Editör Arenası

Editör Arenası – Beyin Fırtınası

Yer: Merlin HQ – Toplantı Salonu
Zaman: Günlerden bir gün – 09:38

Murat: Çocuklar, bundan böyle ekibimizde köklü bir değişikliğe gidiyoruz.
 
Can: Amanin bo! Bu sefer kesin kovuldum. Murat Abi o espriyi yaptığında hemen aklıma bir iki tane Arap Şakası getirip kahkahayı bassaydım, şimdi sepetlenmemiş olacaktım.

Murat: Oğlum sen paranoyak mısın? Kovulma falan yok. Aramıza yeni biri katılıyor.

Emin: Abi toplantıyı bölüyorum ama bana bir dakika müsaade edebilir misin?

Murat: Olmaz! Toplantı bitmeden masadan kalkmak yok! Hem size daha kaç defa söyleyeceğim, toplantı odasına gelmeden evvel tuvalet ihtiyaçlarınızı giderin diye?

Emin: Sadece bir dakika abi. Yoksa büyük sıkıntı çıkabilir, ben sana diyim.

Murat: Sen bir dakikada gideceksin de geri geleceksin ha! Güldürme beni. En az on dakika beklemek zorunda kalacağız seni.

Emin: Öyle deme abi, ben bir dakikada hayat hikayemi bile anlatırım sana.

Can: O da bir şey mi? Ben bir dakikada iki haber yazar, sitede yayımlar, üç tane de yedek haber bulurum. Heyt be, benim gibi adam zor bulunur.

Murat:
Demek bir dakikada hayatını anlatırsın… 1 dakikada ha?

Emin: Abi neden bakışların değişti? Bakma öyle. Zaten zor tutuyorum, korkudan salacağım bak.

Murat:
Çabuk buraya gel Emin!!!

Can: Sanırım Emin kovulacak. Oh be, yırttım.

Murat: Emin, gel de seni muhabbetle bir öpeyim.

Emin: Beni öpecek misin abi? Amanin, altıma kaçırmak üzereyim.

Can: Hay aksi, beni niye öpmüyor ki? İki haber yaparım dedim oysa. Hatta yayımlarım bile dedim. Öpülecek adam bendim, neden beni öpmedi ki?

Murat: Emin öpüjem ulen seni! Gel çabık buraya! Öpüjem!

Emin:
Abi ben fazla kımıldamasam iyi olacak. Yaptım, yapacam çünkü.

Mine:
Arkadaşlar kusura bakmayın biraz geç kaldım. Murat hayırdır, kimi öpüyosun bakiyim sen?!?

Can: Emin’i öpüyor Mine Abla. Ama beni öpmüyor. Beni öpmesi için daha ne yapmam lazım anlamıyorum.

Mine: Ben gelmeyeli sizin toplantılarınız ne kadar değişmiş böyle? Kendinize çeki düzen verin yahu!

Murat: Öhöm… Arayıp da bulamadığımız video fikri sonunda aklıma düştü Mine. 1 dakikada oyun hikayesi anlatacağız! Nasıl fikir ama?

Mine: Yani ne bileyim…

Emin:
1 dakikada oyun nasıl anlatılır ki? Ahhhhh, ucunda valla…

Can:
MURAT ABİ, BENCE BU HARİKA BİR FİKİR!

Murat: Niye fikrimi beğenmediniz anlamadım. Bence süper fikir! Tüm okuyucuların hoşuna gideceğinden eminim.

Mine: Olabilir de… Önce bir denemek lazım…

Emin:
1 dakikada hangi oyun anlatılabilir kiiiiaaaahhh! Şu an yaptım sanırım.

Can: HAY AKLINLA BİN YAŞA MURAT ABİ! SEN BİR DAHİSİN!

Murat: Size fikir söyleyende zaten kabahat. İnsanın tüm hevesini kaçırıyorsunuz. Biriniz bile fikrimi beğenmedi ya, alacağınız olsun.

Mine: Kızma hemen Muratçığım. Bir deneme çekimi yapalım, beğenilirse devamını çekeriz.

Murat:
Hadi ya! Gerçekten yapar mıyız?

Emin:
Sanırım 1 dakikada Skyrim’i anlatabili… Iııaaa… Fena ter bastı…

Murat: Emin misin Emin?

Can:
APUHA MUHAHAHA! İlahi Murat Abi nereden buluyorsun bu esprileri? Çok komik! Sdfskjfdgkjnslk! Karnıma ağrılar girdi valla, ölecem!

Murat: Sen bana mı güldün bakiyim!?!

Can:
Şey, ben aslında, kem, küm…

Murat:
Tamam, sululuk istemez, çabuk herkes işinin başına, hiç vakit kaybetmemeliyiz.

Emin: Önce bir ayakyoluna uğrasaydım abiiiiiyaaahhh, fenalardayım.

Murat: Olmaz! Önce Skyrim’i 1 dakikada anlat bakalım.

Mine: Çocuk terden kurdeşen döktü Murat, çekimden önce bir rahatlasın.

Murat: İyi ya işte! Bir an evvel tuvalete gidebilmek için mümkün olan en kısa sürede oyunu anlatır. Bundan iyi motive yöntemi mi olur?

Emin: Zalımsın Murat Abiiiiaaahh!

Murat:
Nıhıhohahaha! Ben bir dahiyim!

Mine:
O değil de Murat, sen bu toplantıyı neden yaptın?

Murat: Haklısın Mine. Sahi ben bu toplantıyı niye düzenledim?

Yer: Merlin HQ – İş Hanı Girişi
Zaman: Tam o sırada

Emre:
Allah Allah! Muhteremin adresi burası ama içerisi dükkan kaynıyor. Hangisinin ona ait olduğunu hayatta bulamam. Şimdi telefon açıp da sürprizi bozmayayım. İyisi mi şu gençlere sorayım, belki tanıyorlardır. Selam gençler!

Birisi:
Hi! Yani, merhaba.

Emre:
Murat Oktay Beyin Yazıhanesi’ni arıyorum, nerede olduğunu biliyor musunuz acaba?

Öbürü: Hmm, yazıhane mi? O ne oluyor ki?

Diğeri: Arzuhalci gibi bir şey mi?

Beriki: Arzuhalci ne lan? Arzu falan, neyin fantezisini kuruyosun sen?

Öteki: Kardeşim mal mısınız? Yazıhane diyor adam, yazı yazılan hane. Yayınevi arıyor olmalı.

Başkası: Durun cahiller sizi! Ben biliyorum o kelimeyi. Övünmek gibi olmasın ama ben, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü bile okumuş bir insanım. Abi anladığım kadarıyla siz ‘Özel Kalem Müdürlüğü’nü arıyorsunuz. O dediğiniz yer belediye binasında olsa gerek.

Emre:
Bak sen şu işe! Murat Oktay, Şehremaneti Encümenliğine mi terfi etti?

Başkası: Yazıhane dediğinize göre belediye binası olmalı. Bu iş hanında dediğiniz gibi bir yer yok çünkü.

Emre:
Üstat Murat Oktay sonunda sağlam yere kapağı attı demek ki. Eyvallah gençler! Size rastlamasam, buralarda beyhude yere dolanıp duracaktım. İnsanlık ölmemiş vesselam. Haydin, sefa ile!

Birisi:
Güle güle abi!

Öbürü:
Turistti herhalde…

Diğeri:
Ne turisti be, manyaktı herhalde…

Beriki:
Bence Osmanlı Dili ve Edebiyatı öğretim görevlisiydi.

Öteki:
Kardeşim mal mısınız? Suriyeli mülteciydi işte. Konuşmasından anlamadınız mı?

Başkası: Hepiniz cahilsiniz oğlum. Basbayağı kamera şakasıydı işte! Övünmek gibi olmasın ama ben iki ay Zeytuni TV’de stajyerlik yapmış bir insanım. Karşıdaki aracın koyu renk camlarını görmediniz mi? Oradan çekim yapıldı. Birazdan geri gelip bize şaka yapıldığını söyleyecek, göreceksiniz.

Yer: Merlin HQ – Toplantı Salonu
Zaman: Yarım saat sonra

Murat:
Çocuklar, eminim neden ikinci kez toplantı düzenlediğimizi merak ediyorsunuz. Söylediğim gibi aramıza yeni bir kişi katılıyor. Aslında geri dönüyor desek daha doğru olur. Emre, çok eski bir çalışanımız. Deneyimli, eski kalemlerimizden.

Emin: Hangi Emre ki o? Adını daha önce hiç duymaaaa… Aaaaa… Abi azat et, yapıyorum galiba!

Murat: Başlayacam senin boşaltım sistemine… Neyse, bu sitenin çok mühim, çok önemli isimlerinden biriydi. Pek çok önemli işe imzasını attı.

Can: Vay be! Mesela hangi yazısı vardı abi? Okuyayım da, birkaç teknik öğrenip kendimi sağlama alayım.

Murat: Ohooo, o kadar çok ki, hangisini sayayım?

Emin: Abi birini söyle de ben hemen gidip okuyayım. Yol üstünde tuvalete de uğrarım. Aksi halde infilak edecem!!!

Murat: Tabii ki söyleyeyim. Eeee, mesela şeyi yazmıştı. Neyi yazmıştı Mine?

Mine: Ha ben mi cevap vereyim? Tamam, eee, hatırladığım kadarıyla şeyi yazdı. Yani şeyi işte…

Murat: Höööst! Konuyu dağıtmayın. Bir sürü yazı yazdı işte. Kafamızda bin tane şey var, nereden hatırlayalım şimdi Emre’nin yazısını?

Emin: İyi de abi sen demiyor muydun, “Beyin de bir kastır ve ne kadar çok zorlarsan o kadar güçlenir,” diye. Bak ben mesela 1 saattir hacetimi tutmaktan inanılmaz karın kası yaptımmmm. IIaaahh!!!

Murat: Ben öyle bir şey söyledim mi?

Can: Emin doğru söylüyor abi. Belgeselde izlediğini söylemiştin. Hatta aramızda kafası en çok dolu olan ve en çok meşgul olan sen olduğuna göre, beyni de en çok gelişmiş olan sen olmalısın diye defalarca söz etmiştik. (Bu sefer kesin yerimi sağlamlaştırdım. Aferin Can, aferin!)

Murat: Çocuklar beni şımartıyorsunuz. Laf aramızda biraz zekiyimdir. Kolay kolay hiçbir şeyi unutmam.

Mine:
Hemen çocukların gazına gelme Murat. Kafan çok dolu olduğu için her şeyi unutursun sen. Şimdi sana sorsam cebinde ne var diye, cevap bile veremezsin.

Murat: Olur mu öyle şey Mine, cebimdeki her cismi tek tek bilirim ben!

Mine: Bana şu anda cebinde bulunan beş cismi say, bir hafta boyunca çocukları okuldan ben alacağım.

Murat: Hihi. Hoho.

Emin: Abi, hazır mutluyken bana bi izin ver de 100 numaraya uğrayayıııaaaa!!!

Murat: Ehue. Hoho!

Can:
Fenalaştı galiba! Murat Abi iyi misin, su ister misin?

Murat: Mine gel buraya, öpüjem!

Mine: Ay üstüme iyilik sağlık. Murat kendine gel, çocukların yanında ne biçim konuşuyorsun?

Murat: Yok yok, hepinizi öpüjem!

Emin: Beni öpmeden ben bir helaya gitseeeeaaaahhh!!!

Can:
Beni de öpücek misin abi? Gerçekten mi?

Murat:
Cebindeki beş şeyi say ha! Cebindeki beş… Cepteki 5… ‘Cepte 5’ Yeni bir program ismi daha buldum! Yüce Tanrım, ben bir dahiyim! Hemen çekimlere başlayalım!


Yer:
Kadıköy Belediye Binası
Zaman: Yarım saat daha sonra

Emre:
Kolay gelsin. Ben Murat Oktay’ın Yazıhanesini arıyorum da.

Danışma Kamil: Murat Oktay mı? Hmm, binada üç dene Murat Bey var emme soyadı Oktay olan var mıydı bilemedim bah şinci.

Emre: İsim listesi falan yok mu acaba?

DK:
Liste mi, ne listesi, liste ne arar be danışmada?

Emre:
Sen de haklısın birader. Peki, nasıl bulurum Murat Oktay Beyi.

DK: “Sora sora Bağdat bulunur,” derdi rahmetli dedem. Hey gidi rahmetli! “Hava alacağım,” deyip dışarı çıkmıştı, bir daha da dönmemişti. Çok gözü pek adamdı.

Emre: Anlıyorum.

DK: Senin bu Murat Oktay neci oluyor?

Emre:
Yani, işte böyle daha çok site işleri falan yapıyor.

DK:
Site işi mi? Müteahhit mi?

Emre:
Yok yani böyle yazı yazıyorlar, video çekiyorlar falan.

DK:
Öyle desene. O zaman sen çok yanlış gelmişsin hemşerim. Bak sen ne yapacan bilin mi? Buradan dümdüz git, sağdan sola dön, arkanı heykele ver, yürüyebildiğin kadar yürü, senin aradığın yer orada.

Emre: Murat Oktay orada mı yani?

DK:
Hem de nasıl…

Yer: Merlin HQ – Toplantı Salonu
Zaman: Öğle saatleri

Murat: Çocuklar, neden üçüncü defa toplantı yaptığımızı sorduğunuzu zanneder gibi oldum sanki.

Can: Yeter ki sen iste Murat Abi, üç değil, otuz üç kere bile toplantı yaparım seninle. (Doğru yoldasın Can, afferim.)

Murat:
Önceki toplantımızda da söylediğim gi… Emin, iyi misin oğlum? Patlıcan gibi morardın sanki.

Emin:
Kuşları düşün Emin… Gökyüzünü düşün… Rahatla, ama çok da gevşeme… Sık dişini Emin… Az kaldı…

Mine:
Emin altına yapmadan bir an evvel konuya girsen iyi olacak sanırım Murat.

Murat:
Doğru söylüyorsun Mine. Konumuza dönecek olursak, biliyorsunuz aramıza yeni…

Cemile Hanım:
Murat Bey toplantınızı bölüyorum ama öğle yemeğinde kola mı istersiniz, ayran mı?

Murat: Hmmm, güzel bir soru. Ne dersin Mine?

Mine:
Kola derim ben.

Can: Ben ayran derim.

Murat: Emin sen ne dersin?

Emin:
Eşhedü enneeeee ilahe illallaaaah…

Cemile Hanım: Kola mı, ayran mı Murat Bey?

Murat:
Öpüjem!

Can: Beni mi öpücen abi?
 
Murat: Ayran mı, kola mı? Kola mı, ayran mı? Evreka Mine, evreka!

Mine: Kesin konservenin kapağı aralık kaldı. Keşke yemeği bir taşım kaynatıp baksaydım. Dağ gibi adam bozuk konserveden aklını oynattı…

Murat:
Dalga geçme Mine. Mükemmel bir fikir daha buldum! Ayran mı, kola mı? Bu mu, şu mu? Buradaki mi, oradaki mi? Al sana program ismi: ‘O mu, bu mu?’ Allah’ım, ben resmen bir fikir makinesiyim. Tiz çekimlere başlansın!

Emin: Haaaayıııırrr!!!

Yer: Kurbağalıdere Sanat Âşıklarını Koruma Kollama ve Yaşatma Derneği
Zaman: 5 çayı saati

Entel Danyal: Bir sözcüğün hangi harfle başladığını unutursan, onu sözlükte bulman da bir o kadar güçleşir azizim.

Emre: Ne de güzel söylediniz. Rica etsem, Murat Oktay’ı nasıl bulacağımı da söyleyebilir misiniz?
Danyal: Asıl soru bizim nerede olduğumuz mirim. Galaksinin içinde, oradan oraya dolanan, minik toz zerresinden bile küçük bir parça değil miyiz?

Çaycı: Abi bölüyorum ama bu çayları da mı hesaba yazacağız?

Danyal: Yaz muhterem yaz. Paradır parayı kazanan, koç yiğit bağ beller demişler.

Çaycı: Yine veresiye yani…

Danyal: Kefenin cebi yok üstat.

Çaycı: Pantolonumun var ama…

Danyal: Heyhat! Basit bir çaycıyla bile söz düellosuna giriyor bu beden. Alacağın olsun kader!

Emre: Danyal Bey, rica etsem Murat Oktay’ın nerede olduğu konusuna dönsek.

Danyal: Elbette dönelim. Dönelim dönmesine de sokaktan yükselen bu ambulans sesleri de ne böyle?

Çaycı:
Büyük bir olay var sanırsam, itfaiye de geldi!

Emre: Yumurtaya can veren rabbim, sokakta koşturan şu adam Murat Oktay değil mi? Sedyeyle taşıdıkları da Emin galiba. İyi de neden sırılsıklam ki bu adamlar? Dereye mi düştüler acaba?


Yer:
Kurbağalıdere Sanat Âşıklarını Koruma Kollama ve Yaşatma Derneği Önü
Zaman: O esnada

Murat: Doktor Bey yalvarırım Emin’i kurtarın. Hiçbir masraftan kaçınmayıp onu hayata döndürün. Onu canlı görmek istiyorum ki, kendi ellerimle boğup öldüreyim!!!

Emin: Aııaaahhhh! Öldürün beni!

Mine:
İtfaiye ekibi! Lütfen elinizi çabuk tutun. Alt katta mahsur kalanlar var.

İtfaiye İlhan: Vidanjörü yanaştırıyorlar efendim. Suyu çeksinler, müdahale edeceğiz.

Murat:
Rica etsem, ambulansın içinden kesici veya delici bir alet alabilir miyim? En azından bir iki havalandırma deliği açsaydım Emin’in vücudunda.

Emin: Abi ama ben dedim. Ahhhh! Büyük sıkıntı olacak diye uyardım.

Mine:
Sıkıntı mı? Resmen kıyamet yaşandı Emin. Ofis çalışanlarının yarısı sele kapıldı. Can’dan haber alamıyoruz. Hem vidanjör nerede kaldı?!?

Vidanjör Vedat:
Buradayım yenge. Bak yalanım yok, bunca yıllık vidanjör operatörüyüm, böyle hacet görmedim. Ne yaptınız siz, stat dolusu adamı tuvalete mi aldınız?

Mine:
Ele güne resmen rezil olduk.

Emin:
Rezil mi? Resmen madara olduk Mine Abla!

Murat: Öpüjem!

Emin:
Abi iyi misin? Ahhhh! Hani beni öldürecektin? Öpmek de nereden çıktı?

Murat: Buldum Emin, buldum! Yeni anketin içeriğini buldum: ‘En madara edici ölüm şekilleri…’ Allah’ım, ben nasıl bir sevap işledim de bana bu zekayı bahşettin. Ben resmen bir dahiyim!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu