Jak 3
Naughty Dog’un ikinci göz ağrısı (ilki Crash Bandicoot’ tur) olan Jak, 2001
yılında Mario’ yu kanalizasyona yollarken hayranlarını da fazla bekletmeden PS2′
deki yerini hızlı bir şekilde almıştı. Daha damaklarımızda Jak II tadı varken,
üçüncü oyun inanın lokum gibi geldi. Jak II’de Kor ve Baron Praxis zaferlerinden
sonra, sözde arkadaş Count Veger’in dünyayı elde etmek için yaptığı suçları
üstleniriz ve bunun üstüne Haven City sakinleri tarafından şehir dışındaki çöle
öylece bırakılırız. Bu arada da Errol adlı (hiç yabancı gelmiyor kulağa) oldukça
büyük bir cyborg, metal kafaları tekrar yapılandırıp Spargus City’ye yollar ve
şehirde tam bir savaş başlar. Bu arada biz susuzluktan tam ölecekken savaşçı
lider Damas tarafından kurtarılırız. Yeni maceramız da bu noktadan sonra başlar…
Damas sizi hemen bir arenaya sokarak gücünüzü sınamak ister. Karşılığında
şehirde barınmanıza izin verecek, sonra da güçlerinizi şehir için kullanmanızı
isteyecektir. Burada kontrollere ve nasıl dövüşüleceğine alışıp oyuna
atlayıveriyorsunuz. Jak III kontrol ve yeni hareketler açısından Jak II’nin
altında ya da çok üstünde bir oyun değil.
Jak II’ yi oynamışsanız kontrollere alışmakta hiç mi hiç zorluk çekmeyeceksiniz.
İtinayla hazırlanmış olan bir konfigürasyon olduğundan 15 dakikaya kalmaz kombo
üretmeye başlayacaksınız. Kombo dedim evet. “Bir platform oyununda ne işi var
kombonun?” diyebilirsiniz. Jak III’ de küçümsenmeyecek derecede aksiyon var.
Düşmanınıza ister yakın dövüşte (melee) ne kadar iyi olduğunuzu gösterin,
isterseniz de hiç yaklaşmadan çıkarın silahınızı ve yok edin! Oyun boyunca tam
12 adet farklı silaha sahip olacaksınız. Scatter Gun, Blaster, Vulcan Fury,
Peace Maker adlarında olan silahların üçer adet de gelişmiş halleri bulunuyor.
Bunların her modeli de birbirinden farklı ve güçlü.
Daxter’sız çıkmam abi !
Jak III konu bakımından oldukça sürükleyici. Oyun çok güzel bir zemine
oturtulmuş ve inanın bir sonraki sahnede ne olacak diye merak ediyorsunuz. Bunda
Jak ve Daxter’ın çok uyumlu iki karakter olmasının etkeni büyük. Jak, işini
doğru ve zamanında yapan biri. Daxter’da Jak’in yaptıklarıyla övünen bir
hayvan(!). Ama itiraf etmeliyim Daxter çoğu zaman o kadar güzel laflar ediyor ki
kendinizi gülmekten alamıyorsunuz. Ciddi konuları bile -ti- ye alabiliyor. Bu da
oyuna değişik bir eğlence anlayışı getiriyor. İllâ hep hoplaya zıplaya eğlenecek
değiliz ya, biraz da izlerken eğlenelim. Bu ikili benim aklıma ilk olarak Rush
Hour (Bitirim İkili) filmini getirdi. Jackie Chan ile Chris Tucker arasında
geçen diyalogların benzerlerini bu oyunda görebiliyoruz. Güleceğiniz garanti
demek istiyorum.
JaK III’ün görsel yanı da harika. Çevre modelleri çizgi filmsi ve dokular
kaliteli olduklarını anında gösteriyor. Gerek Volcano gerek Temple bölümleri
maksimum derecede güzeller. Ekranda bir çok renkli ve hareketli nesnenin olması
dahilinde bile frame hızında bir azalma meydana gelmemekte. Bir yandan hoplayıp
zıplayıp, bir yandan ortalığı patlatırken ekranda bariz bir yavaşlama olmaması
kutlanacak kadar güzel çünkü en iyisi olarak gösterilen Ratchet & Clank’ta bile
yavaşlamalar bulunmaktaydı. Şimdiden söyleyeyim, Jak III daha iyi; çünkü daha
farklı deneyimler sunmakta. “İlerle, önüne geleni patlat ve tekrar ilerle”
çizgisinin biraz daha dışında Jak III. Oyunda sürekli ilerlemeniz, yani ardı
ardına görevlere koşmanız gerekmiyor. Ben nice oyunlar gördüm “274.61 saniye
içersinde B noktasına gitmezsen ham yapıcam seni” diye görev içinde görev veren.
Jak III’de durum farklı. Gitmeniz gereken yer ekranın sağında gözüken haritada
beliriyor. Hemen gitmeniz gerekmez, yani bu konuda biraz GTA’ya benziyor
diyebiliriz.
Oyun sırasında şehre çıkıp yumurta bulmanızı da tavsiye ederim. Bu yumurtalar
oyun içine serptirilmiş gizleri açmanıza yarayan bir nevî para ve tekrar
oynanabilirliği sağlıyor. Diyelim ki bir göreve gittiniz, görevi aldınız ve
başladınız oynamaya. Piyasada ki çoğu oyunda hep aynı sorun vardır: uzun
görevlerde Checkpoints/Save arası oldukça uzundur. Yarım saat uğraşırsınız, tam
sonuna gelmişken hop suya. Sonra al baştan! Bu oyuncunun tüm keyfini kaçırır,
hatta kaçırmakla kalmaz, PS2’nizi kırdırabilir. Jak III’te ise bu sorun
giderilmiş, yani Checkpoint ve yükleme sınırları çok iyi dengelenmiş.
Çat, pat, küt, çatır, patır, kütür !
Kombo olayına gelirsek apayrı bir oynanış ile karşılaşıyoruz. Rakibe aynı anda
3-4 hareketi yedirtebiliyorsunuz. Hoverboard ile uçarken özel atağı koyup,
board’tan inip, aparkat koyup, havalandığımızda dönme hareketini yapıp, yere
süzülürken de silahı çıkarıp baba bir silahla ortalığı aleve vermek, sizin
oralarda nasıl derler, hmmm, HARİKA! Hoverboard demişken belirtim, Jak
II’dekinden. Hani havada süzülerek gittiğimiz, uzun atlayışlar yapabildiğimiz ve
hızla düşmanlardan kaçtığımız olan araç, her eve lazım yani. Kullanabildiğiniz
tek araçta hoverboard değil tabi. Dozerler, jetler, çöl arazisine uygun, Mad
Max’teki araçlara benzer silah donanımlı dört tekerleklileri de kullanıyoruz.
Adları da Tough Puppy, Sand Shark, Dune Hopper (favorim) ve Gila Stomer. Bu
araçlar oyuna farklı bir soluk getiriyor; çünkü uzun mesafeleri bu araçlarla
gitmek oldukça eğlenceli. Size saldıran araçlarla it dalaşı yapmak ve patlatmak
tamamen keyfinize kalmış. Bazı görevleri geçmek için bu araçları ustaca
kullanmanız gerektiğini de unutmayın.
Bunların dışında bir de özel güçlerimiz var: Efendim, Jak II’deki Dark Eco yine
yardıma hazır. Buna eklenti olarak da Light Eco var. Dark Jak, kahramanımızın
yakın dövüşte çok güçlü olmasını sağlıyor. Ataklarınız çok daha hasar verici ve
hızlı. Light Jak ise daha değişik özelliklere sahip. Zamanı yavaşlatma, kendine
sağlık verme, kalkan ve uçma gibi defansif hareketlere sahip olabiliyorsunuz.
Her iki hal de oyun içinde kullanılması şart koşulmuş. Bazı kapılardan Dark
haldeyken, bazılarından da Light iken geçebiliyorsunuz. Yine zaman zaman belli
yerlere uçmanız ya da bazı kapıları tüm gücünüzü kullanarak kırmanız
gerekebiliyor. Her iki halde de değişik hareketler yaptığınızı düşünürsek 3 Jak
birden yönetiyorsunuz da diyebiliriz.
Sesler, müzikler mükemmel değiller. Müzikler bazen yabana kaçabiliyor. Aksiyon
sahnelerinde biraz daha kan kaynatan cinsten müzikler duymak ister insan.
Seslendirmeler ise cuk diye oturmuş. Daxter’ın ses tonu karakterle pekişmiş
diyebilirim. Diğer karakter sesleri de başaralı.
Jak III ne taraftan bakarsak bakalım çok iyi bir oyun. İlk oyun bitirişiniz 15
saati geçecektir. Tüm gizleri açmanın da ekstra 2-3 saatinizi alacağını
düşünürsek, Jak 3’ün yeterli bir oynanış süresine sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Peki bu kadar zaman içinde en çok ne olacağını söyleyeyim mi? En çok yapacağınız
şey: ölmek olacaktır! İlk oynadığınızda o kadar çok öleceksiniz ki sakın
saymayın. Ama çok tuhaftır, ölmek size asla sıkıntı vermeyecek. Çünkü oyun sizi
öyle bir moda sokuyor ki “kötü bir oyuncu değilsen anca geçersin yoksa ölürsün”
diye beyninizi yıkıyor. Sizde öldüğünüzde suçun sizde olduğunu biliyorsunuz ve
bir dahaki seferde daha dikkatli oluyorsunuz. Bir nevî dene-yanıl mantığıyla
oyunda ilerliyorsunuz.
Jak kicks your …
Son olarak da atmosfere deyinmek istiyorum. Grafik ve sesler birleştiğinde o
anda bulunduğunuz mekanı hissedebiliyorsunuz. Volkanın içindeyken oyunu üfleye
üfleye oynuyorsunuz. Önceden dediğim gibi şehir muazzam bir savaş alanı. Şehir
sakinlerinin nasıl dövüştüklerini görünce sizde gaza gelmiyor değilsiniz. Silah
ve patlama sesleri de oyuna yakışır düzeyde olunca oyunun başından
kalkamıyorsunuz.
Jak III mutlaka tecrübe edilmesi gereken bir platform/aksiyon oyunu. Ve şu anda
PS2’de daha iyisinin olduğunu düşünmüyorum. Söylediğim gibi Ratchet & Clank: Up
Your Arsenal’den bile daha iyi bir oyun. Daxter daha eğlenceli, Jak’te daha
yetenekli. Gerek eğlence bakımından gerek çeşitlilik bakımından Jak III size en
iyi yılbaşı hediyesi olabilir.