Hikaye

Festival – Bölüm 0,5

Mavi gökyüzüyle mavi okyanusun birleştiği yerde ince siyah bir çizgi vardı ve
onun dışında kalan her şey mavi gökyüzüyle mavi okyanusun birleştiği yerdeki
ince siyah çizgiye bakan adama aitti; sadece o siyah çizgiye sahip değildi.
Yıllardır buradan bakıp dururdu ileriye ve yıllardır dingin duran okyanusun
ortasından ne bir gemi geçmişti, ne de bir balina ya da yunus gökyüzüne sıçrayıp
tekrar suya dalmıştı. Bazen sahip olduğu kocaman korsan gemisine atlayıp giderdi
gidebildiği yere kadar ve günler sonra ileriye baktığında yine aynı siyah
çizgiyi görürdü, üstelik bu kez aynı siyah çizgiden arkasında da oluşurdu.
Gözlerinden damlayan yaşlar okyanusu dalgalandırırdı ve bu minik dalgalarla onun
devasa gemisi bile sarsılırdı, sonra da eli mahkûm adasına geri dönerdi. Sahilde
yengeçlerin yan yan yürümelerini seyreder, sonra da canının sıkıntısından onlara
taş fırlatırdı. Taşlar isabetli olsa da, yengeçler efendilerine karşı gelmez; ne
kıskaçlarıyla onun canını yakarlar, ne de hafifçe bile olsa diklenirlerdi.

Yaşadığı yer, daha doğrusu o devasa ada ona aitti ve sahip olabileceği her şey
burada onunla birlikteydi. Biricik eşi, tüm dostları ve hatta ezeli düşmanı
bile. 15 yıldır buradaydı ve bu süre boyunca ortalama 4 yılda bir kendisi için
gerçekleşen şenlikler dışında onu sevindirecek herhangi başka bir şey meydana
gelmemişti. En sonuncusu günümüzden 5 yıl önce yapılmıştı ve ufuk çizgisini
gözleyen o adam aylardır, hatta yıllardır kendisi için düzenleyecekleri yeni bir
festivalin hazırlıklarının başlamasını hayal edip duruyordu. Bunun
gerçekleşmemesine kendisi ile birlikte sevgili eşi ve başının etini her daim
yiyen düşmanı bile üzülüyordu. Fakat adada yaşadığı bunca zaman boyunca onu en
çok üzen olay, hayatına ait sırların bir bir ortaya çıkışına bu süre içerisinde
şahit olmasıydı. En sevdiği iki arkadaşı arka arkaya ortadan kaybolmuştu ve
arkalarında hiçbir iz bırakmadan gitmişlerdi. Kendisinin isteyip de gidemediği
şekilde arkadaşları ortadan kayboluyor; fakat bundan ne kendisi, ne de yok
olanlar memnun görünüyordu. Nereye gittiklerini bilmiyordu arkadaşlarının. Bu
ortadan kayboluşlar olmasaydı ufuk çizgisine bakan adamın arkadaşları için peş
peşe festivaller düzenlenecekti; hem de çok kısa bir süre sonra yapacaklardı bu
festivalleri. Tüm insanların gözleri üzerlerindeyken kaybolmuştu ikisi de,
resmen buharlaşmışlardı. Derken bir diğeri. Adanın en hızlı, en ağır, en metal
ve en karizmatik üyelerinden biri daha ortadan kayboldu. Onun gidişiyle birlikte
adanın ufuk çizgisi daha da bir kararmaya başladı. Adadaki tüm halk bütün bu
olanlar karşısında şaşkınlıklarını gizleyemiyorlardı. Devasa adalarındaki en
sevdikleri üç kahraman beraberinde kendi özel arkadaşlarını da götürerek
belirsiz bir karanlığa gömüldüler.

Ada bundan sonra eskisi gibi değildi, olamayacaktı da. Sessizleşmişti. Birkaç ay
sonra yaşanacak festival hazırlıkları sonlandırılmıştı ve adaya resmen bir hüzün
bulutu çökmüştü. O günden bu yana ağlayan, ufuk çizgisine bakan adamın
gözlerinden damlayan her yaş, adanın kumlarına düşmeden buharlaşıyordu. Bunu ilk
defa arkadaşları, daha doğrusu dostları ortadan kaybolunca fark etmişti; belki
daha önce veya daha sonra olmuştu, ama yıllardır hiç ağlamadığı için bunu
anlayacak fırsatı bile olmamıştı belki de. Gözleri doluyor, hatta yüreği kan
ağlıyordu; ama gözlerinden taşacak tek bir damla yaşın bile bir daha geri
gelmeyeceğini biliyordu. Adada yaşayan diğer bütün insanlar ufuk çizgisine bakan
adamın gözyaşından kıpkırmızı olan gözlerine baktıkça dayanamaz oluyorlardı;
burunları akıp genizleri acısa da yapacakları bir şey olmadığının bilincine
varmaya yavaş yavaş onlar da başlıyorlardı.Bir gün ufuk çizgisine bakan adam gözlerini kırpmak için kapattı. Gözlerini
açtığında burnunun iki yanından ve iki yanağının üzerinden, artık o durdukları
yerden çıkmak istercesine isyan eden gözyaşları dört ince sütun halinde
boşanıverdi. Ufuk çizgisine bakan adamın yüzünden aralıksız bir dakika boyunca
ince tuzlu su sızdı, ama gözyaşı yağmurundan bir damla bile yere düşme
başarısını gösteremeden sanki başka bir boyuta geçermişçesine yok oldu gitti.
Ufuk çizgisine bakan uzun sarı saçlı ve mavi gözlü adamın gözleri tekrar eski
haline geldi. Başını iki yana hızla savurup, elleriyle yanaklarını sildikten
sonraysa eski yüzü geri gelmişti. Üzüntüsünün yerini umut almıştı şimdi ve bu
kez yüzünde uzun süredir özlenen tebessüm bile vardı. Bu görüntüsü adadaki diğer
yaşayanları da sevindirdi. Yüksekçe bir yere çıkıp adada yaşayan herkese gür bir
sesle seslendi:

— Arkadaşlarım! Burada benden çok duranlarınız da var, neredeyse benimle eşit
zamanda gelip buraya yerleşenler de! En sevdiğimiz arkadaşlarımızı kaybettik,
bunu hepimiz kendi gözlerimizle gördük. Yok oldular! Neden olduğunu ben de
bilmiyorum; belli ki yukarıdakiler bazılarımızı buradan çekip çıkartıyor.
Gerçekten ne olduğu hakkında ve bunun devam edip etmeyeceği hakkında hiçbir
fikrim yok! Belki giden dostlarımız geri gelirler. Ancak “belki” diyorum, çünkü
onları bizden çalanların ne yapacakları hiç belli olmaz. Gittiklerine yeterince
üzüldük ve görüyorsunuz ya, üzüldükçe biz de yok oluyoruz! Artık üzülmeyelim ve
neler olup biteceğini sadece izlemekle yetinelim. İki ay sonra yapmak için
hazırlandığımız festivaller biliyorsunuz ki yok olan arkadaşlarımız içindi;
onların anısı için festivalleri yapmamayı öneriyorum. Onlar için festival
yapacaktıysak; madem onlar yok, bizim de yapmamıza gerek yok. Yanlış mı
düşünüyorum? … … … … … … … … (Yaklaşık 10 dakika sonra)… … … Adanın başkanı
olarak bir şey sordum yahu, cevap verin işte?!

Toplantının sonunda festivallerin yapılmaması kararlaştırıldı ve hazırlıklar
öylece terk edildi. Festivallerin yapılma zamanı yaklaştığında ister istemez
bütün adadakilerin içinde bir burukluk oluşmaya başladı. Adada ağlamak
yasaklandı. Herkes ne kadar üzülürse üzülsün ağlamayacaktı ve gerçekleşecek her
olaya umutla bakılacaktı, geleceğin bundan daha iyi olacağı düşünülüp buna göre
insanlar birbirlerine iyi davranacaklardı. Bu süre içerisinde sadece
teleskoplarla görülebilen, ama asla ve asla gidilemeyen küçük adacıklar birer
ikişer oluşmaya devam etti. Bu minik adacıklar ufuk çizgisine bakan uzun sarı
saçlı ve mavi gözlü adamın her seferinde dikkatini çekerdi, ama oralara asla
gidemediği için üzülürdü. Teleskopla baktıklarında üç metre ötelerindeymiş gibi
görünen bu küçük adacıklarda çeşitli insanların yaşadıklarını tahmin ederlerdi.
Tahmin ettikleri bazı zamanlarda, teleskopla oraya baktıklarında oradakilerin de
şenlik yaptığını ve bir sürü insanın eğlendiğini anlarlardı. Aynı adaya çıplak
gözle bakmaya çalıştıklarında hiçbir şey seçemezlerdi ve bunu ilk başlarda
oldukça yadırgasalar da, bir süre sonra alışmışlardı. Ne bir havai fişek
patlaması, ne de bir insan çığlığı duyarlardı karşı adadaki insanlar eğlenirken.
Fakat aynı anda ve aynı yere teleskopla baktıklarında gökyüzünü karanlık ve bu
insanları da eğlence yaparken görürlerdi. Bu adalar genellikle bir kez yaşanan
kutlamalarla aydınlanırken, birkaç gün sonra meydana gelen sarsıntılarla, nasıl
birdenbire oluştuysa, tıpkı öyle ansızın ortadan kaybolurdu.Etraftaki adaları çoğunlukla bir sene boyunca takip ederdi ufuk çizgisine
bakan sarı saçlı mavi gözlü adam ve ada halkı. O süre boyunca adadaki bütün insanları sürekli
koşuştururken ve festival hazırlıklarını zamanında tamamlamaya çalışırken
izlerlerdi. En sonundaysa bir kutlama yapıp yok olurlardı. Hazırlıkların
bitişine yakın bir süre kala ufuk çizgisi kalınlaşmaya ve bütün adanın üzerini
kaplamaya başlardı. Festivaller çoğu adada karanlıkta yapılırdı; fişeklerle ve
cümbüşlerle sonlanan gecenin arından bir kere daha tekrar sabah olur ve güneş
yüzünü gösterirdi; ardından adada fırtınalar, tufanlar, depremler olurdu. Bu
gelişmeleri teleskop yardımıyla izleyebilirlerdi. Teleskopla baktıkları yerde
kötü hava şartları ne kadar etkili olursa olsun, adaya ait herhangi bir şeyi
çıplak gözle göremezlerdi.

Bu onlar için bir iş olmuştu artık. Adalara ait gelişmeleri muntazaman not
ederlerdi ve neden böyle şeyler olduğunu anlamak için defalarca toplantılar
yaparlardı. Hiçbir anlam veremedikleri bu olayları kendi aralarında tartışır,
fakat her seferinde kesin bir karar veremeden yine dağılırlardı. Adalardaki
yaşanan olaylar kendilerini o kadar meşgul ediyordu ki bunları bir meşgale
olarak algılamış, günlük işlerinin çoğunu sırf buna ayırmışlardı. Toplantılar
sırasında en çok kafalarını karıştıran ve en hararetli tartışmaların yaşandığı
konular neden kendilerinin de bu adalar gibi yok olmadıkları ve diğer
adadakilerin de kendilerinden haberdar olup olmadığına dair olanlardı. Diğer
adaların çoğunda sadece bir kez festival olduktan sonra ada yok olurken,
kendilerinin yaşadığı adada 10’dan fazla festival yapılmıştı ve ne ufuk
çizgisinde bir kalınlaşma meydana gelmiş, ne de en ufak bir üzücü olay ortaya
çıkmıştı. Kendi adalarında meydana gelen en kötü gelişme ise bir süre önce en
sevdikleri dostlarından üçünün yanlarına kendi arkadaşlarını da alarak yok
olmaları, ve buna bağlı olarak kendi ufuk çizgilerinin birazcık kalınlaşmasıydı.
Kendilerini kıdemli olarak, bu dünyanın en üst seviyesindeki adada yaşayan
yaratıklar diye adlandırıyorlardı ve adanın lideri konumundaki ufuk çizgisine
bakan, uzun sarı saçlı, mavi gözlü adamın bile en ufak bir fikri yoktu bu konu
hakkında.

Yine bir gün hararetli hararetli tartışırlarken gökyüzünden resmen üzerinde
yaşadıkları ada kadar büyük bir metal plaka geçti kulakları sağır eden gürültüsü
ve ihtişamıyla. Hızla geçti ve bir süre sonra ufuk çizgisine doğru ilerleyerek
yok oldu. Tam ortalık sessizleşmiş ve kuşlar tekrar cıvıldamaya başlamıştı ki
gökyüzünün derinliklerinden iki adamın boğazlarını yırtarcasına çıkarttıkları
ses ile tekrar gözlerini gökyüzüne çevirdiler. O kadar gür bir sesle
bağırıyorlardı ki, adamların görüntülerinden önce sesleri duyuldu. Bütün adanın
bakışları arasında iki devasa kaslı adam okyanusun ortasına çığlık çığlığa düştü
ve anında sesleri kesildi. Adadan çıt çıkmadı bu sefer. Ufuk çizgisine bakan
uzun sarı saçlı mavi gözlü adam bir adım öne çıktı ve arkasına bakarak korsan
arkadaşlarına gemiyi hazırlamalarını emretti. Emri verir vermez yüzünü okyanusa
doğru tekrar döndü ve iki adamı da karaya doğru yüzerken gördü. Yine arkasına
dönüp verdiği emri iptal etti. Kendisi, eşi ve korsan arkadaşları hemen iki
kaslı adamın yanına geldiler. Nefes nefese kalan iki adam da karaya ayak basar
basmaz üzerinden düştükleri metal plakanın gittiği doğrultuya baktılar ve
adadakilerin şimdiye kadar nadiren duydukları küfürleri ve kaba sözleri yüksek
sesle çığırdılar. İki adam da o kadar çıldırmıştı ki sinirlerinden oldukları
yerde tepinip duruyorlardı. En sonunda yapacakları bir şey olmadığını görüp
arkalarını dönerek oturmak için harekete geçeceklerdi ki, arkalarını
dönmeleriyle ufuk çizgisine bakan, uzun sarı saçlı, mavi gözlü adamı ve
yanındaki korsanları görmeleri bir oldu. Anlık bir afallamadan sonra ufuk
çizgisine bakan, uzun sarı saçlı, mavi gözlü adam kendini onlara tanıtmak için
söze başladı.

— “Merhaba! Ben bu a…”
— “Sus bakalım sen evlat!” dedi gözünde simsiyah güneş gözlükleri olan kalıplı
sarışın adam. “Buraya önce,,, pardon son olarak biz geldik, misafiriz. Soruları
biz soralım, kendimizi önce biz tanıtalım; edep nedir bilmez misin sen?!” dedi,
sanki az önce onca küfrü kendisi etmemişçesine.
— Yanındaki öteki sarışın koca çeneli adam sözü aldı ardından: “Ben Stone! Sam
Stone! Çoğunluğunuz beni Sam the Serious ya da Serious Sam olarak bilir. Bu da
Duke! Onu da Duke Nukem olarak adlandırırlar her yerde! YEEHAAAA!!!(üff niye hep
bağırıyorsam, anlamadım gitti)… … (öhhö öhö). Şimdi sen anlat bakalım!
Neredeyiz, nereye gitti o alçak Mental ve sen,,, sen de kimsin be adam,
dikilmişsin karşımıza bacak kadar boyunla?”
— “Ben bu adanın lideriyim ve en sonunda korsan olmayı başardım. Adım
Threepwood, Guybrush Threepwood.”
— “Thrillbull mu? Şimdiye kadar duyduğum en saçma isim” dedi Duke.
— “THREEPWOOD!!!” diye sesini kesti Duke’un. “Ayrıca Duke ismi de bence çok
saçma. Her neyse! Ben bu adanın lideriyim ve bu da eşim Elaine. Ve siz;
Adventure Adası’na hoş geldiniz!”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu