Makale

Dünden yarına oyunlar

Eskinin bir odaya toplanıp doyasıya eğlendiğimiz partilerinin yerini bugünlerde online partiler aldı. Herşey bir yana bunun bizi doyasıya eğlendirdiği de bir gerçek. Ama dünden bugüne baktığımızda bizi umutlandıran gelişmeler, bugünden yarına bizlere neler vadediyor; makalemizin konusu da bu…

Herhalde bu nesilde oyuncuları en çok ilgilendiren meselelerin başında gelen, günümüzün oyun dünyasındaki yükselen trendi de konsol ve oyun satışları ile bu oyunlar ile konsolları değerlendiren istatistikler ve yorumlar olsa gerek. Forumlar ve oyun siteleri hiç olmadığı kadar ilgi görüyor. Özellikle forumlardaki tartışmaların en fazla rağbet görenleri de bunlarla ilgili konulardır.

Eskiden bir oyunun çıkışından en fazla bir kaç ay önce haberdar olur, o kısa sürede de keyifli muhabbetlerin süslediği beklentilerimiz pek fazla eleştiri görmeden kısa sürede oyunların çıkışı ile mutlu sonla biterdi. Ama şimdi 3-4 yıl öncesinden duyurulan oyunlara yapılan eleştiriler, beklentilerimizi kısa süre içinde kabusa dönüştürebiliyor.

Çoğumuzun bu nesle grafikleri nedeni ile yakıştıramadığımız konsolu Wii ise tüm bu yaşananların dışında kalmayı başararak, mükemmel bir satış başarısına da imza atmış durumda. El konsolu olan DS ile zaten ayrı bir efsane çoktan ortaya çıktı. Çoğu oyunu bir yıl gibi kısa sürede geliştirildiğinden (bu süre DS oyunlarında aylar ile ölçülüyor) kimse beklemenin büyük eziyeti altında ezilmiyor.

Şu anki hali ile geliştirme maliyetlerinin düşük olması bir tarafa, geliştirme sürelerinin az olması da oyuncular yanında yapımcı stüdyoların da işlerinin kolaylaştırıyor. Bu kısa zaman dilimleri içinde daha çok oyun yapmanın yanında eforlarını grafik ve fizik motoru gibi teknik meseleler yerine oyun içeriklerine harcama şansına da sahip oluyorlar. Belki de bu oyunların bu kadar çok satmasının temel nedenlerinden birisi de budur. Tabii buna daha düşük maliyetin getirdiği oyunların ucuz ve rekabetçi fiyatlarını da eklemek lazım.
PS3 ve 360’ın kendilerini Wii’den ayrı bir kategoriye sokmalarının nedenlerinden birisi de bu olsa gerek. Oysa bir önceki nesle baktığınızda teknik kapasiteleri ve konsol ile birlikte sundukları arasında pek fazla fark olmayan konsollar kendilerini aynı kategoride değerlendiriyor ve birbirlerine tam bir rakip olarak bakabiliyordu. Bu durum çok benzer olmasa da iki nesil önceki konsollarda da böyleydi. Gerçi gerek Nintendo 64, gerekse Wii’de olsun, Nintendo’nun hep kendini bu tablonun dışında bir yere konumlamdırma çabası da gözden kaçmaz.

Tüm bunlara rağmen oyun noktasında bizlerin hep doyurulduğu, kaliteli yapımlarla yenilikçi içeriğe her daim erişebildiğimiz de ayrı bir gerçek, ama bundan sonra her şey olduğu gibi devam edebilecek mi? Çok temel olduğu gibi, can alıcı bir soru aynı zamanda. Her şeyden önce oyunların gelişimi, yeni türlerin oyun dünyasına kazandırılması, türlerin iç içe geçmesi bence bakmamız gereken ilk yer.

Çocukluğumdan çok iyi hatırlarım, özellikle babam her bayramda “Nerede o eski bayramlar diye…” hayıflanıp dururdu. Oyunlarla ilk tanıştığım 80’li yılların ortasından bugüne ben de şimdi “Nerede o eski oyunlar” diyecek konuma geldim. Tabii o text advanture’ların yaşandığı dönemlerden bahsetmiyorum, grafik olarak şimdiki oyunların yanından geçemese de içerik olarak bayağı bir dolu olan ve hayal etmek için size bayağı bir alan bırakan oyunların olduğu 90’lı yılların ikinci yarısından bahsediyorum. Gerçi 2000’li yılların ilk yarısı da her açıdan güzel geçti diyebileceğim bir dönem.



En azından şimdiki kadar FPS yoktu konsollarda, bu tip oyunlar için PC hep gözdeydi o zamanlar. Bizler daha çok platform ve advanture öğelerinin ön plana çıktığı oyunlarla haşır neşirdik. En fazla Tomb Raider gibi TPS tarzı aksiyon-macera karışımı oyunlarla zaman geçiriyorduk. Bir MGS’de stealth-action ögesi ortaya çıktığından, herkes büyük keyifle oyunu oynayabiliyor, deneyimlerini de ağzı açık halde bekleyen arkadaşlarına keyifle aktarıyordu. Açıkçası bu keyfi şimdiki oyunlardan aldığımı söyleyemem.
Şu anda en gözde oyun türü FPS, genellikle zekâdan yoksun, vur-kır-parçala-ilerle şeklinde oyunlar olarak görünüyor. Bu konu ile ilgili herhangi ciddi bir araştırma okumamış olmama rağmen, türün meraklısı kişilerin yaş ortalamasının da eskiye nazaran daha düşük olduğunu düşünüyorum. Bilmiyorum burada piyasayı şekillendiren yapımcı şirketler mi, yoksa oyuncuların zevkleri mi? Her iki şekilde de oyun kalitesinin düştüğü bir gerçek. Çok severek oynadığım bir GTA San Anreas’ın yapım kalitesini bir GTA 4’te görememek belki de bundan kaynaklanıyordur veya ICO gibi bir oyunun çıkamamasını…

Tüm bu kalitesizliğe rağmen özellikle “benim babam, senin babanı döver” tarzındaki kavgaların yaşandığı forumlar ise hiç olmadığı kadar gözde durumdalar. İşin en acı tarafı, geleceğin oyun sektörünün gidişatını bu oyuncular belirleyecek.

İşte bu noktadan bir sonraki nesle bakınca ortada oyuncu profili olarak pek gelecek vadetmeyen bir tablo var ve bence sorun bununla da bitmeyecek gibi… Önceki yazılarımda konu ile ilgili tespitlerimi yapmıştım, konunun gidişatının daha iyi anlaşılabilmesi açısından bu meselelere tekrar değinmekte büyük fayda var.

Malumunuz oyun sektöründe son 3-4 yıldır donanım anlamında büyük bir durgunluk var. Bu durgunluktan kastım oyun donanımlarındaki gelişim ivmesinin en düşük düzeyde seyretmesi. Son üç nesildir kendini ona katlayan gelişim süreci acaba bundan sonraki nesilde gerçekleşebilecek mi? Size bir örnekle açıklayayım…

Playstation – 33 mhz

Playstation 2 – 330 mhz

Playstation 3 – 3.2 ghz

Bu durumda Playstation 4, 30 ghz hızında mı olmalı? Şu anda işlemci hızlarının gelişimi durmuş durumda. Piyasada uygun fiyata bulabileceğiniz en iyi işlemciler 3 Ghz hızlarında, bunun üstündeki hızlar overclock ile elde edilebiliyor genellikle. İşlemci üreten firmalar da Ghz artışı yerine çekirdek sayısını ve işlemci mimarisini değiştirmeyi daha uygun görüyor. Bunun temel sebebi silikon temelli işlemcilerde 4 Ghz üstünün pek mümkün olmadığı, mümkün olduğu durumlarda da ekonomik olmadığı gibi bir gerçek.

Peki sonraki nesil işlemcilerin en temel özelliği ne olacak? Büyük ihtimalle çok çekirdekli ve daha efektif çalışan aşağı yukarı aynı hızlarda işlemciler… Bu tarz mimari, şu an var olan teknik yapının ilerisinde imkanlar sunabilecek mi? Bu soruya cevabım hem evet, hem de hayır olacaktır. Niye böyle bir cevap veriyorum beraber bakalım.

Yazının başında belirttiğim üzere bu nesilde en fazla kar marjı olan konsol Wii. Sebeplerini de gerekçeleri ile ortaya koyduğumu düşünüyorum. Bu nesilde çok çekirdekli mimarilere oyun geliştirmenin ne kadar zor olduğunu hepimiz biliyoruz. Çünkü hazırlanan programlar her çekirdek veya SPU’nun ayrı ayrı aynı anda çalışabilmesi için maharetli bir şekilde yazılmak zorundaydı. Bunu uzun geliştirme süreci yaşanan oyunlarda hep beraber gördük. Maliyeti yanında zaman dezavantajı, oyuncular tarafından memnuniyetsizlikle karşılanmakla beraber, yapımcılar tarafından da pek tercih edilmiyor.

Bu noktadan geleceğe baktığımızda bizleri neler bekliyor. Çok çekirdekli işlemcilerle donatılmış konsollara yapılacak oyunların geliştirme süreçleri ve maliyetleri inanılmaz şekilde uzun ve çok pahalı olacak. O nesle yakışır bir oyunun geliştirme süreci en azından 4-5 yıllık bir süreci kapsayacak. Bunun böyle olacağını görmemek imkansız.

İşte tüm sorunlar bu noktada başlıyor. Bir defa küçük stüdyoların hiç birisi bu zaman ve maliyeti kaldıracak güçte değil, olması da beklenemez. Pasta, yine büyük firmalar arasında bölüşülecektir. Nihayetinde tüm küçük firmalar, büyük firmaların bünyesine girecek ya da kapanacaktır. Piyasada iki elin parmaklarını geçemeyecek sayıda yapımcı firmanın kalacağı günleri göreceğimizi düşünüyorum.

Eğer bu gerçekleşirse özgün ve yenilikçi yapımlar yerine sadece para kazanmaya odaklı yapımlardan başka geriye bir şey kalmayacaktır. Küçük stüdyolara ait özgün oyunları belki de asla göremeyeceğiz bundan sonraki nesilde. Her şey bir tarafa, büyük yapımcılar da kârlılık oranlarına göre değerlendirdikleri yapımlarını riske atma cesareti gösteremeyecektir. Yani ne yeni türler görebileceğiz, ne de özgün oyunlar. FPS patlamasının olacağını söylemek en mantıklısı olacaktır. Oyuncuları da şiddet ve üstü parlatılmış sığ içerikle tavlamaya çalışacaktır yapımcılar… Açıkçası buradan bakınca pek parlak bir tablo bizleri beklemiyor.

Bu nesilde benim en negatif değerlendirdiğim konsol üreticisi firma da bu yüzden Microsoft’tur. Çünkü gelecekte biz oyuncuları bekleyen bu tür tehlikelerin üstüne gerek satış politikası olsun, gerekse rekabet politikası olsun; hep bu tehlikeli yaklaşımın ve gelişmelerin tuzu biberi olmuştur.

Küçük yapımcı stüdyoları desteklemek yerine bu nesilde önemli stüdyoların kapısına kilit vurdu Microsoft, örnek Ensemble… Bungie gibi bir firma bile bu politikalar yüzünden yolunu Microsoft ile ayırdı. Oyunlardan elde ettiği kârları, küçük stüdyoları desteklemek, yeni stüdyolar açıp, genç insanlarla çalışmak yerine, hazır büyük markaları bünyesine katmak için harcadı. Sırf bir GTA oyununu kendi konsolu ile beraber sunabilmek için 125 milyon doları Rockstar’a vermek yerine 10 tane yeni stüdyo açıp yenilikçi oyunları destekleyebilirdi.

Bunların arasından 2-3 tane yeni IP’nin oyun dünyasına kazandırılacağı ümidini hep beraber taşıyabilirdik. Ama olmadı, olanlar GTA ile de sınırlı kalmadı. MGS’ler, Final Fantasy’ler, Devil My Cry’lar, Ace Combat’lar hep bu politika sonucunda maliyetli bir şekilde multiplatform oldu. Her ne kadar multiplatform oyunlar, temelinde hayırlı bir iş görmüş olsa da gelebilecek yeni ve özgün yapımların önü kesilmiş oldu.

Bu yorumlardan sonra burada katı bir Microsoft düşmanlığı yaptığım sonucu da çıkarılmasın. Nihayetinde yaşananlar bu nesil ile bundan sonraki neslin gidişatında önemli rol oynayacak olaylar. Ve düşündüğüm gibi olursa, yaşanacak tüm olaylar bizlerin aleyhine gelişecektir. Tüm bunları alt alta koyunca, kaliteli ve içeriği bol olan oyunları daha az göreceğimiz gibi özgün oyunları da oynayamayacağız.

Üstelik her yeni oyun için çok uzun bir süre beklemek zorunda kalacak gibiyiz. Ve belki de oyun sektörünün en büyük analistlerinden biri olan Michael Patcher’ın ifade ettiği üzere bu nesil, oyun konsollarının son nesli de olabilir.

İki nesil önce piyasada baskın iki marka vardı; Sony ve Nintendo, sonraki nesilde bunların arasına Sega ve Microsoft’ta katıldı. Dört farklı konsolu kaldıramayan piyasa, şartlar gereği Sega’nın donanım işinden çekilmesi ile sonuçlandı. Önceki nesillerde yüz milyon barajını geçen konsolların yerini, elli milyon barajına takılma korkusu ile devam eden konsollar aldı.

Acaba bu piyasa üç konsolu kaldıracak güçte değil mi, bir sonraki nesilde bu konsollardan birisi acaba yukarıda saydığım nedenlerden dolayı, konsol piyasasından süpriz bir şekilde çekilecek mi, yoksa yeni bir markanın daha oyun konsolu işine girip kendisi ile beraber bir konsol markasının sonu ile sonuçlanacak bir devir mi olacak? Hep beraber göreceğiz, ama ben her iki durumda da sonraki neslin iyi olacağına dair ümitler taşımıyorum.

Bir sonraki makalede görüşmek üzere…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu