Dungeon Siege III
Obsidian dediğimizde akla gelenler hemen Neverwinter Nights 2, Old Republic 2 ve son olarak da Fallout: New Vegas gibi duyulmuş ve ünlü devam oyunların yanında, Alpha Protocol gibi pek duyulmamış oyunlar olacaktır. Zira firmanın hobisi haline getirdiği hareket, bir devam oyununu devralarak seriyi sürdürmek şeklinde biliyorsunuz. Genelde yarattıkları oyunlarda, aksiyon ağırlıklı oynanış ile birlikte, seçimlerinizin oyun deneyiminizi tamamen etkilediği ve farklı deneyimler sunduğu hikayeler yazmalarıyla ünlüler. Aslında bu işi de çok iyi yaptıkları söylenebilir. Peki iş aksiyon ve hikayeden çok, Co-op oynanışa sahip bir Hack’n Slash olduğunda bakalım aynı etkiyi yaratabildiler mi?
Lucas ile arkadaşlarının macerası
Öncelikle belirtmeliyim ki, henüz tamamlanmamış olan, ama tam sürüme çok yakın bir ön inceleme sürümünü inceleme imkanı bulduk. Dungeon Siege 3 bana bütün opsiyonlara erişme şansı tanıyordu. Yani tek bir karakterle değil, her karakterle oyunu deneme şansım oldu. Artık klasikleşmiş Paladin, Healer, Archer ve Mage sınıflarının yerlerini alan dört karakterimiz var. Gerçi Archer sınıfı yerine elinde tüfekle koşturan Katarina adındaki bir bayan mevcut, ama olsun. Karakterlerimiz, Anjela, Lucas, Katarina ve Reinhard.
Yer alan her sınıfın kendine has üç asıl yeteneği, bu üç asıl yeteneğin de kendine özel iki ayrı opsiyonu var. Ayrıca bu seçimi yaptıktan sonra da karşınıza her karakterin kendine özel olarak barındırdığı dokuz yetenek seçeneği daha mevcut. Yani basit bir hesap yaparsanız ve oyunu Co-Op Multiplayer olarak oynayacaksanız, yanınıza eklenecek diğer sınıfın yetenekleriyle birleştiğinde sonsuz bir kombinasyon oluşturan yetenek ağacıyla karşılaşıyorsunuz. Oyunun belki de en önemli noktası burası, çünkü oynanış seçilen sınıflara ve onlara harcadığınız yetenek puanlarına göre çok farklı hallere gelebiliyor.
Vur, kır, parçala bu oyunu bitir
Aslında oyunun temeli zaten çok basit, karşınıza gelen sayısız düşmanı kesmek üzerine kurulu bir oynanışı var ve “kaç ya da savaş, uzaktan vur ya da yakına gir, ağır defans yap ya da ağır şekilde saldır” seçeneklerini size sunuyor. Mesela Anjela karakterini ele alacak olursak, hem bir büyücü hem de yakın dövüş uzmanı olduğunu söylersek, uzaktan vurma ya da yakına girmek gibi seçeneklerin size nasıl geri dönüşleri olabileceğini anlarsınız.
Anjela ile oynarken uzaktan alevler yağdırdığınız düşmanlar yavaş yavaş size yaklaşıp dibinize kadar girdiklerinde, elinizde bulunan mızrak ile vuracak ve onu kendinizden uzaklaştıracaksınız. Bu sistem şaşırtıcı şekilde iyi işliyor bence. Hem kullanması çok rahat hem de oyunun hızına tam olarak ayak uydurmuş diyebilirim. Ayrıca her karakterin iki farklı savaş duruşu (Combat Stance) diyebileceğimiz özelliği var. Bu duruşlar arasında geçişler tek bir tuşla yapıldığından ağır bir savaş sırasında seçim yaparken işinizi oldukça kolaylaştıracaktır emin olabilirsiniz.
Bu durumu da özetlememiz gerekirse Lucas elindeki kılıç ve kalkanı, sırtında bulunan Claymore ile değiştirebiliyorken, Anjela ise elindeki mızrağı yok edip yerden yükselerek ve hatta kıyafetini değiştirerek bir anda insan formundan çıkabiliyor. Bu iki savaş duruşu arasındaki fark ise yeteneklerinizi kullandığınızda ve saldırdığınızda ortaya çıkıyor. Katarina çift tabancadan tüfeğe dönüş yapıyor ve menzilini neredeyse dörde katlıyor. Yakın dövüşlerde ise çift tabancanız hayatınızı korumaya yardımcı oluyor.
Harekette bereket vardır
Maceramız o kadar aksiyon ağırlıklı ki sağlık iksirleri ya da enerji iksirleri bulunmuyor. Onların yerine etrafta dönüp duran ve artık hangi oyunda görsem aklıma direk olarak God of War’u getiren mavi ve yeşil ışık hüzmeleri dönüyor. Her öldürdüğünüz düşmandan olmasa da sıklıkla düşen bu ışık hüzmeleri sayesinde sağlık ve enerjinizi dolduruyorsunuz. Ayrıca sağda solda bulunan kutu ve fıçıları da kırıp dökmeyi unutmayın içerisinden çıkacak olan para ve sağlık hüzmeleri çok işinize yarayacak. Hazır sağlık demişken, oyunu kaydetmenize yarayan ışıklı bölgelerde oyunu kaydettiğinizde sağlık ve enerjinizin tamamen dolduğunu göreceksiniz.
Bu arada her RPG oyununda görmeye alışık olduğunuz mana’yı unutmanızı tavsiye ediyorum zira bu oyunda mana’nın yerini enerji puanlarınız almış. Enerji puanlarınızı da düşmanlarınızdan hasar aldıkça, başarılı bloklar yaptıkça ve doğal olarak düşmanlarınıza hasar verdikçe kazanıyorsunuz. Ayrıca her yeteneğinizi kullandığınızda etrafındaki halkanın dolduğunu göreceksiniz. Bu halka ağzına kadar dolduğu zaman, o yeteneğinizi ekstra hasar verecek şekilde kullanabiliyorsunuz.
Hikayede belli başlı anahtar noktalara ulaştığınızda ise karakter fotoğrafının olduğu yuvarlak göstergenin hemen sağ altında pembe bir top belirecek. Bunu kalabalık düşmanların arasında kullandığınızda karakteriniz bir anda çıldıracak ve etrafındaki herkese vurmaya başlayacak. Tek sefer kullanıldıklarını ve dolmalarının oldukça uzun sürdüğünü söylememe gerek yok herhalde.
Eski tas eski hamam
Grafik, atmosfer ve seslerine değinecek olursak eğer, grafiklerinin pek de iç açıcı olduğunu söyleyemeyeceğim. Fakat bu konuda düşündüğüm şey, oyuncuya olabilecek en hızlı ve yüklemesiz oyun deneyimini sunabilmek adına grafik detaylarından biraz feragat edilmiş olduğu. Etrafınıza baktığınızda karakterlerin, mekanların ve bütün nesnelerin oldukça detaysız hazırlanmış olduğunu göreceksiniz.
Çok göze batmasalar da özellikle dikkatimizi çeken şey etrafta yanan nesnelerin üzerinden çıkan alevler oldu. Çok özensiz ve dikkatsiz bir şekilde tasarlandıklarını söylemem gerekiyor. Yani oyuna baktığınız zaman asla 2011 yılında piyasaya sürülmüş bir oyun olarak düşünmeyeceğinizin garantisini veriyorum sizlere. Tabii bu oyunun tam sürümü olmadığından bazı şeyler mutlaka düzelecektir.
Oyunun sesleri ise muhteşem denemese de oldukça iyi durumdalar. Karanlık ve ürkütücü atmosferi tamamlar durumdalar. Etrafınızdaki düşmanların sizlere büyüler atarken bağırışları, yanınıza aldığınız Lucas’ın gürültülü saldırıları ve konuşması, karakter seslendirmelerinin de orta karar olmasıyla birleşince ortaya idare eder bir tarif çıkmış dersek sizleri yanıltmış olmayız.
Son sözler
Öncelikle söylemem gereken şey, Dungeon Siege 3’ün Obsidian’ın elinden çıktığı oldukça belli oluyor. Saf aksiyon ağırlıklı oynanışı, bu kez ilk defa denedikleri Co-Op çoklu oyuncuyla birleştiğinde ortaya çok iyi olmasa da leziz bir Hack’n Slash çıkmış oluyor. Zamanınızın çoğunu bir şeyleri öldürerek ve o bir şeylerden kaçarak geçireceksiniz ama bu işlem tahmin ettiğinizden daha zevkli hale gelebiliyor.
Obsidian eğer oyunun piyasaya sürülecek olan tam sürüm versiyonunda savaşlarına biraz daha derinlik katabilecek yenilikler getirdiyse, hikayenin de Obsidian’ın elinden çıkacağını düşündüğümüzde iyi denilebilecek düzeyde bir oyun çıkacağına eminiz.