Oyun İncelemeleri

GunWarrior

Bir kovboy. Kendinden emin adımlarla, dar sokakta yürümektedir. Belli ki uzun
yoldan gelmiş, şakaklarından yorgunluk ve sıcaktan dolayı boncuk boncuk ter
akıyor. Şapkası da pek havalı. Etrafa yabancı ve bir o kadar da sert bakışlar
atıyor, kirli sakalı pek de karizmatik duruyor. Gözüne kestirdiği Vahşi Batı
barlarından birine doğru ilerlemeye devam ediyor. Kapıdan içeri girdiğinde,
oturan pek de fazla insan olmadığını görüyor. Piyaniste göz kırptıktan sonra
bara geçiyor ve barmenden bir viski istiyor. Etrafta oturan tek tük insan, onun
bu havasını hiç de hoş karşılamamıştır. Bu yüzden, ona bakarak kendi aralarında
konuşmaya başlıyorlar. Ardından hepsi birden aynı anda kalkıyor ve elemanın
yanına geliyorlar. O da yerinden doğruluyor. Hiç beklenmedik bir şekilde onun
koluna giriyor ve bir yere götürüyorlar. Ne iş, kimse birşey anlamadı, ama bunun
sonu pek de hayırlı sayılmaz.

Hızlı silah çekenin mekanı

Vahşi Batı, kovboyların mekanı. En önemli özellikleri de, devamlı birbirleriyle
olan çatışmaları, daha doğrusu heyecanlı çatışmaları, bir de aralarında
yaptıkları ve kaybedenin ruhunu teslim ettiği düellolar. GunWarrior da, tamamen
Vahşi Batı teması üzerine kurulu bir yapım olarak karşımıza çıkıyor. Birinci
şahıs görünümünden oynanmasına rağmen, alışılagelmiş bir FPS ya da aksiyon
türünde değil.

Daha çok oyun modu olarak deathmatch üzerine kurulmuş. Bölümler içerisinde
birçok yerden, kuytu ve kör noktalardan saldıran düşmanlara biz de karşılık
vermeye, tüm hepsini öldürmeye ve bir sonraki bölüme geçmeye çalışıyoruz. Tüm
oyun bundan ibaret. Ayrıca, bölümler içerisindeki hareket alanlarımız da son
derece kısıtlı. Oyun bizi ufacık bir yerde sıkıştırıyor ve biz de burada
düşmanlara zar zor karşı koymaya çalışıyoruz, bir yerden sonra da pes etmek
zorunda kalabiliyoruz.

Ana menüden yeni bir oyun başlattıktan sonra bir ara demo ile karşılaşıyoruz.
Ara demonun kalitesi “fena sayılmaz” dedirtse de, yapısı itibariyle görüntüye
verilmiş olan bulanıklık hissi, bir zaman sonra göz yormaya başlıyor ve
cazibesini yitiriyor. Neyse, demonun sonunda, kendimizi bir evin üst katındaki
odalardan birinde, kapana kısılmış şekilde buluyoruz. Kontrol bize geçtiği
zaman, etraftan bize ateş eden adamları tek tek vurmaya çalışıyoruz. Genelde bu
işi, pencerelerden dışarı bakarak, tespit ettiğimiz adamları vurarak
gerçekleştiriyoruz. Ara sıra, ön balkon tarafına gelen ya da çaktırmadan içeri
sızan adamlar olabiliyor. Çoğu da, karşı binaların pencerelerinden, sokaktan ya
da ara sıra damlardan saldırıyorlar. Tüm adamların hepsini, bir defada gözümüze
kestiremeyeceğimizden dolayı, sağ altta bulunan radarı kullanmamız gerekiyor. Bu
şekilde tüm adamları vurarak, bir yandan para, diğer bir deyişle puan topluyor
ve buradan kurtulup bir sonraki mekana geçmeye çalışıyoruz.

Böyle bir deathmatch şekli aslında hiç de kötü değil, ancak hareket özgürlüğümüz
ve bize verilen alan öyle bir kısıtlanmış ki, eğilsek dahi illaki bir yerlerden
birileri bizi vuruyor ve hatta radara rağmen bizi kimin vurduğunu
göremeyebiliyoruz. Bu da çok can sıkıcı olmaya başlıyor. Ara demo’larda biraz
daha kaliteli olan görüntüler, oyun başladıktan sonra vasatın altına iniyor.
Grafikler, çağımızın kaliteli FPS’lerinde gördüklerimizden çok çok uzaklarda.
Özellikle, düşmanların ve kendi adamımızın el animasyonları son derece kötü.
Çevre detaylarına da inme gereği duyulmamış. Sadece, saklanma namına, etrafa
çeşitli malzemeler, sütunlar ya da bazı değişik eşyalar yerleştirilmiş. Tabi
bunları kullanmamız bile bize ne derece fayda sağlıyor bilinmez.Sen şimdi saklandın mı?

Yapay zeka yerlerde sürünüyor. Oynadığınızda, olur olmaz yerlerden kurşunların
gelmesinden dolayı “vay be, adamlar yapmış, düşman her yerden vurabiliyor, helal
olsun” gibi bir düşünceyi açıkçası ben kabul etmiyorum. Kimin bizi nereden
vurduğu belli değil, üstelik acayip kuytu köşeye girmişken ve önümüze acayip bir
siper almışken bile. Bunun dışında, düşmanlar, bize ateş ederken ara sıra kabak
gibi çıkıp beklemeyi tercih ediyorlar ki biz de onları rahatça vuralım.
Haklarını yemeyelim, siper aldıkları zamanlar da oluyorlar ancak onlar kendileri
siper aldıklarını zannediyorlar çünkü nasıl alıyorlarsa, vücutlarının yarısı
ortada duruyor ve biz de rahatça onları vurabiliyoruz. Bir de, bölümler gereksiz
uzun sürebiliyor ve bir süre sonra da sıkıcı hale gelmeye başlıyor. Düşmanlar
devamlı aynı yerlerden fırlayıp şuursuzca ateş ediyorlar. Buna rağmen onlara
yetişememek ve radara rağmen anlayamadığımız yerlerden darbeler almak, giderek
sıkılmamıza ve kopmamıza neden oluyor.

Daha önce de bahsettiğimiz gibi, düşmanları öldürürken bir yandan puan, diğer
bir deyişle de para kazanıyoruz. Düşmanlar, onları vurduğumuz vücut bölgelerine
göre puan veriyorlar. Bu, vurduğumuz silaha ve darbe sayısına göre de değişiyor.
Bazı düşmanlar özel oluyorlar ve bu özel düşmanları vurduğumuz zaman daha fazla
puan alıyoruz. Kafadan vurmak, tek hamlede vurmak ya da iki atışta öldürüp
birkaç kere puan kazanmak da mümkün oluyor. Biz, adamlar ile uğraşırken, ara
sıra etrafta sağlık ve cephane paketleri görünebilir. Bunlara da ateş ederek,
sağlığımızı tekrar doldurabiliyor ya da üzerimizdeki silahların cephanelerini
arttırıp tazeleyebiliyoruz.

Vur kutuyu al kurşunu

Başlangıçta üzerimizde birkaç tane silah oluyor. İlk sırada, sınırsız mermiye
sahip ama ara sıra doldurulmak isteyen altıpatlarımız var. İkinci sırada bir
Magnum var ve mermileri de sınırlı sayıda, ayrıca her zaman tek atışta
indiremeyebiliyor. Üçüncü sırada, tüfeğimiz var ve yakında çıkan bazı düşmanları
indirmede son derece etkili ve kesin çözüm sağlıyor. Son olarak, keskin nişancı
tüfeğimiz var. Çatılarda ve uzak mesafelerde saldırı yapan düşmanları uzaktan
avlayabiliyor ve buna göre para kazanabiliyoruz. Silahımızı kullanırken, zaman
zaman sabitleme problemi yaşayabiliyoruz, bu da aslında oyunun bize kendi
hazırladığı bir sürpriz. Adamımızın her nefes alış verişi ve kalp çarpmasında,
elleri titriyor ve bu yüzden de nişan almak her zaman kolay olmayabiliyor.
Özellikle, keskin nişancı tüfeğini kullanırken bu durum ile sık sık
karşılaşacağız.

Normal oyun modunun dışında, ana menüden ulaşabileceğimiz bir turnuva modu var.
Burası zevkli bir bölüm ancak son derece basi.t Çeşitli para ödülleriyle,
karşımıza rastgele bir rakip geliyor ve meydanda onunla düello yapıyoruz. Ortada
bir hakem var ve işaret verildikten sonra düşmandan önce ona ateş edip tek
atışta vurmamız gerekli. Eğer yeterince çabuk olamazsak o bizi vuruyor, ya da
işaret verilmeden erken ateş edersek de kaybetmiş oluyoruz. “Hazır” komutu
geldikten sonra ortada bulanık bir hedef işareti gezmeye başlıyor, bunu düşmana
ilk başta sabitleyebilmek çok önemli, çünkü ellerin titremesi olayı burada da
geçerli. Daha sonra “Ateş” komutu geliyor ve biz de hemen esas imlecimizi
çıkartıp ateş ediyoruz. Yalnız, alıştıktan sonra tüm turnıvayı kazanıp para elde
edebiliyoruz ancak bunun bir amacı yok, sadece turnuvayı kazanıyoruz o kadar.
Tamamen zevk için geliştirilmiş bir bölüm.

Ben bu bara bir daha uğramam

Seslere gelince, elle tutulur cinsten sesler yok. Hatta, normalde herhangi bir
oyundaki kahramanımız öldüğü zaman içten içe sinirlenir ya da üzülürüz. Ancak,
burada eleman ölürken öyle komik bir ses çıkartıyor ki, bunu duymak ve biraz
olsun eğlenmek için sık sık ölme fırsatı yakalamak bile isteyebiliriz. Ciddiyim.
GunWarrior, Vahşi Batı olayına girmiş olsa da pek çıkabildiğini söyleyemeyiz.
Tekdüze bir oynanış ve yapay zekadan yoksun bir oyun duruyor karşımızda.
Deathmatch bazlı bir FPS olarak, Unreal Tournament gibi daha bir özgür ve
kaliteli bir yapımımız olduğunu bilmek, bu konuda bizi biraz olsun rahatlatıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu