Dungeon Siege II
İnternet kültürünün iyice yaygınlaştığı, oyunların iyiden iyiye hıza ve
aksiyona dayalı olmaya başladığı şu zamanlarda fantastik rol yapma oyunlarına (FRP)
ilgi oldukça azalmaya başladı. Günümüzün seri silah çekerek, hızlı nişan alan ve
aksiyon içermeyen oyundan köşe bucak kaçan oyuncu kesimi için hiç cazip gelmeyen
FRP oyunları da bu kitleye uyum sağlama çabasına gitmek zorunda kaldılar.
Günlerimizi, haftalarımızı, hatta aylarımızı verdiğimiz, bitirebilmek için aynı
yolları defalarca katettiğimiz, aynı karakterle defalarca konuşup ne demek
istediğini daha iyi anlamaya çalıştığımız oyunların yerlerinde yeller eserken,
şimdi başlanıldığı gibi bir kalemde bitirilesi oyunlar piyasayı alıp götürmüş
durumda.
Hal böyle olunca FRP’den aksiyona ve hack’n slash adını verdiğimiz, önüne çıkanı
öldür oyunlarına yönelen yapımcılar, içine bir iki FRP öğesi serpiştirerek pek
çok aksiyon yapımını insanlara kabul ettirdiler. Öyle ki; Diablo gibi, “FRP mi?
Hack’n Slash mi?” hâlâ tartışılan, ama 6 yıla yakın süredir aralıksız oynanılan
bir yapımın rağbet görmesinin ana nedeni de bu aksiyon bolluğu olsa gerek.
Hack’n Slash türünde yeni bir isim
Kendini bir tür olarak artık benimsetmiş FRP – aksiyon karışımı oyunlar, pek çok
örnek ile piyasaya sürüldü. Diablo, Nox, Divine Divinity, Neverwinter Nights ve
tabii ki Microsoft imzalı Dungeon Siege. Tüm bu oyunların ana yapıları hemen
hemen birbirinin aynı olmasına rağmen bazı ayrıntılar bakımından Dungeon Siege
rakiplerinden ayrılıyordu. Aslında her oyundan biraz tat barındıran bu yapım, üç
boyutlu olmasının yanında dönemin iyi grafikli oyunları arasında yer alıyordu.
Büyü efektlerinin ve savaşların göze çok hoş gelmesinin yanında, düşmana atılan
her ok saplanıp kalıyor ve bu tip ayrıntılar oyunun albenisini arttırıyordu.
Aynı zamanda rahatça anlaşılan ve çok kolay olan arabirimi ile savaşlar tek
tıklama ile yapılabiliyor, grup savaşları kolayca kontrol edilebiliyordu.
Elbette oyun içinde yüklemelerin neredeyse hiç olmaması oynanabilirliğin de
tavana vurmasına neden olmuştu.
Sonuçta, Microsoft’un kanatları altındaki Gas Powered Games tarafından piyasaya
damgasını vuran ve çıktığı yıl pek çok oyun dergisinden ödül alarak başarısını
katmerleyen Dungeon Siege, gerçekten çok tutuldu. Çok beğenilen her oyun gibi
Dungeon Siege’in de ikinci versiyonu için söylentiler almış başını gitmişti ki,
bu sefer bir ek paket ile bizleri o atmosfere geri yolladı. Dungeon Siege:
Legends of Aranna isimli ek paket, orijinali ile aynı oynanışı sununca ve
beklenilen yenilikleri getiremeyince, sadece oyunun çok ciddi fanları tarafından
tutuldu ve beklenen ilgiyi göremedi.
Fakat bu ek paketin sadece oyuncuları oyalamak için yapıldığı, o dönemlerde
gizliden gizliye devam eden, yapımcıların ikinci versiyonun hazırlığı içinde
oldukları haberleri ile kanıtlandı. Yeni oyun, ilkine göre daha hareketli, daha
heyecanlı ve göze daha güzel gelen grafiklerle süslü olacaktı. Sadece bu kadar
gelişim bile beklenilen oyuncu kitlesine ulaşmaya yetecekken Gas Powered Games
beklenenden daha fazlasını sunmak için elinden geleni yaptı ve ağustos ayı
içerisinde merakla beklenen oyunu Dungeon Siege 2’yi biz oyun severlerin
beğenisine sundu.
Nihayet oynanmayı hak edecek bir oyun
Hepinizin bildiği gibi şu sıcak yaz aylarında oyun piyasası ciddi bir kuraklığa
girer. Piyasaya zar zor çıkan ve sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen bu
oyunlar ise nazire yaparcasına kötü ve kalitesiz olurlar. Ancak bu kurak mevsim
bittikten sonra ise ardı ardına birbirinden güzel yapımlar piyasaya sunulmaya
başlar. İşte Dungeon Siege 2 de bu kurak mevsimi bitirip yeni bir oyun sezonunu
açacak güzel oyunlardan biri.
Dört CD’den oluşan Dungeon Siege 2, kurulumun ardından güzel bir demo ile
açılışı yapıyor. Her FRP oyununda olduğu gibi, işe karakter seçimi ile
başlıyoruz. Oyun içinde birkaç savaşçıdan oluşan grup halinde dolaşacak olmamıza
rağmen ana karakterimiz belirlerken oyun stilimize dikkat etmemiz gerekiyor.
Eğer kılıç kalkan ile direkt düşmana saldırmayı seven veya tam tersi bir oyun
stili benimseyecekseniz; tam ona uygun olan ırkı seçmek gerekiyor. Oyunda
seçebileceğimiz ırklar; insan, elf, yarı-dev ve dryad.
Seç beğen al
İnsanlar, oyunun en standart karakterleri. Hem yakın dövüş savaşçısı, hem uzak mesafeli okçu, hem de büyücülük konusunda bir iki yeteneğe sahip olabiliyorlar. Bu ırkı seçmemiz halinde “hepsinden biraz” mantığı ile oynamamız mümkün. |
|
Elfler, özellikle büyü konusunda yetenekliler. Oyunun en güçsüz savunmasına, fakat en yüksek zarar veren büyü gücüne sahipler. Her grubun olmazsa olması büyücüler, bu ırktan seçilirlerse; hem yüksek manadan istifade ederler, hem de büyülerde daha çabuk uzmanlaşırlar. |
|
Yarı-devler, oyunun en güçlü karakterleri. Ellerinde kılıç kalkan hemen düşmanın arasında dalmaya çalışan oyuncular için birebir. Bu tip oyunlarda tank ismi verilen ve düşmanla yakın temasta olan karakterlerin bu ırkı tercih etmesi muhtemel. |
|
Dryad ırkı ise, okçuluk ve doğa büyüleri konusunda uzmanlar. Çok dayanıklı olmayan vücutlarına rağmen, uzak mesafeli silahları oldukça verimli kullandıklarından, hücum anlamında son derece güçlüler. Aynı zamanda büyü konusunda da elfler kadar olmasa da iyi sayılırlar. |
Dungeon Siege 2 yapısı gereği karakterin ırkı ne olursa olsun sizin oynama
yapınıza göre şekillenen bir oyun. Yani siz yarı-devi seçtiniz zaman büyü
yapamayacaksınız diye bir şart yok. İsterseniz grubunuzun en güçlü ve büyü
konusunda en uzman olan karakterini yarı dev gibi savaşçı olmak için yaratılmış
ırktan oluşturabilirsiniz. Çünkü oyun içinde silah olarak veya büyü olarak en
çok neyi kullanırsanız, karakteriniz de o konuda uzmanlaşıyor. Elinden oku eksik
etmeyen bir savaşçı ya da büyücü ırkı ne olursa olsun ok konusunda uzmanlaşıyor.
Ancak dikkat etmek gereken bir nokta var. Eğer grubu birbirini tamamlayan yapıda
oluşturacaksanız; her güçten biraz kullanan karakterler yerine, kendi dalında
uzmanlaşmış karakterler yaratmanız daha mantıklı. Ancak böylece grup üyeleri
maksimum vuruş gücüne ulaşabiliyorlar.
Tepetaklak savaşa giriş
Karakterimizin türünü, cinsini ve görünüşünü belirledikten sonra artık müthiş
maceramıza başlayabiliriz. İzlediğimiz iki güzel videonun ardından kendimizi bir
anda savaşın ortasında buluyoruz. Oyuna başladığımız ana karakterimiz bir paralı
asker ve daha neyin ne olduğunu bilmeden, eline tutuşturulmuş bir kılıç ve
yanına verilmiş bir silah arkadaşı ile yola koyulması gerekiyor. Bu ilk bölüm
aslında oyunun kontrollerine ve yenilenen sistemine alıştırma mahiyetine
yapılmış. Bizler de kontrolü elimize geçirince ilk olarak yakın dövüş, uzak
mesafe atışları ve büyü kullanmayı öğrendikten sonra düşmanlarla karşılaşmaya
başlıyoruz.
Bir iki savaş taliminin ardından savaşa iyice kendimizi kaptırmışken araya giren
bir video ile şaşırıyoruz. Bunca yolu boşuna geldiğimizi ve farkında olmadan
kötülük adına hizmet ettiğimiz öğreniyoruz. Paralı asker olarak hizmet ettiğimiz
komutanımız, sahibine müthiş güçler bahşeden kılıcı ile dünyayı karanlık çağa
geri götürmeye uğraşıyor ve dünya için müthiş bir tehlike teşkil ediyor. Video
bittiği anda kendimiz bir zindanda, elfler tarafından tutsak edilmiş vaziyette
buluyoruz. Son derece umutsuz görülen bu sahneden nedenini henüz bilemediğimiz
bir sebepten dolayı bize iyi davranan bir elf sayesinde, geçici süre için
serbest bırakılıyoruz. Elflerin güvenini kazanmak için onlar adına birkaç görev
yapmalı ve elimizden geldiğince yardım etmeliyiz. Bu görevlerin ardından ise
dalgaların bizi sürüklediği yöne doğru maceramız devam edecek.
Zindan macerasında zindana düşmek
Nihayet özgür bir biçimde elf köyünde dolaşmaya başladığımızda oyunun
yeniliklerini gözlemleme ihtiyacı duyuyoruz. Bir kere oyunun arabirimi ilk
versiyona göre baştan aşağı değiştirilmiş. Savaşlar, görevler ve hikâye daha
kapsamlı olduğundan menü içerikleri ve seçenekler iyice artmış. Genel oynanış
tamamıyla ilk oyunla aynı, ama asıl hikâyenin yanında pek çok yan görev de
eklenmiş. Dolayısıyla yaklaşık 5-6 saatte bitecek ilk bölüm, tüm yan görevleri
yapmak istemeniz durumunda 10 saati geçecek bir oyun süresine kavuşmuş. Bu da
oyun kıtlığı çeken bizlerin en çok isteyeceği şey zaten.
İç menülere girdiğimizde günlüğümüzün ve dolayısıyla görevleri yaparken bize
yardımcı olacak notların (Quest Log) ilk oyuna göre çok daha açık yazıldığını
görüyoruz. Böylece oyun içinde hiçbir görevi bulmakta zorluk çekmiyoruz.
Arabirimi biraz incelersek; sol üst köşede karakter portrelerinin olduğu bölüm
ilk oyundaki gibi silah seçeneklerini sağlıyor, ama bu sefer işler biraz daha
kapsamlı. Hemen portrenin yanında silah seçeneğimiz var. Bbunun yanında ise 4
taneye kadar büyü seçenekleri bulunuyor. Savaşın yapısına göre buraya
dizeceğimiz büyülerden istediğimiz birine geçerek dövüşmeye devam ediyoruz.
Buradaki büyü sıralamasını da elbette her karakterde bulunan büyü kitabı ile
düzenliyoruz. Büyü kitabında ise üç farklı seçenek mevcut. Normal büyüler,
otomatik büyüler ve rezerv büyüleri. Normal büyü kısmına koyduklarımız karakter
portresinin yanında bulunuyor. Otomatik büyüler ise; oyun içinde bizim
müdahalemize ihtiyaç duymadan karakterlerin otomatik olarak yaptıkları büyüler.
Söz gelimi iyileştirme büyülerini buraya koyarsak, gücü biten karaktere otomatik
iyileştirme büyüsü yapılıyor.
Ne olacağına karar ver
Karakterlerin seviye atlamalarının ardından kazandıkları yetenek puanlarını
dağıtmamız gereken bir yetenek ağaçları var. Bu ağaçlar kendi aralarında, Melee
(Yakın dövüş), Ranged (Uzak mesafe), Combat Spell (Savaş büyüleri) ve Nature
Spell (Doğa büyüleri) olmak üzere dört sınıfa ayrılmış durumdalar. Karakterimizi
en çok hangi silah ile kullanıyor isek, o yetenek ağacına göre puan dağıtmamız
gerekiyor. Bir kere puan dağıtmaya başladık mı, hep o yönde devam etmemiz daha
mantıklı oluyor.
Mesela karakterimiz baltası ile düşmana saldırıyor ise, bir süre sonra melee
dalında seviye atlıyor ve yetenek ağacının ilgili kısmına puan vermemiz
gerekiyor. Eğer iki konuda birden uzman karakter yaratmak istiyorsanız,
savaşlarda düzenli olarak stil değiştirmeli her iki konuda da seviye atlamasını
sağlamalısınız. Yine de hep söylediğim gibi karakterinizi nasıl oluşturacağınızı
daha oyuna başlamadan evvel karar vermeniz ve hep o doğrultuda gitmeniz en
mantıklısı. Yoksa oyunun yarısında diğer kabiliyete geçmek isterseniz çok geç
olabilir.
Özel gücüm olmadan asla
Gelelim bu dağıttığımız kabiliyetlerin savaş stratejimize ne kadar etki
ettiğine. Karakterlerimiz seviye atladıkça puanları dağıttık ve belli bir güce
ulaştık diyelim. Bu sefer verdiğimiz yetenek puanlarının sıralamasına göre tek
sefer kullanıma mahsus bazı özel güçler kazanıyoruz. Bu özel güçler, karakter
portrelerinin yanında, altta bulunuyor ve her birinin farklı vuruş gücü var.
Mesela okçuyu kontrol ediyorsak, tek vuruşta düşmanı öldürecek kadar etkili bir
özel güç sahibi olabiliyoruz. Kazandığımız bu özel güçleri sadece bir defaya
mahsus kullanabiliyoruz ve tekrar kullanabilmek için şarj olmaları gerekiyor.
Şarj tamamlanıp, özel gücü aktif ettiğimiz anda normal vuruşumuzun yaklaşık 10
katı kadar darbe indiriyoruz düşmana. Özellikle normalden daha güçlü
yaratıklarda ve bölüm sonu patronlarında kullanmamız gerek bu özel güçleri şarj
etmemiz ise çok basit. Normal savaşlarda gruptaki karakterler düşmana her
vuruşlarında bu kabiliyetler şarj oluyor. Yaklaşık 20 yaratık öldürdükten sonra
her güç şarj edilmiş hale geliyor. Bu güçleri şarj etmenin bir başka yolu da
haritaların kuytu köşelerinde bulunan savaş ikonlarına vurmak. Böylece tek
seferde özel gücümüzü şarj ediyoruz.
Büyülerin kadar konuş
Dungeon Siege 2’nin ilerleyişi ilk oyundan tamamıyla farksız. Karşımıza çıkan
yaratıkları öldürüyor, üzerlerinden çıkanları topluyor, kaliteli olanları giyip,
yükte hafif pahada ağır olanları satıp, yeni kıyafetler alıyoruz. Savaş sistemi
de tıpkı ilk oyunda olduğu gibi. Yanımızdaki askerler kendi kendilerine
savaşırken bizler de düşmanlara balıklama dalıyoruz. Yine de savaş sistemi
eskisinden daha iyi duruyor. Hatta kimi yerlerde grup sistemine dayalı devasa
multiplayer oyunlarında olduğu gibi savaş sahnelerini yaşamak mümkün.
Büyüler daha önce de bahsettiğim gibi iki kısma ayrılıyor. Savaş büyüleri ve
doğa büyüleri. Savaş büyüleri hepimizin bildiği ateş ve elektrik güçlerinden
oluşuyor. Genelde sadece düşmana zarar vermek üzerine kurulu olan bu büyüler
gerçekten yüksek hasar güçleri sunuyorlar. Doğa büyüleri ise daha çok savunmaya
ve yaratık ışınlamaya (summon) yönelik. Karakterleri iyileştiren, düşmanları
dondurup yavaşlatan ve yanımızda bizimle savaşacak olan yaratıkları ışınlayan
büyücüler doğa gücünden faydalanıyor.
Büyücülerin ne amaçla kullanılacağı tamamıyla size kalmış, ancak başarılı bir
grubun 4 farklı meslek grubunu içermesi gerekli. Bir kişi düşmana korkusuzca
dalarken bir okçu onu korur, savaş büyücüsü düşmanı alaşağı ederken doğa
büyücüsü de güçleri azalanları iyileştirirse oyunu kolayca bitirmek mümkün
oluyor.
Dungeon Siege denilince neden herkesin aklına eşek gelir?
İlk Dungeon Siege oyununda eşya taşımak için yanımıza bir eşek alırdık. Eşyaları
eşeğe teslim eder ve onu güvenli bir yerde bırakıp savaşa girerdik. Bu sefer ise
eşek ya da başka bir hayvanı grubumuza dahil ettiğimizde sadece taşımacılık
yapmıyor, tam tersine düşmana gözü pek bir şekilde saldırıyor. Herhangi bir
giysiye ya da silaha gerek duymayan bu hayvanlar oyunda bize epeyce yardımda
bulunuyorlar.
Dungeon Siege 2’de bilinmesi gereken bazı önemli noktalar var. Söz gelimi
grubumuza yeni bir karakteri dahil etmek istersek ilk olarak köye gidip hancı
ile konuşmalı ve gereken miktarda para vererek yeni üyeyi aramıza almalıyız.
İstediğimiz zaman hana geri gidip gruptan birini çıkarabiliyor, yerine başkasını
dahil edebiliyoruz. Grup elemanlarını düzenlemenin yanı sıra uzak mesafeleri kat
ederken ışınlanma noktalarını bulmak ve onları kullanmak oyunda büyük önem
taşıyor. Girdiğimiz her haritada mutlaka yeni ışınlanma noktasını bulmalıyız ve
oyunu düzenli olarak save etmeliyiz.
Savaşlar esnasında kaçınılmaz olarak grup elemanlarının ölmesine tanık olacağız.
Fakat Dungeon Siege 2’de hiçbir karakter hayat gücü sıfırlandığında ölmüyor.
Gücü biten, önce baygınlık durumuna geçiyor ve diğer grup elemanları dövüşe
devam ediyorlar. Yerde yatan karakteri büyü ile canlandırmazsak belli bir süre
sonra tekrar ayağa kalkıyor. Eğer grup elemanlarının hepsi baygın duruma
düşerse, işte o zaman savaş sona eriyor ve yenilmiş vaziyette kendimizi bölümün
köyünde buluyoruz. Önümüzde iki seçenek var. Ya en yakın ışınlanma noktasından
koşar adım karakterlerin cesetlerine ulaşıp, hiçbir şey kaybetmeden eşyalarımızı
geri alacağız ya da köyün necromancer’ına tüm paramızı bağışlayıp cesetlerimizi
geri kazanacağız. Genelde ilk seçenek daha mantıklı gibi dursa da düşmanla
çepeçevre sarılmış haldeyseniz, cesetlere ulaşmak da bir o kadar zor oluyor.
Bahsedilmesi gereken son özellik ise yol boyunca karşımıza çıkacak eşyalar
hakkında. Tıpkı Diablo 2’de olduğu gibi yol boyunca düşmanlardan ve sandıklardan
sayısız eşya düşüyor. Bunlar normal, büyülü, nadir bulunanlar (rare), set
eşyaları ve eşsiz (unique) olanlar şeklinde sıralanıyor. Eşsiz silahlar ve
eşyalar en çok avantaj sağlayanlar olduğu gibi oldukça zor çıkıyorlar. Nadir,
büyülü ve normal eşyalarda sırasıyla daha çok karşımıza çıkacak olanlar. Set
eşyaları ise genelde dört-beş adet cisimden oluşuyor ve hepsinin bir arada
giyilmesi durumunda epeyce ekstra özellik sunuyor.
Tüm bunların yanı sıra, oyunumuzda zaman zaman karşımıza çıkan enchant
(büyülenebilir) eşyalar mevcut. Bu enchant eşyalarını köydeki büyücüye
götürdüğümüzde üzerine belli miktarlarda büyülü eşya ile işletebiliyoruz. Yine
savaşlar sonrası edineceğimiz enchant malzemeleri ile güçsüz silahları yeniden
yaratabilmemiz mümkün. Fakat yine de bulacağımız unique ve rare eşyalar kadar
güçlü olamadıkları da bir gerçek.
Bir efektler dünyası
Dungeon Siege piyasaya ilk çıktığında oynanabilirliğinden ziyade grafikleriyle
söz sahibi olmuştu. Dolayısıyla ikinci oyunu bekleyen bizler de son derece güzel
grafikli bir oyun umuyorduk. Evet, ikinci oyunun grafikleri ilkine nazaran çok
daha güzel fakat yine de günümüz oyunları ile kıyaslandığında karakter
ayrıntıları ve harita dokularındaki tekrarlar puanını düşürüyor. Elbette devasa
boyutta haritalar içeriyor oluşu ve asla yükleme yapmayan bir oynanabilirlik
sunuyor olması da özrünü affettirir nitelikte. Genelde büyülerin ve silahların
efektleri ile göz alan oyunun karakter animasyonları gayet başarılı. Büyü
efektleri ise gerçekten çok güzel. Eğer oyunu yüksek çözünürlükte ve 32 bit
desteği ile oynarsanız oldukça kaliteli büyü efektleri ile karşılaşıyorsunuz.
Fakat kesinlikle söylemem gerekli ki, karşılaşacağınız patlama efektleri
gerçekten çok başarısız.
Konu sesler ve müzikler olunca Dungeon Siege 2 bambaşka bir kimliğe bürünüyor.
Açıkçası FRP oyunlarında çok önem verdiğim müzikler burada tam bir müzik şöleni
yaşatıyor. İzlediğimiz ilk videodan oyunun son sahnesine kadar hiç bitmeyen
orkestral müzikler tek kelime ile müthiş. Aynı şekilde karakterler arası
konuşmalar ve savaşlar esnasında çıkan ses efektleri de son derece güzel.
Hikâyenin ilerleyişi maalesef çok sıradan ve fazlasıyla çizgisel. Tüm oyun
boyunca haritadaki ok işaretini izliyor, önümüze çıkanı öldürüyor ve sonraki
aşamaya geçiyoruz. Ek görevler de olmasa patika yolu izlemekten başka hiçbir şey
yapmayacağız. Aynı şekilde NPC’ler (bilgisayarın kontrol ettiği karakterler) ile
konuşurken dahi seçenek yok ve diyalogların çeşitliliği mevcut değil.
Diyalogları sürekli tıklayarak geçsek bile görevi tamamlamış oluyoruz. Neyse ki
çok nadir de olsa haritalarda gizli geçitler ve bulmaca çözülerek açılan kapılar
var. Ancak bunlar sıradan maceramıza renk katıyor.
LAN üzerinden ya da İnternet bağlantısı ile aynı anda birden fazla oyuncunun
beraber oynayabiliyor oluşu oyuna artı sağlayan bir nokta. LAN bağlantısı ile
arkadaşınız ile yan yana oyunun ana hikâyesini oynamak mümkün. Ancak tek kişilik
oyunda geliştirdiğiniz karakteri multiplayer oyuna taşıyamıyorsunuz. Mutlaka en
baştan başlamanız gerekli.
Sonuç olarak Dungeon Siege 2 tıpkı ilk oyunda olduğu gibi bol aksiyon ve kolayca
altından kalkılabilir bir oyun sunuyor. “Karşına çıkanı öldür”den ibaret olsa da
kafa karıştırmadan ilerlenen basit oyunları sevenler için birebir. Üstelik ilk
versiyonunu benim gibi sevmiş olanlardansanız; kesinlikle kaçırılmaması gereken
bir yapım. İnanılmaz bir oyun kıtlığı çektiğimiz şu günlerde, Dungeon Siege 2
kesinlikle hepimize ilaç gibi gelecek. Sadece müzikleri ve eşsiz fantastik
atmosferi için bile oynanabilir.