Oyun İncelemeleri

Ju-on: The Grudge

Efsaneler çoğu zaman gerçek değildir. Gerçek olan efsanelerse, genelde hoş değildir. Gökkuşağının arkasına ulaşabilir ve altını bulabilirsiniz; ama karşınızda, sizi gözünü kırpmadan öldürebilecek bir de cin vardır.

Bazı efsanelerde denir ki; bir insan büyük acılar eşliğinde, şiddet dolu bir ölüme kavuşursa, ortaya lanet çıkar. Bu lanet, yaşayan herkese karşıdır. Ne kadar şiddet yaşanırsa yaşansın, ne kadar dökülürse dökülsün asla doymaz. İyi yürekli, sıradan ev kadını Nerima, tecavüz edilerek vahşice öldürülür. Ortaya çıkan lanet, öncekilerle karşılaştırılamayacak kadar büyüktür. Nerima’nın eskiden(!) yaşadığı evin yakınında dolaşmak bile ölümden kötü bir son anlamına gelir. Cehenneme fütursuzca dalma gafletini gösteren Yamada ailesi, birlik olmak ve lanete son vermek zorundadır.

Kötülüğün pençesinde!

Ju-On: The Grudge, dünya çapında büyük gişe hasılatı yapan Grudge filminin oyunu. Hikayeye sadık kalınmış ve birkaç tane de ufak ayrıntı eklenmiş. Buraya kadar her şey güzel; ne de olsa senaryo sağlam, gerilim öğesi yüksek, adı var, eh reklam bütçesi de düşük sayılmaz. Peki bunlara yaraşır bir ürün ortaya çıkmış mı? Dilerseniz bunu, yazının devamında açıklayalım.

The Grudge, baştan sona karanlıkta geçen bir yapım. Elinizdeki fenerle evin içinde dolaşıyorsunuz ve her an karanlıklardan bir şey çıkabiliyor. Sıkıcılık burada başlıyor. Gerilim taktikleri o kadar sıradan ki, ne zaman neyle karşılaşacağınızı ezbere biliyor gibisiniz. Gerilim öğesi, korku değil olsa olsa biraz sinir bozucu olabilir. O da karanlıkta ve yalnız oynanırsa.

Oldu da zombi, hayalet karşımı bir varlıkla karşılaştınız. Hayır, Resident Evil oynamıyorsunuz, onu öldürmek gibi bir opsiyonunuz yok. Sizi yakaladığında tek yapmanız gereken Wii arabirimini sağa sola sallamak. Peki bunun nesi ilgi çekici? Hiçbir noktası ilgi çekici değil.



“Modellemeler dışındaki grafikler vasatı aşamıyor, zaten o kadar karanlık ki; çevreyi tam anlamıyla incelemeniz mümkün değil.”

Gerilim(!) oyununda tek yaptığınız şey ortalığı araştırmak, zombi gibi yaratıklardan kaçmak ve feneri oraya buraya tutmak oluyor. Ah unutmadan ekleyelim; fenere pil bulmak gibi son derece yaratıcı(!) bir misyonunuz daha var. Arada bilmeceler ve günlükler de karşınıza çıkıyor, ama tecrübeli bir oyuncuysanız, bunlar leblebi çekirdek gibi kalıyor. Böyle bir zorluk seviyesi, The Grudge’in birkaç saat (Çok bile!) bitmesine neden oluyor.

Diğer enstataneler

Kontrollerden bahsedelim. Kontrolleriyle devrim yaratan Wii’ye bu oyunu layık görenlere selam olsun. Remote Controller’a isterseniz iki adet Motion Plus takın, Grudge hareketlerinizi kavrayamıyor. Yapabileceğiniz topu topu üç hamle var ve onları bile doğru düzgün işleyemeyen bir programcılık dehası(!) ile karşı karşıyasınız.

Müzikler ve sesler filmden alındığı için tatminkar. Programcılar, üzerine bir şey eklemeye zahmet etmemişler. İyi ki de etmemişler, yoksa karşımıza ne çıkardı hayal dahi etmek istemiyorum. Hayalet ve zombi modellemeleri ise başarılı, hatta yapımda övgüye değer bulduğum tek nokta. Modellemeler dışındaki grafikler vasatı aşamıyor, zaten o kadar karanlık ki; çevreyi tam anlamıyla incelemeniz mümkün değil.

Yapım 5 bölümden oluşuyor: Bir fabrika, terk edilmiş bir hastane, Derelict Binaları, Güvenlik şefinin kulübesi ve lanetli ev. Bu bölümlerden herhangi birini geçmeniz, arada mola vermezseniz 15 dakikayı aşmıyor. Yani eziyetiniz, 75 bilemediniz 80 dakikada son buluyor. Elbette zevkler tartışabilir, ama ben size, şiddetle Ju-On: The Grudge’dan uzak durmanızı öneriyorum. Yine de filminin yüzü suyu hürmetine biraz olsun katlanabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu