Oyun İncelemeleri

Inversion (PC)

Güneşin ten yakan sıcağı Davis’e vurdukça, çalıştığı polis departmanının merkez binasına daha çabuk girmek istiyordu. Elinde kalan son işlerini halledecek ve canından çok sevdiği karısının ve kızının yanına, yani yuvasına dönüş yapacaktı. Ama hayat her zaman bize istediklerimizi vermez. İşte Davis de o gün hayatında daha önce yaşamadığı, belki de hayatının en büyük macerasına, Inversion’a çok yakındı. Leo’dan selamını aldı ve arabasına bindi. Evine giderken Leo’yu da, evine bırakacaktı. Ne de olsa komşuydular. Ama Inversion geldi ve Davis’i buldu. Her şeyin başlangıcı olan bu nokta, belki de Davis’e eski yaşamının kolaylığını hatırlatacak tek şeydi…

Güneş sönüyor…

Size yukarıda bahsettiğim kısım oyunun hemen başı, daha neler olup bittiğini idrak etmeye çalıştığımız o anlar. İsterseniz bu kadar edebiyatı bir kenara bırakalım ve Inversion’a derin bir bakış atalım.

Inversion’un hikâyesi sokakta başlıyor. Hangi gezegenden geldiklerini bilmediğimiz, daha çok uzaylıya benzeyen “Lutadore” olarak adlandırılan bir tür mahluk sınıfı, dünyanın altını üstüne getiriyor. Önlerinde ne varsa parçalıyor, yok ediyor. Biz de ana karakterimiz Davis olarak, onun hem komşusu, hem partneri Leo’nun da yardımını alarak, bu mahlukların yarattığı kaos ortamı içerisinde karımızı ve kızımızı aramaya koyuluyoruz. Inversion’un hikayesi anlattığım kadar sade. Tam olarak bir oyun senaryosu. Oyun içinde gördüğünüz olaylara da şaşırmanız imkansız denecek kadar güç. Çünkü her şey standart. Herhangi bir olayı görünce “Aman Allah’ım, nasıl oldu da böyle oldu!” diyemiyorsunuz. Bir de buna önceden hazırlanmış hikaye geçişleri eklenince, oyun yapmacık bir hikayenin peşinden gittiğimiz, sıradan bir üçüncü şahıs nişancı (third person shooter) oyunu olmaktan çok da ileriye gidemiyor.

Leila, seni bulacağım

Oyunun hikâyesi bana göre ortalamanın üstünde seyrediyor ama vasat oyun dinamikleri bu senaryonun üstünü örtüp, “Sakın ha, bu oyuna yüksek puan vermeyin!” diye bağırıyor. Bugüne kadar oynadığım üçüncü şahıs nişancı oyunlarının hiçbirinde görmediğim bu vasat oynanış tarzı, yapımcı firma Saber Interactive’ın Gears of War’dan ilham aldığı fikrini bana kanıtlamaya yetiyor. Ama sevgili Saber, bazı zamanlar kopyalamak daha iyidir, bakarak çizmek değil.

Bir oyunun oynanış şeklini bu kadar kötülemek kendi açımdan da kötü ama gerçekten vasat. Örnek vermek gerekirse, “sözde” yıkılabilen çevre sadece firmanın önceden hazırladığı yerlerden oluşuyor. Yani firmanın sizin yıkmanızı istediği yerleri yıkabiliyorsunuz sadece. Ya da partneriniz Leo ile çıktığınız bu zorlu mücadelede oyun sizin atlamanızı ya da kapıyı açmanızı istemedikçe açamıyorsunuz, o “F” tuşu gözükmüyor arkadaş. Leo’yu bekliyorsunuz, birlikte açıyorsunuz, arkanız dönükken aniden önünüze dönüyorsunuz (Nasıl oluyorsa!) vesaire. 

Oynanışın vasat yönlerinden bahsetmemin ardından gördüğüm nadir güzelliklere geçeceğim ama güzellik içinde de çirkinliği başaran bu oyunu tekrar tebrik etmek istiyorum. Kullanılan siper sistemi, bir siperden ötekine geçmenize olanak sağlayan bir sistem, ama bazı anlar oluyor ki, geçerken hurda bir arabanın ufak bir yerine bacağınız takılıyor, ne ileri ne geri gidebiliyorsunuz,  böyle olunca düşmanın elleri de armut toplamıyor, gelip sizi indiriveriyor.

Tabii bundan bahsetmişken “süper koltuk ve süper tahta”‘lardan bahsetmemek olmaz. Bir koltuk nasıl mermi geçirmeyebilir? Hadi onu geçtim mermi de normal bir mermi değil ki, o kadar güçlü mermiler koltuğun üzerine geliyor ancak sadece birkaç yırtık oluşturuyor. Yırtık dediğime bakmayın çizik olarak gözüküyor, diğer siperler gibi. Keza tahta ve odunlar da aynı şekilde, mermi geçirmiyorlar. Cidden tebrik etmek gerek Saber Interactive’i.

Bunun dışında çoğunlukla adamları öldürdüğünüzde ya da bölümün bir kısmını bitirdiğinizde oyun otomatik olarak geçiş yapıyor. Sizin nerede olduğunuza bakmaksızın. Örneğin ben görevi siperde bitiriyorum, tek başımayım. Bir bakmışım geçişte dört kişi toplanmış toplantı yapıyoruz. Oyunun belki de yakaladığınız atmosferin gitmesine yol açan en büyük sorunu bu.


Seni duyamıyorum Davis!

Inversion’da iş ses ve grafiklerine yani, benim için çok çok fazla önem temsil etmeyen fakat her oyunda yordamında yapılması gereken bu önemli işçiliğe geldiğinde, zurna tekrar ötüyor.

Karakterlerin konuşması, tıpkı dizi ve filmlerdeki gibi, kaliteli seslendirmelerle yapılmış ama gelin görün ki bunu söyleyen karakterin ne yaptığından bir gram dahi olsa haberi yok. Davis havaya bakarken “F”‘ye basıyorum, arkasını dönmeden, kafasını çevirmeden, havaya bakarken yardım istiyor Leo’dan elini vermesi için, böylece ikisi de yukarı çıkabilsinler. Ya da konuşması gereken yerlerde adam vurduğunuzda ya da başka bir eylem yaptığınızda konuşma aksamıyor, Davis sanki kafede konuşuyormuş gibi rahat rahat konuşuyor.

Oyunun arkaplan müzikleri ve etraftaki eşyaların sesi ya da çevre efektleri beğendiğim şeyler arasında yerini koruyor. Bunlarla ilgili de bazı hatalar bulunsa da cidden kaliteli iş yapılmış. Her türlü objenin sesi farklı çıkıyor. Savaş zamanlarında arkada çalan “gerilim” dolu müzikler de insanı çatışmanın içine bir hayli sürüklüyor.

Grafikler için aslında söylenecek pek fazla birşey yok. Bu grafikler her türlü üçüncü şahıs nişancı oyununa yetecek seviyede. Hatta belki oynanışla desteklenseydi, grafikleri kendini daha iyi hisettirebilirdi ama Saber Interactive’in Inversion’u için orta düzeyde grafiklere sahip bir oyun diyebiliriz.

Birlikte takılsak ya kanka?
Oyundan bu kadar bahsetmişken, çoklu oyuncu seçeneklerinden bahsetmeden olmaz diyor ve hemen Inversion’un bu bölümüne geçiyorum. Inversion’un belki de en sevdiğim yanı, ya da oynanılası yanı, co-op modu ve diğer çoklu oyuncu seçenekleri. Co-op modu sayesinde görevleri bir kişi Davis diğeri ise Leo olarak iki kişi, daha rahat bir şekilde tamamlayabiliyorsunuz.

Birazdan vereceğim örnek tekli oyuncu modunda da bulunsa da, co-op’da daha iyi gözüküyor. Mesela kaldırmanız gereken bir demiri Leo kaldırıyor, Davis’in geçmesi için tutuyor, daha sonra da Davis geçip arka taraftan Leo’nun geçmesi için demiri tutuyor. Tekli oyuncuda kendini pek fazla hisettirmeyen bu deneyimler co-op moduyla birlikte zenginlik buluyor. Oyunun çoklu oyuncu (multiplayer) seçenekleri ise diğer etkenlere oranla geniş tutulmuş, gayet de iyi edilmiş.

Oyunun maç sistemine giriş yaptığınızda, hemen hikaye modunun altındaki buton, sizi 11 seçeneklik geniş bir çoklu oyuncu modu yelpazesine götürüyor. Aslında burada da olimpiyatlarda, çakma fişek kullanan Çin geldi aklıma. Toplamda 11 mod var ama bunlar aynı modların sadece harita ya da kapasitesi değişmiş hali. Şimdi inceden bir bakalım teker teker hepsine.

Tepenin en üstünde bizi Çatışma (skirmish) modu karşılıyor. Bu modda 8 kişiye kadar olan düşmanlarla internet üzerinden ölümüne bir maç yapıyoruz. Tipik bir ölüm kalım savaşı modu (deat match) yani. İşin garip yanı bundan sonra başlıyor, ikinci seçenek de çatışma olarak adlandırılmış ama sonuna da bir Verge konmuş. Peki ne demek bu Verge? İkinci seçenekteki modu oynayabilmek için Verge adını verdikleri harita paketine sahip olmanız gerekiyor. Onun dışında normal çatışma modundan herhangi bir farkı yok. Üçüncü seçenek de çatışma modu olarak karşımıza çıkıyor lakin bu sefer de Riot adını verdikleri harita bütününe sahip olmamız şart tutulmuş. Bundan sonraki seçenekse Ufak Çatışma (Small Grav Skirmish) olarak adlandırılmış. Bu modda ise savaş alanında toplam 8 kişi oluyoruz ve yerçekimi modları etkin oluyor.

Yukarıda bahsettiğim “tek başımıza” savaştığımız modların ardından, takım olarak hareket ettiğimiz bir mod çıkıyor karşımıza, o da Takım Çatışması (Team Skirmish) modu. Burada da aynı normal çatışma modlarında olduğu gibi 8 kişilik takımlar halinde savaşa atılıyoruz. Takım Çatışma modunu takip eden diğer iki seçenekse Takım Çatışma – Verge ve Takım Çatışma – Riot. Yukarıda da bahsettiğim üzere bunlarda sadece haritaları farklı oynuyorsunuz.

Bundan sonra tekrar tek kişilik bir mod, Small Grav Objective geliyor. Buradaysa 4 kişilik takımlar halinde bize verilen görevleri yerine getirmeye çalışıyoruz. Hemen arkasındaki Big Grav Skirmish ile birlikteyse en tepede bahsettiğim çatışmanın boyutu büyüyor, kişi sayısı 12’ye çıkıyor. Yine ölümüne bir savaş içerisindeyiz. Daha sonraki Big Team Skirmish’te ise 6 kişilik takımlar halinde yerçekimini kullanabiliyor olarak, yine muharebe halindeyiz.

Ve son olarak oyunun çoklu oyuncu modları içerisine Hayatta kalma (Survival) modu eklenmiş. Bu modda ise 4 kişi olarak, karşıdan gelen düşman dalgalarını geriye püskürtmeye çalışıyoruz. Bu modda herhangi bir son yok, ne kadar yapabilirsek o kadar fazla puan toplamış oluyoruz.

Her son yeni bir başlangıçtır

Aslında size hikayeyle ilgili spoiler vermemek istediğim için oyun içi hikayeden sadece kaba taslak bahsettim ama bir üstteki başlığın yani, “Her son başka bir başlangıçtır.” sözünün oyunu tam olarak ifade ettiğine inanıyorum.

Bu kadar sözün ardından Inversion’u özetlemek bir hayli zor bir iş aslında. Ama ille de söyleyeceksek, güzel bir hikaye + GoW’dan daha farklı oynanış şekli + yerçekiminin kullanılması + uzaylı bir ırka karşı verilen savaş Inversıon’u tanımlamaya yeter de artar. Hikayenin sonundaki o spoiler’ı size vermek istemiyorum ama bunu da söylemeden geçemeyeceğim, Davis’le olan maceralarımız bu kadarlık değil!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu