GTA: Episodes from Liberty City
Havalar ısınmaya başladığında, kaldırımların çılgın kalabalıklarla taştığı, caddelerin arabalarla dolu olduğu, güneşin gökyüzünde parladığı ve çatışmaların hiç bitmediği Liberty City’de olmak istiyor insan. Aklıma San Andreas geliyor da, telefonları açık bırakıp, arkadaşlarımla yardımlaşarak görevler tamamladığımızı, yeni mekânlar keşfettiğimizi, ilginç müzikler eşliğinde tempo tutarken, otobanlarda hız yaptığımızı hatırlıyorum. Bu uzun bir zaman önce değildi, ancak GTA IV’den öncesi bana hâlâ daha çekici geliyor.
Nihayet sana kavuştuk
Geçtiğimiz dönemde X360 konsoluna özel olarak hazırlanan The Ballad of Gay Tony ve The Lost & Damned, şimdi Episodes from Liberty City başlığı altında PC ve PS3 kullanıcılarına da sunuldu. Yine havaların ısınmaya başladığı şu günlerde, yıllar öncesine döndüğümü, San Andreas’ten aldığım hazzı tekrar hissettiğimi fark ettim. Zaten oynamadan önce de merakla çıkmasını bekliyordum. Elimize ulaşır ulaşmaz da laf eski GTA oyunlarından başladı, günümüze kadar uzandı. En nihayetinde yükleme işlemlerine giriştim ve uzun bir yükleme seansının ardından ana menüye ulaştım.
Episodes from Liberty City’ye istediğimiz paketi seçerek başlayabiliyoruz. Seçim kullanıcının kendi isteğine bağlı. Ben öncelikle The Lost & Damned’İ işaretledim ve yeni maceraya doğru yola koyuldum. Yönettiğimiz adamın ismi Johnny Klebitz. Her GTA’da olduğu gibi bu macerada da sıfırdan işe koyulup “en büyük” olmak için mücadele veriyoruz. Üyesi olduğumuz motor çetesi, haliyle hem karizmatik, hem de tehlikeli.
The Lost & Damned’in karanlık ve sert bir havası var. Bu bence muhteşem olmuş, zira motor üzerinde yaptıklarımız, karakterlerin arasındaki diyalog tarzları, çalan müzikler ve aksiyon düzeyi hat safhada. Yapabileceğiniz oldukça fazla eğlenceli ve farklı görevler var. Üyesi olduğunuz gruptaki arkadaşlarınızla vakit geçirebilir veya kısa yoldan şehrin altını üstüne getirebilirsiniz.
Film gibi…
Çok başarılı kovalamaca ve çatışma sahneleri hazırlanmış. Baskına gitmeye karar verdiğinizde hep birlikte motorlarla hareket ediyorsunuz. Sürüş esnasında bile karakterler birbirleriyle konuşuyor, çevreye laf atıyor, el hareketleri yapıyor ve hatta hızı giderek artırıyor. Bir mekânı basmanız ve herkesi öldürmeniz gerekiyor diyelim. Öncelikle oraya ulaşmalı ve en güvenli noktaları belirlemelisiniz. Sürekli siper alarak kontrollü davranırsanız, postu deldirmeden herkesi haklayabilirsiniz. Her tarafta düşmanlar bulunduğu için ortalık yerden hareket etmek pek mantıklı değil. Q tuşuyla sipere geçip, mouse’un sağ tuşuyla nişan alabiliyoruz.
Öldürdüğünüz adamların üzerlerinden düşen silah ve ekipmanları aldınız ve motorunuza atladınız diyelim, iş burada bitmiyor. Yaşanan çatışmadan haberdar olan diğer üyeler de motorlarına atlayarak sizi haklamak için yola çıkabiliyor. Böylelikle silahlı mücadelenin ikinci perdesi, yolda, yani motor üzerinde devam ediyor. Bir yandan trafiğe dikkat ederek motor kullanmalı, diğer yandan da düşmanları öldürmelisiniz. Bir motorun dengesini bozduğunuzda, trafiği de olumsuz yönde etkileyebiliyor. Bu işi de hallettiniz diyelim, ama yine de bitmedi.
Şimdi de sırada polisler var. Zira arama radarına girdiğimizde, kurtulmadan görevi tamamlayamıyoruz. Bu zaten önceki GTA oyunlarında da aynıydı, fakat GTA III’ü düşünüyorum da, bu kez daha insaflı davranılmış. Pat diye Swat ekipleriyle karşılaşmıyoruz. Yine de oldukça inatçı davranıyorlar. Bu konuya kendi yaşadığım bir deneyimimle örnek vereyim: Motorumla hava alanına gitmem ve o sırada helikopten inip de arabaya binen önemli bir kişiyi öldürmem gerekiyordu. Etraf polislerle dolu olduğu için öldürmek kolay olsa da, kaçmak çok zor olacaktı. Nitekim öyle oldu da. Ardı ardına yaptığım farklı denemeler sonucunda kurtulmayı başaramayınca, daha farklı şeyler yapmalıyım diye düşündüm.
Yöntemler tükenmez!
Görevi tekrar başa aldım. Öldürmekle yükümlü olduğum karakter, helikopterden indikten sonra araca binmesini ve yanımdan geçmesini bekledim. O esnada gözüm, tam karşımda duran helikoptere odaklandı. Konvoy tam yanımdan geçerken roketle aracı patlattım ve bir anda etrafımı polisler sarı verdi; hem havadan, hem denizden, hem de karadan. Karadan kaçmayı beceremeyince, denizden gitmeyi de denemiş, ancak polis botunun altında kalarak feci şekilde can vermiştim. Bu kez helikoptere yöneldim ve çalıştırarak havalanmayı başardım. Bu sırada polis helikopteri de bana yaklaştı, ama normal trafikte olduğu gibi denge bozmak için polis helikopterine yandan çarptım ve aşağıya düştü. Sonrası mı… Özgürlüğe (o sırada güneş batıyordu) doğru süzüldüm.
Beni çaldır, ben sana dönerim…
Cep telefonumuz yine en büyük yardımcımız konumunda. Bu cihaz sayesinde bazen görev alabilir, başarısızlıkla sonuçlanan görevlerimizi tekrardan deneyebilir, bowling, bilardo veya hokey gibi oyunları oynamaya gidebiliriz. Motor yarışlarına da katılabiliyor, hatta bazen kendi arkadaşlarınızla yolun kalan kısmında yarışabiliyorsunuz. Ödüllü yarışların çok eğlenceli olduğunu söylemeliyim (zaten çoğu unsur eğlenceli). Yarış esnasında silahla adam vurmak hariç, yapabileceğimiz birçok şey var. Sopayla yanınızdaki motorda seyreden adama vurabilir ve onu düşürebilir veya çarparak dengesini bozabilirsiniz. Eğer siz yapmazsanız, emin olun onlar yapacaktır.Yaşayan bir şehirde yer alıyoruz ve oyun, bunu her defasında bize hatırlatıyor. Detaylar çok fazla. Şunları da belirtmeden geçmeyelim: Görev tamamladıkça saygınlık puanınız artıyor ve çete içinde yükselmeye başlıyorsunuz. Bu yükseliş, düşmanlarınızın da dikkatini çekiyor. Ayrıca çatışma esnasında hiç bir zaman kendinizi tek olarak görmeyin ve gruptan bağımsız olarak hareket etmemeye çalışın. Zira eğer bir üye ölürse, onun yerine yeni biri geliyor, ancak daha önce hiç görevlerde yer almadığı için acemi kalıyor. Bu da çetenizin gücü bakımından önemli ve dikkat edilmesi gereken bir detay.
The Ballad of Gay Tony
The Lost & Damned’ın ardından sıra, onun kadar sert olmasa da (en azından dünya olarak) The Ballad of Gay Tony’ye gelmişti. İlk açılış ekranındaki yazıların font rengi ve arka planda çalan müzikten de anlaşıldığı kadarıyla, bizi silahlardan daha tehlikeli şeyler de bekliyordu; ait olmadığımız bir dünyada, kişiliğimizi korumaya çalışarak işlerimizi halletmek. Özellikle The Ballad of Gay Tony’yi oynamaya başladığımda, dikkatimi ilginç müzikler çekti ve konu, San Andreas’deki müziklere kadar uzandı. Oyunun ana müziği ve “arabayla dans etme” görevinde çalan müzikler,bir bir zihnimde belirdi. Hemen açtık ve defalarca dinlemeyi de ihmal etmedik.
İyice GTA havasıyla dolduktan sonra ana karakterimize merhaba diyoruz; Luis Lopez. Gay Tony lakaplı suç patronunun en sağlam adamı konumundayız. Gerçi o bizi her gittiği görüşmede “iş ortağım” olarak lanse etse de, işleyiş çarklarının en kirli noktalarında hep bizim parmağımız var. Luis, hem karanlık dünyada sert kimliğiyle boy gösteriyor, hem de annesinin evinde sıradan bir evlat görüntüsüne bürünüyor. Bu kez tek başınayız. Çünkü Luis hem kendini, hem de patronunu korumak zorunda.
Görev alanlarımızı biraz inceleyelim. İlk olarak gece kulüplerindeyiz. İçki, müzik ve dansın sınırsızca yaşandığı bu mekânlarda, ortama ayak uydurmak ve olabildiğince beladan uzak durmak en iyisi. İçki içebilir, işi daha ileri götürmek istiyorsanız içki yarışlarına katılabilir, kızları tavlamak istiyorsanız da danslarda onlara eşlik edebilirsiniz. Tabii ki her detay günlük gülistanlık değil. İsterseniz bir de bodrum katlarına inelim.
Örümcek ağlarıyla çevrilmiş duvaları aydınlatan loş ışığın altında dev bir kafes ve etrafını sarmış, delice bağıran, tezahürat yapan çılgın kalabalık. Evet, burada yasa dışı dövüşler yapılıyor. Kim daha çok dayanıklıysa, hem bahisleri topluyor, hem de saygı kazanıyor. Gerçekten eğlenceli dövüşler görüyoruz. Öyle ki birini dövdüğünüzde, bu kez farklı bir rakip geliyor. Pataklayarak perişan ettiğiniz adamı ise, yerde sürterek dışarı çıkarıyorlar ve bu “bir filmin komedi yönü” gibi ekranlara geliyor. Gülmemek elde değil.İş görüşmeleri genellikle ölümlerle sonuçlanıyor. Hatta bazı görüşmelerde tanıdık karakterlerle de karşılaşıyoruz. Bunlar; The Lost & Damned’ten tanıdığımız Billy Grey ve GTA IV’ten tanıdığımız Niko Bellic. Yani herşeyin aslında az veya çok bağlantılı olduğunu anlıyoruz. Bu kadar iş yeter, şimdi de dinlenelim diyorsanız, eviniz sizi bekliyor. Luis’in ev yaşantısı, Johnny’e göre daha iyi. İsterseniz yatağa uzanarak dinlenebilir, hatta bu esnada TV izleyebilirsiniz. Bu konuda şüpheniz olmasın. Gerçekten çok iyi TV programları var. Özellikle bir anime var ki, ofiste izlemeye başladığımızda zaman nasıl geçti anlamadık. Gerçekten hem eğlenceli, hem de çoğu konuda göndermelerin yapıldığı diziler hazırlanmış. Kesinlikle izlemelisiniz.
Görsel olarak baktığımızda The Ballad of Gay Tony’nin daha canlı renk tonlarına sahip olduğunu görüyoruz. Aynı harita olmasına rağmen The Lost & Damned’in güneşli günlerinde bile kasvetli bir hava vardı. Genel olarak değerlendirirsek The Episodes from Liberty City’nin grafikleri güzel, ancak hatalar da yok değil. GTA IV’ün PC’ye çıkan ilk versiyonundaki hataları bilmeyen yoktur. Bu gibi sorunlar yer almıyor, ama yine de geç gelen kaplamalar, bazı zamanlarda yaşanan kasma sorunları, ufak tefek buglar, kullanıcıyı rahatsız edebiliyor. Görsel ayarlamalarla ilgilenirken özellikle “detay” seviyesini artırdığımızda ekran kartının bellek olarak çok fazla zorlandığına şahit oluyoruz.
“Her türlü korsan oyun, film, müzik bulunur!”
İşitsel unsurlar ise tek kelimeyle mükemmel. Karakterler arasındaki diyaloglar, silah sesleri, araç sesleri, müzikler çok iyi. Fiziksel tepkimeler, patlama ve parçalanma efektleri de gayet iyi. Kısacası genel olarak “iyi” ama hâlâ GTA, çok yüksek sistem isteyen bir oyun.
Sonuca gelirken söyleyeceğim ilk cümle: “Bu paketi oynayın” olacak. Birbiriyle bağlantılı, ama bir o kadar da zıt iki dünyanın işlendiği Episodes from Libert City’de, eminim ki zevkinize uygun fazlasıyla aktivite bulacaksınız. İster suç patronu olun, isterseniz iyi bir motorcu, isterseniz de boş boş gezinen bir vatandaş. Buna rağmen mutlaka birileri sizi bulup, kendi saflarına çekmek isteyecektir.İş görüşmeleri genellikle ölümlerle sonuçlanıyor. Hatta bazı görüşmelerde tanıdık karakterlerle de karşılaşıyoruz. Bunlar; The Lost & Damned’ten tanıdığımız Billy Grey ve GTA IV’ten tanıdığımız Niko Bellic. Yani herşeyin aslında az veya çok bağlantılı olduğunu anlıyoruz. Bu kadar iş yeter, şimdi de dinlenelim diyorsanız, eviniz sizi bekliyor. Luis’in ev yaşantısı, Johnny’e göre daha iyi. İsterseniz yatağa uzanarak dinlenebilir, hatta bu esnada TV izleyebilirsiniz. Bu konuda şüpheniz olmasın. Gerçekten çok iyi TV programları var. Özellikle bir anime var ki, ofiste izlemeye başladığımızda zaman nasıl geçti anlamadık. Gerçekten hem eğlenceli, hem de çoğu konuda göndermelerin yapıldığı diziler hazırlanmış. Kesinlikle izlemelisiniz.
Görsel olarak baktığımızda The Ballad of Gay Tony’nin daha canlı renk tonlarına sahip olduğunu görüyoruz. Aynı harita olmasına rağmen The Lost & Damned’in güneşli günlerinde bile kasvetli bir hava vardı. Genel olarak değerlendirirsek The Episodes from Liberty City’nin grafikleri güzel, ancak hatalar da yok değil. GTA IV’ün PC’ye çıkan ilk versiyonundaki hataları bilmeyen yoktur. Bu gibi sorunlar yer almıyor, ama yine de geç gelen kaplamalar, bazı zamanlarda yaşanan kasma sorunları, ufak tefek buglar, kullanıcıyı rahatsız edebiliyor. Görsel ayarlamalarla ilgilenirken özellikle “detay” seviyesini artırdığımızda ekran kartının bellek olarak çok fazla zorlandığına şahit oluyoruz.
“Her türlü korsan oyun, film, müzik bulunur!”
İşitsel unsurlar ise tek kelimeyle mükemmel. Karakterler arasındaki diyaloglar, silah sesleri, araç sesleri, müzikler çok iyi. Fiziksel tepkimeler, patlama ve parçalanma efektleri de gayet iyi. Kısacası genel olarak “iyi” ama hâlâ GTA, çok yüksek sistem isteyen bir oyun.
Sonuca gelirken söyleyeceğim ilk cümle: “Bu paketi oynayın” olacak. Birbiriyle bağlantılı, ama bir o kadar da zıt iki dünyanın işlendiği Episodes from Libert City’de, eminim ki zevkinize uygun fazlasıyla aktivite bulacaksınız. İster suç patronu olun, isterseniz iyi bir motorcu, isterseniz de boş boş gezinen bir vatandaş. Buna rağmen mutlaka birileri sizi bulup, kendi saflarına çekmek isteyecektir.