnham, Deckard Cain, pahalı ama değerli eşyalar satan takma bacağı olan çocuk Wirt vardı. Diablo’yu öldürdüğümüzde Tristram’ın şeytani beladan kurtardığımızı sanıyorduk. Diablo 2’de Tristram’a yeniden geri döndük. Açtığımız Gate’ten girip, kendimizi Tristram’da bulmuştuk. Ama bu sefer bıraktığımız şekilde değildi. Yanmış yıkılmış bir haldeydi. Şamanlar, iskelet savaşçılar, Goat’lar etrafta cirit atıyordu. Canlı kimseyi bırakmamışlar, kasabayı mahvetmişlerdi. Görevimiz Deckard Cain’i kurtarmaktı. Bir zamanlar bize yardım eden Griswold bir zombi olmuştu. Artık düşmanımızdı, duygusallığa yer bırakmadan onu öldürmek zorunda kaldık. Wirt’un cesediyle karşılaşmıştık. Cesedine tıkladığımız zaman üstünden altınlar ve takma bacağı çıkmıştı (Takma bacak Diablo 2’de gizli inek bölümünün anahtarı). Cain’i kurtardıktan sonra Tristram’ı terk etmiştik.
Tristram
Tristram ilk oyundaki gibi gene kasvetli
Bir zamanların göz bebekleri artık düştüler
Blizzard, Diablo 3’te tekrar Tristram’a geri döneceğimizi belirtiyor. Tristram’ın ne zaman kurulduğu belli değil. Artık eskisi gibi ziyaretçileri yok. Maceraperestler ve gezginler gelmiyor. Şuanda Tristram’da birkaç kulübe ve han bulunuyor. Han Tristram’ın en önemli binası. Tristram’ı ziyaretimizde gideceğimiz bir yer var ki, Diablo 3’teki maceramızda bulunacağımız zindanların başında yer alıyor, yani “Tristram Katedrali”. Katedral aslında 912 yılı civarlarında Horadric Manastırı olarak inşa edilmiş, ancak sonradan Zakarum Katedrali’ne çevrilmiş. Hikayeye göre Diablo’nun hapsolduğu yere inşaat ediliyor. Katedral şeytani güçlere ev sahipliği yapan bir yer. Gotik bir mimariye sahip katedral karanlık ve ürkütücü bir atmosfer sunuyor. Katedral içi harap olmuş bir halde. Karanlık odalarda dolaşıp, yıkılmış köprülerden geçeceğiz. Göğüs göğse çarpışmalarda yeri geldiğinde duvarlar yıkılabilecek. Diablo 3’te birçok iblisle burada savaşacağız. Karşımıza Boss tabiri edilen kuvvetli şeytanlar çıkacak. Oyunda maceramızın bir bölümünü bir o kadar karanlık ama heyecanlı olan bu yerde yaşayacağız.
Katedral
Katedral içinde birçok düşman karşımıza çıkacak
Tarih boyunca bazı şehirler görkemli olur. Gün ışığı gibi parlar, aydınlık bir görünüm verir. Caldeum da böylesi bir yerdi. Caldeum, Tristram ve Lut Gholein’nin doğusunda, Kurast’ın kuzeyinde bulanan bir şehir. Bir zamanlar Caldeum, onurluydu, ticaretin merkeziydi. Ancak böylesi bir durumdayken bile asla imparatorluğun kalbi olarak görülmedi. Büyücü klanlarının arasındaki savaşta bile Caldeum’daki ticaretin etkilenmesine izin verilmedi. Fakat şehrin bu görkemli günleri sona eriyor ve dönüp bakıldığında eskisi gibi görünmüyor. Diablo 3’te bir zamanların bu harika şehrini ziyaret edeceğiz.
Caldeum
Ticaretin gözbebeği artık düştü
Sanctuary’de daha evvel, Kurast, Lut Gholein, Tristram ve Mount Arreat’a gitmiştik. Ancak bahsedilen ve hiç gitmediğimiz yerler de vardı. Yapımda daha önce görmediğimiz yerlere gideceğimiz belli. Daha farklı şehirleri, zindanları da ziyaret edeceğiz, şuan için bunlar hakkında sır, detay verilmiyor. Ama oyun boyunca neresi olursa olsun, iblisleri yenmek için kanımızın son damlasına kadar savaşacağız.
Sanctuary
Sanctuary’de daha önce hiç gitmediğimiz birçok yer var