Ice Age 2: The Meltdown
2003 yılının Ocak ayında çıkmıştı ilk Ice Age filmi ve etkilemişti bir çok
kesimi. Daha çok çocuklar sevseler de, büyüklerin de aslında hoşuna gitmediği
söylenemezdi. Aradan 3 yıl geçti ve 14 Nisan’da Ice Age 2 sinema salonlarına
geldi. Bir çok kesim, özellikle çocuklar anneleriyle filme giderken; benim gibi
platform oyunu delileri de soluğu Playstation başında aldılar.
Nedir Ice Age 2, yani Buz Devri 2’nin konusu? İşte cevabı; sinema ile paralel
konusundan yola çıkarak film hakkındaki bilgi vereceğiz öncelikle…
Ice Age’de 3 ana kahraman var. Manny, Sid ve Diego… Bunlar buzulların arasından
çıkıyorlar ve artık sıcacık dünyanın keyfine bakıyorlar. Bu arada boş durmayıp
aralarına yeni isimler de ekliyorlar. Bu isimlerden en önemlisi de, ailesi olsun
isteyen mamut Manny… Mamut Manny dünyada kalan tek dişi mamut Ellie ile tanışsa
da araları pek iyi olmaz, anlaşamazlar, çünkü Ellie kendini mamut olarak
görmemektedir. Bir opassum sanmaktadır. Ayrıca Crash ve Eddie diye 2 opossum
kardeşi de vardır. Ana karakterimiz Scrat da elinde palamudu ile eriyen
buzulların çıkaracağı felaketten korkup, karşı tarafa geçmeye çalışan
arkadaşlarına katılır ve maceralar başlar…
Yapımcısı ve yayıncısı Vu Games olan basit, eğlenceli platform oyununu; oyun içi
grafiklerden oluşan keyifli bir açılış videosu ile karşılıyoruz. Sonra da
karşımıza geliyor ana menü…
Ana menüde sırasıyla yeni oyuna başlayabilmemiz için New Game; kaldığımız yerden
başlayabilmemiz; memory kartımızda da cüzi bir yer tutmasıyla sevdiğimiz,
save’leri açabilmemize yarayan Load game; ses, kontrol ve görüntü ayarlarını
yapabildiğimiz Options; kitaplarıyla ilgili bilgiler, açılmayan ve oyunda
ilerledikçe açılan gizliliklerle dolu eğlenceli bölümü Bonus Features; ve
yapımcılarla ilgili bilgiler alabildiğimiz Credits bölümleriyle birlikte
eğlenceli bir arka plan da bizleri beklemekte.
Fazla uzun olmayan yükleme süresiyle girdiğimiz oyunda Scrat ile işe başlıyoruz.
İlerle, vur, kır parçala türü sayılmaz oyun. Şunu da diyeyim ki hiçbir
düşmanımızı öldürecek kadar güçlü değiliz, onları en fazla bayıltabiliyoruz.
Oyunun içinde ilerleyip, yenil bilgiler alıp devam etmemiz söz konusu. Örneğin
L1 ile etrafı koklayıp, oyunu bitirmemiz açısından çok önemli olan bazı objeleri
çalılıklar arasından alabiliyoruz. Peki L1 ile koklamasak ne olurdu? Objeyi
bulamazdık ve bölüm bitmezdi… veya bazı yerlerde, özellikle kaygan yerlerde
durmadan üçgen’e basmamız gerekiyor, yukarı çıkabilmemiz için. Zaten oyunda her
yer kaygan, buzlar içindeyiz, benim ki de laf hani…
Oyun bu şekilde ilerliyor, bölümleri geçiyoruz, işleri yapıyoruz. Üçgene
basılabilecek her yerde basın. Bazen buzullar arasında gizli yollardan geçmemiz
gerekiyor, bazen de ortadaki fışkıran su kütlesine bakmamız gerekiyor. Mesela
ona bakarken bastım üçgene bir anda kendimi içi suyla dolmuş ve havada uçuşan
bir arkadaş olarak buldum. Sonra gitmemiz gereken yere uçtuk. Buradan da
anlaşılacağı üzere bu ve bunun gibi, mesela korkması, düşmanları görüp üzgün
gözlerle bakması gibi bir çok iç videolar var oyunda ve bu videoları oldukça iyi
yansıtmışlar.
Sıra geldi oyunun içindeki bulmaca tarzı işlere. İlk örneklerden vereyim size…
Mesela 14 tane palamut var karşımızda, Adı ölüm oyunu yani “dead game” olan bu
işte bir kaplan arkasını dönük bir şekilde duruyor. 2 dakika süremiz var. Parmak
ucunda yürüyüp, dikkatli olmak zorundayız. Aynı Hugo’nun cadı Sila’dan korunmak
için ekranlarımızın camına vurup söylediği sözler gibi değil mi? Neyse, konumuz
bu değil. Bu kaplan sık sık arkasını dönüp ortamı kontrol ediyor. Diyelim ki
aldınız 5 palamut, arkasını döndüğü anda sizi görüp nişan alıyor ve elinizdeki
palamutlar dökülüyor, etrafa saçılıyor. Her şeye baştan başlamak zorunda
kalıyorsunuz. En büyük sorun da elbette bu palamutların etrafa dağılması değil;
aynı zamanda sürenin işlemeye devam etmesi. Peki ne yapacağız bu durumda? Tam
arkasını döndüğü anda ölü numarası yapıyorsun. Bunu Kare ile X tuşuna aynı anda
basarak yapabiliyoruz. Sonra yeniden önüne dönünce kare tuşuna basarak kalkıyor
ve palamutları toplamaya devam ediyoruz.
Oyunumuzun klasik tarzı bu işte. Etraftaki her bir şeyi, palamutları, çiçek
yapraklarını (canımız için) v.s toplayarak devam ediyoruz ve gidiyoruz. Benim
gibi Crash serisi hayranlarını hayal kırıklığına uğratabilir oyun elbette ama
özellikle küçük yaşta arkadaşlarımız için bire bir. Bu oyunu kesinlikle alın der
miyim? Hayır ama filmine gidenlere ve bu tür yapımlara ilgi duyanlara öneririm.