Divinity II: The Dragon Knight Saga
Rol Yapma türündeki oyunları kafamda üçe ayırırım. Bolca aksiyon, dövüş barındıran Hack’n Slash tarzları, daha çok diyalog barındıran saf RPG’ler ve bir de ikisinin harmanı olanlar. Birinciye örnek olarak Diablo, Torchlight gibi oyunları verebilirim ki, benim de favorim bu oyunlardır. Nedense fazla diyalog beni biraz sıkıyor, konuşmaları dinlemeyince de açıkçası oyunun tadı kaçıyor biraz. Yılların Diablo özlemi üzerine Torchlight’a saldırmam da bundandır belki. Diğer tür olan rol yapma oyunları ise daha saf olanlar, bolca diyalog barındırıp adının hakkını verenlerdir. Örnek olarak ise mesela KOTOR oyunlarını verebiliriz. Üçüncü ve son olarak da, harman oyunlar vardır ki bunlar daha genel bir kesime hitap ederek daha çok satış rakamı yakalarlar. Hem senaryo ve diyaloglara, hem de aksiyon ve savaşa önem vererek denge sağlarlar. En bilinen örnekleri Oblivion, Dragon Age gibi oyunlardır. Konumuza gelirsek, elimizdeki oyun üçüncü türden. Hem derin bir senaryo yakalamaya çalışan, hem de akiyonu elden bırakmayan oyunlardan…
Zıt güçlerin savaşı
Divinity II: The Dragon Knight Saga aslında Divinity II: Ego Draconis’in yeniden düzenlenmiş hali. Tabii bir de ek olarak Flames of Vengeance senaryosunu da içinde barındırıyor. Daha önce oynamadıyanız Ego Draconis’ten başlamanızı öneririm. Hikayemiz, Rivellen adlı fantastik bir evrende geçiyor. Sonsuz savaşların, korkunun, büyünün ve zıt güçlerin dünyası Rivellen… Büyük savaş bittiğinden beri ise Dragon Slayer’ların tek bir düşmanı kalmıştır, o da dünyada bir tane kaldığına inanılan dişi bir ejderhadır. Kabaca hikayemiz bu ve bizim de ilk amacımız bir “Dragon Slayer” olmak. Zaten bunu oyunun hemen başlarında gerçekleştiriyoruz. Bir çeşit tarikat olan bu Dragon Slayer’ların kendilerine has özellikleri ve yetenekleri bulunuyor. Örneğin; gözleri gümüş rengi ve ölüleri görüp, iletişime geçebiliyorlar. Ayrıca ejderhaların yeteneklerine de sahipler, kısacası normal insanlardan çok daha güçlüler.
Daha maceraya başlar başlamaz kısa bir ritüel sonucu Dragon Slayer oluyor ve maceraya başlıyoruz. Yine de dediğim gibi, kısa bir ritüel. Gerçekleşene kadar diyaloglarda sürekli lafını duydum ve biraz da merak ettim, acaba nasıl bir tören olacak bu diye. Fakat ben görkemli, uzun süren bir ritüel beklerken bir büyü yapılıyor, iki saniye geçiyor ve bir bakıyorsunuz, Dragon Slayer olmuşuz!
Flames of Vengeance senaryosuna gelirsek, o da Ego Draconis’le bir bütün halinde ve onun bıraktığı yerden devam ediyor. Rivellon’un en büyük şehri Aleroth kuşatma altında ve tabii kurtarmak da bizim elimizde. Dediğim gibi senaryolar birbirini takip ediyor ve bu nedenle sıralı oynamanızı öneriyorum. Ayrıca ilk senaryoda sıfırdan bir karakter yaratıyoruz ve geliştirmesi tamamen bize ait. Flames of Vengeance’da ise diğer karakterimizle devam edebiliyoruz veya Ego Draconis bitmediyse oldukça güçlü ve bol altınlı bir karakterle oyuna başlayabiliyoruz. Senaryo beni pek de cezbetmedi. Ejder konuları falan zaten yeterince klişe ama diyalogları beğendiğimi söyleyebilirim. Oldukça renkli karakterler mevcut, diyaloglar sönük kalmıyor bu nedenle. Mizah unsuru da yerinde kullanılmış.
Basit karakter yaratma ekranı
Son dönem rol yapma oyunlarının başarılı ve ziyadesiyle detaylı karakter yaratma ekranlarından belli ki hiçbir şey alamamış The Dragon Knight Saga… Türevlerinin en işe yaramaz örneklerinde bile bu oyundan daha fazla detaya sahip karakterler yaratılabiliyor. Sonuçta bir RPG ve ister istemez insan daha detaylı, daha özgün bir karakter yaratmak istiyor. İki adet saç rengi, üç çeşit sakal, saç tipi, dört farklı da ses. Kısacası farklı bir şey yapamıyorsunuz, çünkü ne yaparsanız yapın birbirlerine benzeyecekler.
Boy seçimi yok, kalıp seçimi yok, saç tipleri, yüz tipleri çok kısıtlı. Bu konuda oyun benden eksi puan alıyor. Ego Draconis senaryosunu oynarken ayrıca bir sınıf da seçemiyorsunuz oyuna başlarken. Oyunda ilerledikçe Mage, Warrior, Priest ve Ranger arasında bir seçim yapacaksınız. Ek olarak Dragon Slayer skilleriniz de var ama onlar tamamen pasif skill konumunda bulunuyor. Çok geniş bir skill penceresi bulunmasa da oynanışta hepsi oldukça zevkli.
Priest’lerin summon yetenekleri, Mage’lerin etkili büyüleri, Warrior’ların yakın dövüş, Ranger’ların uzak dövüş ustalıkları hepsi güzel hazırlanmış. Ayrıca Dragon Slayer skillerinin de pasif olmasına rağmen karaktere etkisi büyük, burada örneğin; kilit açma yeteneği bulunuyor ve sahip değilsek oyundaki kitli kasaları, sandıkları açamıyoruz. Şahsi bir öneri, isterseniz de: Warrior ve Ranger sınıfları daha eğlenceli gözüküyor. Ayrıca skill ekranında, tüm açabileceğimiz yetenekler detaylı açıklamalarıyla hatta videolu tanıtımlarıyla bulunuyor. Böyle bir özelliği daha önce başka bir RPG oyununda görmemiştim sanırım, seçtiğiniz skillin nasıl gözüktüğünü, etkisin, kullanım şeklini kısaca sunuyor. Basit ama hoş bir detay olmuş bu da. Canımı sıkan bir nokta ise canavarların yeniden doğma süreleri oldu, çok kısa bir sürede tekrar doğup başınıza bela oluyorlar. Bu süreyi yapımcı biraz abartmış açıkçası.
Ejder oldum, uçuyorum!
Enteresan ve zevkli noktalardan biri, ejder formuna geçerek uçabilme kabiliyetimizin olması. Zevkli, fakat kısıtlı bir süre bu şekilde ilerleyebiliyoruz. Üç farklı özel zırh seti var ve hepsinin de kendine has özellikleri bulunuyor haliyle. Mining Guild Set, Orobas Set ve Annihilator Set şeklinde üçe ayrılmış bu zırhlar da. Tabii ki yüzlerce de çeşitli silah bulunuyor The Dragon Knight Saga’da. İki farklı senaryoya sahip olmasından mütevellit ciddi uzunlukta bir oynanış vaat eden oyunumuzda, savaş sistemi ise başarıyla oluşturulmuş. Karakterimiz oldukça hızlı ve atik hareket ediyor, dolayısıyla akıcı bir oynanışa sahip bu noktada. Hem göze hoş geliyor, hem oynarken sıkmıyor. Kimi zaman düşmanlarımızla karadan savaşabiliyorken, kimi zaman da ejder formu sayesinde havadan saldırabiliyoruz. Her ne kadar harikulade bir senaryoya sahip olmasa da, “Şunu getir, bununla konuş” tarzı görevlere çok rastlansa da Divinity II: The Dragon Knight Saga oynanabilirlik konusunda iyi bir iş çıkartıyor. Çabuk bitmeyen bir oyun olduğunu da hesaba katarsak sizi fazlasıyla oyalayacaktır.
Grafiksel olarak ise oyun kendisine “aşmış” dedirtemese de kesinlikle kötü de değil. Özellikle sağladığı çok çeşitli optimizasyon seçenekleri ilgi çekiciydi. Renk paleti oldukça renkli ve çeşitli. Grafiklerde ilk göze çarpan nokta zaten bolca kullanılan blur efekti oluyor. Animasyonlarda ise sıkıntılar mevcut, karakterlerin hareketleri birbirinin aynısı ve NPC’ler sürekli aynı kısır döngüyü, kısıtlı bir alan içinde tekrarlıyor. Işıklandırmalar ve özel efektler ise gerçekten muazzam gözüküyor. Grafiksel anlamdaki bir takım eksikliklerini oyun mükemmel işitsel öğelerle toparlıyor. Öyle ki menüde bir 5 dakika bekleyip müziği dinledim, müzikler gerçekten çok hoş. Keza karakter seslendirmeleri de aynı şekilde çok başarılı ve profesyonel şekilde hazırlanmış.
Son olarak Divinity II: The Dragon Knight Saga, daha önce Ego Draconis’i oynamamış olanlar için iyi bir fırsat olacaktır. Flames of Vengeance ile birlikte güzel bir paket oyun olmuş gerçekten. Uzun oynanış süresi, kaliteli ses ve müzikleri ve güzel dövüş sistemiyle iyi bir RPG oyunu arayanlar için biçilmiş kaftan. Oynanışta bir takım eksiklikler ve teknik hatalar bulunduruyor, fakat yine de güzel bir oyun diyebilirim.