Fallout: New Vegas
İnanın nereden başlayacağım konusunda hiçbir fikrim yok. Hani bazen birisine, hakkında bir sürü şey anlatmak istediğiniz bir konu olur, ancak kafanızda o kadar çok şey döner ve en sonunda adam akıllı hiçbir şey anlatamazsınız ya, işte şu an öyle hissediyorum. Bilmem anlatabildim mi?
Bundan birkaç sene önce Bethesda “Fallout’u artık ben yapacağım” dediğinde herkes merak, tedirginlik ve umutla beklemişti. En sonunda oyun çıktığında kimisi bu büyük hikayenin yeni çehresini çok beğendi, kimisi getirdiği yenilikleri eskiye hakaret olarak nitelendirdi, ama ne olursa olsun bekleyen herkes en az bir kere oturup oynadı. Bana kalırsa yenilik, çok abartılmadığı sürece, hayattaki her şeye bir güzellik ve yeni bir heyecan katar. Dolayısı ile eski Fallout’lar bir klasik olsa da bu yeni versiyon da kendi tarzında ve kendi tadında başka bir klasik olmaya başlıyor.
Son iki sene bu şekilde geçerken, şimdilerde Bethesda bu işin peşini öyle kolay bırakmayacağını göstererek seriye dördüncü oyunu getirdi. Birçok kişi Fallout New Vegas’ın üçüncü oyuna ek paket olarak çıkacağını düşünse de Bethesda ısrarla bu oyunun ek paket olmayacağını, aksine serinin dördüncü oyunu olduğunu söylüyordu. Ve haklı da çıktılar. Neden mi? Gelin hep birlikte bakalım.
“Üzgünüm evlat …
Öncelikle New Vegas’ın hikayesi üçüncü oyunun hikayesinden tamamen farklı. En başında, artık seride klasikleşmiş, “Vault’tan çıkmış balığa döndüm” başlangıcı bu oyun için geçerli değil. Bu oyunda eski bir Vault üyesi değil, atıktoprağın (wasteland) insanıyız. Dolasıyla görmüş geçirmişliğimiz biraz daha fazla.
Fallout: New Vegas, 2281’de yani Fallout 3’den hemen hemen dört yıl ve 2077’deki Büyük Nükleer Savaştan 204 yıl sonrasınında geçiyor. Hikaye Las Vegas, Nevada ve Mojave Çölü’nde geçiyor. Fallout serilerindeki diğer şehirlerin aksine Vegas şehri nükleer saldırılardan direkt olarak etkilenmemiş. Şehirdeki binaların çoğunluğu sağlam ve insanların arasında mutasyona uğrayanların sayısı çok az. Bu izolasyon bir anlamda doğaya da yansımış, temiz su ve yiyecek ülkedeki diğer yerlere oranla daha sık bulunur bir durumdadır. Oyundaki Vegas şehrini de, eski seriden Reno’ya benzetebiliriz. Çünkü savaş sonrası dünya üzerinde elektriğin olduğu ender şehirlerden bir tanesi. Bunu sağlayan da şehrin yakınında bulunan ünlü Hoover Barajı.
Hikayeye gelirsek; John Gonzales’in yazdığı senaryoda karakterimiz, Mojave Ekspress adında bir kurye şirketi için çalışan basit bir eleman. Sıradan bir dağıtım sırasında bir şeyler ters gidiyor ve bir grup tarafından saldırıya uğrayıp vurularak bir mezara gömülüyoruz. Ancak neyse ki Victor adlı bir robot tarafından son anda kurtarılıyor ve gözümüzü Doktor Mitchell’ın evinde açıyoruz. Böylece serüvenimiz başlıyor.
Ana hikaye bizi kimin, neden vurduğunu bulmak ile ilgili, ama elbette bunun yanında daha birçok yan görev de mevcut. Hatta büyük olasılıkla da Bethesda ve Obsidian, önümüzdeki aylarda bu oyun için de birkaç DLC çıkartacaktır.
New Vegas teknik yapısı bakımından Fallout 3’ün ikizi gibi. Fizik motoru, karakter tasarımları, modellemeler, gölgelendirmeler vs. hepsi üçüncü oyunla aynı, dolayısı ile bu konudan fazla bahsetmeme gerek yok, ancak Obsidian’dan tek bir arzum var; lütfen ama lütfen artık insana benzeyen karakterler yaratmamıza izin verin. Karakter yaratma aşamasında yüz tasarımında yine çok fazla seçenek var, ama maalesef bütün o seçeneklerin oluşturduğu hiçbir kombinasyon size düzgün bir görünüm sağlayamıyor. Tamam belki bu dünya, pisliğin ve nükleerin ele geçirdiği bir dünya, ama herkes de pörtek gözlü uzaylıya benzemez ki arkadaş.
Dediğim gibi oyunun teknik özellikleri aynı, fakat bunun yanında grafiklerle ilgili bir iki küçük hata da mevcut. Sanırım kısa zamanda yamalarla düzeltilecek olan bu hatalardan sonra oyun görsel açıdan epeyce tatmin edecek bizi. Aslında hazır karakter modellemesinden ve grafik hatalarından bahsetmişken gelin önce oyunun göze çarpan bir iki kötü yanından bahsedip güzelliklerini sona saklayalım ki, yazımız bittiğinde ağzımızda güzel bir tat kalsın.
Yukarıda değindiğim iki teknik hatadan başka, oyunun teknik kısmı ile ilgili şikayet edebileceğim bir nokta yok. Bunun yanında oyunun müzikleri ve sesleri konusunda biraz hüzün yaşadım. Müzikler veya seslendirmeler kötü değil, sadece az. Özellikle oyun müzikleri radyoda duyduğunuz 5-10 şarkı ile, siz atıktopraklarda gezinirken fonda çalan bir müzikten ibaret. Halen eski jaz ve blues parçalarından seçmeler varken, arada bir iki tane de rock’n roll’a denk geldim. Seslendirmeler konusunda ise, aslında ne teknik açıdan ne de miktar açısından, oyunun mantığını düşününce, asla kötü olmadığı gibi çok yetersiz de değil. Ama işte insanoğlu, azla yetinmiyor! Karakter, ortam ve diğer seslendirmeler oldukça güzel. Seslerle ağız hareketleri bir senkronizasyon içerisinde. Çevre sesi ise gerçekten size bir çölde dolaştığınızı hissettiriyor. Ama yapay zeka için aynısını söyleyemeyeceğim. Genelde mantıklı hareket eden yapay zeka, bazen gerçekten çok aptalca şeyler yapabiliyor. Bazı yerlerde gerek düşmanlar olsun gerekse yandaşlarınız, saçma sapan cisimlere veya duvara takılıp yerinde sayabiliyorlar. Ama işte hepsi bu kadar. Açıkçası oyun hakkında yapacağım kötü eleştiri yazının onda birlik bir bölümü ki, bunlardan hiçbiri – belki müzik olayı hariç- basit bir yama ile halledilmeyecek sorunlar değil.
…ama bu oyun…
Maceraya ilk başladığımız yer olan Doktor Mitchell’ın evi ve sonrasında Goodspring kasabası bir alıştırma bölümü niteliğinde. Bu bölüm size, hem oyunun temelinde olan sistemi hem de New Vegas’a özel yenilikleri öğretiyor. Geneli zaten aynı. Yine yüz tasarımından sonra S.P.E.C.I.A.L. larınızı belirleyip maceraya başlıyorsunuz. Ancak, burada en önemli yol ayrımı beliriyor ki o ayrım, oyunun gidişatını tamamen etkiliyor. Her şeyinizi tamamlayıp doktorun evinden çıkarken oyun size normal ve hardcore olmak üzere iki seçenek sunuyor ve burada iş alevleniyor. Fakat hardcore olayına daha sonra geleceğiz.
Harcore modunu (dikkat edin zorluk seviyesi değil MOD’u) açıklamadan önce oyunda her iki mod için de geçerli olan yeniliklerden bahsetmek istiyorum. Öncelikle bu oyun eski oyuna, hatta 1. ve2. oyuna göre bile daha fazla derinliğe sahip. Yani bu sefer atıktopraklarda dolaşırken gerçekten mahvolmuş bir toprak üzerinde dolaşıyor, oranın insanlarıyla konuşuyor veya savaşıyorsunuz. Bu sefer yoldan yürümezseniz gerçekten başınız beladan kurtulmuyor ve iyi ile kötünün aslında o kadar da birbirinden farklı olmadığını anlıyorsunuz. Hikaye, yan görevelerde dahil, çok güzel yazılmış. Görevler, durup duruken bu da nerden çıktı şimdi dedirtmiyor. Gerek ana görev gerek yan görevler hep bir mantık ve paralellik dahilinde ilerliyor.
İlk yenilik olarak özellikler (trait) ve avantajlardan (perk) başlayabiliriz. Yeteneklerde (skills) bir değişiklik olmazken, özellikler ve avantajlara yenileri gelmiş durumda. Ayrıca oyun ilk özelliklerinizi seçtiriken sizi zorlamıyor. Size “2 adet özellik seçin ya da hiç seçmeyin” şeklinde bir seçim sunuyor. Diğer bir yenilik ise kamp ateşi. Bunlara atıktoprakta pek çok yerde rastlayacaksınız. Kamp ateşlerinde, etraftan topladığınız bitkilerle yaralı ilaçlar ve yemekler yapabiliyorsunuz.
Diğer bir yenilik çalışma masalarında var. Artık klasik çalışma masasının yanında bir de kendi cephanenizi hazırlamak veya eldeki kullanılmayan cephaneleri parçalayıp buradan elde ettiğiniz parçalarla kullandığınız silahlar için bir cephane oluşturmaya yarayan çalışma masası daha bulunuyor. Elbette bu iki yenilik için malzemenin yanında ilgili yeteneğinizin de olması gerekiyor. Oyunun haritası Fallout 3’e kıyasla çok daha küçük. Ama sakın bunu yapacak daha az iş var gibi algılamayın. Aksine haritanın küçük olması oyunun daha dolu ve canlı olmasını sağlamış ve bence güzel bir taktik olmuş. Hoş yeniliklerden bir tanesi de artık dürbün kullanabiliyor olmanız. Artık dürbünlü tüfek bulana kadar uzakları görememe gibi bir sorunumuz kalmıyor ki, ben dürbün olayını üçüncü oyunda çok aramıştım doğrusu.
Üçüncü oyunda topladığımız bobble head’lerin yerini kar küreleri ve yıldızlı gazoz kapakları almış. Silahınızla ilk defa hedef aldığınızda direk olarak fark edeceğiniz şey, namlunun sabit durmadığı. Evet artık silahlarda tutarlılık olayı da mevcut. Bu yüzden çoğunlukla çömelerek ateş etmek isteyeceksiniz. VATS en çok sevdiğimiz savaş stratejilerinden birisiydi ve oyunda halen mevcut, ek olarak ateşli silah haricindeki silahlarda da özel vuruşlar yapmanızı sağlıyor ve bu vuruşlar sırasında sinematik giriyor. Zaten bütün bu yenilikleri oyunun ilk başında Goodspring köyünde öğreniyorsunuz. Başta da dediğim gibi bu köy aslında alıştırma bölümü olarak hazırlanmış ve dilerseniz, ki mutlaka tavsiye ederim, bu alıştırma bölümünü oynayabiliyorsunuz.
…daha en başından beri…
En büyük yeniliğin etkileşim ve bu etkileşimin hikayenizde yarattığı eksiler ve artılar olarak söyleyebiliriz. İlk olarak şunu belirteyim ki artık ün çok büyük bir öneme sahip. Mojava çölü birçok grup tarafından paylaşılıyor; bunlardan en önemlileri NCR ve Caesar’s Legion. NCR (New California Republic) savaştan sonra bir grup kanun koyucunun birleşip milisleri oluşturmasıyla başlayan ve daha sonra epeyce büyüyen bir örgütlenme. Güçleri, paraları, teknolojileri ve en önemlisi elektrikleri var. Ellerinde tuttukları Hoover barajı ile New Vegas’a elektrik sağlıyorlar.
Caesar’s Legion ise kölelik odaklı isyancı bir grup. NCR kadar güçlü ve organize değiller ancak tam anlamıyla deliler. Bunlar haricinde daha birçok irili ufaklı grup oyun boyunca karşınıza çıkıyor. İşte bu noktada yaptığınız ün sizin peşinizden gelerek karşılaştığınız grupların size verdikleri tepkileri etkiliyor. Her kasabada, oradaki tutumunuza göre bir ün ortaya çıkıyor ve bu noktada oyun sizi tam bir boşlukta bırakıyor. Oyun boyunca bir grubun tarafında olacak mısınız, yoksa kendi tarafınızı mı seçeceksiniz tam karar veremiyorsunuz. Burada iyi ve kötü tam manasıyla yok. İyi dediğiniz insanlar sizlerden öyle şeyler yapmanızı istiyor ki bazen kendinizden bile şüphe ediyorsunuz.
Diyaloglar gayet sağlam. Size çevrenizle ve buradaki yaşam ile ilgili sıkmadan detaylı bilgiler veriyor. SPECIAL yeteneklerinize göre de farklı diyalog metodları ile karşılaşabiliyorsunuz. Ayrıca konuştuğunuz kişiler, konuya veya o an ki ruhsal durumlarına göre yüz ifadelerini değiştiriyor.
Artık karakterinizin yenekleri, fiziksel ve mental güçleri oyunun gidişatını ve sizin oynayışınızı oldukça etkiliyor. Güç puanınız 4 iken elinde bazuka, önüne gelene saldıran birisi olamıyorsunuz, tıpkı yeterli karizmanız olmadan doğru dürüst diyalog seçenekleri ile karşılaşamayacağınız gibi.
New Vegas şehrine geldiğinizde ise belki de üç oyundur çok fazla dikkat etmediğiniz, üzerinde durmadığınız bir yeteneğiniz, bir anda yıldızlaşıyor; şans. Bu şehirde şans çok büyük etken. New Vegas, Fallout 2’deki New Reno gibi, bir zamanların şaşalı kenti, şimdilerde sefil, hasarlı ve sıkılmış insanların oyun alanı olmuş durumda. Buraya ilk geldiğinizde geride bıraktığınız bütün oyunun sadece bir alıştırma olduğu hissine kapılıyorsunuz. Sağlamak zorunda olduğunuz bir denge ve kollamanız gereken kafanızla bu koca şehirde kendinize bir yer, hatta mümkünse yukarılarda bir yer, edinmeye çalışırken bir yandan da intikam peşinde koşuyorsunuz.
…hileliydi zaten”
Ve gelelim New Vegas’ı diğer Fallout oyunlarından ayıran belki de tek özelliğe; hardcore modu. Yukarıda bahsettiğim gibi Hardcore seçeneği bir mod, asla sadece bir zorluk seviyesi değil. Çünkü hardcore’u seçince, daha az cephaneye daha çok düşman veya sayılar aynı ama düşmanların canı da yüksek gibi basit değişimler yok. Burada tam anlamıyla bir hayat simülasyonu mevcut.
Doktorun evinden ilk defa çıkarken oyun size normal modda mı yoksa hardcore modda mı oynayacağınızı soruyor ve ısrarla, bu modu sadece tecrübeli oyuncuların seçmesini istiyor. Sakın burda gurur yapmak gibi bir şey aklınızdan geçmesin. Daha önce bir sürü RPG oynadım, bundan ne olacak ki demeyin. Çünkü burada bir insan, özellikle de tüm dünyanın çehresini değiştirmiş kocaman bir nükleer savaştan 2 asır sonra, kuru, çorak, ölü bir toprakta, her yerden farklı bir tehdit çıkarken nasıl hayatta kalır bilmesi gerekiyor. Düzenli olarak yemek yemeli ve uyumalısınız. Ve mutlaka ama mutlaka susuzluğunuzu gidermelisiniz. Yediğiniz yiyeceklere dikkat etmeli, sağlığınızı doldurmaya uğraşırken belli güçlerinizin azalmasına izin vermemelisiniz. Sağlığınızı sürekli yeterli seviyede tutmalısınız, çünkü artık aldığınız ilaçlar hemen kanınıza karışmıyor. Bir süre geçtikten sonra zamanla sağlınıza etki ediyor. Artık çantanıza ve ağırlığına dikkat etmelisiniz. Oraya girecek en ufak nesnenin bile yarattığı ağırlık çok önemli olacak. Her mermi, her saçma sizin sırtınıza binen bir yük olacak. Dolayısı ile yeri gelecek bir sustalı veya basit bir mutfak bıçağı, 200 mermisi olan bir 9 milimetrelikten daha fazla yarar sağlayacak. Artık tam bir atıktopraklı gibi davranacaksınız. Çünkü her zaman bir şeylere ihtiyacınız olacak ve bu yüzden her yerde değerli bir şeyler arayacaksınız. “Survival” yeteneğinin değerini çok iyi anlayacaksınız. Artık temiz su görünce; “ölmeden hemen önce içerim, harcamayayım şimdi” diye düşünüp onun yerine çantanızdan kirli suyu alacaksınız.
Kısacası artık yaşamayı değil hayatta kalmayı öğreneceksiniz.
İşin draması bir yana gerçekten bu mod bir devrim niteliğinde. Eminim ki birçok oyun yapımcısı bu tarz bir yeniliği, çıkarttıkları oyunlar için düşünmüşlerdir, ancak gerek oyunların yapıları gerekse yapımcıların tam olarak nasıl yapacaklarını bilmemelerinden dolayı kısmet bugüne kaldı. Hardcore modunda gerçekten bir RPG oynadığınızı hissediyorsunuz. Burada sadece karşınıza çıkan düşmanlarla değil, doğduğunuzdan beri karşınızda ve yanınızda olan bir şeyle savaşıyorsunuz; doğanın kendisi ile. Nevada’nın sıcağında susuzluktan ölmemek, uykusuzluktan elleriniz silah tutmaması, açlıktan kımıldayamayacak halde kalmak. Bunların hepsinin çaresine bakmanın, aslında basit bir tüfek edinmekten daha yararlı olduğunu görüyorsunuz. İşte o an, siz sadece karakter değil, bir atıktoprak insanını yönetiyorsunuz.
Ama savaş asla değişmez
Aslında oyun ile ilgili teknik detay haricinde çok fazla bilgi vermek istemiyordum. Her ne kadar internette uzunca bir süredir oyun içeriği ve yeniliklerinden bahsedilse de, halen oyunu oynarken “vaay bunun böyle mi yapmışlar, müthiş olmuş!” diyerek kendinize göre yenilikler buluyorsunuz. Oyun git gide daha güzel daha zevkli bir hal alıyor. Dolayısı ile size burada sadece şunu söylemek isterim. Evet insan elinden çıkma her şey gibi bu oyunda da hatalar var, ama asla oyunu etkileyecek veya gözden düşürecek şeyler değil, öyle ki, basit bir yama ile hepsi yok olabilir. Fakat diğer taraftan, bir RPG oyunundan tad alabileceğiniz o kadar çok unsur var ki, o ufak hataları unutuyorsunuz bile. Oyunun içine dalıp gidiyorsunuz. Uçsuz bucaksız çölde ileride nelerin beklediğini merak ederek, yaptığınız ve yapacağınız şeyleri sorguluyorsunuz. Ve hep tetiktesiniz. Her zaman dikkatli, her zaman hazır. Çünkü burası atıktoprak, kim olursan ol ne olursan ol her zaman senden daha iyisi, daha güçlüsü mutlaka vardır. Çünkü burası, artık doğanın senin için yaşamadığı aksine senin üzerinden yaşadığı bir yer. Çünkü burda dürüstlük yok, burada kardeşlik, dostluk, aşk gibi şeyler yok. Çünkü bu gök yüzü bir kez karardığında güneşin senin için tekrar doğup doğmayacağı belli değil. Çünkü burada hep mücadele, hep zorluk, hep bir savaş var.
…Ve savaş asla değişmez.