Dishonored: Definitive Edition
2012 yılına bir kez daha geri döndüm. O yıl çıkan oyunları şöyle bir hatırladım da Mass Effect 3 hariç beni derinden etkilemiş tek bir oyun vardı. Evreni, karakterleri ve inanılmaz ötesi oynanış detaylarıyla, kaybolan bir itibarın peşine düşmüştüm. Hemen aşağıda paylaştığım sinematik bir fragman var. Onu belki de oyun çıkmadan 100 defa izlemişimdir. 200 de olabilir, bilmiyorum. Fragmanlar, özellikle sinematik fragmanlar hep güzel olur, etkileyici olur. Ama ben gördüğüm her bir hareketin oyunda birebir olduğunu bilmiyordum. Hiçbirimiz bilmiyorduk.
Dishonored bize öylesine bir oynanış sundu ki bugün halen yanına yaklaşabilen bir oyun olduğunu sanmıyorum. Genelde oyunlar çıkmadan yapımcılar atar, tutar: “Görevleri istediğiniz şekilde yapabileceksiniz, çözüm yolları için 3-5 tane yolunuz olacak.” Eh, konuşmak bedava. Söz konusu Dishonored olduğundaysa tüm argümanlar, tüm ön yargılar oyunun çıkışıyla çöpe gitmişti. Elimizde son 5-6 yılın en “oynanabilir” oyunu vardı. Görevleri istediğimiz şekilde yapabiliyorduk, hatta tüm oyunu tek bir kişiyi bile öldürmeden bitirebiliyorduk. Her görev bize tonlarca seçenek sunuyor, biz de seçimlerimize göre “kendimize göre” en doğru olandan yolumuza devam ediyorduk.
İnceleme okumanın yazılı olmayan, kitaplara geçmemiş özelliğidir önce puana bakmak. Kafamızda kesinlikle bir puan aralığı olur ve inceleme sonucu bizim ölçütlerimiz dışındaysa istem dışı bir ön yargıyla okuruz. Eğer Dishonored 2012 çıktığında incelemeyi ben yapıyor olsaydım inanın 90-94 arası bir puanı kendisine layık görürdüm. Dishonored sadece oynanışıyla bile klasik olabilecek bir yapımdı.
Ne yazık ki şu an Dishonored yeni bir oyun değil ve birçoğumuz önceki nesilde veya PC’de oyunu çoktan oynadık. Peki, Dishonored: Definitive Edition’dan beklentimiz ne olmalı? Bunun cevabı açık: Yeni nesle yakışan bir grafik düzenlemesi, kare/saniye oranı ve ekstra içerikler. Dishonored’ın bunları ne kadar yapabildiğiyse sonraki paragrafların içinde gizlenmiştir.
Dishonored’da kraliçenin muhafızı Corvo Attano rolündeyiz. Kendisi Bethesda menşeli oyunlarından alıştığımız üzere konuşamıyor, zaten bu önemli bir problem değil. Konuşmasına gerek yok, elleri gayet güzel iş görünüyor.
Görevinden 2 gün önce dönen Corvo’yu büyük bir sürpriz beklemektedir. Dunwall şehrinin ileri gelenleri büyük bir darbenin son adımındadır ve muhafız yanlış zamanda doğru yerde olarak onların ekmeklerine yağ sürer. Kraliçenin ölümüne ve Emily’nin kaçırılmasına tanık olduğu gibi, tüm olan biten onun üzerine yıkılır. Onurlu bir adam “onursuz” bir eylemle suçlanmaktadır.
İdamına saatler kala, Corvo yalnız olmadığı bir mektup ve onun içine gizlenmiş hücre anahtarıyla öğrenir. Hapishaneden kaçar ve yozlaşmış yönetime karşı olan mücadelesine başlar.
Corvo tek başına son derece yetenekli bir savaşçı olabilir ama yüzlerce askere karşı bir kişiden bahsediyoruz. Bu asla yeterli değil. Bizim hücreden kaçmamızda kilit rol oynayan Outsider isimli gizemli bir adamla tanışırız. Kendisini “Ne iyi ne de kötü” olarak tanımlayan Outsider, Corvo’ya inanılmaz güçler bahşedecek işaretini armağan eder.
Oyunda gerçekten inanılmaz güçlere sahibiz. Kısa mesafe ışınlanma, insanların ve hayvanların kontrolünü ele geçirme, duvarların ardını görebilme, hatta zamanı durdurma gibi, bildiğiniz tanrısal güçlere sahibiz. En başta bu yeteneklerden sadece blink (Kısa mesafe ışınlanma) aktif durumda oluyor. Diğer yeteneklerimizi açmak içinse oyun dünyasına dağılmış olan rünleri toplamamız gerekiyor.
Rünler görevleri başarıyla gerçekleştirdiğinizde de veriliyor ama eğer araştırmacı bir oyuncuysanız Dishonored sizi inanılmaz bir şekilde ödüllendiriyor. Outsider’ın size verdiği kalbi girdiğiniz her mekanda kullanın ve etrafa dağılmış rün ve bonecharm’ları araştırın. Böylece oyunda kısa zamanda güçlenebilirsiniz. Yetenekleriniz ilk seviyelerinde fazla rün istemese de ikinci ve üçüncü seviyeler için hayli rün kullanmanız gerekiyor. Harita üzerindeki rünlerin yerlerini kalbi kullanarak kolaylıkla öğrenebilir ve kendinize ona göre bir rota çizebilirsiniz.
Bazı rün ve bonecharm’lar kasaların içinde kilitli olabildiği için onların nerede olduğunu bilmek yetmiyor. Kasalar üç rakamlık bir şifreden oluşuyor ve şifreler genel olarak o çevrede bulunan bulmacaların çözümüyle bulunuyor. İlk başlarda arka duvarda olan şifreler, bir süre sonra notların arasına gizlenmiş şiirlerde, tablolarda ortaya çıkıyor. Etrafı iyice kolaçan etmek şart.
Elbette bunca yeteneği geliştirdikten sonra işimiz gerçekten çok zorlaşıyor. Oyun anlamında bir zorluktan bahsetmiyorum. Doğaüstü güçleri olan bir suikastçının kontrolü bize geçince ortalığı tek bir hatada kana bulamak kaçınılmaz oluyor. İnsanları paramparça edecek güçlerden bahsediyoruz. Yine de oyun bunların hiçbiri için bizi zorlamıyor. Dedik ya, tek bir insanı bile öldürmeden yolunuza devam edebilirsiniz. İşin katliam kısmında ne kadar çok seçenek varsa, gizlilik kısmında da o kadar varyasyona sahibiz.
Bir düşmana arkadan yaklaştığınızda oyun size otomatik olarak iki seçenek sunuyor, isterseniz onu bir süre boğarak etkisiz hale getirebilir ya da boynuna kılıç saplayarak anında sessiz bir biçimde öldürebilirsiniz. Boğma işlemi birkaç saniye sürüyor ve hedefiniz derin bir uykuya dalıyor. Bunun ardından klasik bir biçimde onu saklamaya çalışıyorsunuz. Elbette Blink gibi özel güçlerimiz sayesinde diğer oyunlardan çok daha fazla saklama yerine sahibiz. Ben bir bölümde tüm düşmanları çatıya sakladığımı bilirim.
“Düşman saklamak benim için uzun iş!” diyenler için bile çözüm yolu sunulmuş. Oyunda sadece aktif yeteneklerimiz bulunmuyor. Pasif yeteneklerimiz ilk başta yararsız görünse de bize hayli sağlam özellikler sunuyorlar. Mesela bunlardan biri sayesinde gerçekleştirdiğiniz suikastların izlerini hayli kolay bir biçimde yok edebiliyorsunuz. Boynuna kılıcı yiyen anında kayboluyor ve siz de milleti çatıya, bacaya çıkarma derdinden kurtuluyorsunuz.
Genel olarak her görevimiz bizden belli bir kişiyi öldürmemizi istiyor. eğer yeterince meraklı ve her şeyi yapmak isteyen bir oyuncu olursak, hedefimizi öldürmeden de görevi başarıyla gerçekleştirebiliyoruz. Eğer sınırları zorlamazsak, hedefimiz kimseyi öldürmemek bile olsa eninde sonunda kontratı ölümle sonuçlandırmak zorundayız. Ölüm dışı seçenek bazen kolayca karşımıza çıktığı gibi bazen de doğru yan görevleri yapmamız ve doğru kişilerle temas kurmamız halinde açılıyor. Bu durum belli görevleri hayli kolaylaştırırken, bazı görevleri ise hayli zorlayıcı kılabiliyor.
Dishonored: Definitive Edition eğer bir yenilenmiş sürüm değil, yeni bir oyun olsaydı düşüncelerim hayli farklı olabilirdi. Ama ne Bethesda nede Arkane Studios oyunun yeni nesil versiyonu için kıllarını bile kıpırdatmamış. Bayağı aynı oyunu almışlar, yanına besbelli karizmatik olsun diye Definitive Edition yazıp, piyasaya çıkartmışlar.
2012’de oyunun grafikleri hayli eleştirilmişti. Yine de oynanışı çok iyi olduğundan insanlar bir nebze olsun görmezden gelmişti. Fakat yıl 2015 ve grafik motoru resmen yerlerde sürünüyor. Tek bir geliştirme olmaması, hatta kaplamalara dokunulmaması beni inanılmaz üzdü.
Tamam grafik her şey değil diyelim ve 2012 yılında bile “eski” olarak eleştirilen grafiklerin günümüzde sunduğu performansa bakalım. 30fps? Ya, gerçekten ciddi misiniz? Bu oyun nasıl olur da sabit 60fps ile çalışamaz, tek bir mantıklı açıklama bulamıyorum. Uğraşılmadığı ve zerre emek harcanmadığı öylesine bariz durumda ki anlatamam.
Evet Dishonored markası için puan düşük gelebilir ama oyunun bu versiyonu kesinlikle yüksek bir puanı hak etmiyor. Yazının başında da belirttim, ben Dishonored’ı 90 üstü bir oyun olarak gördüm, bir klasik olarak kabul ettim. Bu haliyse oyunculara hakaret gibi bir şey.
Yine de eğer oyunu daha önce hiç oynamadıysanız Dishonored almayı düşünebilirsiniz. En azından şu an bile yanına yaklaşılamayan oynanış öğelerini görmüş olursunuz. Ama daha önce Dishonored’ı oynamışsanız, Dishonored: Definitive Edition’dan koşarak uzaklaşmanızı tavsiye ediyorum.