Jimmy White’s Cueball World
Örmmhh.. Ben.. Ben ne yazacaktım? Kimüm? Kimsun? Son altı saattir uykusuz bir şekilde Maryo Bradırs oynuyordum, nevrim döndü biraz. Murat’a “Başka dergiler yazarlarına PS2 alıp oynayın diye veriyor, onlar da ballandıra ballandıra anlatıyor, biz de isteriz!” dedik, “Hay hay!” dedi. Gidip almış bi tane. Yalnız PS2 değil, 8 bit’lik “TvGameStar” isimli televizyona bağlanan “kartuşlu” makinelerden. “Biz bunu istemeyiz” deyince de, “Yedibuçukmilyon saydım ben buna, eşşek kibin oynıycaanız!” diyerek, bizi zorla başına oturttu. Nöbetleşe Maryo Bradırs oynuyoruz. Ah, belim.. Şahane bir alet, “ofise” geldiği günden beri bi an boş kalmadı yani..
Ney? Ne bu cd? Kapağında papyonlu bir herifin tam boy resmi var.. Lokanta tarifesi mi? Aaa oyunmuş.. Hemi de bilardo oyunu..
“Oyuna ismini verme” bir ara çok tutulan bir şeydi.. Tanınan isimler de vardı, Yalova ünlüsü muamelesi görenler de. Zannedersem Jimmy White için de son durum geçerli. Tamam, temiz bir yüzü var, efendi bir çocuğa benziyor ama hiç bilardocu tipi yok. Sokakta görseniz muhasebeci dersiniz. Gerçi belki de Dünya Bilardo Şampiyonu falandır, bilemiyorum. Bilardo deneyimim çuha yırtmaktan ve topu dışarı atıp parçalamaktan öteye geçmedi. Bilardocu olarak da bir tek Semih Saygıner’i tanıyorum. Bi de bizim Kemal Abi var, alt kaaveden, çok güzel ters turnike çeker. Yani oyunun kapağına Jimmy White veya Çemişkezekli ev hanımı Mümin Özfatura’yı koymaları arasında benim için bir fark yok, ikisini de tanımıyorum.
Buraya kadar gelip de hala okumaya devam ediyor ve oyunla ilgili bir şey arıyorsanız sabredin, bulmaya çalışıyorum. Bilardo oyunuyla ilgili ne yazılabilir ki? Topa vuruyorsunuz, gidip başka bir topa çarpıyor, o da kısmette varsa bir deliğe giriyor, gol oluyor. En azından oyunu oynamaya başlayana kadar benim için bilardo bundan ibaretti. Ve fakat oyunu yükleyince gördüm ki, “8-ball UK”, “9-ball US” gibi abuk sabuk türleri de var. Farkları nelerdir bilemiyorum, ayrımcılığa karşıyım. Bilardo bir bütündür, bölünemez. Ayrıca Kemal Abiye “Nayn bol yu es oynayalım mı abi?” derseniz, dayak yersiniz.
Oyunu açtığınızda çok basit bir menü geliyor. Buradan “üç top”ve “amarikan” tabir edilen bilardo türlerini oynayabilirsiniz. Gerçi üç topta bizim Gençler Bilardo Salonunda uygulanan kurallar geçerli değil. Üç değil iki top var. Üçüncü top arasıra devreye giriyor, nedendir anlamadım. Bunlar kesmediyse, Cimi Vayt’ı yendikçe açılan “bonus” oyunları da oynayabilirsiniz. Yalnız bunlar bilardoyla alakalı değil, evlere şenlik, akıllara seza abuk sabuk oyunlar. Oyuna başladığınızda tek bir ortam söz konusu, şömineli bir oda. Sürekli Cimi’ye karşı oynuyorsunuz. Yenerseniz, yeni bir ortam açılıyor. Sekiz dokuz tane mekan var. Mekandan başka hiçbir şey değişmiyor, yani Cimi ısrarcı çıkıp yenilmezse üzülmeyin, kaybedeceğiniz bir şey yok. Istakayı kafasına ekleştirme gibi bir özellik oyuna dahil edilmediğinden, Cimi de sık sık ısrarcı çıkabiliyor. Yani ikinci mekana takriben yedibuçuk saat uğraştıktan sonra geçebildim diyeyim de anlayın. Gerçek ortamda olsaydık saat ücreti fena girmişti, bu da kompüterlerin bir başka avantajı işte..
Arayüz oldukça karışık. Virtual Pool’un (hele 3D Ultra’nın) rahatlığı kesinlikle yok. Kamera açıları çok yetersiz. Onları ayarlamak gavur eziyeti olduğundan, direk masaüstü kamerasına geçiyor ve bu pozisyondayken de oyunun üç boyutlu olmasının pek bir anlamı olmadığını gayet güzel fark ediyorsunuz. Çünkü üstten bakınca herşey ikinci boyut, Tommiks kalitesinde. Her bilardo oyununda olduğu gibi topa ne şiddetle, hangi açıdan vuracağınızı kararlaştırıyor, sonra da yaradana sığınıp ekleştiriyorsunuz topun üstüne. Benim ilk denememde masadan dışarı çıktı. Siz daha şanslı olabilirsiniz, bilemiyorum.. Yaptığınız atışı çok beğenip eşe dosta göstermek isterseniz, kaydetme özelliği de var.
Oyun daha da zorlaşsın diye olacak, practice modunda oynamıyorsanız, vuracağınız topun nereye gideceği gösterilmiyor. Gez göz ıstaka yöntemini kullanacaksınız yani. Gerçek hayatta bile nadiren becerebildiğim bir işi, sanal ortamda kuşbakışı vaziyette gerçekleştirmek çok zor oluyor tabii. Cimi’nin böyle bir sorunu yok, vuruyor topa, seçtiği deliğe sokuyor. Aslına bakarsanız Cimi’nin kendisi de yok, iki adet elden ibaret. Oyuna Cimi Vayt’s denmesi bu sebeple salakça oluyor, yani Cimi’nin vücudu oyunda görünmüyor, sesi duyulmuyor, sadece vesikalık fotoğraf olarak kapakta mevcut. Sırf elleri görünüyor diye bir oyuna isim verilir mi? Zaten o eller de daha çok Miki Fare’nin eline benziyor. Yani şikayetçiyim hakim bey, Cimi Vayt var dediler, elinden gerisi çıkmadı. Belki version 2.0’a bacaklarını da koyarlar..
Müzik yok. Artık aceleye mi geldi, ondan mı koyamadılar bilemiyorum ama, herhangi bir müzik söz konusu değil, Neyse ki sesleri unutmamışlar. Onlar da topların birbirlerine çarpma seslerinden ibaret. Grafikler idare eder. Zaten kapalı bir oda söz konusu, en sık gördüğünüz şey de masa. En rahat da kuşbakışı oynayabildiğinizden, grafiklerin pek bir önemi yok. Gerçekçiliğe gelince, zerre fikrim olmadığını iftiharla beyan ediyorum. Gerçek hayatta da oynayamadığım bilardoyu sanal ortamda da oynayamadım, o halde gerçekçi. Ya da ben geri zekalıyım..
Uzatmayalım. Bu türün sevenleri zaten azdır, bilardo oyunlarıyla ilgileniyorsanız, alın, bir köşede dursun. Zaten çok sık çıkmıyor bilardo oyunları. Yok ilgili değilseniz, almasanız da olur. Ne Virtual Pool’un çekiciliği, ne de 3D Ultra’nın zevki var.