Far Cry 4
Yerli Kardeşler, ilk Far Cry’ı hayata geçirdiklerinde günün birinde oyunun bu hale geleceğini hiç düşünemezlerdi herhalde. Ubisoft tarafından isim hakkı alınan ve ardından da ilk oyun ile uzaktan yakında alakası olmayan açık dünya temalı bir oyuna dönüşen Far Cry serisi, her yeni bölümünde daha detaylı ve daha karmaşık bir oynanış ile karşımıza çıktı. 2014 yılının artık sonlarına yaklaşmışken, Watch Dogs, Assassin’s Creed: Unity ve Rogue olmak üzere üç adet açık dünya temalı oyunu bizlere sunan Ubisoft, “Assolistler en son çıkar” deyimini yerine getirmek istercesine, Far Cry 4 ile bu yıl için perdeyi kapatıyor.
“Should I stay or should I go?”
Açık dünya ve FPS türünü bir arada görmekten hoşlananlar için Far Cry serisi bulunmaz nimet. Sonu gelmeyen bir aksiyon, pek çok yan görev ve uzunca bir oyun süresi ile her yeni bölümünde daha fazla içeriği oyunculara sunmaya çalışan yapımcıların Far Cry 4 ile çıtayı hayli yükseğe taşıdığını söyleyebiliriz. Daha kontrol kolunu elinize alır almaz, heyecan dolu bir maceraya ilk adımımızı atıyor, sonu gelemeyen bir aksiyonun içinde buluyoruz kendimizi.
Vakti zamanında, “Öldüğüm zaman beni cayır cayır yakmaz ve küllerimi de Himalaya’nın eteklerine serpmezsen, sana analık hakkımı helal etmem,” sözlerini işiten başkahramanımız Ajay Ghale, ağzına kadar anasının külü ile dolu vazoyu kaptığı gibi soluğu Himalaya dağlarında almak ister. Fakat sen misin, dağa çıkmak isteyen! Abdestsiz, destursuz yola çıkan Ajay’in yol boyunca başına gelmedik kalmaz. Daha ilk pasaport kontrolünde kan gövdeyi götürür, ortalık savaş alanına döner. Neymar da Silva Santos Júnior tarzı saç modeli ve pembe takım elbisesi ile olay yerine dahil olan hikayenin baş kötüsü, “Ilık olduğum kadar psikopatım da…” dercesine, ufak çaplı bir katliam düzenleyip başımızın ne büyük dertte olduğunu gözler önüne serer. Daha ilk sahnesinde bu kadar olayı bir arada sunan Far Cry 4, aksiyon filmlerine taş çıkaracak başlangıcın ardından bizi Himalaya’nın eteklerinde bir başına bırakır ve uçsuz bucaksız bir maceranın kollarına atıverir…
Tamam, hadi başlayalım!
Hemen her açık dünya temalı oyunda olduğu gibi Far Cry’da da yine büyük bir çekişmenin yaşandığı, her gün milyonlarca merminin havada uçuştuğu ve yere serilmiş cesetlerin, İstanbul sokaklarındaki izmaritlerden daha sık karşılaşılır olduğu bir savaş ortamında buluyoruz kendimizi. Bir tarafta Himalaya’da mutlak hakimiyetini ilan etmeye çalışan ılık diktatör, diğer tarafta ise Amita ve Sabal isimli direnişçilerin başını çektiği The Golden Path isimli grup var. Her iki taraf da diğerini alt etmek için müthiş bir mücadele içerisinde ve biz de damdan düşer gibi olaya dahil olan yeni yetme bir ölüm makinesiyiz.
İlk görevlerde hem kontrolleri hem de oyunun temasını bilmeyenler için, basit alıştırma görevlerini tamamlayıp, ilk direniş kampına adım attığımızda klasik açık dünya görevlerine başlıyoruz. Başlarda tipimizde meymenet bulamayan, Himalaya’nın gülü Amita, basit görevler vererek bizi oyalıyor. Kendimizi ispatlamaya ve tavuk keser gibi adam kesmeye başladıktan sonra ise işler iyice kızışmaya başlıyor. Asıl amacı rahmetli anasının vasiyetini yerine getirip sevaba girmek olan biz, “Senin baban var ya, çok yaman bir eşkıyaydı,” sözlerini duyup gaza gelince, silahımızla bütünleşip insan ya da hayvan demeden, nefes alan her canlıyı öldürmeye ve haliyle de cehennemimizi garantilemeye başlıyoruz.
Neler değişti, neler gelişti?
Bu kadar gevezelik yeter, artık oynanıştan bahsetmeye başlasam iyi olacak. Aslında Far Cry 3’ü oynadıysanız, bu iş hiç de zor değil. Çünkü Far Cry 4, üçüncü oyunun biraz daha gelişmiş versiyonu o kadar! Farklı bir hikaye, farklı haritalar, daha fazla düşman, daha fazla ek görev ve daha uzun oynanış süresi ile Far Cry 4, üçüncü oyunun aslında yeni nesil bir kopyası. Kısacası Far Cry 3’ü oynayıp, “Ne güzel oyunu be!” diyen birinin bu incelemeyi okumasına hiç gerek yok. Doğruca oyunu edinip ekran başına geçsin de vakit kaybetmesin. Far Cry 3 hakkında detaylı bilgi sahibi olmayanlar ise benimle kalmaya devam etsin.
Direniş grubu Golden Path’in görev sırasını izleyen ana senaryoyu takip ederken, pek çok görev yapıyor ve bunları yaparken de izlediğimiz yolu tamamen biz belirliyoruz. Eğer hatırlarsanız yapımcılar, verdikleri bir röportajda aynı görevi onlarca farklı yöntemle yapılabileceğini, her oyuncunun farklı bir deneyim yaşayacağını söylemişti. Gerçekten de öyle. Yolunuzun üstünde karşılaştığınız düşmanları ister öldürün, ister boş verin. İsterseniz yerleşim yerine bombayla, roketle, tüfekle dalın, isterseniz gizlice içeri sızıp “Boğaz Deşen Ajay” olun. Görevleri aldıktan sonra izleyeceğiniz yöntem tamamen size kalmış.
Kyrat’ın çılgın fillleri…
Görev çeşitliliği konusunda oyun dünyası artık kendini sürekli tekrar ediyor. Far Cry 4’te de öyle insanı şaşırtacak, “Ne görevdi be arkadaş, film gibiydi!” denilecek çok fazla görev senaryosu yok. İşin güzel yanı ise görevlerin yapısından ziyade, yaşayan bir dünya içerisinde ilerliyor olmak. Sadece görev yerine ulaşırken bile başınıza bin bir türlü iş gelebiliyor. Silahınızı kuşanıp, mermilerinizi doldurup, ekipmanınızı yerleştirip, “Oraya gidecek ve hepsinin anasını laciverte boyayacağım,” diyerek güven depoladıktan sonra, National Geographic’te gördüğümüz Benekli Himalaya Leoparı tarafından afiyetle yenmek son derece olası bir durum. Dikkatinizi bir an olsun kaybetmemeli, temkinli ilerleyişe her zaman önem vermelisiniz.
Hazır hayvanlardan söz açılmışken biraz bahsedelim. Kyrat haritası, çok affedersiniz, ayılar, leoparlar, kaplanlar, tapirler, gergedanlar, bal porsukları, kurtlar, kartallar, akbabalar ve fillerle dolu. Hemen her hayvan avlanabiliyor ve derileri de malzeme olarak kullanılabiliyor. Hayvanları avlarken ise bıçak ya da ok kullanılırsa “clean kill” özelliği aktif oluyor ve derisinden daha verimli faydalanıldığı gibi karma puanı da alınıyor. Hayvanlardan elde edilen etler, etçil hayvanlara yem olarak kullanılabiliyor. Bu nedenle, ne kadar pis koktuğuna aldırmadan cebinizde her daim hayvan eti taşımanızda fayda var. İlerleyen bölümlerde yırtıcıların sayısı arttıkça yem olarak kullanılan etler çok işe yarıyor.
Her hayvanın kendine has hızı, çevikliği, dayanıklılığı var. Kimi hayvan tek bir ok ile nalları dikerken, kimi ise üzerinde ok koleksiyonu yapsanız dahi bana mısın demiyor. Yırtıcıların hiç umulmadık anlarda saldırmaları oyunu zorlaştıran etmenlerden biri. Sadece kaplanlar ve leoparlar değil aynı zamanda kartallar da çok acımasız saldırılar yapabiliyor. Özellikle kartallara nişan almak ve vurmak konsol sürümünde epey zahmetli bir iş. En yaman hayvan ise “İşler Güçler” dizisinde de bahsedildiği üzere Bal Porsuğu… Mübarek hayvan o kadar çevik ki, nişan alıp ateş etmek imkansıza yakın. Çoğu zaman bilinçli biçimde değil, şans eseri vurmak mümkün oluyor.
Filler için ise ayrı bir parantez açmak gerekli. Öyle tek başına alt edilebilecek bir hayvan olmadığından genellikle üzerine binmek için kullanılıyorlar. File binip düşmanların üzerine son sürat koşmak oldukça eğlenceli. Her ne kadar sevimli ve muhlis gibi görünseler de fillerle düşmana saldırdığınızda, rakiplerinizin haline acır hale geliyorsunuz. Bilmem kaç tonluk hayvanımız, düşmanlara resmen gavura vurur gibi vuruyor. Bir file binip askeri üssün kapısını kırıp içeriye dalmak ve tüm düşmanları temizlemek Far Cry 4’teki en eğlenceli işlerden biri.
Himalaya’nın en sevilen çocuğu
Yerli Kardeşlerin oyun dünyasına armağan ettiği, ‘askeri üssü dürbünle izleyip tüm düşmanların yerini belirle, ardından da hepsini mini haritadan takip et’ sistemi burada da geçerli. Allah ne verdiyse dalmak yerine, fotoğraf makinesini çıkarıp tüm düşmanların yerini belirlemek işimizi hayli kolaylaştırıyor. Üstelik bu sistemi kullanarak, ateşli silahlara fazla başvurmadan, düşmanlara arkadan yanaşıp tek bıçak darbesi ile alt etmek de mümkün oluyor. Düşmanlar alarma geçmeden kısa yoldan tüm üssü temizleyebiliyorsunuz.
Ana hikayenin dışında hem para kazanmak hem de kendimizi geliştirecek ölçüde deneyim puanı kazanmak için diğer grupların da görevlerini yapmamız gerekiyor. Ne kadar çok yan görev yaparsanız o kadar çok güçlendiğinizden, bu tip açık dünya temalı oyunlarda ana senaryoyu mümkün olduğunca geç takip etmek her zaman oyuncunun avantajına oluyor.
Far Cry 4 o kadar çok üçüncü oyuna benziyor ki, özelliklerin bahsetmeye gerek var mı, yok mu karar veremiyorum. Mesela Assassin’s Creed serisinin alıştığımız, yüksek bir yere çıkıp haritanın ilgili bölgesindeki görevleri ortaya çıkarma sistemi, Far Cry 4’te telsiz kulesine çıkarak gerçekleştiriliyor. Bu zaten daha önce de kullanılan bir durumdu. Aynı şekilde yaptığımız her işten, görevden, öldürdüğümüz her düşmandan deneyim puanı kazanıyor, seviye atlıyor, seviye atladıkça da savunma ağırlıklı “Elephant” ya da hücum ağırlıklı “Tiger” kategorisinden bir beceriye puan veriyoruz. Öldürdüğümüz hayvanların derilerini yüzüp malzeme topluyor, ekipmanlarımızı geliştirmek için bunları kullanıyoruz.
Yeni yetenekleri açmak, silahlarımıza modifikasyon yapmak, ekipmanlarımızı geliştirmek için hammadde kadar, karma puanına da ihtiyaç duyuyoruz. MMO oyunlarında sıklıkla başvurulan “Reputation” sisteminin devşirilmiş hali olan karma sistemi, biz görevleri yaptıkça artıyor ve Himalaya’nın sevilen çocuğu olmamız durumunda da yeni gelişimleri aktif hale getiriyoruz.
Gez gez bitmiyor arkadaş
Far Cry 4’te yapılabilecek tonla iş olsa da her açık dünya temalı oyunda olduğu gibi burada da bir yerden sonra boş boş gezmeye, sağa sola sataşmaya ve mini görevleri yapmaya başlıyorsunuz. İşte o zaman haritanın detaylarını ve ne denli büyük olduğunu daha iyi anlaşılıyor. İşin en güzel yanı ise bir görev aldığınızda ve ufukta hayal meyal gözüken görev yerine baktığınızda, “Ne yani, ta oraya kadar gidecek miyim ben?” diye soruyorsunuz. İşte Far Cry’ın en güzel yanlarında biri de bu. Devasa haritanın hemen her noktasına ulaşabiliyoruz.
Her noktaya ulaşmak mümkün ama elbette tabanvayla gidecek halimiz yok. Serinin önceki bölümlerinde olduğu gibi Far Cry 4’te de geniş bir araç çeşitliliği var. Coğrafi yapıya uygun 4×4 cipler, ATV’ler, planörler ve dünyanın en güvenliksiz uçan cihazı Buzzer bulunuyor. Araçları kullanırken bir yandan da ateş edebildiğimizden, kontrol şeması benzer oyunlara göre biraz daha farklı. Bu nedenle alışmak biraz zaman alabilir. Araç kontrollerine bir kez alışınca ise son derece hareketli bir oyun tarzı bizleri bekliyor. Özellikle Buzzer’ı kullanmayı çözerseniz, havadan köy baskınları yapmak çok avantajlı oluyor.
Biraz da teknikten bahsedelim
Far Cry 4, teknik açıdan Ubisoft’un bu sene çıkardığı en iyi iş olabilir. Gerek grafiklerdeki başarı, gerekse oyundaki akıcılık gayet başarılı biçimde sunulmuş. Assassin’s Creed: Unity’den sonra bu oyundaki akıcılık beni memnun etti. Tamam Unity’de aynı anda 10 binlerce karakter ekrana yansıyor ama Far Cry 4’te de gerçekten çok büyük bir harita var ve en ufak bir yavaşlama olmuyor. Kaplamalardaki detaylar ve renkli atmosfer Himalaya’nın eteklerinde olduğumuzu bize çok iyi hissettiriyor.
Özellikle doğal yaşam ile aramızdaki uyum çok dikkat çekici. Doğal yaşamın gerçek sahipleri olan hayvanlar, gerek görünüşleri, gerek animasyonları gerekse sesleri ile gerçeğine çok yakın bir deneyim sunuyor.
Her açık dünya oyununda karşılaşılan yapay zeka hataları ve ölen karakterlerin enteresan akrobatik hareketlerini saymazsak, yeni nesil konsollarda ve PC’de pek bir kusur bulmak mümkün değil. Beni en çok şaşırtan ise oyunun PlayStation 3 ve Xbox 360 sürümlerindeki kalite oldu. Yeni nesil konsollar ve PC’yi bir kenara bırakırsak, önceki nesil konsollarda bu oyunun hayata geçmiş olması gerçekten mucize! Unity’yi “Asla eski nesilde oynanmaz!” diye fişleyen Ubisoft, Far Cry 4’ü bu konsollarda nasıl ekrana yansıtmayı başarmış, hayret ettim doğrusu.
Sesler konusunda da Far Cry 4’ü çok beğendim. Yerine göre temposu artan veya yavaşlayan soundtrack atmosfere cuk oturuyor. Üzerinizden geçen kartalın sesi, tepelerden yankılanan kaplan kükremesi, köylerdeki domuzların homurdanması gibi sesler yol boyunca kulağınıza takılacak ayrıntılar oluyor.
Herkes silahlarına davransın
Far Cry 4 aslında tamamen online modlar düşünülerek hazırlanmış. Senaryo modunu bile isterseniz online biçimde oynanabiliyorsunuz. Yalnız takılacak da olsanız, yardıma ihtiyacınız olduğunda listenizden herhangi bir arkadaşınızı oyununuza davet edebiliyorsunuz. Tabii tüm oyunu iki kişi oynayabileceğinizi sanmayın. Sadece baskın görevlerinde ve bazı av görevlerinde iki kişi ilerleyebiliyorsunuz. Co-op modunda ise bazı ilginç hatalar da yaşanmıyor değil. Eğer oyuncular birbirinden biraz uzaklaşırsa ilginç bir şekilde karakterler yok olmaya başlıyor. Ayrıca iki kişi baskın yaptığınızda yapay zeka da kime saldıracağından emin olamayıp saçmalayabiliyor ve görevler de haddinden fazla kolaylaşabiliyor.
Birden fazla oyuncu ile birlikte askeri üslere yapılan baskınların keyfi gerçekten bir başka oluyor. Senaryo modunda kendine has bir oyun stili olan Far Cry 4, online takım halinde oynanınca bir anda savaş oyunlarına dönüşüyor. Bir kişi fille, diğeri helikopter ile saldırıp askeri üssü hem karadan hem de havadan saldırıya tutmak, gerçek bir çatışma hissiyatı yaşatıyor insana. Tabii ki tüm bunları yaparken gerçekten takım halinde hareket etmek gerekiyor. Aksi halde amaçsızca sağa sola saldıran sonra da düşmana boynunu eğen birer çömez askerden öteye gidemiyorsunuz.
Far Cry 4’te, daha önce yüzlerce videosunu yayınladığımız, Battles of Kyrat ismi verilen online PvP sistemi bulunuyor. Rakshasha ve Golden Path şeklinde iki gruba ayrılan takımlar büyük bir savaş veriyor. Her iki tarafın da kendine has silahları ve ekipmanları var. Golden Path, tıpkı tek kişilik senaryo modunda olduğu gibi daha modern silahlarla donanmışken, Rakshasha takımı ise ok ve yay ile savaşıyor. Tabii ki Rakshasha takımının en büyük kozu hayvanlar! Tıpkı benzer PvP oyunlarında olduğu gibi çatışma esnasında gösterdiğiniz başarılar ve peşi sıra öldürdüğünüz düşmanların ardından kartal, ayı ya da kaplan saldırısı gibi seçenekleri açabiliyorsunuz.
Demon Mask ismi verilen çoklu oyuncu modu, aslında Capture the Flag sistemi olarak tarif edilebilir. Harita içerisindeki maskeyi yakalanmadan ele geçirmeye, kendi bölgenize geri getirmeye çalışıyorsunuz. Daha önce videolarda da açıklandığı üzere, Outpost modu da kale savunması tarzında bir oyun tarzı sunuyor. Propaganda oyun modunda ise, Rakshasa takımının korumaya çalıştığı, The Golden Path’in de bomba yerleştirmeye uğraştığı, haritadaki üç nokta arasında geçiyor. Özellikle Propaganda modu gerçek bir takım çalışmasını gerektiriyor ve başına buyruk oyuncular kolay avlanıyor.
Peki hiç mi sorun yok?
Ana hikayenin biraz sönük kaldığı bir gerçek. Ülkeyi yönetmek isteyen acımasız diktatör ile karşısındaki direniş grupları arasında geçen çatışmaların figüranı haline geldiğinizi hissedebilirsiniz. Oyun bize bazı seçimler sunuyor ama hikayede çok da hatırı sayılır değişiklikler meydana gelmiyor.
Çoklu oyuncu modları oyunun aslında hem en iyi hem de en kötü yanı. Sunduğu özellikler gerçekten çok etkileyici ve insanı heyecanlandırıyor. Ancak ş bağlanmaya geldiğinde ne yazık ki sürekli problemler yaşanıyor. Ubisoft ilk yama ile bunu düzelteceğini, hatta oyunu alır almaz ilk yamanın mutlaka kurulması gerektiğini söylemişti ama maalesef bağlantı sorunları hala devam ediyor.
Ne zaman ne olacağını bilinmemesi hissi çok güzel olsa da bazen umulmadık hayvan saldırıları yüzünden yapılan onca iş boşa gidebiliyor. Elbette gerçekçilik anlamında hoş bir gelişim ama asıl görevi yaparken umulmadık bir leopar saldırısı yüzünden baştan başlamak bir süre sonra sıkıcı gelebilir.
Toparlamak gerekirse, Far Cry 4’ün çok başarılı olduğunu ve dolu dolu bir oyun deneyimini sunduğunu söyleyebilirim. Üçüncü oyundan bu yana çok büyük bir değişiklik olmamış ama Himalaya’nın eteklerinde vahşi yaşamı, iç savaş ile birleştirerek hareketli bir oyun sistemi oluşturulmuş. İster tek kişilik senaryo moduna meraklı olun, isterseniz çoklu oyuncu modlarının müptelası olun, Far Cry 4’te mutlaka aradığınız bir şeyi bulacaksınız. Ek görevleri yapmayı seven, haritanın ücra köşelerine saklanan gizli objeleri bulmaya meraklı biriyseniz, 60 saatten fazla oyun deneyimi sizi bekliyor diyebilirim.
Eğer yeni nesil konsol ya da güçlü bir PC sahibiyseniz, Far Cry 4’e alternatif oyunlar muhakkak olacaktır ama eski nesil konsollar için bu kadar detaylı, kaliteli ve uzun soluklu oyunun bir daha çıkacağını hiç zannetmiyorum.