Game of Thrones: Episode One – Iron From Ice
Oynadığım tonla Telltale oyunundan sonra, sanırsam getirdikleri macera oyunu tarzını benimsemeye başlıyorum. Hayır, fikirlerim değişmedi ve değişmesi de mümkün değil. Macera oyunlarının altın çağından kalma alışkanlıklarım hala, ‘Bu Adventure oyunu değil.’ diyor ama nasıl desem, insan oynadıkça alışıyor işte.
Kısa bir süre önce teşrif eden Tales From the Borderlands beni birçok yönden şaşırtmıştı. Özellikle oyunun orijininde de bizi karşılayan grafik tarzı, bulunduğum hikayeye karşı hiç yabancı hissetmemi sağlamıştı. Yine Borderlands’e özgü mizah sosu, oyunu harika olarak nitelendirmeme yetmişti.
Ne oldu da Game of Thrones bu şekilde karşımıza çıktı, inanın bilmiyorum. Kesinlikle ve kati suretle kötü bir oyun değil. Telltale’ın usta kalemleri, hem dizi hem de Buz ve Ateşin Şarkısı’yla ortak yürütülen projede harikalar yaratmışlar. Hikaye anlatımı sizi 2 saatliğine de olsa alıp, entrikanın kol gezdiği topraklara götürüyor.
İlk kez Telltale oyunu bu kadar göze batıyor ve belli noktalarda insanı rahatsız bile ediyor. Diyorum ya, hikaye harika, hatta açılış sahnesi dillere destan…. Daha doğrusu olabilirdi. Görsel bütünlük sağlanamadığı için oyunun içine girmekte bazen gerçekten zorlanıyorsunuz.
Oyun, bizi dizilerde hiç anlatılmamış, sadece kitapları okuyanların bilebileceği bir hanedanın öyküsüne ortak ediyor. Forrester’ların Kuzey’in Savaşı’nda oynadıkları rolü değerlendirmek açısından da büyük bir eksikliği, kendi açısından tamamlamış oluyor.
Altı sekanslık ilk bölüm yukarıda da belirttiğim gibi 2 saate yakın bir oynanış zamanı sunuyor ve bize hem köylü hem de asil Forrester’ların kontrolünü veriyor. Forrester’lar ilk gördüğünüz andan itibaren size hiç yabancı gelmiyorlar çünkü bariz bir biçimde Stark hanedanı referans olarak alınmış. Bu durumu oyunun her saniyesinde hissediyorsunuz. İyi mi kötü mü, siz bir oyuncu olarak daha iyi karar verebilirsiniz -ki benim gayet hoşuma gitti.
Iron From Ice ile 3 karakteri yöneterek Game of Thrones dünyasına Telltale Games’in bakış açısından giriş yapıyoruz. Hem de ne giriş!
Açılış sahnesi ilk diyaloglardan itibaren sizi ‘acaba?’ (Diziyi izlemiş veya kitapları okumuşsanız) noktasına sürüklüyor ve gerçekten de tahmin ettiğiniz bir eylem gerçekleşiyor. Üstü kapalı, altı yuvarlak bir anlatım için özür dilerim ama lütfen… Burada Game of Thrones’tan bahsediyoruz, verebileceğim herhangi bir spoiler bile ölüm tehditleri almama neden olabilir.
Game of Thrones: A Telltale Game Series’e Lord Forrester’ın uşağı Gregor’u (Gared Tuttle) yöneterek başlıyoruz. Bildiğiniz gibi, Telltale oyunlarında genelde tek karaktere bağlı kalmayız, domuz çiftçisinin oğluyla bir miktar süre geçirdikten sonra Ethan ve Mira’nın da anlatacaklarını dinliyoruz. Hikaye, diyaloglar, sahne ve karakter geçişleri her zaman olduğu gibi ustaca hazırlanmış.
Açılış açılış diye tutturdum, en önemli olaydan bahsetmeyi az kalsın unutuyordum. Game of Thrones: A Telltale Game Series, HBO çıkışlı diziyle aynı jeneriğe sahip. O tanıdık müzik ve jenerik eşliğinde uçup gidiyor insan. Eminim ki ilerleyen bölümlerde diğer şehirler ve bölgeler de aynı mantıkla jeneriğe eklenecektir. Game of Thrones oyunun başka türlü başlaması beklenemezdi zaten.
Oynanış konusu merak edenler, boşuna beklemesinler çünkü Telltale Games kendi oynanış stili dışına çıkmamakta kararlı görünüyor. Halen etrafta dolanıp eşya topladığımız bölümler, diyaloglar ve aksiyon sahneleri olmaz üzere, oynanış 3 farklı dala ayrılıyor. Bunlardan en güdük olanı elbette eşya toplayıp, maksimum 15 saniyede çözülen bulmacamsılardan oluşan oynanış kısmı oluyor.
Aksiyon sahnelerinde bizden belli tuşlara zamanında basmamız isteniyor. Q’ya sürekli bas, sol tarafa bas, sağa atla, fareyi basılı tutup silahını kavra tadında ki oynanış ağzımıza bir parmak sahte bal çalmaktan başka bir işe yaramıyor.
Diyaloglar ise bambaşka bir alan. Telltale Games bu işi biliyor, bu işi iyi yapıyor ve hikayelerinin böylesine sevilmesinin tek nedeni de ustaca yazılmış diyaloglar ve seçim anları.
Rahat olun, iki arada bir derede kalmak deyimini sıkça yaşayacaksınız. Hatta ekrana boş bir şekilde bakıp size verilen diyalog süresinin bitmesine bile şahit olacaksınız. Game of Thrones, eserin kendine has gergin atmosferini sonuna kadar vermeyi başarıyor.
Peki, sorun ne? Sorun ilk görseller paylaşıldığından beri ortada, apaçık duruyor. Grafiklere söz söylemek, sadece hikayesiyle ön plana çıkmak isteyen bir yapım için abes kaçıyor gibi görünebilir ama değil. Oyunun çevre görselleri gayet güzel görünüyor, lakin karakterler, yakın plandaki kaplamalar ve animasyonlar felaket. Öyle böyle değil. The Walking Dead, Wolf Among Us ve Tales From the Borderlands’in cell-shade stiline alışmışken ani bir kararla daha gerçekçi bir tarzın benimseneceğini öğrendiğimde böyle bir şey beklemiyordum.
Yağlı boya ile boyanmış karakterler ve çevre daha ilk andan itibaren insanın gözüne batıyor. İnternette şöyle bir görüşe rast gelmeniz olası: Daha önce görmediğimiz karakterler aslında pek sorun yaratmıyor ama diziden hatırladığınız birçok sima foyayı ortaya çıkartıyor. Margaery Tyrell, Ramsay Snow gibi tanıdık yüzleri gördüğünüzde ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Kötü görselliğe rağmen hikayeye odaklanırsanız, Game of Thrones size gerçekten sağlam bir senaryonun ilk parçasını hediye ediyor. Dizi oyuncularının seslendirmeleri sayesinde bazı noktalarda kötü grafikleri ve animasyonları bile göz ardı edebiliyorsunuz.
Bölüm boyunca her şey çok hızlı geliştiği için bazen “Ne oluyor yahu burada?” gibisinden durumlara düşmeniz de olası durum. O noktada Codex menüsü yardımınıza koşuyor ve kim nedir okuyup öğrenebiliyorsunuz.
Game of Thrones: A Telltale Game Series, Tales From the Borderlands kadar sağlam olmasa da güzel bir başlangıç yapmayı başarıyor. Eğer Game of Thrones evrenini çok seviyorsanız düşünmeden alın. Ha, ben oyununu oynamak istiyorum, bana ne kuzeyin krallarından diyorsanız da indirime filan girmesini bekleyin, çünkü oyun bu haliyle sadece dizinin takipçilerine hitap ediyor.