Oyun İncelemeleri

Immortal Cities: Children of the Nile

Günümüzde olmayan iki firma ve şimdilerde artık iyice demode olmuş üç oyun.
Tam da maziyi anarak “neerde o eski oyunlar” geyiği yaparken lafımın üzerine
kelimenin tam anlamıyla “tokat” gibi geldi Immortal Cities: Children of Nile.
Ben ki şehir kurmaca oyunlarının SimCity hariç tam bir fanatiğiyimdir. Zamanında
bu kıstas üzerinde bilinen en iyi firmaydı Impressions. Yanına da Sierra’yı
koyduğunuzda önce Caesar 3, peşinden Pharoah, son olarak da Zeus gelmişti. Ne
büyük oyunlardı onlar. Zira Caesar hala bilgisayarımdan silmeye kıyamadığım
oyunlarımdandır. Ama şimdi ne bu firmaların ikisi birden ayakta kalabildi, ne de
günümüz yeni yetme oyuncuları bu oyunların büyüsünün farkına vardılar.
Kesinlikle genç oyuncuları eleştirmiyorum, onların şu anda oynayabilecekleri çok
daha iyi yapımlar var. Ama dedim ya, zira üstte saydıklarım çok eski olmasalar
da, eskilerin tadı bambaşkaydı be! Şimdi sıkı durun! Onlar geri döndüler!

Nil’in beslediği topraklar…

Immortal Cities: Children of Nile, kapanan Impressions Games’den ayrılan
elemanların kurduğu Tilted Mill isimli yepyeni bir firmanın daha ilk oyunu.
Adamlar yıllar boyunca öğrendiklerini yeni bir çatı altında bu çalışmalarında
gözler önüne seriyorlar ve bu yeni kurulan bir şirket için ne fantastik bir
başlangıç oyunudur ki geçmişe olan tüm özlemlerimiz bir anda yok oluyor. Açılış
videosu klasik bir Impressions kalitesini yansıtırken, o sona erip de ekranlarda
beliren ana mönü ile beraber arka planda çalan müziklerin tınıları, oynanabilir
geniş scenario yelpazesi ve bu tarz şehir kurma oyunlarında ilk kez gördüğümüz
map editor; yine kendimi adayacağımdan emin olduğum uykusuz gecelerimin bir
işareti adeta. Eski dostların bilindik kalitesi günümüz teknikleri ile
harmanlanıyor ve gerek görsel, gerek oynanış açısından oldukça derin bir oyun
ortaya çıkarıyor. Ayrıca tarihsel açıdan city building oyunlarını hep iki
boyutlu ve izometrik kamera açıları ile oynamaya alışan bizler, ilk kez Children
of Nile ile üçüncü boyuta geçiyoruz. İlkleri hep tehlikeli olarak
nitelendirmişimdir; ama, görünen o ki yapımcılar ortaya çıkması potansiyel
görünen bu tehlikeyi ortadan kaldırmışlar ve üstelik bunu kendileri için hayli
başarılı bir biçimde kullanmışlar. Üç boyutun oyuna yaptığı katkı inanılır gibi
değil. Şehrinizi aklınıza gelebilecek her açıdan görüntüleyebiliyorsunuz, bunun
ötesinde de karakterlerin her birinin burunlarının dibine kadar
girebiliyorsunuz.

Oyunda eski Mısır uygarlığı konu ediliyor ve şehirlerin kurulum alanlarını da
Afrika’nın hayat damarı olarak kabul edilen Nil Nehri’nin çevresinde hayat
buluyor. Kategorisinde en bilindik örnek olarak kabaca SimCity ile mukayese
edebileceğimden, Children of Nile’in de ona benzer bir şehir kurma simülasyonu
şeklinde kullanıcıya sunulduğunu söylemek yerinde olur. Fakat burada belirtmek
zorundayım, zira oyun size SimCity ve tarzı aynı olan önceki oyunlardan çok daha
fazla ayrıntı sunuyor. Hepsini adamakıllı kullanabilmek için oyuna dalmadan önce
tutorial kısmına dikkat etmeniz lazım. Yoksa oyunun geniş yapısı karşısında
tabiri caizse apışıp kalmanız hiç de zor değil. Mesela yapabileceğiniz yapılar
arasındaki “Palace”, benim çoğunlukla şehrimin ilk tohumlarını attıktan, ve
yiyecek üreten tesisler, hastane gibi demirbaş gördüğüm binalardan sonra
ürettiğim yapılar arasındadır. Children of Nile’de ise yapmanız gereken ilk bina
görünümünde. Şehir ekranında oyunu açtığınızda haritanın boylu boyunca uzanan
bir nehir, ve etrafına kurulmuş büyüklü küçüklü kulübeler görülüyor. Şehrinizin
popülasyonunu ilk olarak bu evler oluşturuyor. Ardından çiftçi kulübeleri
yaptığınızda insanlar çıkıp oraya yerleşiyorlar ve daha sonrasında burada
yaşamaya başlıyorlar. Fakat dediğim gibi palace’ın önemi insanlarınızın
yönetimini elinize geçirdiğinizde değer kazanıyor. Eğer ortamda bir palace yoksa
ve yüce firavun ortalıkta tahtı üzerinde dolaşarak halkını denetlemezse insanlar
pek de çalışma taraftarı olmuyorlar. Bunu dikkate almalısınız ve ilk olarak
firavun ve ailesinin kalacağı sarayı inşa ettirmelisiniz. Ardından yapmak
istediğiniz bütün binaları insanlar büyük bir gayretle yükseltmeye çabalıyorlar.

Firavunsan Ali Kıran Başkesen de değilsin di mi!! (?)

Palace’dan sonra yapmanız gereken ilk binalar çiftçi kulübeleri olmalı. Çünkü
burada yaşayan insanlar sizin en büyük yaşam kaynağınız olan tarlalardaki bitki
fidesi ekme işini ve hasat zamanında bunları toplama işini üstleniyor. Aslında
oyunun bunu da başarıyla genellediği ve bütün birimler ile ayrı ayrı
uğraşmamanızı sağladığı bir yöntemi kullanıcıya sunduğu bir kolaylığı da var. O
da herhangi bir ürün için çalışacak insanların yapacakları madde ile doğrudan
evlerinde haşır neşir olmaları. Yani mesela taş üretmeniz gerekiyorsa sol
taraftaki mönüden sadece taş işçisi için ev yapıyorsunuz ve sonrasında
insanların buraya yerleşmeleri ile beraber bu ailenin fertleri nehir kenarına
gidip küplere çamur doldurmaya başlıyorlar, evlerine geldiklerinde de bu
küplerdeki çamuru kurutarak yapı malzemesi meydana getiriyorlar. Aynı şey
çiftçiler ve diğer evler için de geçerli. Yalnız burada görünen bir detay var
ki(eski Mısır uygarlığında da bu böyle miydi, bilmiyorum) evde herkes iş
bölümüne göre çalışıyorlar. Bir kere normal bir aile baba, anne ve bir yada
birkaç tane çocuktan oluşuyor. Bir çiftçi familyasını baz alacak olursak evin
erkeği(oyunda da aynen böyle geçiyor) ile birlikte çocuklar tarlaya gidiyorlar
ve elde çapa-kürek tarlayı bellemeye uğraşıyorlar. Hanım ise çoğunlukla gününü
ev işleri ile çarşı pazar’da alış-veriş yapmakla geçiriyor. Bazen de
hayıflanarak tarlada çalıştığını görebiliyoruz. Tabi bu sadece çiftçi evlerinde
bu şekilde. Tuğla yapan, inşaat işiyle uğraşan ailelerin evlerinden kadınların
dışarı çıktığını çok görmek mümkün değil. Sadece, eğer bakkala gitmek gerekirse
dışarı çıkıp erzak topladıklarını görebiliyoruz.

Çiftçiler, Peret mevsimi denilen süre içerisinde tarlalara mahsul ekiyorlar
ve Shemu denilen hasat mevsimi geldiğinde de onları topluyorlar. Oyunun
başlarında elinizde herhangi tuğla olmayabileceği için depo yapamayacaksınız,
bunun sonucunda da insanların mahsulleri toplayıp biriktirmek için Nil’den
etkilenmeyen bir kısma yığdıklarını göreceksiniz. Üretilen sebze, yulaf ve arpa
gibi maddeler yığıldıkları yerlerden marketler aracılığı ile toplanıp işleniyor
ve son ürün olarak satışa çıkarılıyor. Hammadde olarak genelde sadece bunlar
kullanılıyor. Fırınlar kuruyorsunuz ve insanlar ekmeğe ihtiyaç duyuyorlar. Eğer
ucube yerlere kurarsanız insanların tamamına hizmet götüremiyorsunuz ve insanlar
sizi proteste etmeye başlıyorlar. Bir de normal evlerin dışında soyluların
yaşadıkları evler var ki, buradaki insanların tek yaptıkları şey tüketmek. Ama
bu yüzden de sakın ha onları küçümsemeyin, onların keyifleri tahtınızın sağlamda
olması için yerinde olmalı. Bunun için onları eğlendiren entertainer’ler
koymalısınız. Tabi bu binalar da diğer insanlarınkiler gibi onların yaşadıkları
evler olduğundan, burası da bir aileden oluşuyor. Hiyerarşi ise yine
diğerlerinden farksız.

Genele bakacak olursam çok basit bir düzenek üzerine kurulduğunu fark etmek zor
değil. Klasik bir “birim üret, o da yapması gereken işi yapsın, bu arada
istihdam çıksın ortaya” oyunu Children of Nile. Yada var mı böyle bir tür acaba?
Neyse. Sonuçta elinizin altında oluşturmanız gereken bütün birimlerle teker
teker ilgilenmiyorsunuz. En azından bu noktadaki detay Caesar yada Zeus’taki
kadar dallı budaklı değil. Siz sadece evler üretiyorsunuz ve buradaki insanlar
da kendi çalışma programlarını kendilerine göre üretiyorlar. Ekstra bir şeyler
yapmanıza çoğunlukla gerek yok. Ama şehriniz biraz büyüyüp de işin içine
hastane, okul, tapınak gibi birimler eklenince işiniz biraz zorlaşıyor. Oyun,
sosyal hizmet ve toplum için gerekli iş gücünü sadece rahiplerden karşılıyor.
Yani okul ve hastanelerde bu kişiler çalışıyorlar, halkın sorunlarını onlar
dinliyorlar. Rahipleri çalışır hale getirmek ise oyunun sizi en çok zorlayacak
kısmı. Çünkü onlar evlenmiyorlar, çocukları olmuyor ve bunların her işe
yetişebilmeleri için üst düzey insan sınıfından da yüksek bir popülasyona sahip
olmalısınız. Evlenmemeleri evde bir kadının olmayışı ve dolayısıyla da kimsenin
marketlere gitmemesi anlamına geliyor. Çocuklarının olmayışı da soylarının devam
etmeyeceği anlamında yorumlanabilir. Onun için bu kişilerin isteyebilecekleri
her şeyi yanı başlarında bulundurmalı, evlerinin olduğu yerlerin değerlerini de
yüksek tutmalısınız. Bunu sağlamak için yapıların etrafını parklara bahçelere
boğabilirsiniz.

Oyun ayrıca sizin prestij puanınıza da bakıyor. Prestij puanınız size gösterilen
sevgi ve saygı ile doğru orantılı. Bunu yükseltip azaltmak ise halkın istediği
şeyleri onlara sağlamaktan geçiyor. Mesela bir firavun olarak onların takdir
edilmesi ve onların sosyalleşmesi direkt olarak etkili. Arada sırada, yoğunluklu
olarak da halkın moralinin düştüğü zamanlar festivaller düzenleyerek onları
tekrar şevklendirmelisiniz. Ayrıca tapınak ve insanların ölülerini
yakabilecekleri yerler yapmalısınız. Böylece insanlar üzerinde etkiniz arttığı
gibi onların sevgisini de kazanabiliyorsunuz.

Ölümsüz şehirler Nil’in kıyısındadırlar…

Teknik görüntülere bakacak olursak oyunun grafikleri gerçekten de çok güzel
olduğunu kabul etmek lazım. Özellikle Tilted Mill’in kullandığı 3D kamera
sistemi oyunu bildik diğer rakiplerinden fersah fersah ötelere taşıyor. Bu
ayrıca size istediğiniz açıdan şehrinizi görüntülemenizi sağladığı gibi gelişmiş
zoom yeteneği sayesinde karakterleri en ince ayrıntılarına kadar
görüntüleyebiliyorsunuz. Ve çok stabil işleyen grafik motorunun yardımıyla genel
görünümde fazla kötü enstantaneler ekranlara gelmiyor. İnsanların yüzleri,
animasyonları çok hoş. Fakat kusursuz değil. O ufak insanlar fazlasıyla detaylı
işlenmiş ve yüksek poligon miktarı ile gerçekleri ile neredeyse eşit kapasiteye
sahip. Tarlada çalışırlarken veya özellikle ağaçlardan meyve falan koparırlarken
kalabalık olmaları sonucunda birbirleri içine geçmeleri, birbirlerini durur
haldeyken itip boşlukta çalışırken görünmeleri biraz saçma duruyor. Yaptığınız
binaların üzerinden yol geçirmeniz suretiyle yol ortasında görünen yapıların
içlerinden yayaların yürümeleri de komik duruyor. Ayrıca Nil’in yükselip
alçalması da daha güzel işlenebilirdi diyesim var. Dünya haritası ise belli bir
yapıda çoğunlukla. Örneğin ırmağın kenarındaki yerlerde çalılar, çimenler, bodur
ağaçlar varken, içerilere doğru sokulduğumuzda sonsuz çöller bizi bekliyor.
Yalnız bunun oyuna aktarılışı çok iyi. Gölgeler ise beni gerçek manada sarstı.
Gerçek zamanlı gölgeler hiçbir oyunda bu kadar hoş işlenmemiştir eminim. Günün
saatine göre değişen renkte gelen güneş ışınları ise çok hoş.

Ses olarak da eski Mısır uygarlığının o filmlerde hep bize yansıtılan tınısı
varlığını gösteriyor. İnsanların aksanları çok güzel. Görevlerimizi anlatan
hanımın da sesi çok güzel olmuş diyebilirim. Bu noktada halktan insanların
seslerinden de bahsetmek istiyorum. Zira oyunun Sims ile kıyaslanabildiği
özelliğinde insancıkların üzerlerinde çıkan baloncuklar ve konuşmaları dikkat
çekici. Impressions’un önceki oyunlarında kişilerin yönetim ve şehrin durumu
hakkında yaptıkları yorumlar hem yazılı hem de sesli olarak vuku bulurken,
Children of Nile’de sadece sesler bize yardımcı oluyor. İnsanların üzerinde
çıkan baloncuklar ise ne yapmaya gittiğini yada ne düşündüğünü görebiliyorsunuz.
Genellikle konuşmalarındaki çoğu tema ise kendi hayıflanmaları ile alakalı.
Müzikler ise sıcak çöllerin ortasındaki sam yelinin savurduğu mistik ozanların
tınılarından geliyor sanki.

Cesedimi yakın, küllerimi Nil’e savurun. Çünkü annemi çok özledim!

Bence uzun süredir bir boşluğu olan bu kategoriye gelen çok sağlam bir oyun
Immortal Cities: Children of Nile. Uzun bir ismi var; ama, bu uzunluk sadece
oyunun isminden kaynaklanmıyor, uzun gecelerimizin başlangıcını da gösteriyor.
Benim bilgisayar oynama rekorum kesintisiz 29 saatle Zeus’a aittir, ondan sonra
da bu kadar uzun soluklu Caesar3’ü oynadığımı hatırlıyorum, kendimi bunlardan
başka bu kadar bağladığım başka bir oyun da yoktur… pardon yoktu demeliydim.
Children of Nile öyle bir oyun ki başladığınız anda sizi kendine hapsediyor ve
başka bir şey düşünemez hale sokuyor. Onun kısıtlanabilecek tek noktası alışma
süresidir. Ama alıştığınız anda başından kalkmanız imkansızlaşabilir. Demedi
demeyin. Birisi CM mi dedi??? Güldürmeyin beni.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu