Divinity: Original Sin II
Larian Studios’un en başarılı serisi olan Divinity, sadece stüdyonun değil aslında kendi tarzında en başarılı oyunların başında gelir. Açık dünyası ve sunduğu özgürlükler ile adından söz ettiren oyunlar, Divinity serisini başarılı hikaye ve ayrıntılar ile taçlanıp tarihin en iyi RPG oyunlarını arasına sokmayı başarmıştır.
Divinity: Original Sin 2 oynamak, masaüstü FRP oynamak ile birebir diyebilirim. Larian Studios’un devam oyunu olan Original Sin 2, gerçekten bir masanın etrafında arkadaşlarınız ile toplanıp FRP oynuyormuş hissini size yaşatıyor. Masa başında Dungeon Master’ınıza “Şunu yapabilir miyim?” diye sorar gibi oyunda da sorabiliyorsunuz. Original Sin 2 de iyi bir Dungeon Master gibi “Evet, yapabilirsin.” diyor. Tabi planlarınız bazen istediğiniz gibi sonuçlanmayabilir ve karakterlerinizi utanç verici bir duruma düşürebilirsiniz. Mutlak zafer ile sonuçlanabilecek kolay bir dövüş içerisindeyken, tüm takımınızı yanlışlıkla dondurup ölümlerine yol açabilirsiniz.
Bu ne kadar sinir bozucu gibi gözükse de aslında aşırı derecede eğlenceli. Bu tarz seçimler size bir veya iki hamle sonrasını değil 10 veya 15 hamle sonrasını düşünmenize zorluyor. Oyunun size sağladığı özgürlük ile de isterseniz bir kahraman, ya da en korkulan kötü adam haline gelebilirsiniz. İstediğiniz her ırk ile oynayabilirsiniz. İsterseniz iki elli kılıç kullanan ve Elflerle dalga geçmeyi seven bir Dwarf, ya da kemik toplayan bir Undead Necromancer. Bu arada oyunda Human, Dwarf, Elf, Dragonborn ve Undead olarak beş ırk bulunuyor. Ancak sadece bununla yetinmek istemiyorsanız saydığım dört ırkı Undead olarak oynayabilirsiniz.
Oyun size zaten hali hazırda sınıflar ve hikayeler sunmakta. Ama, tamamen kendinize özel bir karakter yaratabilir hikayesinin parçalarını birleştirebilirsiniz. İşte Divinity: Original Sin 2 size bu kadar geniş bir özgürlük sunmakta. Oyuna yeni başlayanlara ve RPG oyunlarına aşina olmayan oyunculara hazırda bulunan karakterlerden seçmelerini öneririm. Yine karakterinizin dış görünüşünü ve yeteneklerini ayarlayabiliyorsunuz. Ama, önemli olan görevler hazır bir şekilde geliyor. Bunlardan her biri uzun bir hikaye anlatan heyecanlı hikayelerden oluşmakta. Yan görevler de ana görevle süerkli paralel olan ve yaparken sıkılmadığınız görevlerden oluşuyor.
Önceden hazırlanmış olan bu hikayeler, yolculuğunuz boyunca tanıştığınız yan karakterleri takımınıza ekleyerek daha da eğlenceli bir hal alıyor. Özellikle oyunda herkesin dikkatini çeken Undead karakter Fane. Sarkastik diyalogları ile güldüren karakter kesinlikle maceranızda yayınınızda bulundurmanız gereken karakterlerden. Hikayenizi şekillendiren birden çok potansiyel yollar var. Bu yolda karşılaştığınız düşmanlar ile de yanınızda bulundurduğunuz üç karakter ile başa çıkabilirsiniz. Bu karakterleri ilk grubunuza alırken sizden hangi sınıf olmasını istediğinizi soruyor. Tavsiyem kendi karakterinizi ve yanınızda bulundurduklarınızı göz önüne alarak karar verin. Takımıza bir kere kabul ettiğiniz zaman bu özellikleri oyunda 20 saat harcadıktan sonra karşınıza çıkan bir ayna ile geri çevirebiliyorsunuz.
Oyunda tabi ki bazı sınırlandırmalar bulunmakta. Ama, bu limitleri bulması gerçekten çok zor. Larian oyuncunun o an ne yapmak isteyebileceğini çok başarılı bir şekilde tahmin etmiş. Zaman geçirmek için sağa sola saldırınca bile bir sınır olmadığının farkına varacaksınız. Oyunun en başında teleport özelliği kullanabilirsiniz. Bu sayede haritada bulunan çoğu engeli kısa yoldan geçebilirsiniz. Hile gibi gelen bu özelliği oyun içermekle kalmıyor, aynı zamanda oyuna başlamadan önce size kullanmanızı öneriyor.
Bu kısa yollar oyunun görevlerinin kolay olduğu anlamına gelmiyor. Larian tüm oyunlarında saç baş yolduran zorluktaki görevleri, bilmeceleri ve gizemleri sevmiştir. Original Sin 2’de de bunu görmek mümkün. Oyuna başarılı bir şekilde adapte edilen bu bilmeceler ve gizemler, hem çok başarılı hem de bol keseden ödül veren cinsten olsa d atakibi gerçekten zor. Görevlerimizi ve aldığımız küçük notları sakladığımız “The Journal” kısa bir sürede bakkal defterine dönüşüyor. Tabi bu da oyunu gerçekçi kılan ve bulunduğumuz dünya le bağlantılı bir durum.
Maceranızda karşılaştığınız NPC’lerin hepsi ile ilişki ve bağlılık durumu bulunuyor. Sizinle gerçekleştirdiği diyaloglar ve görevler ile azalabilecek ya da artabilecek olan bu durumlar, bazen size çok yardımcı olabilir ya da işinizi zora sokabilir. Bu durum kesinlikle oyuna gerçek bir dünya efekti sağlıyor ve NPC’lerin karakteriniz üzerinde korku, öfke gibi etkiler yaratabiliyor. Oyunun oynadığım ikinci veya üçüncü saatte kavgadan kurtardığım bir Elfi beni götürdüğü mağarada kabilesi ile birlikte öldürmek zorunda kaldım. Çünkü, oyuna daha yeni alışıyordum ve yanlışlıkla saldırdım diyebiliriz. Öldürdükten sonra ise bir süredir uğraştığım görevin o Elf ile ilgili olduğunu öğrendim ve görevi doğal olarak iptal etmek zorunda kaldım. Kısacası oyunda yaptığınız her hareket bir şekilde gidişatı değiştiriyor.
Original Sin 2’nin ana hikayesi ve görevi Baldur’s Gate II ile benzerlik gösteriyor. Dünya dağılmış bir vaziyette ve etraftan bazen aklına gelmeyecek iğrenç yaratıklar çıkabiliyor. Kıyı taraflarında gezinirken ceset yiyen bir yaratığa denk geldim. Tüm ekibimi katleden arkadaşı son anda kendi karakterimle öldürdüm. Ama, oyun hayatım boyunca herhalde bir varlıktan bu kadar tiksinmemişimdir. Büyünün cirit attığı Original Sin 2’de zaten asıl olay büyü diyebiliriz. Cadılar tarafından kötü amaçlar için kullanıldığı için çoğu kahramanın boynuna büyü kullanmasını engelleyen bir kelepçe takılıyor.
Aslında tipik bir fantastik hikaye gibi gelen Original Sin 2, muhteşem seslendirme ve ince ayrıntılar ile bir adım daha öne çıkıyor. Konuştuğunuz karakterin ifadelerini sözlü olarak size anlatan ve hayal gücünüzü arttıran bir seslendirmeden bahsediyorum. Bu sayede anın gerginliğini yaşayabiliyorsunuz. Yanınızda bulundurduğunuz karakterler de NPC’ler ile iletişime geçebiliyor ve sizin içinden çıkamadığınız tartışmaları bir anda tatlıya bağlayabiliyorlar. Bu yüzden başlarda bahsettiğim gibi yanınızda kimi bulunduracağınıza özen gösterin.
Original Sin 2’nin grup dinamikleri ise muhteşem bir şekilde ayarlanmış. Grubunuzdaki karakterler sadece arkadaşınız değil aynı zamanda farklı hedefleri olan rakibiniz. Bu durum co-op’da daha ön planda olabiliyor. Siz orada savaşıp üstünüz başınız için alış veriş yaparken, takımınızdan biri güçlenip size ihanet etmek için doğru zamanı bekleyebilir. Özellikle kendi arkadaşlarınız ile katıldığınız bir co-op oyunda, hayatınızda hiç bir oyunda eğlenmediğiniz kadar eğlenebilirsiniz. Dövüş sırasında birbirinizin arkasını kollamak ve zincirleme saldırılar yapmak gerçekten eğlenceli.
Oyunda bir de Game Master modu bulunmakta. Bu modda oyun size kendi oyununuzu yaratmanıza izin veriyor. Kendi maceranızı ve görevlerinizi oluştura bildiğiniz bu mod FRP grubu üyeleri için birebir. Bir oyun oluştururken kullandığınız aletler basit ve efektif. Kısa bir hikaye oluşturabilir ya da günler sürecek bir oyun hazırlayabilirsiniz. Tamamen size kalmış. PvP hayranları işin de Arena modu bulunmakta. Oyun sırasında öğrendiğiniz taktikleri rakibinize karşı kullanabilirsiniz.
Son olarak da oyunun grafiklerinden ve mekaniklerinden bahsedelim. Oyunun grafikleri başlı başına bir şaheser. Çizim tarzından renklere kadar özenle yapılmış olan grafikler, oyunu daha da ön plana çıkarıyor. Karakter animasyonları ve yetenekleri ise bir RPG oyununda görebileceğiniz en başarılı animasyonlar. Oyunun mekanikleri özellikle dövüş sırasında ortaya çıkmakta. Zaten sıra tabanlı bir oyun olduğu için rakibinizin yapabileceği hamleleri hesaba katarak bir kaç hamle sonrasını düşünmeniz gerekiyor. Çevre faktörlerinin dövüşe etkisi ise çok büyük. Yağmurlu bir havada ateş saldırılarınızın gücü düşebilir. Ancak, üzerinizde bir zehir varsa yağmur sayesinde temizlenebilir. Yerde su birikintisi varsa elektrik iletip rakiplerinizi çarpabilir, ya da alev alan bir maddeye ateşe verip rakibi yakabilirsiniz. Daha birden fazla kombinasyon bulunmakta ama bunları siz kendiniz keşfederseniz daha eğlenceli olur.
Sonuç olarak, Divinity: Original Sin 2 hayatımda oynadığım en iyi RPG oyunlarından biri olabilir. Oyuncuya sağladığı özgürlük ve sunduğu imkanlar bulunduğunuz dünyayı gerçekçi kılıp, sonuçlarını düşündüğünüz bir duruma sokuyor. Sürekli olarak genişleyen ve yaratıcılıktan ödün vermeyen bir maceraya hazır olun.