Oyun İncelemeleri

James Bond 007: NightFire

Siz de benim gibi en iyi Bond’un Sean Connery olduğunu düşünüyorsanız, bir miktar önyargıyla yaklaşacaksınız oyuna. Zira ana menüden tut da, giriş demosu ve ara demolarda hep Pierce Brosnan’ın yüzünü görüyoruz. Bu da başka bir önyargıya götürüyor bizi: Nightfire, yeni vizyona giren en son Bond filminin kaymağından yemek için alelacele PC’ye aktarılmış bir oyun.. Maalesef bu önyargınız haklı da çıkıyor. Her neyse, ayrıntılar aşağıda..

MGM Interactive, WizardWorks’den sonra “en berbat oyunları hazırlayan yapımcılar” listemde ikinci sıradadır. Şu kadar zamandır iyi bir şey çıkardıklarını görmedim, koskoca John McClane efsanesini bile birbirinden rezil Die Hard oyunları ile bitirmeyi becerdiler. Birileri çıkıp konsol ile pc’nin birbirinden tamamen farklı aletler ve pc oyuncularının standartlarının çok daha yüksek olduğunu bu adamlara anlatmalı. Yoksa ortalıkta efsane bırakmayacaklar..

Henüz en son Bond filmini seyretmedim, ama fragmanından çıkardığım kadarıyla film ile oyunun konusu birbirinden tamamen farklı. Sadece “filmi izleyip gaza geldiyseniz aha da oyunu” mantığı yüzünden aynı zamana denk getirilmişler. Oyun son derece klişe bir konuya sahip: Uzaydaki devasa bir istasyonun kontrol şifreleri zengin ve güçlü bir kötü adamın eline geçmiştir, allah muhafaza tek düğmeye basarak bilmem nereleri anında cozurdatabilecektir, e demek ki Bond’un kimbilir hangi sarışının koynundan çıkıp duruma el atmasının vakti de gelmiştir.. Yanlış anlamayın, şikayetçi olduğum konunun klişe olması değil. Bond filmlerinin konusu hep klişedir zaten, illa ki niyeti bozmuş zengin bir kötü adam ve tehlikede olan bir dünya vardır, Bond en aşşa iki kıtayı tehdit etmeyen bir mevzuya bulaşmayacak kadar da cool’dur zaten, ama filmlerinki çok “gösterişli” bir klişedir. Oyununki bu kadar değil. Üstelik GoldenEye filminin senaryosundan neredeyse aynen alınmış. 

Oldukça kaliteli bir giriş demosundan (Bond filmlerinin jenerikleri gibi hazırlanmış) sonra, gayet gaza getirici bir müzik eşliğinde “mevzuya giriş demosunu” izliyoruz. Burada da yukarıda bahsettiğim mevzu yaklaşık bir buçuk dakika içinde size özetleniyor. Gösterişli değil derken kastettiğim de buydu zaten, oyundaki her şey gibi ana senaryo da aceleye getirilmiş. Demo bitiyor ve ciddi anlamda uzun bir yükleme süresinden sonra ilk görev başlıyor..

Grafik motoru ilk anda sizi oldukça şaşırtacak. Kutunun arkasındaki screenshot’lara baktığımda Q3 (Team Arena) motorunun kullanıldığını zannetmiştim ama değil. Kendine özgü tuhaf ve ilk başlarda etkileyici gelmesine rağmen vasatın ötesine geçemeyen bir motoru var. Bilmemkaç sene önceki UT motorundan daha iyi değil mesela, yüksek çözünürlüklü texture’ler kullanıldığından (sistem ihtiyaçlarını inanılmayacak derecede abartan da bu) göze hoş geliyor sadece, o da ilk on dakika için. Üstelik tavsiye edilen sistem ihtiyaçlarını (ki 128 MB’lık ekran kartı, 256 RAM falan tavsiye ediliyor) görünce iyice soğuyorsunuz. İşin komiği, sistemim (yazının en başında da bulabileceğiniz) minimum ihtiyaçlara uygun bir sistem olmasına rağmen 800*600 32bit çözünürlük ve full detail’de oynadım, ama tavsiye edilen tarzda bir sisteme sahip olsaydım grafikler yine aynı görünecekti, sadece yükleme süreleri kısalabilirdi, o da belki. Ha kastırıyor mu diye soruyorsanız, (tekrar yazmaktan nefret ediyorum ama) bölüm yükleme sürelerinin uzunluğu dışında, sistemi çok fazla zorlamadı. PIII sınıfı bir işlemci, 128 RAM ve sudan ucuz fiyatlara inen 64 MB’lık bir kartla zorluk çekmeden full detail’de oynarsınız, abartıp çözünürlüğü
800*600’ün üstüne çıkarmazsanız tabii. Bende tarih öncesinden kalma bir monitör olduğundan, zaten 800*600’ün üstüne hiçbir şekilde çıkamıyorum..

Map tasarımları oldukça özensiz ve baştan savma duruyor. Oyunu bitirdim bitiriyorum, daha girdiğimde “vay beee!” diye aval aval bakındığım bir mekan olmadı, ki bunu Revolution gibi çok daha küçük bütçeli ve amatör oyunlarda bile yapmıştım. Çoğu map’te sırf ortam büyük gözüksün diye saçmasapan yerler eklenmiş, gidip salak gibi dolaşıyorsunuz ve buranın ortalık şenlensin diye eklenmiş gereksiz bir kısım olduğunu anlayınca söve saya asıl rotanıza geri dönüyorsunuz.. Üstelik hakikaten gereksiz yerler, hiçbir kapı açılmıyor, düşman falan da yok, ee, takın kolumuza bir Bond kızı da dolanalım bari, o da yok.. 

Oyunun ilerleyişi No One Lives Forever’a benziyor. Birkaç level’dan oluşan bir sürü görev, her görevin sonunda da yaptıklarınıza göre bir puanlama var. “Bond Moves” ve “Secret Areas” kısmına oldukça yüklü puanlar veriliyor, gelgelelim ki ikisinin de oyunda var olduğundan emin değilim. Gerçi puanlama tablosuna bakarsak bulmadığım secret area, yapmadığım bond move kalmamış ve fakat sanırım o sırada ben orada değildim. Arada sırada monitörden kafamı çevirdiğimde Bond kendi kendine yapmış bişeyler galiba..

Bildik FPS türüne hiç birşey katılmıyor. Hatırlarsanız FPS türü Half-Life’dan önce ve sonra olmak üzere ikiye ayrılır, hah işte NightFire “önce”ye ait bir oyun. İlerle, düşman vur, sırf önüne çıktığı için arada sırada bir iki düğmeye bas ve işte bitti bile.. Araya renk olsun diye bir iki “sızma” görevi de konulmuş ama sinir bozmaktan başka bir işe yaramıyor. İnanılmayacak derecede basit ve sıradan.. Bond ruhunun, ki benim gibi katıksız Bond psikopatları için o ruh gayet ciddi ve somut bişeydir, onda biri bile yakalanamamış. 

Yapay zeka ve kontrol bakımından da ciddi sorunlar yaşanıyor. Öncelikle yapay zekanın Delta Force’dan aynen apart olduğu yönündeki kuşkularımı belirtmek isterim. Bazen burunlarının dibine girseniz bile sizi fark etmiyorlar, bazen de daha köşeyi dönmeden atağa geçiyorlar. Sakın benim yaptığım hatayı yapıp oyunu en yüksek zorluk seviyesinde oynamayın! Değişen tek şey, düşmanların ölmesindeki zorluk. En yüksek zorluk seviyesinde, direk kafalarından vurmazsanız asla ama asla ölmüyorlar, üstlerine üç şarjör boşaltsanız bile. Zorluğu artırmanın başka hiçbişeye etkisi olmadığından, en kolay seviyede oynayın da sinirleriniz bozulmasın bari. Ayrıca oyun yapımcılarını “lean” tuşunu oyuna ekleyerek ne kadar yüksek bir mizah duygusuna sahip olduklarını ispat ettikleri için özellikle tebrik ediyorum, çünkü çalışmıyor. Hesapta Q tuşuna basınca sola, E tuşuna basınca sağa doğru eğilip köşelerin ardını falan kontrol etmeniz gerekiyor ama söz konusu tuşlara basınca böyle bir eyleminiz gözümsenmiyor. O tuşlara on defa falan bastıysam toplamda ancak iki kez bu eylemi gerçekleştirebilmişimdir. Genel olarak da kontrollerde bir “kütüklük” sezinleniyor. Tipik bir FPS bu ama tipik bir FPS kadar rahat oynayamıyorsunuz. 

Peki tüm bunlara rağmen oyunu maymun gibi oynamana neden ne diye sorarsanız cevap basit: Bond. MGM Interactive elinden gelen her şeyi yapmasına rağmen bu efsaneyi yıkamamış. Sadece ismi yetiyor oyunun, bir de müzikleri. Koskoca oyundaki en ciddiye alınabilir şey, müzikler zaten. Soundtrack’i falan çıksa hemen alırım diyeyim de kaliteyi anlayın. Sırf o müzik ve genel Bond ruhu adına alıyor ve oynuyorsunuz oyunu. Ayrıca her ne olursa olsun, Bond’un yerine geçmenin ve o tuhaf aletleri kullanmanın (filmdeki hemen hemen tüm “gadget tools”ları kullanabiliyorsunuz) dayanılmaz bir cazibesi var. Tek tek bakarsanız bazı parlak ve heyecan verici fikirler görebiliyorsunuz oyunda, çok gelişmiş “röntgen gözlüğü” gibi. Duvarların arkasını, vücut ısısını falan gösteren ve zamanında “caponlar insanı cıbıldak gösteren gözlük yapmış abi!” efsanesini doğuran gözlük. Lazer ışını çıkaran saat. Fotoğraf makinesi olan Zippo. Kırbaç fırlatan cep telefonu (filmde var mıydı bu?).. Tek problem, bu kadar zengin bir konsepti mükemmel şekilde batıran yapımcı firma. Elinizin altında muazzam bir kaynak dururken daha özenli ve daha güzel bir oyun yapmak çok mu zordu yahu? Raven, nerdesin.. Star Wars’u Jedi Knight II ile kurtardın, amman buna da bir el at..

Özetle, sıkı bir Bond fanatiği değilseniz ve doyurucu bir FPS arıyorsanız, NightFire size göre değil, emin olun. Gidip Revolution oynamanızı tavsiye ederim. Daha çok yaşı küçük Bond hayranlarına hitap eden bir oyun olduğu söylenebilir bunun, bir nevi Harry Potter. Benim gibi tüyleri kadayıf olmuş bir Bond fanatiğiyseniz, zaten almışsınızdır. Açıkçası çok keyif alarak oynamadım ve şu anda bilmem kaç kilometre uzakta olan bir doktor hanım moralimi sıfıra indirmeseydi, yarısında bırakır kalkardım. Fakat sırf kafamı dağıtmak ve efsaneye saygı olsun içün, ninja tosbağa şevkiyle oynayarak bitirdim. (Ki toplam oynama süresi 12-13 saat falan oldu.) FPS olsun da çamurdan olsun veyahut en büyük Bond (ama Sean Connery) diyorsanız, alın. Geri kalanlar uzak dursun lütfen.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu