Gravity Rush 2
9 Şubat 2012’de öncelikle PS Vita’ya çıkan ve belki de PS Vita’nın en iyi oyunlarından birisi haline gelen Gravity Rush, farklı tarzı, karakterleri, oyun yapısı ve dünyası ile gerçekten ilgi çekici ve başarılı bir yapım olmuştu. Daha sonra PlayStation 4’e de geliştirilmiş bir versiyonu ile çıkan Gravity Rush, çok kısa bir süre içerisinde hayran kitlesini ikiye katlayarak PlayStation’ın en sağlam ‘exclusive’ oyunlarından birisi haline gelmişti. Seriye devam etmeyecekler diye hayıflanırken çıkan güzel bir haber üzerine Gravity Rush 2’nin geldiği haberini almış ve oldukça sevinmiştim. Tam da beklediğim gibi Gravity Rush 2, oldukça güzel bir oyun olarak karşıma çıktı. İyi ki de beklemişim dedim.
Öncelikle şunu söylememde fayda var. Eğer daha önce Gravity Rush’ı oynamadıysanız ve direkt olarak ikinci oyuna başlamayı düşünüyorsanız, hikaye konusunda büyük sıkıntılar yaşayacağınızın garantisini verebilirim. Çünkü oyun karakterleri, dünyasını, güçlerini veya her şeyin neden bu durumda olduğunu size açıklamıyor. Bunların hepsi ilk oyunda var. Eğer Gravity Rush 2’yi anlamak istiyorsanız, ilk oyunu mutlaka oynamanız gerekiyor. Elbette bunu yaptıktan sonra YouTube’da yayınlanan ufak animeyi de izlemenizde fayda var.
İlk oyunun sonundan kısa bir süre sonrasını konu alan Gravity Rush 2’de, sevecen karakterimiz Kat, ilk oyundaki Nevi adlı yaratıklarla savaştıktan sonra kendini alışık olduğu Hekseville şehrinden çok ayrı bir yerde buluyor. Üstelik bu kez yanında yetenekli arkadaşı Raven veya sadık dostu Dusty de yoktur. Yalnızca ilk oyundan da tanıdığımız tembel yoldaşı Syd vardır. Tıpkı ilk oyunda da olduğu gibi yine fazla gösterişli olmayan bir hayat sürerek karşımıza çıkan Kat, para kazanmak ve kendisini idame edebilmek için ağır işler yapmaktadır. Dusty’ye sahip olmadığı için yerçekimi bazlı yetenekleri de sınırlı olan Kat, birçok işi yaparken büyük sıkıntılar çekmektedir. Elbette bu çok uzun sürmüyor ve Kat, Nevi ırkı ile tekrar kaşılaşıp, Dusty’nin de yardımı ile çok kısa bir süre içerisinde kendisini yine uçsuz bucaksız bir maceranın ortasında buluyor. Bu kez Nevi tehlikesinin yanında bir de şehirdeki kötü yönetime karşı çıkması gerekmektedir.
İlk oyunun aksine bu sefer aralarındaki ilişki de dallanıp budaklanan Raven ve Kat’i daha koordine bir halde görüyoruz. Her ikisi de farklı ve güçlü yeteneklere sahip olan karakterlerimiz çeşitli, hızlı kombolar yaparak Nevi ırkının sonunu getirmeye çalışıyor. Elbette bu savaşlar sırasında yalnızca Kat’i kontrol edebildiğinizi de unutmamanız gerekiyor. Raven tahmin edebileceğiniz üzere yapay zeka tarafından kontrol ediliyor. Ancak neredeyse sizinle aynı hareketleri yapıp aynı düşmanlara saldırdığından dolayı bir bakıma onu da kontrol ediyormuş gibi hissediyorsunuz.
Yine ilk oyunun aksine çok daha fazla düşman çeşitliliğine sahip olan Gravity Rush 2’de farklı yetenek tiplerine sahip olduğunuzdan dolayı tüm bu düşmanlara karşı kullanmanız gereken yetenek türleri de kendi aralarında büyük farklara sahip. Bu gibi durumlarda yoldaşınız Raven ile gerçekleştireceğiniz komboları iyi planlamalı ve savaşlardan olabilen en az hasar ile çıkmalısınız. Zaten yeni savaş stilleri sayesinde çok fazla kombo seçeneğiniz olduğu için sürekli aynı hareketleri tekrar-tekrar yapıyormuş gibi hissetmeyeceksiniz. Yaklaşık 20-30 saat süren bir oyunda böyle bir şeyle karşılaşmak hayal kırıklığı olurdu. Neyse ki Gravity Rush 2 o konuda da yüzümüzü güldürüyor.
Gravity Rush 2’nin en hayran kaldığım noktası herhalde aşırı canlı ve sevecen dünyası. Böyle dedim ama aklınıza öyle pembiş, mutlu bir şehir gelmesin. Bahsettiğim şey o değil. Doğrusu ilk oyunun hafif cansız dünyasını gördükten sonra Gravity Rush 2’nin daha büyük ve karmaşık bir dünyaya sahip olacağını duyunca buna pek de inanamamıştım. Ancak Gravity Rush 2 çok sağlam bir ters köşe yaparak harika bir dünya ile karşıma çıktı. Zaten ilk oyundan da alışık olduğum eşsiz tasarımları ikinci oyunda çok daha büyük bir oranda geliştiren tasarımcılar, harika bir dünya yaratmayı başarmış. Görsel güzelliğinin yanında müzikal anlamda da büyük bir çeşitlilik sunan Gravity Rush 2, hafif jazz ve funk tonları ile beni büyülemeye yetti. Oyunu normal bir şekilde oynarken, birçok kez kendimi bir mekanda bekleyerek, o mekanı incelerken ve arkadan gelen tatlı melodileri dinlerken yakaladım ve “ne yapıyorum ya ben?” dedim kendi kendime.
Yeni şehir adalara bölündüğünden dolayı tek bir kara parçası üzerinde değil de, farklı farklı adalarda maceranıza devam ediyorsunuz. Üstelik bu adaların büyük bir çoğunluğu birbirinden farklı tasarımlara ve müzikal seçeneklere sahip. Elbette her biri farklı düşman seçenekleri ve yardımcı karakterleri de beraberinde getiriyor. Tüm bu adalarda ve ana şehirde karşılaşacağınız ana olaylar ve ana görevlerin yanı sıra, Gravity Rush 2 sağlam bir yan görev çeşitliliği de sunuyor. Zaten ilk oyunda da karşımıza çıkan yan görevler artık daha çeşitli bir hale getirilmiş. Elbette plat kasmak istiyorsanız toplamanız gereken eşyalar da şehrin dört bir yanına saçılmış ve sizi bekliyor olduğu için yapabileceğiniz şeyler yalnızca yan ve ana görevler olarak sınırlı kalmıyor. Müthiş bir yerçekimi gücüne sahip oldğunuz için bu görevleri yapmak büyük bir zevk haline geliyor.
Şehirde ilerledikçe Kat, çeşitli lağım kapaklarını açarak oyunun ‘hızlı seyahat’ özelliğini bizlere sunuyor. Ancak bu özelliğin bayağı bir kullanışsız olduğunu da söylemeliyim. Yani, kullanması oldukça zevkli bir yerçekimi kuvvetine sahipken lağım kapakları ile seyahat etmeyi pek tercih ettiğimi söyleyemem. Toplasanız 3 kere falan kullanmışımdır herhalde. Çünkü gerçekten yerçekimini manipüle edebilen Kat, havada dilediği gibi süzülebildiğinden dolayı aşırı keyifli bir uçuş hissi sunuyor. Şehirde oradan oraya sürüklenirken kendimi garip bir şekilde iyi hissettim. Zaten hem şehrin, hem de Kat’in fazla detaylı tasarımı da uçarken etrafımdaki her şeyi büyük bir beğeni ile incelememe yetti.
Bu kez Gravity Rush 2’de üç çeşit yerçekimi stili bulunuyor. Bunlardan ilki, ilk oyundan da alışık olduğumuz normal stil. Diğer iki stile göre daha çevik ve hızlı bir stil. Lunar stil adlı ikinci stil de adından anlaşılacağı üzere bir bakıma aydaki yerçekimi sunuyor. Kat zıplayarak yürümeye başlıyor ve ilk stile göre biraz daha ağır hareketlere, daha çok havada savaşıyor. Jupiter adlı üçüncü stil, ilk ve ikinci stile göre çok daha ağır saldırılar gerçekleştirmenizi sağlıyor. Bu üç stili bir bakıma hızlı > orta > yavaş olarak sıralandırabiliriz. İlkten sona doğru güçlenerek ilerliyor. Üstelik bu üç stil arasında çok kolay geçiş sağlayabildiğiniz için savaş ve uçuş sırasında oldukça verimli hareketler sergileyebiliyorsunuz. Sadece parmağınızı kaydırmanız yetiyor.
Elbette Kat’in macerası bazı eksi noktalara da sahip. Kamera açılarının, oyunun sahip olduğu hızlı oynanış tarzına göre oldukça sönük kaldığını söylemeliyim. İlk başta kombolarım basitken kamera pek gözüme batmıyordu ancak oyunda ilerledikçe ve yeni, hızlı kombolar edindikçe kamera açıları cidden sinirlerimi bozmaya başladı. Birçok kez geride kalan kamera yüzünden hedefimi şaşırıp boşluğa uçan tekme attığım ve akabininde feci dayaklar yediğim anlar oldu. Öyle anlarda cidden DualShock 4’ü ekrana fırlatmamak için kendimi zor tuttum. Bu tür oyunlarda kamera açıları cidden tahammül edilemez olabiliyor.
Kontrollerin yanı sıra bazı görevlerin üzerinde fazla durulmadığını fark ettim. Örneğin oyunun ilk bölümü çok akıcı ve sürükleyici ilerlerken, ikinci bölümü çok özensiz ilerliyor. Daha sonra üçüncü bölümde tekrar toparlayıp, ardından tempo tekrar düşüyor. Bu dengesizlik olmasa çok daha güzel olabilirmiş.
Son sözlerime gelecek olursam, Gravity Rush 2’nin gerçekten o beklediğim devam oyunu olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Elbette çeşitli sıkıntılara da sahip ancak bunları görmezden gelebilirseniz Gravity Rush 2’den gerçekten büyük zevk alacağınıza eminim. Ancak incelemenin başında da dediğim gibi, ilk oyunu oynamadıysanız Gravity Rush 2’ye direkt kafa atmanızı tavsiye etmiyorum. Çok büyük ihtimalle kafanız karışacaktır. Onun dışında bu 20-30 saat, hatta kontrollere alışık değilseniz 40 saat bile sürebilen tatlı macerayı oynamamak için hiçbir sebebiniz yok.