Makale

E3 2013’ün ardından

Başlık sizi yanıltmasın arkadaşlar, bu yazı yeni konsolları kapsamıyor. Ama, aynı zamanda onlarla da ilgili. Yeni oyuncaklarımıza göz atacağımız zamanlar elbet olacak, fakat çoğunlukla oyunları ele alacağız. Biraz E3’e göz gezdireceğiz, biraz da şimdiki nesli ele alıp sonuca varmaya çalışacağız. Uzatmaya gerek yok, hadi başlayalım.

Aynı Oyun Bu! -Sorunsalı?
Bu işi Call of Duty mi başlattı yoksa başka bir oyun mu bilmiyorum ama artık şöyle bir gerçek var:

Büyük firmalar bütün kaynaklarını ellerindeki markalara yatırıyorlar. Günümüz oyun dünyası şirketler, reklam ve satış gelirleri gibi birçok kola ayrıldığı için yeni bir ismi oyun dünyasında görmemiz iyice güçleşti. Artık önemli olan bir oyun yapımcısının hayalleri değil, ürünün ne kadar satacağı oldu. Gerçi bu söylediğim biraz abartı bir ifade. Aslında olan şu; firmalar, ellerinde zaten yüksek satış başarısı olan bir oyunu kesip yeni bir fikri bize sunmak niyetinde değil. Bir açıdan çok doğru, fakat bazı açılardan – özellikle ilerleme- çok yanlış bir düşünce olduğu kanaatindeyim. Riskleri kaldırmak için iyi bir yol, ama yenilik ve oyunları ileri taşıma konusunda bu tutumun bize herhangi bir şey kazandıracağını sanmam.

Şimdi siz bana, “Piyasadaki ünlü oyunları kesmelerine gerek yok! Hem onu hem de yeni oyunu çıkarabilirler!” diyebilirsiniz, hakkınızdır. Bu o kadar basit bir işlem değil. Size tek söyleyeceğim, yeni bir oyunu sıfırdan ortaya çıkarmak öyle ucuz bir iş değil. Firmanın yeni oyunu için yüksek miktarda kaynak ayırması gerekir. Elinde satan bir ürün varken, kaynaklarını bölmesini istemek hayalcilik olur.

Oyunların üçleme şeklinde yapılıyor olmasına kesinlikle karşı değilim. Olmam da saçma olur. Uzun bir zaman dilimine ihtiyacı olan hikayeleri bir çırpıda anlatamazsınız. Ama bir hikayeyi tüketip, sırf tuttu diye maceraya devam demek… Bana çok garantici bir yaklaşım gibi geliyor.

Naughty Dog, bu konuda verebileceğim güzel bir örnek. En büyük oyun firmalarından biri olmasının yanı sıra, bu adamlar her zaman hikayelerini, oyunlarını tam tadında bıraktılar, özellikle benim için. Üç nesil için üç harika oyun serisi yarattılar. Dördüncü şaheserleri için sonraki nesli bile beklemediler. Crash Bandicoot, Jak and Dexter ve Uncharted gibi üç inanılmaz oyunun ardından şimdi yine bir öncekine hiç benzemeyen yepyeni bir oyunla karşımıza çıktılar. Hem de ne oyun?

Bu olayın tersine örnek vermek biraz çetrefilli. Çünkü liste hayli kabarık ve eminim aynı şeyleri duymaktan sıkılmışsınızdır. Tek diyebileceğim, yeni nesilde aynı güvenilir serilerin artık emekliye ayrılıp, yeni oyunlara yol açmak zorunda olduğudur. Elbette bazı oyun evrenleri bu söylediğim şeyi hak etmiyor. Onların anlatacak daha bir sürü şeyi varken elimizin tersiyle itilmeleri komik olur doğrusu. Bu serilerden beklentim tıptı Bioshock gibi olayın konseptini değiştirmeleri olacaktır.

Kimse kusura bakmasın ama Olympos tanrılarını katlettikten sonra, dur bakayım önce ne olmuştu deyip Ascension oynamak içimden gelmiyor. God of War eğer bir markaysa ve ismine güveniyorsa, tarih birçok mitolojik hazineyle dolup taşarken aynı yemeği pişirmeye çalışmasın lütfen.

GoW sadece bir oyun, beni korkutan o kadar çok oyun var ki bir bilseniz. Bunlardan biri Batman Arkham serisi. Yapımcı firma Rocksteady, yeni oyun Arkham Origins’de bizimle olmayacak. İkinci oyunun inanılmaz finalinden sonra seriye yeni soluk aramak, hadi bir oyun daha yapalım demek ne kadar doğru?  

Başka bir örnek ise Mass Effect 4. Gerçi ismin sonunda ‘4’ rakamı olmayabilir. Oyun, Frostbite ile geliştiriliyormuş, afiyet olsun efendim. Üçlemeye final yapıldı, bize neyi anlatacaksınız, pardon?

Yine en ucuz numarayı yapıp, geçmişe mi döneceksiniz? İkinci ve üçüncü oyun arasında olup bitenleri mi anlatacaksınız? Konu Mass Effect ise hassasım böyle şeylerde arkadaşlar. Hayatımda oynadığım en iyi serilerden birini ileriye götüremeyecekseniz hiç yapmayın sevgili yapımcılar.

Biliyorum tabii Mass Effect ile mükemmel bir oyun evreni yarattınız. Fakat kötü bir Mass Effect… İşte bunu düşünemiyorum bile. (Hemen üçüncü oyun berbattı demeyim, seviyorum ben onu 🙂
Bahsetmek istemiyorum dedim ama daha şimdiden üç oyunu hedef tahtasına koyup dart fırlatmaya başlamışım. Bilmiyorum, belki size göre benim tutumum çok sert gelebilir. Hatta bir çoğunuz bana katılmıyor olabilir. Eh, ben bir bireyim ve sonuçta bahsettiğim şeyler bir yerde kişisel. Tıpkı sizin gibi beklentileri olan biriyim . Tek farkım, ben biraz sinirliyim. Kült mertebesine çoktan erişmiş oyunların, isimlerini alçaltmasından korkuyorum sadece.


Oyunları oynamak istemek! -İzlemekten sıkılmak?

Uzun süredir yeni yazı yazmıyordum. Bunun en büyük nedeni ana kartımla yaşadığım büyük sorunun yedi ay gibi korkunç bir süreye taşınmasıydı. Eh, oyunları çok seven bendeniz, bilgisayarına kavuştuğu gibi en çok beklediği ama oynayamadığı bütün oyunları bir çırpıda bitiriverdi.  Bu oyunlardan ikisini oynarken keyiften dört köşe oldu.

Dishonored’ı bir türlü oynama fırsatım olmamıştı. Oynadım, mutlu oldum ne yalan söyleyeyim. Yazılarımı az çok okuyanlar bilirler benim Bethesda sevdamı. Arkadaşlar açık ve net söylüyorum Dishonored son yıllarda oynadığım en oynanabilir oyundu. Oynanış o kadar uç bir noktadaydı ki hani ikincisini yapsam oynanışı düzeltmek gibi bir işim olmazdı, o derece. Zamanı durdurmak, odanın içinde duran dört düşmandan üçünü oklamak, oklar daha havadayken dördüncü düşmanın arkasına ışınlanmak, zamanı eski haline getirir getirmez son düşmanı boğazlamak, ve tüm bunların sadece bir kaç saniye içinde olup bitmesi… Sinematik gibi oynanış diye ben buna derim. Tek fark, buradaki tüm olaylar bizim kontrolümüzde.

Hayran kaldığım diğer oyun Bioshock oldu. Herhangi bir şey anlatmak istemiyorum sizlere, hala oynamadıysanız bir şekilde edinin. O nasıl etkili bir çatışma mekaniğidir? O Vigor kombinasyonları nedir öyle? Skyhook denilen şey nasıl yaratıcı bir sistemdir. Elizabeth nasıl yararlı bir yandaştır? Hikayesine zaten sözüm yok, ama bence Bioshock oynanışıyla bile oyun yapımcılarına örnek olmalıdır.

Yeni nesilde benim beklentim yapımcıların daha yaratıcı oynanış fikirlerini bize sunmasıdır. Yeni nesil sadece daha iyi grafik demek değildir. Eğer biz oyuncuların oyun deneyimini bir üst seviyeye taşımada başarısız olacaksanız, yapmayın daha iyi. En azından millet boşuna konsol almasın.

Konuyu biraz açmam gerekiyor. Bir üst nesil gelmek üzere ama bana daha iyi bir oyun deneyimi sunmak zorunda olduğunu unutmasın. Bir önceki paragrafta dediğim gibi, yeni nesil sadece grafik değildir. Oyunları her açıdan bir üst seviyeye taşıyabilmektir. Gerek oynanış, gerek grafik…

ReSpawn ve Bungie firmalarını hepinizin bildiğine eminim. Eğer kulak aşinalığı oluşmadıysa ve E3 dönemini hiç takip etmediyseniz, sırasıyla biri Call of Duty diğeri de Halo (ismi bir acayip bu oyunun, alışamadım, sanki bizim mahallede oturan biri) adlı son on yılın en büyük iki FPS oyunun yaratıcıları. Bungie, Activision’ın, ReSpawn’a en büyük cevabı oldu. Battlefield vs. CoD ne olur bilmiyorum ama TitanFall ve Destiny gümbür gümbür geliyor, benden söylemesi. İki oyunun konseptleri birbirlerine benziyor olsa da, asıl farkın içerikten geçtiğini hepimiz biliyoruz. Benim şimdiden avuçlarım kaşınmaya başladı, hatta gitti deri, o derece!

Oynanış olarak hepimizin bel bağladığı başka yeni oyunlar da var. Watch Dogs, Star Wars 1313, Mirrors Edge 2 ve Ryse bu oyunlardan sadece bir kaçı. Umarız liste uzayıp gider ve yeni nesil her yönüyle beklentilerimizi karşılar. Benim düşüncem tamamen bir yönde. O kadar da karamsar bir herif değim canım.

Oynanış, oynanış diye tutturdum, Assassin’s Creed’e birkaç lafım var. Sevgili Ubisoft, AC serisinin büyük bir hayranıyım. AC:Brotherhood’dan sonra oyunun mekaniklerine ne yaptın bilmiyorum ama düzelt şunu artık. Detaylandırayım derken, iyice karıştırdın güzelim oyunu. Her yeni oyunda bütün tuşların yeri değişiyor, anlamadım gitti. Mükemmeli mi aramaya çalışıyorsun yoksa AC:Brotherhood’un kodlarının saklandığı bilgisayarlar havaya mı uçtu bilmiyorum? Bir de şu düşmanlara azıcık yapay zeka ekleyiver ya da hiç koyma kazık gibi dikilsinler. Arada fark yok çünkü. Bir ıslık çalıyorum on asker devriyeyi bırakıp geliyor. Yahu manyak mı bu adamlar? Biri de çıkıp diyemiyor mu, “Ya Mahmut dur ben bir kontrol edeyim, fener alayı gibi yan yana gitmeyelim, görev yerlerimizi bırakmayalım. Sorun varsa size haber ederim.” diye. Hayır, olan benim gibi oyunculara oluyor, yabancılaşıyoruz bir anda bütün olaya. Olay ciddi, her şey ciddi ama ben gülmekten yerlerdeyim. Olmadı Ubisoft, değiştir lütfen sana yakışmıyor.

Büyük serilerden Battlefield’a değinecek olursak… Sıkı bir Battlefield 3 oyuncusu olarak diyeceğim şudur; bu oyun olmuş arkadaşlar. Size garip gelecek ama ben grafiklere pek takılmadım, aslına bakarsanız öyle aman aman bir fark göremedim de. Yine muhteşemler orası ayrı. Battlefield 3’de en çok üzüldüğüm şey oyuna simulatif hava veren taktiksel anlayışın az da olsa kırpılmış olmasıydı. E3 gösterimlerinde DICE’ın özellikle bu konuya eğilmiş olmasını çok taktir ettim. Commander Mod oyunun eksiklerinden biriydi, gelmesi gerçekten iyi oldu. Umarım kumandanlar sadece Conquest’te yer almazlar çünkü bana göre oyunun taktiksel yönü yine Rush moduyla ortaya çıkacaktır. Bir de o koca binanın çökmesi pek gözümü boyamadı DICE. Çünkü gökdelenin yıkılışının script olduğunu tahmin edebiliyoruz. Caspian Border’da on bilet kala düşen kuleden farklı değil gibi (kafa düştüydü bir kaç kere namussuz, insanın kafasına kule mi düşermiş!?), daha şatafatlısı sadece. Eğer yanılıyorsam ve o gökdelenin çökmesi script değilse, bizi çok ilginç şeyler bekliyor demektik.

Emektar Call of Duty ile devam edelim. Emektar dedim biliyorum, çünkü kendisinin emeklilik zamanı yaklaşıyor sanırım. Geçen yaz bir makalemde CoD’un grafikleri çok kötü diyenler için bir cevap vermiştim. Mevcut konsollar bu kadar sınıra yaklaşmışken kimsenin yapımcılardan yeni bir oyun motoru beklememesi gerektiğini söylemiştim. CoD yıllar sonra ilk defa büyük bir grafiksel değişimle geliyor. Geliyor gelmesine de bana göre en sönük E3 tanıtımı onlarınki oldu. Yine aynı makalemde Activision’ın Bungie ile anlaştığını ve artık tüm dikkatlerin bu firmada olacağını söylemiştim. Eh anlaşılan yanılmamışım, Destiny bayağı salladı ortalığı.

Canımız CoD’un en büyük sorunu eldeki hikayeler çoktan tükendiğinden, yeni maceralara atılma gereği duymuş olması. MW serisinin en sevilen karakterlerinden biri üzerinden giderek yeni oyuna Ghost ismini vermişler. Hayırlı olsun ne diyeyim. Fakat, Ghost hakkında biraz şüpheciyim.

Neden mi?

Infinty Ward ve Activision arasında ki husumetten sonra bildiğiniz gibi Modern Warfare serisi sırasında çok önemli kayıplar yaşandı. Gidenler ReSpawn’ı kurdular ve TitanFall’u geliştirmeye başladılar. Kalanlar MW serisini tamamlayıp üçlemeye noktayı koydular. Yani zaten ellerindeki malzemeyi kullandılar. Bu yüzden Ghost, yapımcılar için serinin en büyük sınavı olacak. Modern Warfare oynandı bitti. Aynı formül üzerinden (oyun mekanikleri ve oynanış) gitmeye kalkarlarsa emektar dostumuz feci halde çuvallayabilir. Artık oyunun kendi üzerine bir şeyler koyması gerekiyor. Daha fazla risk alması gerekiyor.

Risk demişken benim en çok beklediğim oyuna gelelim artık. Nasıl da sona sakladım! Tahmin edenleriniz olmuştur, elbette Elder Scrolls Online! Hani risk falan diyip duruyorum ya, aha işte onun kralı bu oyun. Yirmi yıllık serinin Elder Scrolls markasını taşıyan sekizinci oyunu. Çoktan fenomen olmuş bir marka hem de. Geçtiğimiz iki yıl boyunca Skyrim’in karlı patikalarını teptikten sonra tam zamanında geldi TES: Online. Üstelik unutulmaz maceralarımızı yaşarken artık yanımızda arkadaşlarımızda olacak. Hayal gibi yahu!

İşin sıkıntılı kısmı oyunun vaat ettiklerinin gerçekten de çok ama çok muazzam olmasında yatıyor. Tamriel’in oyuncuların ayaklarının altına seriliyor oluşu bunlardan ilki. Cidden büyük iş, aynı zamanda zor bir iş. Gerçi ben erken dönemde tüm ülkelerin açık olacağını düşünmüyorum. Koca bir kıta söz konusu olunca ek paketlerin tıpkı WoW’da olduğu gibi geleceğini tahmin edebiliriz.

Her yeni pakette, yeni bir ülke. Mesela oyun başı savaş alanı olarak Cyrodiil ve ittifaklar için birer ülke koyabilirler. Bilmeyeniniz varsa söyleyeyim; Tamriel’de tam olarak on ülke bulunuyor. Yani oyunun başarısı durumunda altı eklenti paketi yolda diyebiliriz. Elbette bunlar tamamen varsayıma dayalı şeyler, TES:Online hala geliştirme sürecinde olan bir yapım.

Mega Server denilen şey nasıl bir manyaklıktır ben çözemedim arkadaş. Yorum bile yapamıyorum. Elder Scrolls’un en büyük farkı ne derseniz, aha da budur! Milyonlarca oyuncu aynı anda tek bir sunucuda olacak. Eğer hakkıyla yaparlarsa oyun dünyasına damga vuracaklar, orası kesin.

Oynanışın klasik MMO zihniyetiyle alakasız oluşu ve serinin kökenlerine sadık kalması bir diğer zor ama önemli olay TES:Online için. TES’in savaş sistemi zarlara değil aksiyona dayalıdır. Yani vuruşunuz için yaklaşmalı, düşmanın gardını düşürmesini beklemeli, sonra vurmalısınız.

Bloklarken doğru anda iyi bir zamanlamayla hamlenizi yapmalısınız. Büyüleriniz cooldown ile değil, mana havuzunuzla sınırlanır. Yani mananız yettiği sürece, istediğiniz kadar büyü yaparsınız. Seviye sistemi hangi yeteneğe yoğunlaşırsanız o yeteneğin gelişmesi üzerine kuruludur. İşte TES serisini diğer RPG’lerden ayıran bu özel oynanış çok fazla değişikliğe uğramadan TES:Online’da bizlerle olacak.

Ama dediğim gibi tüm bunlar birleşince ortaya sadece iki yönü olan bir tablo çıkıyor. Orta nokta yok, oyun ya harika olacak ya da hepimizi delirtecek kadar sorunlu olacak. Temennimiz ikinci seçeneğin yaşanmaması yönünde. WoW yavaştan miadını doldururken, oyuncular başka bir efsaneyle maceralarını yaşamaya devam etseler kötü mü olur? Süper olur bence!

Daha Fazla Para! -Yeter?
Xbox 360’ın büyük başarısından sonra tüm gözler E3 sırasında Microsoft’un üzerindeydi, eh doğal olarak. Hepimiz Xbox One’ı ve beraberinde getirdiği yenilikleri merak ediyorduk. Geride bıraktığımız nesilde bize her türlü imkanı sağlayan, Xbox Live sayesinde gerçekten elit bir çevrimiçi oyuncu kitlesi oluşturan, Xbox Live Arcade ile bağımsız yapımcıların önünü açan firmadan çok şey bekleniyordu.

Hayal kırıklığının da ötesine geçti Microsoft. Yeni DRM sistemini anlatmak bile istemiyorum. Resmen biz insanları nasıl sömürürüz diye oturup düşünmüşler ve bu sonuca varmışlar. Amacın bu yönde olursa insanlar senin güvenilirliğinden şüphe etmeye başlarlar. Elimize oyunumuzu alıp arkadaşımıza gidemeyeceksek, ne anlamı kaldı konsol sahibi olmanın? Yirmi dört saatte bir çevrimiçi olmak gerekiyormuş yanlış anlamadıysam. İstersen karakola gidip imza da verelim. Teknoloji devi değil sanki şartı tahliye memuru mübarekler. Bileğimize kelepçe de takın evimizden yirmi metre uzaklaşırsak konsol kendini imha etsin, biz de gidip yenisini alalım. Nasıl fikir?

Elbette bu durum kabul edilemezdi, yoğun tepki nedeniyle Microsoft geri adım attı. Zararın neresinden dönseler kardır. Düşündükleri sistem Uplay’den bile beterdi. Yeri gelmişken söyleyeyim, Cliff Bleszinski’ye fazla kızmamak gerek. Size garip, hatta saçma gelebilir ama (üslubu gereksiz derecede sert olsa da) kesinlikle haklı olduğu noktalar var. O bir oyun yapımcısı ve firmanın kazancını maksimum seviyede tutmak istemesi normal.
 
Microsoft’un yeni sistemi dijital oyun satışını destekliyordu. Anlayacağınız kutulu oyun devrini yavaştan geride bırakmak gibi bir niyetleri vardı. Bir oyunu çevrimiçi mağazadan satın almakla, kutulu almak arasında dağlar kadar fark var. Kutulama ve dağıtım inanın çok maliyetli işler. Bu külfetten kurtulmak istemesi oldukça doğal.

Benim en çok üzüldüğüm haberlerden biri Xbox Live Arcade oyunlarının yeni konsola taşınamayacak olması oldu. Daha kötüsü de var, hatta düşünceme göre en kötüsü; yeni nesilde bağımsız oyun yapımcıları, oyunlarını yayınlayabilmek için dağıtımcılarla anlaşmak zorundalar. Haberi ilk duyduğumda hazmedebilmem için bayağı bir zaman geçmesi gerekmişti. Bağımsız yapımcıların önünü açmışken, şimdi neden kapama kararı aldın Microsoft, anlamak mümkün değil.

Arcade sayesinde belki asla oynayamayacağımız başyapıtlarla tanıştık. Braid ve Limbo’nun imge dünyasında kaybolduk. Bastion tam bir devrimdi. Kısıtlı bütçesiyle dev oyunlara kafa tuttu ve herkesin takdirini kazandı. Ya Dust: An Elysium Tail’e ne demeli? Son yılların en iyi RPG’lerinden birini yaptı adamlar. Fez gibi harika bir bulmaca oyunuyla tanıştık. Daha sayamayacağım birçok harika yapım Arcade’nin imkanlarıyla bizimle buluştu.

Microsoft’un bu yaptığı küçük balıkları, köpek balıklarının merhametine terk etmektir. Bu şaheserlerin en büyük farkı, özgür olmalarıydı. Hani hep diyoruz ya oyunlar sanat mı diye (ki o konuya da geleceğiz), olmalarını istiyorsak bu oyunlar artarak devam etmeli. Tabii benimkisi hayal, kimsenin bu fikirler için milyoncuklarından vazgeçeceğini düşünmüyorum.

Playstation cephesi Xbox kadar karışık değildi. Herhangi bir DMR politikalarının olmayacağını belirtmeleri yetti de arttı. Birçoklarına göre de Microsoft’un yeni sisteminden vazgeçmesinin asıl nedeni Sony’nin DMR kararları oldu. İki durumda da rekabet yine biz oyunculara yaramış oldu.

Halihazırda Quantic Dream, Naughty Dog ve Santa Monica gibi üç önemli firmayı bünyesinde barındıran Sony’nin yeni nesilde başarısız olacağını söylemek haksızlık olur. En azından yine harika exlcusive oyunlar bizimle birlikte olacak. PS3 döneminde çuvallayan Sony’nin, yeni konsol dönemine bomba gibi girmesi şart.

Sanat Eseri gibi oyun! Acaba?
Çok tartışılan bir konuya da değinip yazıyı bitiriyorum arkadaşlar. Yeni nesil ile beraber oyunlar artık birer sanat eserine dönüşecekler mi? Artık video oyunlarını da diğer sanat dallarının yanına yazacak mıyız? Ortam şu an bu duruma çok müsait. Hatta bazı oyun yapımcıları sanat eserleri sunduklarını söylemeye başladılar. Sonuçta oyun sektörü, film sektörünü bile geçti. Artık her yerde rafları süslüyorlar. Oyunlar sanatın içine katılabil mi peki?

Yok öyle bir şey. Bana göre mukayese bile kabul görmeyen bir fikir bu. Böyle bir şeyin gerçek olabilmesi için daha uzun yıllara ve daha da fazla sayıda yaratıcı, cesur insana ihtiyaç var. Öncelikle oyunların intikam hikayeleri, savaşları bir kenara bırakıp daha anlatıcı olmaları gerekiyor. İnsan ilişkilerine daha fazla değinmeleri gerekiyor. Her şeyden önce bir dertlerinin olması gerekiyor. Bir yapımcı için oyun yapmak, derdini anlatmak için bir ihtiyaç olduğu gün, dediğimiz olay gerçek olacak. Fakat günümüzde bunun mümkün olacağını pek sanmam. Karşılaştırılan şeyleri iyi düşünmek gerek. Mona Lisa bir sanat eseri, Great Dictator bir sanat eseri, III. Richard bir sanat eseri… Peki siz hangi oyunu alıp bunların arasına sanat diye koyarsınız?

Sanat değil dedim ama bu olayın dışında kalan bir çok örnek de mevcut. Mesela oyun dünyası çok şanslı ki David Cage gibi bir dehaya sahip. İşte bu adam hikayesini anlatmak için oyun yapan bir adam. İnanın film yapsa derdini anlatamaz. İki bin sayfa senaryo nedir? Şaka mısın Cage? Bir de dört binden düşürdüm demez mi!

Sonra Ken Levine diye de bir adam var. Infinite ile daha önce hiçbir oyunda değinilmeyen konuların üzerinde durulduğunu gördük. Milliyetçilik, din, din sömürüsü, ırkçılık, şiddet, aile… Söyleyecek, anlatacak çok şeyi vardı. Bioshock Infinite’e basitçe oyun işte demek cidden büyük haksızlık olur.

Bu örneklerin arasına Limbo’nun puslu diyarını, Braid’in imgelerini ya da herhangi bir Amanita Design oyununu rahatlıkla katabiliriz. Ama ne olursa olsun, bu tarz oyunların artması şart. Sonuçta sanat, birikime ve zamana bağlı gelişen bir kavram.

Şimdilik benden bu kadar dostlar. İleride oyunlar ve sanat hakkında daha detaylı konuşuruz. Şimdi Dota beni bekler, kaçtım!

Just business, nothing personal.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu