Famicom Detective Club inceleme
Famicon Detective Club, son zamanlarda alıştığımız yeniden yapım oyunlar furyasının son üyesi. Bu oyunu diğer yeniden yapımlardan ayıran şey ise, çoğu yeniden yapım gibi 5 – 10 yıl önce çıkmış bir oyunun değil, 1988 yılında Famicom ya da batıda bilinen adıyla NES sistemleri için yayınlanmış olması. Ülkemizde “ateri” isimli klon sürümlerine aşina olduğumuz NES konsollarında yayınlanmış olan Famicon Detective Club, daha önce batıda yayınlanmamış iki farklı oyunu ile Nintendo Switch’e geliyor.
Famicom Detective Club inceleme
Serinin ilk oyunu olan The Missing Heir 33 yıl önce, ikinci oyun The Girl Who Stands Behind ise 32 yıl önce çıkmış. Yaşı ve çıktığı konsollar göz önüne alındığında “grafikleri yenileyip yayınladık” denilecek noktanın ötesinde geliştirmeler bekliyoruz doğal olarak. Ülkemizde (hatta batıdaki çoğu ülkede) fazla popüler olmayan görsel roman türü ile macerayı birleştiren oyunları birlikte inceleyelim.
Tek İncelemede İki Oyun Birden
Famicon Detective Club adı altında iki farklı oyun var elimizde. Bu oyunlardan ilki daha önce Japonya dışında herhangi bir şekilde oynanamayan The Missing Heir. Serinin ilk oyunu olan The Missing Heir zengin bir kadının gizemli ölümünü çözmeye çalışıyoruz. Bir diğer gizem ise kim olduğumuz. Oyunun başlangıcında bir okyanus kenarında yatarken bulunuyoruz ve hafıza kaybı yüzünden hiçbir şey hatırlamıyoruz.
Ana karakterimizin adını biz belirliyoruz. Kısa süre içerisinde Utsugi Dedektiflik Ajansı için çalışan genç bir dedektif olduğumuzu ve cinayet ile ilgili olarak buraya geldiğimizi öğreniyoruz.. Aynı ajanstan Ayumi ile birlikte cinayeti ve neden hafızamızı yitirdiğimizi bulmaya çalışıyoruz. Bu arada bulunduğumuz köyde ölülerin hayata döndüğü ve Ayashiro ailesine zarar vermeye çalışan herkesi öldürdüğüne dair bir söylenti olduğunu da unutmamak gerek. Söylentiler ve cinayet arasındaki bağlantıları takip edip, Ayashiro ailesinin ardındaki sır perdesini aralayacağımız sürükleyici bir suç öyküsü var.
The Missing Heir serinin ilk oyunu ve daha önce hayran çevirileri bile bulunmayan bir oyun. Bu yüzden japonca bilmeyen batılı oyuncular için tamamen yeni bir hikaye sunuyor.
Sırada ikinci oyun olan The Girl Who Stands Behind var. Serinin ikinci oyunu olan The Girl Who Stands Behind, kronolojik olarak ilk oyunun öncesinde geçiyor. İlk oyunda çalıştığımız ajansa nasıl katıldığımızı ve aldığımız ilk dosyayı inceleyen oyunda, cesedi bir su kenarında bulunan lise öğrencisinin ölümünü araştırıyoruz.
Ölen kızın yakın arkadaşının yardımları ile aldığımız ipuçları bizi kızın okuluna ve okulda bahsi geçen “Arkanızda Dikilen Kız” isimli hayalet hikayesine götürüyor. Öğrendiğimiz kadarıyla ölen kız ve arkadaşı kulüp aktivitesi olarak küçük çaplı araştırmalar yapıyor ve ölen kızın son ilgilendiği konu ise bahsi geçen hayalet hikayesi. Biz de kızın yakın arkadaşı ile birlikte çalışıp hayalet hikayesinin kökenine kadar inerek olayları ortaya çıkarmaya ve ilk davamızı başarılı bir şekilde tamamlamaya çalışıyoruz.
Her iki oyun da hikaye açısından çok güzel. Özellikle Metroid serileri ile tanınan Yoshio Sakamoto’nun ilk senaryoları bu oyunlarda karşımıza çıkıyor. Ünlü İtalyan korku filmi yönetmeni Dario Argento’nun filmlerinden ilham alan oyunlar Sakamato tarafından birere dönüm noktası olarak da görülüyor. Her iki oyunda da dedektif hikayeleri olmasına rağmen, oyunların ana ilham kaynakları hep Argento’nun korku filmleri olmuş.
Her iki hikayede de doğaüstü öğeler bulunmasına rağmen, düzgün yazılmış başarılı polisiye hikayeleri tecrübe ediyoruz. The Girl Who Stands Behind hikaye açısından benim daha çok ilgimi çekmiş olsa da, iki oyundan da büyük keyif aldım. Zaten türün en önemli yanı olan hikaye konusunda güzel bir iş çıkarılmış.
Bu türde bir sürü oyun oynamış olanlar hikayenin biraz daha dallanıp budaklanmasını bekleyebilir ama oyun zaten türünün en eski örneklerinden birisi. Çok sıra dışı konulara değinmeden, anlatmak istediği hikayeyi anlatıyor. Karakterler de benim alıştığım görsel romanlardaki gibi değişik, her biri farklı bir özelliğiyle öne çıkan enteresan tipler değil, günlük yaşamda karşılaşabileceğimiz insanlardan oluşuyor.
Olayları Çözmek İçin Araştırma Yapma Zamanı
Famicom Detective Club oyunlarının ikisi de görsel roman/macera türünde oyunlar. Türe aşina değilseniz baştan söyleyeyim, bolca metin okuyacaksınız. Daha önce Phoenix Wright: Ace Attorney, Danganronpa ve Steins;Gate gibi oyunlar oynadıysanız bu oyuna yabancılık çekmeyeceksiniz.
Oyunda şüphelileri sorguya çektiğimiz ve hikayeyi ilerlettiğimiz diyalog bölümlerinin yanı sıra, Ace Attorney serilerine benzer araştırma bölümleri de bulunuyor. Çevreyi araştırıp nesneler ve kişiler ile etkileşime girebildiğimiz bu kısımlarda önemli noktaları tespit edip, araştırma ile ilgili eşyaları toplayabiliyoruz. Bu kısım Ace Attorney serisine benziyor. Konuştuğunuz kişi ile konu çıkmaza girdiğinde çevreyi araştırarak gerekli bir etkileşimi gerçekleştirmeniz gerekebiliyor.
Oyunda yapabileceğimiz yeni bir aksiyon olduğunda seçenek sarı renk ile yazılıyor ve dikkatimizi çekiyor. Standart seçenekler ise beyaz renkte. Yapabileceklerimiz çevre ile etkileşime girme, yakındaki kişiler ile konuşma, konuşacağımız kişiyi seçmek için ona seslenme ve kendi kendine düşünme gibi seçenekler bulunuyor. Bazen burada öyle bir takılıyoruz ki ne yapılacağını bulamıyoruz. Daha önce Phoenix Wright serisinde benzer takılmalar yaşamıştım ama Famicom Detective Series oyunlarında çokça başıma gelen bir durum.
Tanık ile konuşuyorum, olabilecek bütün seçenekleri seçiyorum, bölgeyi inceliyorum, olabilecek her tepkiyi aldığımı düşünüyorum ama hikaye bir türlü ilerlemiyor. Bu durumda eldeki bütün seçenekleri tekrar tekrar denemek ve “Dur bakalım biri işe yarayacak kesin” demekten başka çare kalmıyor. Kendini tekrar ettiğini sandığım bir konuşma seçeneği aslında tek cümlelik konuşmalar ile hikayeyi devam ettirdiğini fark ediyorum. Her defasında seçtiğimiz konu hakkında cümleleri teker teker kurması, benim konu bitti zannedip bşaka seçenekler denemeye yönelmeme sebep oluyor. Karakterin bize ipucu vermesi gereken “düşünme” (The Missing Heir’de “hatırlama” olarak geçiyor) seçeneğinin çok başarısız olduğunu söylemeliyim. “Hmmmm” diyaloğunu görmek ne kadar ipucu olabilir?
Konuya açıklık getirmesi için takıldığım bir noktadan bahsetmek istiyorum. The Missing Heir senaryosunda bir noktada karşınızdaki kişinin size söylemesi gereken bir şey var ve bunu ondan alabilmek için korkutmanız gerekiyor. Çözümü ise o sırada etrafta olmayan başka bir karakter ile karşınızdakini korkutmak. Oyunda seslenme seçeneği bulunuyor ve yakındaki başka birine seslenerek o karaktere geçiş yapabiliyorsunuz. Yapmanız gereken şey ise defalarca orda olmayan karaktere seslenip, karşınızdakinin korkmasını sağlamak. Ben bunu sıkılıp aynı seçenekleri sürekli denerken, tamamen tesadüf eseri buldum. Oyun henüz çıkmadığı için tam çözüme bakma şansım yoktu, olsa tam çözüm ile çözerdim muhtemelen.
Oyun zaman zaman sizi bir noktada kilitliyor ama biraz dikkat ve bir miktar deneme yanılma yöntemi ile bu çıkmazdan kurtulmak mümkün. Araştırma kısımları keyifli ama imlecin hızı bazen çok yavaş geldi bana. Bilgisayar başında fare ile hızlıca etrafı gezmeye alışmış olmamın da etkisi var. Elde oynadığımda dokunmatik ekran özelliğinden yararlanmak isterdim.
Sonuç olarak oynanış görsel roman standartlarına göre oldukça iyi. Deneme yanılma kısımları kimi zaman can sıkacak seviyeye geliyor, bu durumlarda “azıcık ara verip geleyim” demek iyi oluyor. Zaten akıcı bir aksiyon oyunu değil, fırsat buldukça okuduğunuz bir kitap gibi yaklaşmak gerekiyor. Ama bir sürü seçenek arasında “hangisi tutacak” diye uğraştırmak yerine yeni diyaloglara yönlendirecek renklendirme sistemini kullansalardı keşke. En azından bir bölgede işiniz bitene kadar farklı bölgelere gitmeniz mümkün değil, yapabileceklerinizin sadece bir bölgede olduğunu bilip hızlı bir şekilde çözüme ulaşabiliyorsunuz.
Yepyeni Görsel ve İşitsel Tecrübeler
1988 yılında çıkmış bir oyunun yeniden yapımında ses ve grafik bakımından ciddi gelişmeler görmek kimseyi şaşırtmamıştırdı. Famicom Detective Series oyunları, görsel roman türündeki başarılı işleri ile tanınan MAGES tarafından yapılmış. Orjinal yapımcı TOSE’nin de bir miktar desteği olduğu söyleniyor.
Oyun görsel olarak çok güzel gözüküyor. Seksenli yılların ortamları çok güzel çizilmiş, karakterler çok güzel gözüküyor, bazı oyunlarda karşılaştığımız, daha düşük kalitedeki arka plan üzerinde sırıtan karakter modelleri gibi bir problem ile karşılaşmıyoruz. Ayrıca karakter animasyonları da başarılı bir şekilde yapılmış. Daha önce Steins;Gate ve Corpse Party gibi kaliteli işlerin arkasında bulunan MAGES, türün hayranları tarafından merakla beklenen yeniden yapım için çok iyi bir seçim olmuş.
İki oyunda da bütün diyaloglar seslendirilmiş. Konuşma sesi yerine gelen “dıdıt dıdıt” seslerine alışmış biri olarak, görsel romanlarda gerçek insanların konuşmalarını duymak beni mutlu ediyor. Seslendirme yalnızca japonca olarak yapılmış ama, tahmin edebileceğiniz gibi, beni hiç rahatsız etmedi. Müzikler orkestral olarak tekrar kaydedilmiş ve atmosferi çok güzel tamamlıyor. İsterseniz oyunun orjinal müziklerini çalma gibi bir seçeneğiniz de var. Hoş bir ayrıntı ama yeni müzikler oldukça iyi.
The Missing Heir herhangi bir şekilde batıda hiç çıkmadı ama The Girl Who Stands Behind’ın SNES versiyonu hayranlar tarafından yapılan çeviriler ile batıdaki oyuncular ile buluşmuştu. Daha önce oyunu herhangi bir şekilde oynamadığım için ne kadar iyi bir çeviri olduğu hakkında fikrim yok. Fakat genel anlamda oyundaki çevirilerin iyi yapıldığını söyleyebilirim. Yalnız oyundaki “kayıt” seçeneğinin neden “Quit Investigation” başlığı altında olduğunu hala anlamış değilim. Oyunu kaydetmeden çıkmak istemediğim için bir süre hiç kullanmadım ve kayıt seçeneğini
Sonuç
Famicom Detective Club adı altında çıkan iki oyun, The Missing Heir ve The Girl Who Stands Behind, seksenli yıllarda Japonya’da çıkmış ve resmi olarak ilk defa batıya gelen isimler. Aradan geçen 30 yıllık sürede hikaye konusunda çok fazla gelişme yaşandığı için bu oyun bir miktar yavan gelebilir ama bu hikayenin başarısız olduğu anlamına gelmiyor. İlginç ve sürükleyici iki dedektif macerası sizi bekliyor. Yalnız oyunun görsel roman olduğunu tekrar hatırlatmam gerekiyor. Bolca okuma içeren ve alıştığınız türde aksiyonun bulunmadığı bir tür. “Çok fazla diyalog var” gibi bir eksi koymayacağım ama ara sahneleri bile hızla geçen insanlardansanız bu oyun size göre değil.
Her iki oyunda da ortalama 10 saatlik bir oynanış süresi var. Hikayeler çizgisel ve olaylara müdahale edip farklı sonlara ulaşmak gibi bir seçenek bulunmuyor. Değişik eylemlerin getirdiği farklı sonlar olmadığı için tekrar oynanabilirliği yok. The Missing Heir ve The Girl Who Stands Behind ayrı ayrı 35 dolar fiyat etiketi ile satışa sunulmuş durumda. Oyunlardan herhangi birine sahipseniz, diğer oyunu 10 dolar indirimle alabiliyorsunuz. Bu durumda iki oyunun birlikte almanız durumda 60 dolar ediyor ki bu yeni bir oyun fiyatı ile eşit.
Uzun yıllar sonra ilk defa batıya gelmiş başarılı yeniden yapım oyunları olan Famicom Detective Club: The Missing Heir ve The Girl Who Stands Behind’ı bu fiyat etiketi ile insanlara tavsiye edebilir miyim bilmiyorum. İki oyun da kendi başına 35 dolar fiyat etiketini karşılayacak kadar çok içerik sunmuyor. Türkiye içindeki döviz kuru ile zaten önermem pek mümkün değil. Özellikle Switch üzerinde 30 dolara (indirimde 20 dolar) Phoenix Wright: Ace Attorney Trilogy gibi seçenekler bulunurken iyice zor.
Yoshio Sakamoto’nun Metroid ile adını duyurmadan önce üzerinde çalıştığı, uzun yıllar sadece japonca bilen oyuncular tarafından tecrübe edilebilmiş başarılı yeniden yapımlar olan The Missing Heir ve The Girl Who Stands Behind, görsel roman türüne ilgi duyan oyuncuların beğeneceği bir oyun. Zaman zaman anlamsız şekilde takılmanıza sebep olacak oyun yapısı ve yüksek fiyatı bir yana bırakırsak, keyifle vakit geçireceğiniz maceralar sizi bekliyor.