E.Y.E.: Divine Cybermancy
Sibernetik gelişim, Nano teknoloji, kaosun hüküm sürdüğü bir dünya, şirketlerin ülke yönetimindeki karanlık politikası ve dahası… Olası gelecek senaryolarından biri olarak sunulur, acaba böyle bir ortamda yaşasaydık ne olabilirdi? Bunun cevabını gerçek örneğini yaşamadan bilme imkanımız pek yok, yine de sanal dünyanın sınırları bu duvarlara kadar dayanıyor. Yaklaşık 11 sene önce piyasaya sunulan Deus Ex, Cyberpunk atmosferiyle beni benden almıştı, ikincisini ilki kadar beğenemedim, ancak Deus Ex: Human Revolution’dan umutluyum. Çıkmasına da az bir süre kaldı, 26 Ağustos’ta ilk Deus Ex’in 25 sene öncesine gideceğiz ve Adam Jensen’in macerasına ortak kalacağız. Bunun öncesinde Cyberpunk atmosferini solumak isteyenlere bir fırsat var: E.Y.E.: Divine Cybermancy!
Fransız Cyberpunk!
Bağımsız bir yapım olarak karşımıza çıkan (Artık Eye diyerek kısa geçiyorum) Eye, en başlarda ilginç duran ama sıkıcı ve bilindik bir konuya sahip. Oyun A.V.A isimli masa üstü bir RPG oyununu temel alıyor. Masaüstü oyununu ve Eye’ı, Streum On Studio yapmış. FPS kamera açısına sahip oyuna ilk girdiğimizde karakterimizi oluşturmakla işe başlıyoruz. Bunun için Binah, Yesod, Netzah, Tiphereth, Gueburah, Kether ve diğer birkaç gen çeşidinden üçünü seçmemiz gerekiyor. Hepsinin kendine göre artıları ve eksileri var. Zaten bunlar açıklamalarıyla birlikte yazarken, sağ tarafta karakterimizin statlarının nasıl olacağını gösteren menüden de görebilirsiniz. Bunları geçtikten sonra kendimizi rüya bölümünde buluyoruz. Buradan kapıya doğru yürüyüp içeri girdiğimizde oyun da başlıyor. Fakat hemen belirtmem lazım, T tuşuna basarak eğitim listesini açıyoruz. Yapımcılar her özellik için oturup, tek tek video ile detayları göstermişler.
Eye’ı Cyberpunk temalı düz bir aksiyon FPS sanmayın, RPG öğelerine de sahip. Belki RPG kısmı çok derin değil, ancak en iyi sibernetik, telepatik savaşçıyı yapabilmemize imkan sunuyor. CyberTech başlığı altında 14 farklı Cyber Implant yer alıyor (Wired Reflex, Cyber Arms vs…). Hepsinin belli bir ekstrası var. Bunları almak ve geliştirmek için belli bir para lazım. Kazandığımız paranın bir kısmını buraya harcayabiliriz. Research altında araştırma yapıp, geliştirebildiğimiz kısımlar bulunuyor. Mesela Medkit araştırması yapabiliriz, bunların da karşılığı yine paradan geçiyor. Artı olarak araştırmanın ne kadar sürede tamamlanacağını da ayarlayabiliyoruz. Uzun süreler daha az para isterken, kısa süre malum olarak pahalıya mal oluyor.
Üstümüzde taşıdığımız her silahın ve cephanenin belirli bir ağırlığı var. Ne kadar eşya alırsak o kadar ağırlık yapıyor. Yeni silah, cephane almak, üstümüzü boşaltmak ve zırhımızı değiştirmek için Armory’i kullanıyoruz. Gene buradan hafif, orta ve ağır türde olmak üzere zırhımızı değiştirebiliriz. Yalnız zırhın çeşidine göre ağırlığı da artıyor bunu da belirtelim. Toplamda 25 farklı silah yer alıyor. Katana’dan makineli tüfeğe ve daha ağırlarına kadar silah var ve hepsi de yeterli.
Teknolojinin gücü adına
İki farklı güç kullanabiliyoruz bir tanesi Cyber Control, diğeri PSI Ops. Cyber’da daha hızlı koşma, daha yükseğe zıplama, hologram çıkarma vs… gibi özellikler var. PSI Ops’ta da düşmanlarımızı fırlatma, kendimiz gibi birkaç kopya çıkarma benzeri güçler bulunuyor. Genel olarak bana güçleri kullanması sıkıcı geldi. PSI Ops güçlerini kısa yoldan değiştirip, barların yanında görebiliyoruz (Klasik sağlık, güç barı: Her zamanki gibi yetenekler güç barından yiyor). Hangi Cyber güçlerini ise kullandığımızı barların üstünden görebiliriz. Buraya kadar hepsi güzel hoş, bunların hepsine de arabirimden ulaşıyoruz. Yalnız arabirim kullanımı pek iyi değil. Hatta hantal ve karmaşık yapılmış. Aslında tüm menüler öyle. C’ye basıp açılan menüye fareyi sürükleyip, gerekli menülere ulaşabiliyoruz. Yine C ile çıkan menüye güçlerimizi atama imkanımız var. Bunun içinde kullanacağımız gücün üstüne gelip, ikinci atış moduna basmamız gerek.
Eye’daki Hack sistemi ilginç sayılır. Hack’lemek istediğimiz bilgisayar, elektronik kilitler, savunma mekanizmalarına virüs saldırısı yapıyoruz. Bu işlemi de Hack özelliğimizi kullanarak gerçekleştiriyoruz. Hack işleminde hedefin ve bizim belirli bir gücümüz var. Sadece saldırı değil, maskeleme, tarama vs… gibi başka işlemler de yer alıyor bunun içinde. Oyunda psikolojik etmenler önemli rol oynuyor. Call of Cthulhu’dan hatırlar mısınız? Karakterimizin başı dönüyordu, her yeri bulanık görüyordu. Eye’da da buna benzer bir vaka var. Travma yaşabilirsiniz, hayaller görebilirsiniz.
Ana senaryo doğrultusunda yapacağımız asıl görevlerimiz ve bunun dışında yan görevler bulunuyor. Görevler için gideceğimiz yerler şu kadar metre kaldı diyerek ekranda gösteriliyor. Eye’da, Save etme yerine Resurrection yani yeniden diriliş sistemi bulunuyor. Öldükten çok kısa bir süre sonra öldüğünüz yerde yeniden ayağa kalkıyorsunuz, ancak bunun da hakkı dokuz kere.
Sonlara doğru
Düşmanlarımız ise dengesiz ve kötü. Bazı zamanlar bizi gördüklerinde kaçıyorlar ama nereye? İki adım öteye, bazen salaklar gibi kendi kendilerini vurma potansiyellerine sahipler. Yanlarına gittiğimizde size dipçik atmaya çalışanlar veya durup da bakan modeller var. Rakiplerimizin aklı gidip gelebiliyor, ancak kendileri rastgele yeniden diriliyor. Nereden gelecekleri belli olmuyor. Biraz önce temizledim, buradan kurtuldum derken bir anda kendimizi aynı yerde daha kalabalık düşman topluluğu önünde bulabiliyoruz.
Eye’ın grafikleri Source Engine ile yapılmış. Vakti zamanında bizlere harika gelen Source’un yaşlılığı belli oluyor, yine de bağımsız bir oyun için görsellik orta şeker. Oyunun bazı kısımlarını başka yapımlara benzetebilirsiniz. Bazı düşman modellerini Killzone serisinden Helghast’lara benzettim. Bazı silahlar ve yerler Half Life 2’ye kaçıyordu sanki. Source Engine’ın nimeti olarak biraz fiziki etkileşim de var. Seslendirme çoğu konuştuğumuz ve diyaloğa girdiğimiz NPC’de yok, seyrek yapılmış. E.Y.E.: Divine Cybermancy en başlarda düzgün gibi dursa da, Co-op ile durum biraz idare etse bile bir süre sonra sıkan yapımlardan biri. Ufak bir ekip aslında güzel bir şeyler sunmak istemiş, ama bunu tam olarak yansıtamamış.