Dracula 5: The Blood Legacy
Geçtiğimiz haziran ayında çıkan ve bizleri pek fazla heyecanlandırmasa da senaryosu ile merak içinde bırakmasını başaran Dracula 4: Shadow of the Dragon’un devamı olan “The Blood Legacy” ile karanlık prensin macerası sonlanıyor. İyi mi sonlanıyor, kötü mü? Buyurun gelin bu soruyu incelememiz ile beraber cevaplayalım.
Kan mirası bir başkadır
Öncelikle belirtmekte fayda var, Dracula 5, dördüncü oyunun bıraktığı yerden başlıyor. Yani tam bir devam oyunu. Yapacağınız en büyük hata Shadow of the Dragon’u oynamadan The Blood Legacy’ye geçmek olur. Dördüncü ve beşinci oyunun diğer Dracula yapımları ile doğrudan bir bağlantısının olmadığını da belirttikten sonra konusunu kısaca hatırlatmak istiyorum.
Dördüncü oyunda Profesör Vambery’ye ait birbirinden değerli 15 adet tablo yük gemisi ile New York’taki Metropolitan Müzesi’ne doğru yola çıkarken gemi alabora olur ve profesörün tablolar da derin sulara gömülür. Herkes “gitti tablolar” derken bir tanesi Macaristan’da ortaya çıkar.
Bunun üzerine Metropolitan Müzesi, Ellen Cross’u, yani oyunun ana karakterini, tabloların peşinden gitmesi için görevlendirir. Bu arada dördüncü oyunu oynayanlar hatırlar, Ellen nadir görülen bir hastalığa muzdariptir ve maalesef hastalığı yavaşlatmak dışında tedavisi yoktur.
Macaristan’daki tablo Friedlen adındaki bir hırsız ile beraber yakalanmıştır ve Ellen, Friedlen’in tutulduğu karakola doğru yola çıkar. Tablo hakikatten gemi ile beraber batan tablolardandır ve Ellen bu tabloyu nereden bulduğunu Friedlen’e sormak ister ama Friedlen tutulduğu hücrede ölü bulunur. Ellen’in elinde kalan tek ipucu da Friedlen’in üzerinden çıkan şifreli kâğıt parçasıdır. Bu olayların ardından Ellen, rahmetli Profesör Vambery’nin Londra’daki malikanesine gider ve burada profesörün asistanı ve aynı zamanda ünlü Drakula kitaplarının yazarı Bram Stoker’ın torununun oğlu olan Adam Stoker ile tanışır. Yaptığı araştırmaların sonucunda Ellen çok ilginç ama bir o kadar da önemli olabilecek bir bilgiye rastlar. Bu bilgiye göre yük gemisi ile yola 15 değil 16 tablo çıkmıştır. Bu bilginin açığa çıkması ile beraber Ellen kendini geri dönüşü olmayan bir maceranın ortasında bulmuştur.
Bahsettiğim gibi ortada 15 değil 16 tablo vardır ve dördüncü oyun Ellen’in bu gizemli tabloyu İstanbul’da Yanek adındaki gizemli bir adamdan ele geçirdikten sonra sona eriyordu. The Blood Legacy de aynen bu noktadan devam ediyor. Olanlar hakkında özet geçen videodan sonra Ellen, İstanbul’daki boğaz manzaralı ve Arap motifleri ile süslü otel odasından ayrılıp bulduğu tablo ile New York – Metropolitan Müzesi’nin yolunu tutar.
Dördüncü oyunun odak noktası tabloda “ne olduğu” üzerineydi ve beşinci oyunun ilk bulmacasını çözdükten sonra herkesin tahmin edeceği üzere tabloda Karanlık Prensin, Vlad Tepeş’in, Drakula, resminin olduğu ortaya çıkar ve doğal olarak olaylara artık ünlü Kont da dâhil olduktan sonra oyunun yeni odak noktası bu sefer “kontun ne zaman gözükeceği” oluyor.
Anlatmak istediğim Dracula serisi klasik bir olguyu işliyor ve çorbanın içine fazla bir yenilik katmıyor ama ne olacak veya ne çıkacak diye de çok güzel merak uyandırmayı başarıyor. Zaten hikâyenin akışındaki merak olmasa senaryo namına ortada da pek fazla bir şey kalmazmış.
Dragon ve Legacy arasındaki fark
Dracula 5: The Blood Legacy tam bir devam oyunu olduğu için ister istemez selefi ile karşılaştırmak, kıyaslamak durumunda kalınıyor ve benim yapacağım karşılaştırmalar genelde olumlu yönde. Öncelikle ara videolarda (gerçi sayısı çok az) gözle görülür bir iyileşme var. Görüntü bakımından bir yenilik yok ama hiç olmazsa artık karakterlerin söyledikleri ile ağızları tutuyor. Diğer teknik detaylara ise birazdan değineceğim.
Bir başka unsur ise biraz önce bahsettiğim merak unsuru. Dördüncü oyunda olaylar bir tablo etrafında gelişiyordu ve beşinci oyunda kanlı canlı Dracula çıkıyor karşımıza. Dolayısıyla atmosferin dozu bir seviye daha yükselmiş diyebilirim. Küçük bir yenilik de oyunun sonunda var. Beşinci oyun iki son barındırıyor ve ikisiyle de gayet rahat bir şekilde bitirebilirsiniz. Mesela birinci sonla bitirirseniz ana menüden oyuna devam et dediğinizde son seçeneği yaptığınız ekrandan başlıyorsunuz ve ikinci sonu seçebiliyorsunuz.
Elbette İstanbul var yeniden. Daha önce gezdiğimiz ve Assassin’s Creed Revelations’taki ara sokakları andıran mahalle arası, Fes takan Yanek ve Karagöz ve Hacivat temaları ile süslü evi yeniden karşımıza çıkıyor. Yeni mekân olarak ise karşımıza ünlü Yerebatan Sarnıcı çıkıyor. Neyse ki sarnıçtaki görevli Arap değil ve Fes de takmıyor 🙂 Genel olarak Yerebatan Sarnıcı’nı beğendiğimi söyleyebilirim. Uçsuz bucaksız kolonlar, medusa kafaları, kasvetli ve bir o kadar da gizemli hava oyuna güzel yansıtılmış. Toparlayacak olursam beşinci oyunda ufak iyileşmeler mevcut ve dördüncü oyundan çok fazla olmasa da daha iyi (en azından cilalanmış olarak) çıkıyor karşımıza.
Bulmacalar ve Kontroller
Dördüncü oyunda karşımıza çıkan kontroller aynen muhafaza edilmiş. Etrafınıza 360 derece dönebilecek şekilde bakabiliyorsunuz. Lakin kamera bir FPS oyunu gibi hareket etmiyor.
Kamerayı hareket ettirebilmek için farenin sol tuşuna basmanız gerekiyor. Dracula 4 incelemesinde bahsettim, ilk başladığınızda az biraz bocalama olasılığınız var. Farenin sol tuşuna basarak hangi yöne dönmek istiyorsanız o yöne basılı tuttuktan sonra ekranı çeviriyorsunuz. Lakin benim önerim kamera ayarlarını ayarlar menüsünden “reversed” yani tersine yapın. Böylece kamera kontrolleri tıpkı iPad’deki (veya iphone) gibi oluyor. Şöyle düşünün, nasıl parmağınızla soldan sağ gittiğinizde ekran sağa kayıyor, oyunda da aynı mantık oluşuyor. Ayrıca oyunun kontrollerine tamamen yabancıysanız da karşınıza yeni başladığınızda kısa bir tutorial çıkıyor.
Ellen’in topladığı nesnelere ve çeşitli belgelere erişebilmek için ekranın sağ alt köşesindeki ikona tıklamanız yeterli. Böylece envanter ekranı karşımıza çıkıyor. Çanta simgesi topladığınız ve gerektiği zaman birbirleri ile birleştirip kullanabileceğiniz eşyalar. Bir eşyayı seçmek için üzerine tıklayıp envanteri kapamanız yeterli. Örneğin kapıyı açmak için anahtarı seçmeniz lazım, açıyorsunuz envanteri anahtara tıkladıktan sonra envanteri kapıyorsunuz ve anahtar ekranın sağ alt köşesindeki ikona yerleşiyor.
İkinci önemli sekme ise sağlık sekmesi. Malum, Ellen hasta ve belirli aralıklarla ilaç içmesi lazım. Bu sekmeden de gerekli hapları gerekli miktarda alabilirsiniz. Üçüncü sekme kullandığınız hapların ne kadar etkili olduğunu gösteriyor ve son sekmede de kazandığınız başarılar var.
Envanterin sağındaki sekmelerde ise önemli belgeler ve diyaloglar yer alıyor. Kalem şeklindeki sekmeden yaptıklarınıza (dördüncü oyun dahil) bakabilirken bir alt sekmede yapılacaklarınız yazıyor. En alttaki sekmeden de son konuştuğunuz diyaloglara rahatça erişebilirsiniz. Son olarak kaç puanınızın olduğunu gösteren bir kutucuk mevcut. Bu kutucuk oyuna etki etmiyor ve oyun sonunda ne kadar puan kazandığınızı gösteriyor.
Gelelim bir macera oyunu için çok önemli olan bulmacalara. Dördüncü oyundaki bulmacalar gayet kolaydı ve bir tane zor bulmaca dışında mantık sınırlarını zorlayan herhangi bir durum söz konusu değildi. The Blood Legacy de çerez bulmacalarla start alıyor (ki bunlar genelde doğru nesneyi bulup doğru yerde kullanmak) ve ilerledikçe asıl meydan okuyan puzzle tarzı bulmacalar boy gösteriyor. Puzzle tarzı bulmacalar bir önceki yapımdan biraz daha zorlayıcı. Lakin hepsi ipuçları ile beraberinde geliyor.
Örneğin bir yerde yine karşınıza üç kapı çıkıyor ve yerde doğru taşlara basarak doğru kapıyı açmanız lazım. İpucu da karşı duvarda kocaman bir şekilde yazıyor. Şahsi olarak tek zorlandığım ve anlam veremediğim bulmaca yine oyunun sonlarına doğru karşıma çıkan bir bulmacaydı. Çünkü ne mantığını kavrayabildim, ne de ipucunu bulabildim ve sonunda da bir videodan yardım alarak geçmek zorunda kaldım ki videoda izledikten sonra bile çözemedim olayı:) Uzun lafın kısası, bulmacalar için kolay ve orta seviyede gidip geliyor diyebilirim.
Ölmüş haberi yok
Grafiksel olarak The Blood Legacy, Shadow of the Dragon kadar başarılı. Bir macera oyununa göre istenilen kriterlere ulaşmış yapım. Mekân tasarımları çok hoş. Detay seviyesi de bir hayli tatmin edici ama ayrıntılara indikçe maalesef irili ufaklı hatalar göze çarpmıyor değil. Öncelikle oyunda vertical synchronization (kısaca v-sync) yok ve ekranı hızlı hareket ettirdiğimizde oluşan dalgalanmalar ve çizgiler hoş durmuyor. Ayrıca her ne kadar grafikler hoş, detay seviyesi başarılı desem de animasyon namına ortada pek bir şey yok. Önceki oyunda denizin dalgalanması ve kuşların uçması gibi ayrıntılardan bahsetmiştim ama Dracula 5 genelde kapalı mekânlarda geçtiği için bunlar bile yok. Daha da vahimi, Yanek’in evinde küllük benzeri bir vazodan çıkan duman sabit duruyordu. Yani duman bildiğiniz havada asılı kalmış. İlk bölümde tepede dönen iki pervane dışında maalesef bütün oyun 3D resimlerden oluşuyor gibi bir şey.
En can alıcı nokta ise ölmüş olduklarının farkında bile olmayan karakterler. Bu sorun dördüncü oyunda da vardı ve aynen devam ediyor. Ellen ve diğer karakterlerde mimik namına hiçbir şey yok ve sürekli düz, ölü bakışlarla aynı noktaya bakıyorlar. Heyecanlansa da, üzülse de poker face’lerini tüm karakterler çok iyi koruyor. Tamam, macera oyunlarından olağanüstü grafikler beklenmez, hiçbir zaman beklemedim de ama bir tane bile mimik eklemeyip karakterleri ezberden metin okuyormuş gibi sahneye sürmek de olmaz.
Oyunun müzikleri genel olarak başarılı. Bulunulan ortama (İstanbul’da egzotik) göre değişen melodiler oyuna renk katıyor ve atmosferi güzel tamamlıyor. Bir tek oyunun sonlarına doğru zindanımsı yerde arka planda sürekli müziğe karışan “uzaktan gelen kadın çığlıkları sesi” tek kelimeyle berbattı. Korkutucu değil, iğrençti. Neyse ki “bu şeyi” çok uzun süre dinlemek zorunda kalmıyoruz. Seslendirmeler için ise ek olarak söyleyebileceğim bir şey yok. En azından her ne kadar karakterler belli etmese de seslerinde hayat var:)
Bir Drakula serisi daha sona erer
Başlı başına ele aldığımızda Dracula 5: The Blood Legacy fena bir macera oyunu sayılmaz. Türünün en iyi örneklerinden değil ama hikâyenin akışı, göze hitap eden arka plan grafikleri, kolay ama keyif veren bulmacaları ve en önemlisi bir önceki yapım Shadow of The Dragon’a göre performansının düşmemesi olumlu etkenler. Yapımın oynanış süresi yine kısa ve iki saatte sona ulaşabilmek mümkün. Eğer macera oyunları ile aranız iyi ise ve beklentilerinizi fazla yüksek tutmazsanız benim gibi sizler de Dracula 4 ve Dracula 5 ile gayet güzel vakit geçirebilirsiniz.