Ghost in the Shell
Animelerin film uyarlamaları genelde pek de beklendiği gibi iyi olmaz. Aslında iyi olmaları da beklenmez. Çünkü genellikle animeden filme uyarlanan yapımlar, hiçbir zaman animedeki hissin aynısını vermeyi başaramaz ve dolayısıyla da kötü birer yapım olarak sinemanın tozlu raflarında kaybolup gider.
1995 yılında çıkan animesi ile ünlenen ancak aslında bir mangadan uyarlama olan Ghost in the Shell de Hollywood güzellemesi ile sinema perdesine yansıtılan filmlerin bir yenisi olarak karşımıza çıkıyor. Bu filmin de tıpkı diğer anime uyarlamaları gibi vasat bir film olacağını düşünmüştük, ancak daha sonra ortaya çıkan oyuncu kadrosu ve yapım ekibi bilgileri sayesinde bu filmin aslında güzel olabileceği fikri de kafamızda yer edinmeye başlamıştı. Görünüşe göre, Ghost in the Shell, gerçekten de hatrı sayılır derecede iyi bir film oldu.
Film önce kıpkırmızı, daha sonra bembeyaz bir havuzdan geçerek gerçek dünya ile buluşan Major’ın o ikonik görüntüsü ile başlıyor. Aslında Ghost in the Shell tam da bu noktada, filmin daha ilk saniyelerinde görsel ve estetik açıdan nazik çizgilerle çizilmiş, ancak agresif bir şekilde tamamlanmış bir portre gibi görüneceğinin sözünü veriyor. Filmi izlemeden önce Ghost in the Shell’in animesini hiç izlemedim. İzleyeceğim zaman da “filmi çıkacak, şimdi izleyip beklentilerini yükseltme” denildiği için gerçekten de öyle yaptım ve animeyi izlemedim. Bu incelemeyi de filmi izlemeden önce önce hiç Ghost in the Shell izlememiş birisi olarak yazıyorum. Edit: Filmi izlediğim günün akşamı animeyi izledim, bunu ayrıca belirtmek gerekiyor anlaşılan.
Asyalı bir oyuncu yerine Scarlett Johansson’ın seçilmesi serinin hayranlarını ve genel olarak dünya üzerindeki tüm SJW’leri çığrından çıkarmış olsa da zaten bu aralar giriştiği her rolde önüne geleni tekme tokat döven Scarlett’ın bu filmde de çok güzel bir Major olduğunu söyleyebilirim. Yani en azından Ghost in the Shell’in orijinal görüntülerine bakınca bir hayli iyi olduğunu anlayabiliyorum.
Film estetik açılış sahnesinin ardından bizleri daha önce de ortaya çıkan o görkemli aksiyon sahnesi ile karşılıyor. Major, yüksek bir binanın tepesinde yeni dönem Japonya’sını süzüyor ve biz de tam bu sırada şehrin CGI-Gerçek karışık muazzam görüntüsü ile karşılaşıyoruz. Binaların üzerinde hologramlı reklamlar, cıvıl cıvıl bir şehir, neon ışıklar ve çok daha fazlası. Major emirlerini alıyor ve taktiksel bir bekleyişin ardından afilli girişini yapıyor.
Film hakkında söyleyebileceğim en güzel şey aslında estetik açıdan ne kadar güzel göründüğü olmalı. Çünkü gerçekten mekan tasarımlarında ve genel sahne çekimlerde çok güzel teknikler kullanılmış. Özellikle de filmi IMAX destekli bir salonda izlerseniz, 3 boyut teknolojisinin da etkisiyle muazzam sahnelerle karşılaşmanız olası. Scarlett Johansson’ın oyunculuğu ve vücudunun her kıvrımını kaplayan krem rengi kostümünün içinde gerçekleştirdiği hareketler, filmin genel tonu ile o kadar iyi uyuşuyor ki, müzikleri bu kadar zayıf kalmasa tam bir müzikal olabilecekmiş.
Filmin sanırım bana en ters gelen ve beğenmediğim yönü, genel temponun devamlı çalkantılı olmasıydı. Zaten bildiğim kadarıyla Ghost in the Shell bir seri olarak da o kadar aksiyon bazlı değil. Ancak filmde de aksiyon, bilim kurgu ve olması gereken duygusallığın ayarını pek tutturamamışlar. Filmin bazı yerlerinde gerçekten güzel aksiyon sahneleri vardı. Ancak bu sahnelerin de gereksiz derecelerde ağır çekim efekti ile marine edilmiş olması tempoyu bir hayli düşürdü. Üstelik bu da bir-iki kez değil, filmin birçok noktasında karşıma çıktı.
Hikayeye dair pek bir şey söyleyip keyfinizi kaçırmak istemiyorum ancak eğer Ghost in the Shell animesini izlediyseniz farklı şeylerle karşılaşmayacaksınız. Ufak tefek farklar dışında senaryo ve hikaye gidişatı aynı. Hatta bazı sahnelerin direkt olarak animedeki ile aynı olması, tatlı bir nostalji bile yaşatacaktır. Genel temposu bu kadar düşük olmasaydı ve bu “düşünen android, bir tenekeden fazlasıdır” felsefesini daha oturaklı bir şekilde yansıtabilseydi Ghost in the Shell çok daha iyi bir film olabilirdi. Ancak bu haliyle bile gayet iyi, izlenilesi bir film. Özellikle de IMAX ve 3D destekli bir salonda izlemenizi tavsiye ediyorum.