Dragon’s Lair 3
Dragon’s Lair konsepti, karşımıza çıkıp çıkabilecek en ilginç fikirlerden
birisi. Bu ilginçlik, hikayenin kendisinden değil, oynanıştan ileri geliyor.
Elinize geçtiğinde siz de göreceksiniz ki, Dragon’s Lair’i oyun kılan öğeler
sadece birkaç tane. 3 boyutlu olmasına rağmen, çizgi film grafikleri ile
oluşturulmuş ve aslında hedef olarak biraz da ufak yaştaki oyuncular seçilmiş.
Bahsettiğimiz ilginç nokta ise şu; baş roldeki karakter olan Dirk the Daring’e
direkt olarak komuta etmiyoruz. Olaylar tamamen bilgisayarın kontrolünde,
ilerlemeler zıplamalar, hatta bazı dövüşler bile. Biz, sadece belirli yerlerde
devreye geliyor ve doğru zamanda doğru tuşa basarak ilerlemeye çalışıyoruz. Geri
kalan tüm işlemler, sanki yapay zeka oyunu kendi bitirmeye çalışıyormuşçasına
gelişiyor. Bu da bir yerden sonra ister istemez güzel bir fikri, monoton bir
havaya çeviriyor.
Sarı bir şey gördüm
Dragon’s Lair 3, Dirk the Daring’in yeni bir macerasını konu alıyor. Yalnız,
görkemli ve entrikalarla dolu bir hikaye beklemeyin. Daha önce de belirttiğimiz
gibi, belki de hikayenin dallanıp budaklandırılmaması, küçük yaştaki oyuncuların
düşünülmesinden dolayı olabilir. Şeytani büyücü Mordroc, Prenses Daphne’yi
kaçırıyor ve bilin bakalım onu kurtarma görevi de kime düşüyor. Aslında kime
düştüğünü tahmin etmek zor; bize mi düşüyor, yoksa bilgisayara mı?
Çift CD’den oluşan oyunun ilk CD’sini bilgisayara taktığınız zaman, göreceksiniz
ki, direkt olaya girebiliyorsunuz, yani herhangi bir yükleme işlemi ile
uğraşmıyorsunuz. Sadece başlangıçta size iki seçenek sunuluyor, “Play” modunu
seçerek, hikayenin gereken yerlerinde gerekli tuşlara basarak ilerleme şekline
başlayabilirsiniz. “Watch” modu ise, sizi işe hiç bulaştırmıyor ve çizgi film
seven birisiyseniz, aynı hikayeyi sadece izleyerek görüyorsunuz. Olaylara
müdahale etme sistemi ilk başta güzel gibi gelse de, oyun içindeki aksaklıklar
yüzünden zaman zaman çekilmez bir hal alıyor ve hikayeyi tamamlamadan kapatmak
zorunda kalıyorsunuz.
Belirli noktalara gelindiğinde, o anki duruma göre basmamız gereken 5 tuş
seçeneğimiz var. Hareket etmeniz gereken yerlerde ok tuşlarını, düşmanlara
saldırmanız gereken yerlerde de saldırı için “Space” tuşunu kullanıyoruz.
Gerçekleştireceğimiz bir aksiyonun olduğu yere gelince, gitmemiz gereken yer ya
da saldıracağımız düşman sarı renkte parlıyor. Şöyle ki, atlamamız gereken yer
önümüzdeyse ileri, kaçmamız ya da çekilmemiz gereken kısımlar sağ-sol tarafta
parlıyorsa, o zaman da yerine göre sağ ya da sol tuşlara basmamız gerekiyor.
Tabii, bunu yaparken zamanlama da önemli, eğer doğru zamanda doğru aksiyonu
yapamazsak, ölüyor ve aynı tuzak ya da düşman ile tekrar uğraşmamız gerekiyor.
Üstelik bazen, uzun bir zaman dilimi sonucunda geçtiğimiz tuzakların arkasından,
yanlış bir tuşa bastığımız zaman, bizi ta o kısmın en başına yolluyor ve tekrar
uğraşmaya başlayarak zamandan kaybetmiş oluyoruz. Bir diğer handikap ise, bazı
ara demoları geçemiyor oluşunuz. Bir yerde paso takılıp, tekrar tekrar aynı
demoyu izlemek hiç eğlenceli değil.
Sarı renkte parlama olayı, bazı yerlerde canımızı çok sıkıyor. Örneğin, bir
platform sarı renkte gösterilmeye başlanıyor ve amacımız da oraya atlamak.
Kamera onu öyle bir yerde gösteriyor ki, solda mı ya da yukarıda mı olduğunu
anlayamıyoruz. Hatta bazen, kesin yukarı tuşu ile geçebileceğinizi düşündüğünüz
yerin aslında sol tuş ile geçildiğini görünce, mantıksız bir durum ortaya
çıkıyor. Objeler daha anlaşılır yerlerde belli edilebilir, ya da buna göre
kamera daha dikkatli biçimde ayarlanabilirdi. En büyük sorun ise, bazen doğru
bastığınız tuşların algılanamaması ve durduk yere başarısız olmanız. Görünüşe
bakılırsa, oyun için mantığına ve oynanışına pek dikkatli yaklaşılmamış.
Koş Dirk Koş!
Grafikler, çizgi film-vari görüntülerden oluşmasına rağmen, 3 boyutlu. Yer yer
bazı bulanıklıklar göze çarpsa da, temiz grafikler var ve çizgi film
görüntüleriyle uyumlu gözüküyorlar. En komik ve komik olduğu kadar da sıkıcı
bulduğum yanlardan birisi de sesler. Oyun içi sesleri kaliteli değiller,
özellikle Dirk’ün ölürken ya da panik halinde çıkarttığı sesler ve oyun
sırasında bizi yönlendirmeye çalışan bayanın konuşması kulak tırmalayıcı ve
hatta komik oluyor. Aslında o bayanın seslendirmesinin bilerek öyle
oluşturulduğunu düşünüyoruz ama keşke öyle olmasaymış, çünkü bayağı antipatik
duruyor. Dragon’s Lair 3’ü, ister tam ekran oynayabilir, istersek Windows
içerisinde, ekran boyutunu kendimiz ayarlayarak da oynayabiliriz. Müzikler ise
fena sayılmaz, aksiyon olan yerlerde senfonik müzikler giriyor.
Dragon’s Lair 3’te, oyun namına geçireceğimiz vakitler maalesef sınırlı.
Genelde, en can alıcı yerleri bilgisayar kendisi geçiyor, hatta bazı yerlerde
sanki gerçek oyuncuymuş gibi darbeler falan alıyor ya da kapının kapalı olduğunu
görüp başka yollar arıyor. Bu olaylar bile çok yapmacık geliyor ve hiçbir
özellik ifade etmiyor. Ufak dostlarımız bile, sadece izlemek için Dragon’s Lair
3’ün başına geçseler, sıkılma olasılıkları bayağı yüksek olacaktır. İlerledikçe
karşımıza değişik level’lar ve boss’lar da çıkacak, tabii bu ilerlemek için ne
kadar tahammül gösterdiğinize bağlı. Eğer bu sabra sahipseniz, Dragon’s Lair 3
zaten sizi hiç zorlamayacak. Ufak oyun severler için alıp bir köşede
saklanabilecek, hatta sıkılarak da olsa bir kere denenebilecek bir eser ama
sonra bir daha ne zaman yüzüne bakılır, bilinmez.