Oyun Ön İncelemeleri

E3 2015’te Star Wars: Battlefront oynadık!

Fuarın 3. günü, Perşembe. Asıl kalabalık gözle görülür biçimde dağılmış. Özellikle sabahın 10’u olmasıyla da beraber E3’te herkes rahat adım atabiliyor. Ben ise saat 10.00’da EA Standındaki randevum için Güney Holü’ne ilerliyorum. Fuarın neden o kadar boş olduğunu oraya vardığımda anladım. Birçok oyun firmasının standları henüz açılmamışken sanki fuardaki tüm insanlar SW: Battlefront’un önünde toplanmıştı. Onlardan bir farkım olduğunu kanıtlamaya çalışırcasına “Hey dostum biz basın üyesiyiz saat 10.00’da randevumuz var, nereden gireceğim?” diye sorduğumda görevli bana önünde onlarca kişinin beklediği VIP sırasını gösterdi.

Sıranın arkasına geçip beklemeye başladık ve yaklaşık yarım saat sonunda bizi güruh şeklinde kapıdan içeri soktular. İçerisi sanki buzlarla kaplanmış gibi dekore edilmiş kıvrımlı bir koridora girdik. İçeride dumanlar arasından bizi köşede bekleyen R2D2 karşıladı. Dar koridorda oyalanmamız için hiçbir ekran bulunmuyordu, sadece oyunun seslerini dışarıya verdikleri hoparlörlerden içerideki çatışmanın gidişatını kavramaya çalışıyorduk. İyice gaza geldiğimiz ve “Hadi artık bize de oynatın!” dediğimiz sırada kapılar açıldı ve yaklaşık 40 kişilik bir ekip olarak karanlık bir odaya alındık. Orada birazdan oynayacağımız oyunla ilgili bir sunum ve brifing verildi.

“Walker Assault” adlı modda İmparatorluğun askerleri 2 adet AT-ST Walker’lar ile asilere saldırırken asiler de verilen süre zarfında bu 2 adet AT-ST’yi indirmeye çalışacaklar. Tabii AT-ST’leri indirmek kolay değil. Önce sinyal kulelerini ele geçirip bu devlerin güç kalkanlarını devre dışı bırakmalı ve daha sonra da var gücünüzle saldırmalısınız. Tabii onların da bu süre zarfında ateş aştıklarını ve saldırdıklarını unutmamak gerekiyor.

Sunum bittikten sonra diğer kapı açıldı ve biz heyecanla bize gösterilen masaların başına oturduk. Oyunun demosu Playstation 4’te oynanıyordu. Demoya girdiğimizde biz asileri canlandırıyorduk. Oyunun ilk deploy menüsünde sadece 4-5 adet silah ve sınıftan birini seçebiliyorduk. Silahlar birbirinden oldukça farklı ve kullanışlıydı. Star Wars evreninde “Assault Rifle”a denk geldiğini düşündüğüm bir silah seçerek oyuna dahil oldum. Yaptığım ilk iş kontrollere ve oyunun mekaniklerine alışmaya çalışmak oldu. Sağ üst tetik ile jetpack’i sol üst tetik ile yedek silahımı aktif ederken üçgen’e basılı tuttuğumda özel gücümüz devreye giriyordu. Dpad’te de üst tuşuna bastığımızda TPS ve FPS kamerası arasında değişim yapabiliyorduk. Açıkçası daha hoşuma gittiği için ben FPS kamerasıyla oyuna devam etmeyi tercih ettim.

Evet kontroller bukadar kolay ve sadeydi. Oyunda Battlefield oyunlarındaki ağırlık hissediliyordu ancak karmaşık silah ve envanter sistemi oldukça kolay ve akıcı oynanışa bırakmıştı kendini. Oyunun atmosferi, inanılmaz grafikleri ve bilhassa sesleri sizi Star Wars evreninde bir çatışmanın ortasında bulunduğunuz hissiyatını tam anlamıyla yaşatıyordu. Uzaktan gelen bağırışlar, Walker’ların ayak sesleri, kafanızın üstünde uçuşan Star Fighter’ların çatışmaları ve tabii ki dört bir yanınızda uçuşan lazerler… Bunların tümü bütünleşince gerçekten kendinizi filmden bir karede hissediyordunuz.

Oynadığımız harita Hoth’da karlı bir bölgede geçiyordu. Bu sebeple
yüksek katmalar yerine harita boyunca cephe yarıkları oluşturulmuştu.
Gerek bu cephelerde gerek ise sinyal kulelerinin üstünde çatışma son
hızıyla devam ediyordu. Kontroller oldukça kolaydı ancak diğer FPS
oyunlarında olduğu gibi vurulduğunuz gibi anında ölmüyordunuz. İsabet
eden her lazerin iki tarafada tam anlamıyla bir hissiyatı vardı ve
düşmanı öldürmek o kadar da kolay değildi. Bu da size vurulduğunuzda
ister jetpack’inizle ister ise cephe yarıklarında saklanarak manevra
yapma imkanı sunuyordu.

Sinyal
kulelerini ele geçirip AT-ST’lerin kalkanını etkisiz hale
getirdiğinizde onları vurmanız için sınırlı bir süre veriliyordu ve bu
konuda çevrede bulduğunuz “token”ler yani halk arasındaki adıyla
“power-up”lar oldukça işe yarıyordu. Bu token’lerden roket atarlar,
termal bombalar veya kalkan gibi özellikler elde edebiliyor.

Ayrıca
Star Fighter’lardan birini çağırıp kontrolü elinize geçirebiliyordunuz.
Star Fighter’lardan birini çağırdığımda bunların da kontrolünün gayet
kolay olduğunu gördüm. Özellikle Battlefield’daki jetlere göre oldukça
rahat kullanıma sahipler. Tabii kolaylığa aldanmamak lazım, nitekim
çevre oldukça engebeli ve saldırı yapmak için alçaktan giderken bir
engele çarpmanız olası. Tabii Walker’ları indirmek için kalkanlarının
etkisiz hale gelip onları vurmayı beklemek zorunda da değilsiniz. Star
Fighter’ınızın iplerini bu koca mekanik mamutların ayaklarına
dolayabilir ve onları düşürebilirsiniz. Yanımdaki ekip arkadaşım her
nekadar bunu yapmayı denediyse de oldukça zorlandığını ve Walker’ın
ayaklarına çarptığını belirtmek gerek.  Ancak biz yılmadık ve sonu
olarak 2 Walker’ı da verilen süre zarfında alt ederek asiler adına galip
olduk.
Skor tablosuna baktığımda ise 18 tane frag’im vardı.

İlk
oyun için hiç fena değildi. 20-25 dakikalık maçın ardından bize tanılan
sürenin sonuna gelmiş ve oradan ayrılmamız gerekiyordu. İnanın
Dulashock 4’ü elimden bırakasım gelmedi. Oracıkta “Bi maç daha atayım
ağabey n’olur?” der gözlerle bakakaldım. Oyun gerçekten belki de fuarda
denediğim en eğlenceli oyunlardan biriydi. Hikaye modunun eksiğine
rağmen son derece eğlenceli ve bağımlılık yapıcı bir multiplayer moduyla
bizi kendine bağlamayı kısa sürede başarmıştı. Fazla beklentim olmadan
gittiğim bu demoda DICE’ın gerçekten bir kez daha kendini kanıtladığını
görmüştüm. Bakalım oyun çıkana kadar nasıl sabredeceğiz?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu