Kara Ekran #13: The Walking Dead
Kara Ekran‘nın 13.bölümüyle karşınızdayız. Bu hafta size hem video oyunuyla manşetlerden düşmeyen, hem de dizisiyle oldukça başarılı bir senaryoya sahip, The Walking Dead‘i yazacağım. Zombiler söz konusu olduğunda, hiç acımam ve olaya el atarım. Aynı şey bu sefer de oldu. Kısacası The Walking Dead’den ve onun şok edici hikayesinden bahsetmek üzere buradayım. Yürüyen Ölüler şeklinde çevirisi yapılan The Walking Dead, Frank Darabont tarafından geliştirildi. The Terminator ve Aliens yapımcısı araya girince, evet çok güzel şeyler bekliyorsunuz.
Geçen günlerde ofiste Özgür ile aramızda ilginç bir muhabbet yaşadık. Okurlarımızdan biri Mumya mı? Zombi mi? diye bir soru sordu. Bu sorulur mu hiç bizim gibi çılgınlara? Özgür başladı: “Mumya da zombidir, sargılı zombi işte!” diye. Bense, ısrarla onun tezini çürütmeye çalıştım. Kısmen de olsa ikna ettim diyelim, ancak Özgür’den bahsediyoruz. İkna kabiliyetime karşı dayanıklı olan nadir insanlardan biridir kendisi. Neyse, konuyu iyice dağıtmadan asıl konumza dönelim. Ne diyorduk? The Walking Dead.
Drama üzerine odaklanmış olan The Walking Dead, şimdilik 32 bölümden ve 3 sezondan oluşan bir dizi serisi. Asıl çıkış noktası Robert Kirkman, Tony Moore ve Charlie Adlard’ın aynı adlı çizgi romanına dayanmaktadır. Hoş, sadece çizgi roman değil, aynı zamanda video oyunuyla da son derece başarılı bir yapım haline geldi. Ayrıca The Walking Dead, 31 Ekim 2010 tarihinde Amerikan kablolu televizyon kanalı AMC’de yapıldı.
The Walking Dead, Rick Grimes isimli bir şerifin komadan uyanmasıyla başlıyor. Et yiyen “aylaklar” dünyaya yayılmıştır ve komadan yeni çıkan Rick, ailesini bulmak için yollara koyulur. (Dizide “zombi” yerine “aylak” tabiri kullanılıyor) Ancak girmeye çalıştığı her yol onu zombilerle karşılaştırır, kimi zaman sağ kalanlara denk gelir ve onlarla bir araya gelerek, savaşmaya başlar.
The Walking Dead’in ilk sezonun yayımlanmasının ardından, dizi devam etmeyecek şeklinde haberler çıkmıştı. Nedeni ise; maddi yetersizlik olarak nitelendirildi. Gerçekten ciddi paralar harcayan yaratıcı firma, o kadar çok baskıya maruz kaldı ki, “dizinin devamı olacak” şeklinde bir duyuru yaptı. Sonrasında olanlar ortada. The Walking Dead’in 2011 yılında, ikinci sezonu da yayımlandı.
Kısaca sezonlarda yaşanan olaylara değinceğim. Merak etmeyin, spoiler okumayacaksınız. The Walking Dead’in ilk sezonu şerif Rick’in aylakları keşfetmesiyle başlıyor. Aylaklardan kurtulan bir adamın güvenli bir bölge olarak Rick’i, Atlanta’ta yönlendirmesiyle devam ediyor. Burada bir grup bulan Rick ve onlarla beraber yollara düşer. Ailesi mi? Bu sorunun cevabını benden almasanız daha iyi olur.
The Walking Dead’in ikinci sezonunda Rick ve grubu, Fort Benning’e gitmeye karar verirler. Ancak gittikleri yolun birçok araç tarafından kesildiğini görürler ve erzak için araştırma yapmaya başlarlar. Bu sırada bir aylak sürüsü onlara doğru gelmeye başlar. Saklanan grup, küçük bir kız olan Sophia’yı saldırı sırasında kaybeder. Bir aylak kızın peşine düşer ve Rick bir şekilde onu kurtarır. Ancak Sophia’yı saklanması gerektiği yerde bulmayınca, tüm grup küçük kızı aramaya başlar. Tek olay Sophia’yı bulmak değildir, aynı zamanda grup içerisinde ciddi fikir ayrılıkları başlar.
Üçüncü sezonda The Walking Dead’in kahramanları, küçük bir misafiri daha karşılar. Gruba bir bebek katılır. Bu bebeğin hikayesi o kadar hüzünlü ki, ister istemez gözleriniz dolacak. Bu sezonda, grup kendisine daha da kenetlenmiştir. Eski sorularını ve tarafsızlıklarını, üzerlerinden atmışlardır. Rick, eskisinden daha sert ve duyarsız bir adam olmuştur. İkinci sezonda grubun üyelerinden biri olan Andrea, aylak sürüsü saldırısı sırasında, yalnız kalmıştır. Michonne, Andrea’nın hayatını kurtarır ve bir süre beraber yaşarlar. Bu sırada Woodbury isimli bir kasaba keşfederler. Ancak bu kasaba korkunç bir sır saklamaktadır. Kasabanın halkı ve Rick’in grubu ile aralarında korkunç bir savaş başlar. İşte burada ilk ve ikinci sezondan ilginç görüntülere de ev sahipliği yapacağız.
The Walking Dead’in genel olarak konusunun, sadece zombilerden ibaret olduğunu sanmayın. Bir virüs yayılıyor ve ısırılan herkes zombi oluyor. Konu bu kadar basit değil. The Walking Dead’in güzel yanlarından biri de bu. Hayatta kalanların, hikayelerini onların gözünden öğreniyorsunuz. Aralarında o kadar çok drama yaşanıyor ki, bir yerden sonra sıkılabiliyorsunuz. Ancak dizi kendisi çok hızlı toparlıyor ve bir anda zombilerle savaş halinde olan bir gruba denk geliyorsunuz. Aralarında bir katil de olabiliyor, masum bir kız çocuğu da olabiliyor veya bir doktor da olabiliyor. Kısacası zombi dolu bir dünyada herkes, bir araya gelmek zorunda kalıyor.
The Walking Dead’in tek kötü yanı daha önce belirttiğim gibi, fazla drama içermesi. Müzikleri ve senaryosu son derece başarılı. Bildiğiniz, sürekli bir gerginlik havası içerisinde olabiliyor. Senaryosunun basit görünmesi çok normal, ancak dizide “yok artık” diyebileceğiniz çok fazla içerik var. Virüsün yayılması ve içeriği, izleyicilere çok farklı yollardan anlatılıyor. Zombilere aylak denmesi de diziye ayrı bir hava katmış. Sanki yeni bir tür keşfedilmiş gibi. Zaten olması gereken de bu değil mi? Direkt zombi veya beyin yiyen gibi bir tabir kullansa, The Walking Dead’in diğer zombi filmlerinden farkı kalmazdı.
Kısacası hem drama türünü hem de zombileri seviyorsanız, The Walking Dead tam size göre. Ancak o kadar duygusallığı ben kaldıramam diyorsanız, hiç bulaşmayın. Çünkü bir süreden sonra sizi sıkacaktır. Açıkçası kendi adıma, dram içeren türlerden pek haz almam. Ancak zombiler işin içerisine girince, o kadarcık dramdan bir şey olmaz diyerek diziye başladım.
Bu haftalık bu kadar. Sizi dizinin tanıtım videosuyla baş başa bırakıyorum. İyi seyirler.